6 Ocak 2017 Cuma

Bu milletin bazı güzel hasletleri ***

Bu millet özü itibariyle mayası temizdir. Bakmayın son yıllarda içimizden çıkan kötülerle anıldığımıza. Çok uğraştı şer güçleri içimize nifak sokmak için. Nispeten başarılı da oldular içimizden devşirdikleriyle. Zaman zaman üzerimize salıp canımızı acıtıyorlar. Her ne kadar içimizdeki bizden olanlara yaptırdıklarıyla bize had bildirmeye çalışsalar da nihai olarak başarılı olamayacaklardır. Dedik ya mayası temiz diye. Her halükarda bu millet özüne dönecektir.

Hiçbir millette olmayan bize özgü hasletlerimiz vardır. Şimdi azalsa da Anadolu'nun bir çok yerinde evlerimizin bir odasının adı misafir odasıdır. Her an bir 'Tanrı misafiri' gelir düşüncesiyle bu oda temiz bir şekilde hazır bekletilir. Yatılı kalma ihtimaline karşı yatak, yorgan, pijama daha önceden hazırlanır. Misafire banyo teklif edilir, öğün vakti olmasa da önüne yemek konur. Misafire harcama yaptırılmaz. Köylerde misafir/köy odaları vardır. Yolda kalmışların kalacağı. İçerisi dayalı-döşelidir. Yemeğini ya köyün ileri geleni ya da komşular giderir. Camiye gelen bir yabancı olursa mutlaka birileri ona kimsin, necisin, gidecek yerin var mı diye sorar. Kalacak yeri yoksa evine götürür bu Tanrı misafirini.

Komşu ya da akrabanın düğünü olduğunda yatılı misafir gelme ihtimaline karşın düğün sahibine evimiz müsait, misafir gelirse bizde kalabilir diye haber bırakılır. Misafir evde ağırlanır, geri düğün evine teslim edilir.

Komşu ya da yakın akrabanın cenazesi var ise cenazenin techiz, tekfin ve defin işleri için yardımcı olunur, cenaze evine yemekler götürülür, acılarına ortak olunur.

Yolda kalmış bir araç olursa geçenler yardım eder. Hiçbir şey yapamazsa arabayı itekler. Olmazsa arabasıyla çekici görevi yapar, tamirciye götürür.

Başına bir sıkıntı gelene para teklif edilir, borç verilir. Yolda bekleyen, yürüyen biri varsa geçen araç durur, gideceği yere kadar götürür. Arabayla bir yere gitmesi gerekeni aracı olan yardımcı olur. Dargın kişiler bir araya getirilerek barıştırılır. Hayır ve hasenatta yarışılır. Yardım kampanyalarına öncülük yapılır...

Say say bitmez bu milletteki güzel hasletler. Yeniden özümüze dönmeyi, güzel ahlak ile ön plana çıkmayı nasip etsin Mevlam.

***08.01.2017 tarihinde Ladik. Biz internet sayfasında yayımlanmıştır. 






Kelle koltukta iş yapan polisler *

İnsanlar farklı farklı iş yaparlar. Bazı insanların yaptığı işler kolay, bazılarınınki ise zordur.
Bazı işler büyük riskler barındırır. Polisin yaptığı da böyle bir iştir.  Görevleri, bizim güvenliğimizi sağlamaktır. Sorumlu olduğu alanın güvenliğini sağlamak için canlarını ortaya koyuyorlar. Son yıllarda terörün nokta atış yaparak kurşunlarını yağdırdığı kesimdir bunlar. Gün geçmiyor ki şehit olan bir polisin haberi düşmesin ajanslara. Her gün bir evi yakmaktadır düşen ateş.

