Ana içeriğe atla

Eşlerin Birbirini Aldatma Yüzdesi

Ömrümüz birbirimizi aldatmakla geçiyor, belki de bu yüzden birbirimize güvenmiyoruz. Kendimiz başkasını aldatıyor, ama karşı tarafın bizi aldatmasına rıza göstermiyoruz. Hz Peygamber, “Aldatan bizden değildir” derken Müslüman’ın olmazsa olmaz kurallarından birine işaret ediyordu. İşin garibi aldatmanın iyi olmadığını bilmemize rağmen menzilimize ulaşmak için her türlü aldatmayı mubah görebiliyoruz. Kimimiz evlilikte eşini, kimimiz ticarette başkasını, kimimiz din alanında bizi takip edenleri aldatıp duruyor. Amaç bir menfaat temin etmek. Bunun için kimi şehvetine esir düşebiliyor, kimi fazla kazanca tamah ediyor, kimimiz de bir kariyer elde etmek; bir makam, bir mevki sahibi olmak için yaparız bunu.

İyi ki bir ahiret inancımız var, yaptıklarımızın öbür dünyada zerre miskalinin sorulacağına inancımız tam, cennet umudu ve cehennem korkusu var içimizde. Buna rağmen durum bu ise ya bir de hiç ahiret inancımız olmasaydı halimiz nice olurdu demekten kendimi alamıyorum. Günümüzde türlü türlü aldatmalar var. Ben burada eşlerin birbirini aldatmasına değinmek istiyorum. İstatistiklere bakılırsa yatacak yerimiz yok inanın. Aldatma konusunda iyi bir sicilimiz yok anlaşılan. Zaten Diyanet de bu konuyu ele aldı bu haftaki hutbesinde.
16/08/2017 günkü Hürriyet gazetesindeki köşesinde Ertuğrul Özkök, eşlerin birbirini aldatma oranını veriyor: “Cinsel Sağlık Enstitüsü verilerine göre Türk erkeklerinin yüzde 58’i karısını, kadınların yüzde 40’ı kocalarını aldatıyor. Bu rakam 2000’li yıllarda erkeklerde yüzde 25, kadınlarda ise yüzde 11 civarında iken dünyadaki ve Türkiye’deki seviyesi de birbirine çok yakındı. Şimdi dünyada da Türkiye’de de yükseliyor. Ve size şunu söyleyeyim. Türkiye, eşini veya partnerini aldatma oranı konusunda dünyanın en yüksek oranlı ülkeleri arasında yer alıyor.”
ÖZKÖK’ün bilgisine başvurduğu ‘Cinsel Sağlık Enstitüsü’ne ne kadar güvenilir, sonra bu veriler doğru mu bilmiyorum. Ayrıca, eşlerin birbirini aldatma konusunda çok sağlıklı bilgiler alınacağına ihtimal vermiyorum. Çünkü aldatmalar iki kişi arasında üçüncü şahıslar duymayacak ve görmeyecek şekilde yapılır. Kimseye de söylenmez. Deneklerle yüz yüze görüşülmüşse veya form doldurtmak suretiyle yapılmışsa çok sağlıklı bilgi alacaklarına inanmıyorum. Çünkü bu işi yapanların çoğu bu yaptıklarını gizleme yoluna giderler. Araştırma ne şekilde, kimlerle yapıldı, Enstitü’nün bir algı ve kamuoyu oluşturma gibi bir maksadı var mı? Düşünmek lazım. Araştırma doğru değil ve yanlı ise üzerinde konuşmaya değmez. Ya doğruysa? İşte o zaman oturup düşünmek lazım. Verilen oranlara tekrar göz atarsak erkeklerin yüzde 58’, yani her iki erkekten fazlası eşini aldatıyor, kadınların da yüzde 40’ı, yani yarıya yakını eşini aldatıyor. Bu ne demektir? Kadını erkeği; tencere kapak misali birbirimizi kandırıyoruz. Aile yapımız yerlerde sürünüyor demektir. Bu durumda “iyi nesil gelmiyor, bu çocuklar nasıl çocuk böyle” diye hiç sızlanmayalım. Huzurlu, mutlu, sağlıklı ortamlarda yetişmeyen çocuklarımızdan çok şey beklemeyelim.
Görünen o ki şehvet, cinsellik aklımızın, dinimizin, utanma duygumuzun, basiret ve ferasetimizin önüne geçmiş. Hayayı öteleyen bizleri daha kötü günler bekliyor maalesef. 19/08/2017




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde