19 Ağustos 2017 Cumartesi

Eşlerin Birbirini Aldatma Yüzdesi

Ömrümüz birbirimizi aldatmakla geçiyor, belki de bu yüzden birbirimize güvenmiyoruz. Kendimiz başkasını aldatıyor, ama karşı tarafın bizi aldatmasına rıza göstermiyoruz. Hz Peygamber, “Aldatan bizden değildir” derken Müslüman’ın olmazsa olmaz kurallarından birine işaret ediyordu. İşin garibi aldatmanın iyi olmadığını bilmemize rağmen menzilimize ulaşmak için her türlü aldatmayı mubah görebiliyoruz. Kimimiz evlilikte eşini, kimimiz ticarette başkasını, kimimiz din alanında bizi takip edenleri aldatıp duruyor. Amaç bir menfaat temin etmek. Bunun için kimi şehvetine esir düşebiliyor, kimi fazla kazanca tamah ediyor, kimimiz de bir kariyer elde etmek; bir makam, bir mevki sahibi olmak için yaparız bunu.

İyi ki bir ahiret inancımız var, yaptıklarımızın öbür dünyada zerre miskalinin sorulacağına inancımız tam, cennet umudu ve cehennem korkusu var içimizde. Buna rağmen durum bu ise ya bir de hiç ahiret inancımız olmasaydı halimiz nice olurdu demekten kendimi alamıyorum. Günümüzde türlü türlü aldatmalar var. Ben burada eşlerin birbirini aldatmasına değinmek istiyorum. İstatistiklere bakılırsa yatacak yerimiz yok inanın. Aldatma konusunda iyi bir sicilimiz yok anlaşılan. Zaten Diyanet de bu konuyu ele aldı bu haftaki hutbesinde.
16/08/2017 günkü Hürriyet gazetesindeki köşesinde Ertuğrul Özkök, eşlerin birbirini aldatma oranını veriyor: “Cinsel Sağlık Enstitüsü verilerine göre Türk erkeklerinin yüzde 58’i karısını, kadınların yüzde 40’ı kocalarını aldatıyor. Bu rakam 2000’li yıllarda erkeklerde yüzde 25, kadınlarda ise yüzde 11 civarında iken dünyadaki ve Türkiye’deki seviyesi de birbirine çok yakındı. Şimdi dünyada da Türkiye’de de yükseliyor. Ve size şunu söyleyeyim. Türkiye, eşini veya partnerini aldatma oranı konusunda dünyanın en yüksek oranlı ülkeleri arasında yer alıyor.”
ÖZKÖK’ün bilgisine başvurduğu ‘Cinsel Sağlık Enstitüsü’ne ne kadar güvenilir, sonra bu veriler doğru mu bilmiyorum. Ayrıca, eşlerin birbirini aldatma konusunda çok sağlıklı bilgiler alınacağına ihtimal vermiyorum. Çünkü aldatmalar iki kişi arasında üçüncü şahıslar duymayacak ve görmeyecek şekilde yapılır. Kimseye de söylenmez. Deneklerle yüz yüze görüşülmüşse veya form doldurtmak suretiyle yapılmışsa çok sağlıklı bilgi alacaklarına inanmıyorum. Çünkü bu işi yapanların çoğu bu yaptıklarını gizleme yoluna giderler. Araştırma ne şekilde, kimlerle yapıldı, Enstitü’nün bir algı ve kamuoyu oluşturma gibi bir maksadı var mı? Düşünmek lazım. Araştırma doğru değil ve yanlı ise üzerinde konuşmaya değmez. Ya doğruysa? İşte o zaman oturup düşünmek lazım. Verilen oranlara tekrar göz atarsak erkeklerin yüzde 58’, yani her iki erkekten fazlası eşini aldatıyor, kadınların da yüzde 40’ı, yani yarıya yakını eşini aldatıyor. Bu ne demektir? Kadını erkeği; tencere kapak misali birbirimizi kandırıyoruz. Aile yapımız yerlerde sürünüyor demektir. Bu durumda “iyi nesil gelmiyor, bu çocuklar nasıl çocuk böyle” diye hiç sızlanmayalım. Huzurlu, mutlu, sağlıklı ortamlarda yetişmeyen çocuklarımızdan çok şey beklemeyelim.
Görünen o ki şehvet, cinsellik aklımızın, dinimizin, utanma duygumuzun, basiret ve ferasetimizin önüne geçmiş. Hayayı öteleyen bizleri daha kötü günler bekliyor maalesef. 19/08/2017