Evet, hepimizin yaptığı iş zordur. Polisin yaptığı işe gelince bizlerin yaptığı işin esamesi bile okunmaz. Çünkü onlar kelle koltukta görev yapıyorlar. Hele bu günlerde evlerinden çıkarken öyle zannediyorum helallik dileyerek işe gidiyorlardır. İşten eve gelinceye kadar evde bıraktıkları, öyle zannediyorum bildikleri tüm duaları okur. Vakit geçmek bitmez bir türlü. Hep endişeli bir bekleyiş... Acaba akşam eve gelir mi diye beklenir hep. Kulakları zilde, gözleri pencerede. Vaktinde eve gelirse dünyalar evdekilerindir. Mutluluklarına ve sevinçlerine diyecek olmaz. Çoluk-çocuk şükreder: "Ya Rabbi! Şükürler olsun. Bugün de nefes alabildik, emanetini almadın" diye. Gerçekten kolay değil. Hele eve zamanında gelmezse, telefonu cevap vermezse gergin bekleyiş süre durur, taki gelinceye kadar.

Güvenliğimizi sağlayan polisin, onu evinde bekleyen eşi ve çocukları, anne ve babaları için zordur gerçekten. Belki de günde kaç defa ölür ölür dirilirler. Hep ölümün nefesini enselerinde hissederler. Rabbim bu zamanda polis olarak görev yapanlara, onların eş ve çocuklarına, anne-babalarına yardım etsin, sabırlar versin.

Polis diyorum ama tüm güvenlik görevlileri aynı riski taşıyorlar. Bunların gaflette bulunma, işi kaynatma, aksatma, sulandırma, uyuma vb lüksleri de yoktur. Çünkü biliyorlar ki su uyur, düşman uyumaz. Yaptığımız işi zor ve yorucu olarak düşünen bizler, oturup kalkalım işimize şükredelim. Hiç öyle işim zor diye dertlenmeyelim. Çünkü hiçbirimizin işi ve görevi canını ortaya koyma, kendi canını feda etme değildir. Perşembe günkü kahraman polisimizi gözümüzün önüne getirelim. Canını ortaya koydu. Büyük bir faciayı önce önledi, ardından şehadet şerbetini içti. Arkasında gözü yaşlı bir eş ve yetim üç çocuk bırakarak... Üstelik polisimiz terörle mücadele, asayiş vb birimlerde çalışmıyor. Trafik polisi. Banane, benim görevim mi demedi. Gördüğü gözü dönmüş canilerin peşine takılıp onlara göz açtırmadı. Benim de yaşamaya, nefes almaya hakkım var; arkamda çoluk, çocuğum var. Ben de lüks ve konforlu yaşamam lazım demedi. Yüzlerce kimsenin ölmesine gönlü razı olmadı, ateşin üstüne üstüne gitti. Kendi nefsini değil; ülkeyi, ülkenin geleceğini tercih etti. Allah razı olsun, mekanı Cennet olsun.

Bir kaç yıl öncesinde bir iş dolayısıyla birinin evine misafir olmuştum. Öğretmen olduğumu duyunca “Hiç sevmem öğretmenleri” demişti. Kendisine niçin sevmediğini sorduğumda, soruma cevap vermeden: “Bir de polisleri” dedi. Israrla niye sevmiyorsun dediğimde: “Ne iş yapıyorlar ki” diye bir eleştiri dile getirmişti. Ben ardından sen ne iş yapıyorsun diye sormuştum da, bana: “Pazarcıyım” demişti... Kendi yaptığı işten başka, başkasının hiçbir şey yapmadığını düşünen kardeşim! Gör bak, ‘Senin ne iş yapıyor’ dediğin polis canını ortaya koydu, senin gibi çürük-çarık malı tezgahın önüne koymadı. Umarım özelde bu polisin, genelde tüm polis ve güvenlik güçlerinin canlarına mal olsa da kendilerini feda ettiklerini gördüğün zaman kendinden utanmışsındır. Eğer utanma kalmışsa tabi.

Şehit polisimize Allah’tan rahmet diliyorum, kederli ailesine sabrı cemil niyaz ediyorum. Vazife başında kelle koltukta hayat-memat mücadelesi vererek evine ekmek götürmeye çalışan tüm güvenlik güçlerimize özelde polislerimize Allah’tan işlerini kolaylaştırmasını diliyorum. Yedikleri, içtikleri, aldıkları maaş analarının ak sütü gibi helal olsun!..

* 07/01/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

4 Ocak 2017 Çarşamba

Siz misiniz Tatil İsteyen? *

Nice yıllardır eski kışlara hasret kalmış, iki lafımızın arasında ‘Nerede o eski kışlar’ derdik. Bu sene “Dağına göre kar verdi” Rabbim. Eski kışlardan bir kış yaşadık, hala da yaşamaya devam ediyoruz. Sayısını unuttuk üst üste yağan karın.

Bir çok çatı ağırlığa dayanamayıp çökse de dert edinmedik. Yolumuzun kapalı olmasına, aracımızın kaymasına aldırmadık. Belediyenin açmasını bekledik. Bazen beklemedik. Aldık elimize küreği; yolumuzu, sokağımızı açtık. Biz açtık, tekrar tekrar yağdı.  Milletçe çocuklar gibi şendik.  Mutluluktan uçtuk. Çünkü yağan rahmetti, bereketti.

Meteoroloji hangi saatte karın bastıracağını an be an verdi durdu. Büyüklerin kulağı meteorolojide iken öğrencilerin gözü yere düşen karda idi. Ne zaman kar yağmaya başladı. “Tatil tatil” şarkıları nakarat halinde söylenmeye başladı. Valiliğin resmi sayfası tıklanma rekorları kırdı. Önde öğrenciler, ardında büyükler sanal alemde: “Yollar kapalı, araçlar çalışmaz, okullar tatil edilmeli” şeklinde mahalle baskısı uyguladı. Ardı arkasına tweetler yağdı. Yetkililer öğrencilerin içten gelen bu isteklerine cevapsız kalmadılar. Siz tatil mi istiyorsunuz? Alın size tatil deyip 5 defa tatil sevinci yaşattılar. (Bu arada tatil kararı alanlar da bu kesimin hayır duasını aldı.) Küçükler adına istenen bu tatil başta öğrenciler olmak üzere arkasında onlara göz kırpan öğretmenleri de çok sevindirdi. Her tatil kararı verildiğinde Cennet’i kazanmış gibi oldular. Hırdavatçılar da yıllardır satamadıkları küreklerini satarak stoklarını erittiler.

Öğrenci ve öğretmen kar tatili yaparken “...Kürt Memet nöbete” misali okul yöneticileri ve personeli okulun yolunu tuttu nöbet tutmak için. Hazırlanan ortak sınav programını her tatilden sonra yeniden güncellediler. Öğrenci ve veliye ulaşabilmek için mesaj, whatsapp, sanal alem başta olmak üzere her türlü iletişim yollarını kullandılar. Güncellenen yeni sınav programını yeni tatil kararı ile birlikte yeniden değiştirdiler. Bir taraftan plan yaparken diğer taraftan belediyeyi arayarak okul bahçesini temizletme yoluna gittiler. Çatı kenarlarında oluşan buzları kırmak için yardımcı personelin yeterli gelmediği yerlerde okul yöneticileri ellerine geçirdikleri uzun sopalarla buz sarkıtlarını kırmak için uğraştı durdu.

Hasılı zahmetiyle beraber geldi Rabbimin bereketi. Öyle ya, zahmetsiz olur muydu rahmet? Keremine şükür! Hem de binlerce... Şimdi sırada borç ödeme var. Çünkü öğrenci ve öğretmen tıpkı borç yiyen kesesinden yer gibi kesesinden yedi. Nihayet deniz bitti kara göründü. Şimdi kara bakarak kara kara düşünme sırası daha önce sevinen kesime geldi. Tatil sevinci kursaklarında kaldı. Çünkü tatil, problemleri bitirmedi. Hatta artırdı. Zira karne öncesi işlenemeyen konular, yapılamayan sınavlar öğrenci ve öğretmeni bekliyor. Öğretmen işleyemediği sınıfın dersini diğer sınıfların seviyesine  yetiştirmek için bir başka öğretmenden ders alarak araya sıkıştırma  yoluna gidecek. (Dersi tatile giden öğretmenden bir başka öğretmen dersini emaneten isteyince “Benim ders ne olacak” diye kara kara düşünen öğretmenler de eksik değil bu arada.) “Öğretmenim! Sizin belirlediğiniz tarihte falan sınav var, şu gün yapalım” deyip bir günde  bir filden fazlasını istemeyen öğrenci ise birden fazla fil/filler ile karşılaşacak -pardon- fazla sınav olmak zorunda kalacak... Okul idaresi: “Siz miydiniz biz çalışırken tatil yapan? Haydi görün gününüzü” dercesine ‘Notlar şu günde bitirilecek, eksiklikler bugün yapılacak, görüşler şu tarihte girilecek, not fişlerinin çıktıları alınıp kontrol edildikten sonra imzalanıp şu kimseye verilecek...” şeklinde talimatlar yağdırmaya başladı bile. Konya ENERYA: “Siz miydiniz evde sıcak sıcak ısınan? Haydi biraz da biz ısınalım” dediğinde evin reisinin cebi yanacak. Okullar tatil olunca çalışıp ekmek parası kazanamayan kantinciler: “Ben size gösteririm gününüzü” diye kapalı olduğu günlerin hıncını inşallah öğrenciden çıkarmaz.