Bizim de iyi bir artistimiz var artık!

Bir şeyin şuyuu, vukundan beter denir ya öyle bir hal yaşıyoruz. Kim FETÖ'cü, kim değil, kim açık, kim kripto halen bilmiyoruz. Açığa almalar ve ihraçlar devam ediyor. Mağduriyetler varsa geri iade edelim diye kurulan OHAL komisyonu ne kadar dosyaya baktı, baktığı dosyalarda ne kadar masum, ne kadar suçlu buldu, halen bilmiyoruz. Gerçekten içlerinde masum var mı yok mu, bunu da bilmiyoruz.  İçeride tutuklu yargılananların verdiği ifadelerden basına yansıyanları görünce orta yerde bir suçlu yok imajı ediniyorsunuz. Çünkü çoğu yalan söylüyor.

Türkiye'ye büyük oyun oynanıyor. Kimi içeriden, kimi de dışarıdan yapılan darbeyi sulandırmaya devam ediyor. Dışarıdakiler, bizim darbeyle bir alakamız yok derken içeridekiler de verdikleri ifadelerle hepsi sütten çıkmış ak kaşık gibiler. Bu meseleyi çözemezsek Türkiye Cumhuriyeti "Masum insanlara darbe iftirası atmaktan" yarın Lahey Adalet Divanında yargılanırsa hiç şaşırmayalım. Bu durum bana şunu gösterdi ki bizim ülkemizde ne kadar rol yapan sanatçı varmış, her ne kadar Cannes Film festivallerinde ödüller nasip olmasa da artistimiz çokmuş gerçekten.

Sureti haktan görünmeyi iyi beceren elebaşıları bu işin baş aktörü. Adamı kaçırdık elimizden. Hele hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davranması yok mu? Hayran kalmamak elde değil. Elimizden kaçırmadan bu ülkede bu adama senaryolar hazırlatıp filmler çevirtseydik made in Turkey damgasıyla filmlerimiz dünyada izlenme rekorları kırardı, sattığımız filmlerle ülkenin borcunu öder, ekonomimiz düze çıkar, cari açık vermezdik. Kaçan balık büyük olur derler ya. İşte öyle bir şey. Milletçe ne kadar üzülsek, ne kadar dövünsek azdır.

Sözlerimi abartılı bulabilirsiniz. En iyisi siz, ona ait birkaç videosunu izleyin. Hakkında az bile söylediğimi teyit edersiniz. Yaptıklarını yapmadım derken, darbeyle ilgimiz yok derken ne kadar inandırıcı olduğuna şahit olur, küçük dilinizi yutarsınız. Biz her ne kadar inanmasak da dünya arkasında. Biz istediğimiz kadar o yaptı diyelim. O, mütevazı görüntüsüyle dünya televizyonlarına verdiği demeçlerle dünyayı arkasına aldı bile. Saman altından su yürüten masum görüntüsüyle şeytanı kendisine hayran bırakmış durumda. 19.08.2017

Kiminle mücadele ediliyor?

Türkiye 17-25 Aralık'tan itibaren 'Paralel Yapı'yla, 15 Temmuz'dan beri de FETÖ ile mücadele ediyor. Daha doğrusu Erdoğan mücadele ediyor. Birileri de FETÖ ile mücadele eder görünüyor. FETÖ ile mücadele etmede Erdoğan'ın samimiyet ve kararlığından kimsenin şüphesi yok. Sayesinde FETÖ'nün beli kırıldı, kimi kaçtı, kimi içeride hesap vermekle meşgul.