Kolay gelsin herkese... Bu arada öğretmenim! Sana da kolay gelsin. Çünkü 10/01/2017 günü yapacağın ortak sınavda okuyacağın kağıt toplamı tamı tamına  403 adettir. Yazılıyı okuyup sisteme girdikten sonra  not fişlerinin çıktısını alıp okul idaresine teslim etme süren ise 12/01/2017 günü mesai bitimine kadardır. Başarılar! 04/01/2017

* 09.01.2017 günü Anadolu da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

3 Ocak 2017 Salı

Eğitim ve öğretime sekte vuran kar tatillerini ne yapalım?

Küçüklüğümde küçük bir beldede yaşarken 2016'da yağan karlardan fazla kar olurdu. Fakat eğitim ve öğretim devam ederdi. Ne büyüğünün ne de küçüğünün aklına kar tatili gelirdi. Çünkü hemen hemen herkes okuluna ve işine yürüyerek gider gelirdi. Memuru, amiri aynı muhitte otururdu. 4 tekerlekli araçlar lüks sayılır, çoğu kimse de olmazdı. Olsa da binmezdi.

2000'li yıllarla birlikte kar tatilleri ile ülke tanışmaya başladı. Hava kapanmaya, kar atıştırmaya görsün hemen tatil kararı alınır oldu. Çünkü hayatımıza servisler girdi. Km'lerce öteden işe ve okula gelen öğrenci, öğretmen, müdürler olmaya başladı. Kimse çalıştığı muhitte oturmaz oldu. Şehir merkezinde oturan insanımız 90-100 km öteye günlük işe gidip gelmeye başladı. 

Çoğu insanımız toplu taşımayı kullanmıyor, arabasına binen okul ve işini yolunu tutmaya başlayınca şehirde trafik arttı. İşi gidip gelmek için ana ve ara yolların sürekli açık tutulması gerekiyor. Küçük aracıyla yola çıkıp aracını kaydırma, zincirleme kazaya sebebiyet verme olayları arttı. 

Kazara bir öğrenci servisi kaza yapsa yazılı ve görsel medya "Bu yağış ve kaygan zeminin olduğu vakit okullar niçin tatil olmadı; yetkililer bu kazanın, bu yaralanmanın, bu ölümün hesabını nasıl verecek" demeye başladı. Basın üzerime gelmesin, ne olur ne olmaz diyerek neredeyse yere kar düşer düşmez tatil kararları almaya başladı valilik başkanlığında kurulan komisyonlar. Hüseyin ÇELİK'in böylesi tatil kararlarını eleştiren bir konuşmasından sonra kar tatillerinde bir zorlaştırma olsa da yine de karasal iklimin hakim olduğu, kışın don ve buzlanma olaylarının eksik olmadığı bir çok ilimizde tatil kararları arka arkasına alındı. Bereket eski kışlarımız yok. Eğer eski kışları her yıl yaşasaydık herhalde bugünün mantalitesiyle okulların yolunu unuturduk. Bu yıl eski kışlardan bir kışı yaşıyoruz. Bu sene yağan kar kalkmadan üst üste kaç defa kar yağdı.

Kar atıştırmaya başlar başlamaz internetin başında valiliğin sayfaları sürekli tıklanmaya başlanır oldu. Aşırı tıklanmadan çoğu zaman sayfaya girilemez oluyor. Sanal medyada tatil yok mu, bu havada çocuklar okula nasıl gidecek serzenişleri ile baskılar oluşmaya başladı. Nedense kar tatili için herkes çocukları kullanıyor: "Bu çocuklar nasıl okula gidecek" diye.

İki haftada 5.tatil kararı alındı. İki yıl önce yine aralığın sonu ocağın başı bu şekilde kar tatilleri yaşandı. Kar tatilleri öğrenciyi ve öğretmeni okullardan soğutmaya başladı. Okulların belirlediği ortak sınavlar kar tatili dolayısıyla sürekli güncellenir oldu. 

Tatil yapılıyor yapılmasına, hoşa gidiyor gitmesine de orta yerde bir cenaze var kalkacak, bir deve var güdülecek. Zira iki hafta sonra 15 tatili başlayacak. Bu hafta ve önümüzdeki hafta sınavlar yapıldı yapıldı. Yoksa öğrencinin notu eksik olacak. Öğretmen tatiller dolayısıyla işleyemediği konuları yetiştirip diğer sınıfların seviyesine getirmek zorunda. Bunun için hızlı bir ders anlatma yolunu takip eder, dersi yoksa bir başka öğretmenin dersini almak zorunda kalır. Sınavı yapacak, bu sınavlar okunacak, sisteme girilecek, hastalık vb nedenlerle sınava giremeyen öğrenciler ayrıca sınav yapılacak, öğrencilere performans notu verilecek. Bütün bunlar öğretmeni bekleyen sıkıntılar. Öğrenci ise belirli günlerde yapacağı sınavlar tatiller dolayısıyla aynı günlere sıkıştırılarak sınava girmek zorunda kalacak. Kar tatiline sevinen bu iki kesimi bekleyen sıkıntılar kapıda. 

Kar tatillerine üzülen bir kesim daha var. Okullarda kantin işi yapan kişiler. Birkaç yıldır eğitime ara verilen günler kira bedelinden düşülüyor. Ama her şey kira bedelinden ibaret değil ki. Bu sektör satacak ki kira geliriyle birlikte aynı zamanda aldığı malın parasını ödeyecek, evine ekmek götürecek, çalıştırdığı elemanın aylığını ödeyecek.

Ne yapmak lazım? Ne yapılacağını yetkililerin düşünmesi lazım. Acizane bu konuda şu görüşü serdetmek isterim: Bakanlık yıllık çalışma takvimi hazırlamaktadır. Bu takvime göre okulların 15 tatilinin ne zaman olacağı bellidir. Bakanlık bu takvimi hava durumlarına göre revize edebilmelidir. İlla 15 tatiline belirlediğim zamanda girilecek diye bir planın içine girmemelidir. Meteoroloji, son üç günü tam isabet ettirmek suretiyle 15 günlük hava tahmin raporları yayımlanmaktadır. Kışın ağır şartları yüzünü göstermeye başlayınca pekala 15 tatili öne çekilebilir. Burada sıkıntı dönem notunun oluşması ve ara tatil dönemine öğrenciye karne verilmesi problem olarak gösterilebilir. İlla karne verilecek, dönem notu oluşacak diye bir endişe taşınmaz ise bu mesele çözülür. Bilindiği gibi bir dönem notu öğrenci için hayat memat meselesi değildir. Böylesi durumlarda karne alınmasa da olur. Notlar tamamlanmamışsa ara tatilden sonra işlenmeyen konular ve yapılmayan sınavlar yapılabilir. Zaten bu devirde karnenin çok bir önemi kalmadı. Veli ve öğrenci e-okul vasıtasıyla öğrencinin karne, not ve devamsızlık durumunu izleyebilmektedir. Teşekkür, iftihar belgesi ve onur belgesi alınmayabilir böylesi yıllarda. Yok mutlaka verilecek deniyorsa ikinci dönem tamamlanamayan konular işlendikten sonra yapılan sınavlardan sonra tatil arası verilmeden öğrenci için karne ve belge düzenlenebilir.