Erdoğan'ın bu kararlılığına köşe başlarını tutmuş, makam ve mevki sahiplerinin çoğu FETÖ ile mücadelede ayak uyduramadığı gibi sapla-samanı karıştırmak ve işi sulandırmak suretiyle mücadele eder görünüyor. Açığa alma ve ihraçlarda ayyuka çıkan mağdurları göz önünde bulundurursak suyun başında mücadele edenlerin bir kısmının FETÖ'cülüğümüz ortaya çıkmasın diye çok acımasız davrandıkları izlenimi ortaya çıkıyor. Zaman zaman bu yapıyla mücadele eden kimselerden bazılarının  bu yapıya mensup oldukları da çıkmıyor değil. Ayrıca masumların yanında mücadele, hep iz bırakan FETÖ'cülerle uğraşmak şeklinde cereyan ediyor. Halbuki esas mücadele kriptolarını ortaya çıkarmak şeklinde olmalıydı. Nedense kriptoları bir türlü ortaya çıkmıyor ya da çıkarılamıyor. Çünkü kripto olanlarında belirlenen kıstaslar görünmüyor. Hasılı hepsi tertemiz bu şekilde olanların. Şahsi kanaatim olan bu değerlendirmelere katılmayabilirsiniz. Şimdi size bir şehrimizde cereyan eden enteresan bir hususa değinmek istiyorum. Belki o zaman maksadımı daha iyi anlatmış olurum.

Bir ilimizde kenarda bir yerde kamu çalışanı olarak görev yaparken kısa zamanda her türlü koltuğa oturtularak yükselen bir kişi var. Değişik yönetim kadrolarında görev aldı. Bu kişi aynı zamanda Türkiye’nin en büyük STK’da başkan yardımcılığına kadar yükseldi. Bu görevinde iken o ilin her türlü atama özellikle idareci atamalarında etkin rol oynadı. FETÖ ile mücadele adı altında hep inisiyatif aldı. Müdürlerin ve yardımcılarının elenmesinde, atanmalarında, şube müdürü ve ilçe milli eğitim müdürleri seçiminde liste hazırlamada perde gerisinde hep etkin rol oynadı. Kimine referans oldu; bir makama geldi, kimini eleyerek yerinden etti. Diyebilirim ki o ilin her türlü koltuklarında az veya çok payı var bu kişinin. Sonunda kendisi de görev yaptığı makam serisini bir daha yükselterek daha bir üst göreve geldi.

Yerel bir gazetede bu kişinin ismini bylock kullanan kişilerin ilk sırasında gördüm ve tutuklanmış. Başka bir yerde bu haber yer almadı. Bu kişinin de olduğu haber kısa zamanda mahkeme kararıyla yasaklandı. Kimseden tık yok, çünkü kimsenin ağzını bıçak açmıyor. Herkes sessizlere oynuyor. Bugün duyduğum bir habere göre adı geçen kişi çıkmış. Nasıl çıktı? Mağdur mu, kendisine iftira mı atılmış? Adam FETÖ’cü mü bilmiyorum. Bylock listesinde ismi en ön sıralarda yer alıp hemen tutuklanan bu kişi nasıl çıkar? Ya masumdur, ya da itirafçı olup çıkmıştır. Bunun başka bir izahı olamaz. Ümit ederim ki bu kişi masum olsun ve bu durumda o kişiye geçmiş olsun demek düşer bizler için. Pekiyi bu adam en büyük STK’nın başkan yardımcılığında uzun süre görev yapmışsa ve sayesinde çoğu kimsenin idari görevinden el çektirilmesinde ve çoğu kimselere idari görev verilmesinde rol almışsa ve sonunda FETÖ’cü olduğu tespit edilmişse işte vahim olanı da budur. Gerçek kripto budur işte. Nedense birlikte çalıştığı STK’sı “Bizimle bir ilişiği kalmamıştır,” ya da “Bu kişiye iftira atılmıştır” şeklinde iki satırlık bir açıklama dahi yapmadı. Eğer bu adam FETÖ’cü ise idareci atamalarında aldığı inisiyatifin, kalemini kırdığı kimselerin, yeni koltuk verdiği kişilerin irdelenmesinde fayda yok mu? Çünkü Türkiye’de üç-dört yıldır yapılan mücadele FETÖ mücadelesi. Genellikle görevden el çektirilen kişilerin çoğu paralelci damgası yiyerek elendi, yerlerine yeni seçilenlere ise paralelci değil diye referans olundu. Acaba bu kişi kaç kişiyi paralelci diye çizdirdi, kaç kişiyi temiz  diye listeye eklettirdi? Bu konu çok su götürür. Yetkili STK bu konuda zan altındadır. Olanı kamuoyu ile paylaşmalıdır. Burada antrparantez olarak söyleyeyim, aynı ilin merkez ilçesinde müdürlere puan veren iki şube müdürü de FETÖ’cülükten alındı.

Sanırım FETÖ ile mücadelede birileri FETÖ ile mücadele ediyoruz diyerek suyun başını tutmuş, yaptıkları isabetsiz ve kasıtlı tasarruflarıyla bedelini iktidar ödeyecek şekilde ERDOĞAN’ın altını oyuyor. Umarım adını vermeden yaptığı tasarruflarını söylediğim kişinin FETÖ ile bir alakası yoktur. Yoksa durum vahim, içler açısı ve trajikomik  gerçekten. O ilin yetkilileri başını kuma gömüp körler ve sağırlara oynasa da durum bu maalesef. 19/08/2017




18 Ağustos 2017 Cuma

Gülen'le aşık atmak *

Üniversiteden bir arkadaşım sosyal medyada 'Biz Birlikte Türkiye'yiz'e ait bir videonun paylaşımını yapmış profilinde. Gezinirken önüme geldi. Videonun altında "40 yıllık FETÖ'nün varlığını 15 yıllık Ak Parti'ye mal eden beyinsizler iyi izlesin. Paylaşmayan Kalmasın...”yazılı idi. Videoyu açtım, dört dakikalık bir video idi. Uzun olmayınca açıp izledim.

Video, GÜLEN’in yabancı bir kanala verdiği röportajından bir bölümü kapsıyordu. GÜLEN’e, “Uzun süre ERDOĞAN ile uzun süre ittifak yaptınız, onunla inanç kardeşiydiniz. Laik orduya karşı birlikte mücadele ettiniz, kopuş neden oldu? Bu büyük nefret nereden kaynaklanıyor? Zira ERDOĞAN’ın taraftarlarını Hitler’in SS’iyle karşılaştırıyorsunuz, Nasıl oldu bu değişme” şeklinde soru soruyor. GÜLEN röportajında “Kendisiyle pek karşılaşmadığını, belediye başkanı iken yanına gelip Erbakan’dan ayrılıp yeni bir parti kuracağını söylediğini, ben de kendisine bizim bu işlerle pek işimiz olmaz, zira çalıştığımız alan bellidir, eğer kurmak istiyorsan orduyla iyi geçin, Hocayla vuruşmadan bu işi yapın, demokrasiden vazgeçmeyin… şeklinde samimi görüşlerini ifade ettiğini, benden ayrıldıktan sonra asansörle aşağıya inerken yanındaki kişiye ‘Evvela bunların hakkından gelmek lazım’ dediğini,  alternatife tahammülsüzlüğünü ta o zaman gösteriyor…” diye açıklama yapıyor.