Bu ağır kış şartlarının arasında zaman zaman okula gitmek hiç kimseye fayda sağlamaz. En iyisi ara tatil kararı almaktır. Ya da alınan her bir tatil kararı dönem sonuna aynı gün sayısınca eklenmelidir, ya da kar tatili günü hafta sonu tatillerinde işlenmelidir. Tatile, eğitim ve öğretimi tamamladıktan sonra başlanır denirse tatil isteyen öğrenci ve öğretmende zor şartlarda da olsa eğitim ve öğretim devam etsin, kar tatili olmasın düşüncesi oluşur.

Hafta sonu sınavlar ve kurslar var, 15 tatilimize de dokunmayın deniyorsa ne yapalım, onu söyleyin bari mübarekler! 03/01/2017


Hep başımızı ağrıtan ders, matematik

ÖSS VE SBS sınavlarında  çocuklarımızın yaptığı matematik  netleri  içler  acısı. 3-7 yaş arasında  iken  zeka  sıralamasında  üst seviyelerde olan  bu  milletin çocukları 18 yaşına  geldiği  zaman  sıralamanın  en altlarına  geriliyor. Bizim oğlan  bina okur  döner  döner  bir  daha  okur. Bu yıl 5.sınıflarda matematik dersinin  saati bir ders  saati  daha  artırıldı. 

Bırakın  ders saatini artırmayı,  
matematik  hazırlık sınıfları açsak,
bu kadar  bilgi kirliliği, 
öğrenmeden yeni  bir  konuya  geçmekle,
basitten zora  gitmedikçe, 
konuları azaltmadıkça, 
matematiği  hayatın içine getirmeden, 
hayatın  bir  parçası yapmadan, 
günlük  hayatın  içine çekmeden 
ve bu dersi  sevdirmeden bir arpa  boyu yol alamayız. 

En  zevkli dersi  öğrencilerin korkulu  rüyası haline  getirmede  bu milletin  üstüne yoktur. 
İstediğin  kadar  dersi  artırsan da, 
eğitimi 4+4+4 değil,  4*4*4 yapsan da, 
tüm  öğrencileri  dershaneye  göndersen  de nafile, 
Sonuç  alamazsın. Dolu  Beyin  Yeni  Bilgi  Almaz. Aşağıda  okuyacağınız problemin  benzerlerini  çokça  görebiliriz. Mesele  problemi  çözüp  rahatlama değil, işi  çözümsüzlüğe götürerek  "En  önemli  bir kişi veya  dersimiz yapmaktır.

"Trabzonlu Temel Ağa'nın sevgili torunu Eda'ya verilen ödev ile başı derttedir. Eskişehir'e göç eden arkadaşı Niyazi'ye başına gelenleri yazar:

Niyazicugum. Hani benim küçük torun var ya. Geçen akşam, geturdi ödevini önüme koydi. Bi yandan da aglay. Zaten dertlerini hep baga açar.

Dedi ki; 'Habunlari anliyamadum. O yüzden da yapamadım. Yarin ögretmen beni dövecek.'

Dedum ki; 'Aglama usagum, bunun içun ögretmen adam dövmez. Simdi oni çözeruk.'

Ne mümkün Niyazi kardasum:

Bi tirenlan, bi otobos ayni istasyondan kalkmislar. Tiren otobostan üçte bir daha hizli gidiy. Otobos iki yerde onbeser dakka istirahat vermis. Tiren da bi yerde durmis, 20 dakka su almis. Otobos saatte 60 kilometro gidiymis. Tiren 5 saat sonra gidecegi yere varmis. Otobos ise ne vakit sonra oraya varacakmis. Ograstum yapamadum.

Usak aglay.