Bu röportajı paylaşan güya Erdoğan’ın yapıdan geçmişten beri haz almadığını, bu yapı ile yakın olmadığını, FETÖ kazanımlarının sadece bu dönemde oluşmadığını ispatlamaya çalışıyor. Doğruluk payı da yok değil hani. Fakat bu paylaşımı bu amaçla veren kişi eğer paylaştığının içeriğine iyi bakarsa GÜLEN’in iyi bir algı oluşturmaya çalıştığını anlardı. Gülen bu içerikli bir başka videosunu 15 TEMMUZ’un ertesi günü yani 16 Temmuz 2016’da paylaşıma çoktan vermişti bile. Ben bu videoyu paylaşan kimseyi çok saf gördüm, o kadar saf ki GÜLEN’in oluşturmak istediği algıyı görmeyecek kadar bir saf hem de. Zira GÜLEN, videosunda sureti haktan görünerek şunu demek istiyor: “Erdoğan, ta belediye başkanlığı döneminde ERBAKAN’ı kendisine alternatif gördüğünü, onu siyaset dışına ittiğini, çünkü alternatiflere karşı tahammülünün olmadığını, bizi de kendisine bir alternatif gibi gördüğünü, bizi ta o zamandan yok etmeye karar verdiğini asansörle aşağıya inerken evvela bunların hakkından gelmek lazım dediğini, bu darbeyi de bizim üzerimize yıkmak için icat ettiğini, bizim böyle şeylerle ilgimizin olmadığını…” bir algı olarak zihinlere yerleştirmeye çalışıyor. Sonra ta belediye başkanlığı döneminde aralarında geçtiğini ifade ettiği bu konuşmayı niçin darbe ertesi günü servis ediyor? Zaten birçok konuşmasında darbenin bir mizansen olduğunu, kontrollü olduğunu ifade etti durdu. Onun yediği bu herzeye içimizde inananların sayısı da az değil, yurtdışı da sanırım bu şekilde görüyor. Herkese “Duyduk duymadık demeyin, bu adam var ya bu adam, yıllar önce beni yemeyi kafasına koymuştu, durum bundan ibaret” demek istiyor.

GÜLEN öyle rol yapıyor ki sanırsınız dünya ile hiç işi yok, doğru dürüst tanıdığı kimse yok, kendi halinde sureti haktan bir insan görünümü verirken hinliğini yapmaya ve rolünü iyi oynamaya devam ediyor. Adamın videosunu izlerken bu adam yanlış meslek seçmiş, bundan uluslar arası seviyesinde iyi bir film artisti olurmuş dedim. FETÖ düşmanı kişiler de bu videoyu mal bulmuş mağribi gibi servis ediyor.  Bence FETÖ’nün oluşturmak istediği algılara videolarıyla alet olmamak lazım. Öyle ona ait yayımlanan her videosunu paylaşmadan önce bin düşünmek lazım. Yeni yeni yayımlanan videolarıyla sempazitanlarına hala mesaj veriyor. Kendi elimizle onun oyununa gelmeyelim. İyi bir iş çıkardık diye sevinmeyelim. Böyle yapmaya devam edersek onun ekmeğine yağ sürmüş oluruz. En iyisi onunla ilgili bir şey paylaşmamak, onu yok kabul etmektir. Zira hinlikte, hainlikte, rol yapmada, sureti haktan görünmede kimse onunla aşık atamaz.

Sahi Gülen’le ilgili videoları paylaşmak kimin işine yarıyor? Ava giderken avlanmayalım! 18/08/2017

* 21/08/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Futbol Kulüplerimiz Kime Çalışıyor? *

Türkiye futbol liginde  çok sayıda yabancı ülkeye ait futbolcu top koşturuyor, kimi başarılı, kimi başarısız. Türkiye'ye şu ya da bu şekilde adımını attı mı kolay kolay ülkesine gitmiyor, o kulüpten bu kulübe transfer olup duruyor. Ülkemizde yüksek transfer ve bonservis ücreti alan her yabancı futbolcu kendi ülkesine para kazandırıyor. Ülkemiz yabancı futbolcu cenneti dense yeridir.

Ya ülkemizde durum nasıl, ne âlemde? Hiç kafa yorduk mu bu konuda? Bu konuya Barcelona'da top koşturan  Arda TURAN'ın Galatasaray tarafından transfer edileceği şeklindeki haberleri okuyunca yoğunlaştım. Arda transferi gerçekleşir mi gerçekleşmez mi bilmem. Ama konuşulmasını bile doğru bulmuyorum. Az sayıda bir futbolcumuz yabancı ülkede top koşturmak için transfer olmaya görsün ya eski takımı ya da diğer kulüplerimizden biri, giden futbolcumuzu geri transfer etmeye kalkar. Bizim kulüplerimiz başka futbolcu kalmadı, iyice naçar mı kaldılar da giden futbolcumuzu almaya kalkıyorlar?

Barcelona Arda için transfer bedeli olarak 25 milyon euro istiyormuş. Borcu dillere destan olan borç batağındaki GS, ne diye Arda’yı almak istiyor? Amaçları İspanya’yı mı zengin etmek? GS, ister borçlanıp alsın -zira borç yiğidin kamçısıdır- ister sponsor bulup alsın, iyi yapmıyor. Bunu sadece GS değil, daha önce FB de Emre BELAZOĞLU’nu transfer ederek yaptı. Özellikle büyük kulüplerimiz bunu hep yapıyor. Ülkeye para getirecek lejyoner futbolcuları geri getirme planlarından vazgeçmeliler bir defa. Eğer takımlarını düşündükleri kadar bu ülkeyi düşünüyorlarsa Arda gibi isim yapmış, başarısını ispatlamış bir futbolcu halen top koşturduğu takımda rahat değilse menajerleri vasıtasıyla başka takımlara transfer edilmesi için uğraşmaları gerekir. Ülkemizin büyük takımları birbirine çalım atarak sükse yapmaktan, kendi taraftarının gönlünü almaktan, iyi transferler yaptı diye haber konusu olmaktan vazgeçmeliler. Bırakın Arda’yı getirmeyi, dışarıda kalması için ellerinden gelen gayreti göstermeliler. Ülkeyi sevmek, ülke ekonomisini düşünmek bunu gerektirir.

Bizim büyük kulüplerimiz büyük kalmak istiyorlarsa önce futbolcuyu alırken kazanmalılar. İyi bir bedelle aldıkları futbolcuyu daha iyi bedelle satabilsinler. Avrupa şampiyonalarında başarı göstermek için çaba göstermeliler. Bunun yolu takım oyunu oynamaktan geçer. Parayı basıp futbolcu alma hazır yiyiciliğini bırakıp alt yapıya önem vermeliler. Başka ülkeler, istediği mevkiye istediği futbolcuyu alarak her sene Avrupa kupalarına katılıp derece elde ediyor. Ucuza transfer ettikleri futbolcuyu takımlarına para getirsin diye iyice meşhur ettikten sonra  bedelsiz gitmesin diye pazarlama yoluna gidiyor, böylece verdiklerinden daha fazla parayı kulüplerine kazandırıyorlar. Büyük takımlarımız takımlarını ve ülkeyi düşünüyorlarsa önce kulüplerini borç batağından kurtarsınlar, ardından akılcı transferlerle başarılarına başarı katsınlar. Ama yaptıklarına bakılırsa ülkeyi ve ülke ekonomisini çok düşündüklerini sanmıyorum. Görünen başka ülkenin takımlarını zengin ederek o ülkenin bütçesine katkı yapmak şeklinde.

Bu ülkede yabancı futbolcu olduğu gibi bizim ülkemizin futbolcuları da dışarıda oynasın, oraya giden çocuklarımıza çelme takmayalım, giden futbolcumuz buradan gemileri yakarak gitmelidir. Takımlarımız büyüklüklerini dışarıya gönderecekleri futbolcularla da göstersinler. UEFA kupasını aldıktan sonra yurt dışına transfer olan ne kadar GS’lı futbolcu varsa yitiğimizi toplar gibi çoğunu gitmesiyle almamız bir oldu. İyi de yapmadık o zaman, şimdi de iyi yapmıyoruz.

Arda’nın geri geleceği haberleri bana bunları düşündürdü. Başta  büyük kulüplerimiz olmak üzere milletçe bu ülkede milli düşünmemiz lazım. Siz ne dersiniz bilmiyorum ama benim kanaatim bu şekildedir. 18/08/2017

* 28/08/2017 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

17 Ağustos 2017 Perşembe

Yeter ki seninle görüşmek istesin!

Kazara telefon numaranı vermişsen yandın demektir. Hoş telefonunu vermesen de bir tanıdığından telefonunu bulur. Kendisini dünyanın merkezine koyar, öbür ucuna da seni. Arar durur artık. Ya sana bitmeyen derdini anlatacaktır, ya da seninle bir bitecek bir işi. Daha doğrusu senin bitireceğin bir iş.

Vakitli-vakitsiz arar durur. Cevap veremeyebilirsin. Önemli değil.  Olur ya tuvalettesindir veya yemek yiyorsundur. İhtiyacını gidermeni bekler, Her 10 ve 15 dakikada bir seni arar. Hiç aklına gelmez bu adam tatil, bugün biraz geç kalkacak olabilir, bu adamın toplantısı vardır, telefona cevap veremeyecek durumdadır. "Müsait olunca seni arayacağım" şeklinde gönderdiğin mesaj da işe yaramaz. Tek parolası var, kendisine cevap vermen. Yoksa halin kül. Baktın kendisine cevap vermedin mi hemen atlar bir otobüse. Seni tanıyan birinin yanına gider, bana cevap vermedi, bir de sen ara diye.

Vaktin müsait olunca ararsın. Kardeş, aramışsın, uyuyordum, ya da dersteydim, buyur diye. "Fark ettim bu yüzden fazla aramadım," der. İyi ki fazla aramamış, bir de fazla arasaymış, telefonum durmadan çalacakmış demek ki. Bir gün bir dostum ona bir rektörün numarasını vermiş. Nice sonra beni aradı, "Rektör aradım aradım cevap vermedi" dedi. Adam müsait olunca döner sana dedim. Toplantısı  vardır, misafir ağırlıyordur, fazla aramayaydın dedim. "Zaten fazla aramadım" dedi. Eğer beni aradığı gibi aradıysa yandı o rektör demektir.


Elinde bir oyuncak, aklına geldi mi arıyor da arıyor. Adam boş olunca anlayışı da yok oluyor sanırım. Herkes boştur diye düşünüyor. Nedense işi vardır, müsait olunca arar diye düşünemiyor. Allah kimseyi boş bırakmasın! Böylesinden kurtulmanın tek yolu bu tipler aradı mı, işi-gücü bırakıp telefonuna cevap vermektir.  Böyle yaptın mı o günkü tehlikeyi savuşturdun demektir, diğer arayıncaya kadar rahat edersin. 17/08/2017

Böyle terörle mücadele olmaz

Türkiye her biri diğerine rahmet okutacak şekilde terörün her türlüsüne muhatap olmaktadır. Devlet terörle başa çıkabilmek için her yol ve yöntemi kullanıyor. Kökü kazındı kazınıyor, bitti bitiyor derken bir başka yerde yine şehitler vermekteyiz. Çünkü karşımızda açık düşman yok. Terör her defasında sinsi yüzünü bir kez daha gösteriyor. Zira teröristlerimiz kaypak ve kahpece pusu kuruyor her defasında. Ülke olarak acılı ve dertliyiz. Bu milletin başına geleni Allah kimseye vermesin.

11 Ağustos'ta Trabzon'un Maçka ilçesinde  meydana gelen terör olayı ise ülke olarak yüreğimizi dağladı, ülke bu acı haberle çalkalandı. Çünkü bu sefer teröre kurban verdiğimiz erzağını çalan teröristlerin saklandığı yeri göstermek için güvenlik güçlerine kılavuzluk yapan 15 yaşındaki Eren'den başkası değildi. Beraberinde bir başçavuş şehit olurken, bir polis memuru da yaralandı. Allah ölenlere rahmet, yaralımıza da acil şifalar versin.

Askerimiz, polisimiz, jandarmamız terörle mücadele için göğsünü siper ediyor. Kesinlikle bundan şüphem yok. Devlet de terörü bitirmek için elinden gelen desteği veriyor. Mücadeleyi kesinlikle küçümsemiyorum. Niyetim başka kan akmasın, yeni Erenleri kurban vermeyelim. Ama terörle mücadelede bir yerlerde hata yaptığımızı kabul etmemiz gerekir. Yıllardır terörü Karadeniz'e taşımayı hedefleyen PKK, Güneydoğu da iyice sıkışınca dişini Maçka'da gösterdi. Burada sormak lazım. Teröristler Maçka'ya kadar nasıl geldi? Haydi bir yol bulup geldiler diyelim. Teröristlerin olduğunu haber veren 15 yaşındaki çocuğun operasyon bölgesinde ne işi var? Sonra teröristlerin izini süren güvenlik görevlisi sayısı ne kadardır? Bu konuda sorulacak soruları çoğaltabiliriz. Ama gördüğüm kadarıyla burada tamamen bir amatörlük söz konusu. Güvenlik güçlerinin buradaki terörü basite aldığı, olayı basit  bir hırsızlık vakası gibi değerlendirdiği görülüyor. Buradaki görevlilerin PKK gibi sinsi, vahşi, acımasız kanlı örgütü daha tam tanıyamadıkları anlaşılıyor. Terör nasılsa sadece Güneydoğu’nun sorunu, oraya hapsedilmiş; bizim buralarda ne gezer, diye düşünmüş olmalılar. Yetkililer nasıl böyle bir yaş tahtaya bastılar? Düşünmek lazım.

Maçka olayında istihbarat eksikliği kadar olayın vahametinin yetkililer tarafından iyi analiz edilmediği anlaşılıyor. Güvenlik güçlerinin kedi-köpek kurtarmada, intihara kalkışan bir kimseyi kurtarma esnasında işi ciddiye alıp her ihtimali değerlendirmek suretiyle olay mahallini güvenlik çemberiyle çevirdiklerini görürüz. Nedense PKK gibi bu ülkeye yıllardır kan kusturan, anaları ağlatan, kandan beslenen bu sinsi varlıkları yakalamak için göz göre göre ateşe gidiyorlar, üstelik alınması gereken tedbirleri iyice almadan. Düşman pusuda bunları avlıyor. Madem çocuğun bilgisinden faydalanacaksınız, önce ailesinden izin alıp ardından bu çocuğa çelik yelek dahil her türlü tehlikeye karşı iyice tedbir alarak götürmek gerekmiyor muydu? 

Maçka olayı bize şunu göstermiştir ki terörle mücadelede amatör tavırları bırakıp bu işi profesyonelce yapmak gerekiyor. Bu işe baş koyan, ölümü göze alan güvenlik görevlilerimiz bir defa soğukkanlılığı elden bırakmadan hızlı ve doğru karar vererek teröristlerin başına ekşimelidir, Öyle taktik uygulamalılar ki terörist neye uğradığını şaşıracak, silahına davranmaya vakit bulamayacaktır. Bunun için kendilerini terörist yerine koyarak “Ben terörist olsam ne yaparım, nereye saklanırım, nereden kaçarım, nereden silah atarım, yakalanmamak için tehlike çemberini nasıl aşarım” hesabı yapmalıdırlar. Yalı kılıç teröristin üzerine gel bizi avla diye gitmemelidir. Gerekirse teröristlerin saklandığı yer çok uzaktan izlenerek dışarıya çıkmaları beklenmelidir. İçeride ne yaptıkları, kaç kişi olduklarını tespit için uzaktan içeriyi görecek aletler kullanmalıdır. Eğer biz bu acemi tavırları terk etmezsek terör bu ülkede daha çok can almaya devam eder.  17/08/2017