Derken bubasi geldi. O da çözemedi. Diyrum oga ki, ' damat, senun tanidugun tahsilli bi otobos sofori var ise oga soralim, belki o bilebilur. Yahutta sabah olsun ben usagi soforler cemiyetine götüreyum. Onlar arasinda belki tirenle yaris etmis bi sofor vardur da bize nasihat verur. 'Ha, biz bi yandan da usaga tireni tarif ediyruk.
Tiren görmemis ki...

Ne anasi görmis, ne bubasi. Ben da bi tek askerlukte Erzurum'dan Sivas'a gittiydum. Neysa kardasum, o gece çok kizdum. Diyeceksun ki niye?
Usak daha incir agacindan duti ayiramay; mezgiti gosteriyrum, hamsi diy; efendum, yumurtanun fabrikada yapilduguni sanay. Biz gelduk araba yaristiriyruk. Yani efendi, otobos saatinda varsa ne olur, geç varsa ne olur? Gurbetten yolci mi bekliysun? Eger varacagi saat onemliysa, edersun yazihaneye bi telefon, derler saga otobosun inecegi zamani.. Bu kadarluk mesele içun sabiyi subyani niye telef edersun?

Usakcuklarda sarki yok, türki yok, oyun yok; dayamis matamatigi.

Ayiptur..." (Komedram)  03.01.2013


Özel güvenlik ne işe yarar?

Nerede bir kamu-kurum, özel sektör varsa buraların güvenliği özel güvenlik ile sağlanır. Hastaneler, bankalar, okullar, siteler... bile aynı şekilde korunur.

Banka vb bir kaç yer dışında özel güvenlik olarak görev yapanların silah taşıma/bulundurma/kullanma yetkileri yok bildiğim kadarıyla. Gece kulübünde görev yapan güvenlik görevlisine teröristi gördüğün zaman ne yaptın diye sorulduğunda: "Ne yapacaktım? Kaçtım" diye cevap vermiş. Terörist zaten uzaktan gelirken başta silahı olan polis olmak üzere kapıda gördüğünü taramış. Nasıl ki hırsıza kilit dayanmıyorsa sinsi bir şekilde öldürmek için gelene de silah veya silahlı olmak bir işe yaramıyor. Katil, polise kurşun sıkarken özel güvenlik  belki caniyi vurabilirdi eğer elinde silahı olsaydı. Birden fazla kişide silahın olduğunu bilen biri bu şekilde soğukkanlı davranamayabilirdi.

Devletin her yere yeteri kadar polis veremeyeceğine göre kamu kurum ve kuruluşlarının ve kamu adına amme hizmeti yapan yerlerin güvenlik ve asayişini sağlamak için özel güvenlik hizmetinden faydalanılması yerinde bir tasarruftur. Fakat silah bulundurma-kullanma ruhsatı ve yetkisi olmadığından bu tasarrufun hiçbir caydırıcı yönü yoktur. Teşbihte hata olmasın bostan korkuluğu gibi bir görev icra ediyorlar. Bu durumda özel güvenlik sadece düzgün olan, kurallara uyan kişilere karşı faydalı bir görev ifa edebilir. Bu görevi bu kurum ve kuruluşlarda çalışan bir kapıcı veya hizmetli de yapabilir.

Uluslararası şer güçlerinin terör üssü seçtikleri Türkiye'de güvenlik caydırıcı olmalıdır. İnsan yoğunluğunun çok olduğu, korunması özel bir öneme sahip stratejik yerlerin korunmasında azami gayret gösterilmeli, özel-resmi güvenlik güçleri artırılmalı, özel güvenlikle korunacak yerlerde görev yapan özel güvenlik personeli silahlandırılmalıdır. Binanın içi, dışı; binaya giden yol, sokak ve cadde gibi yerler kamera/mobesa ile döşenerek sürekli izlenmelidir. Tehlike kapıya gelince gafil avlanmaktan ziyade menzile düşen şüpheli derdest edilmelidir. Şehrin her yerine döşenen mobesalar oluşturulan tim tarafından gece-gündüz izlenmeli, dikkat çeken şüphelileri gerekli mercilere anında rapor etmelidir. Devleti yönetenler, il ve ilçelerde görev yapan mülki amirler, hakim ve savcılar vb dışında sivil-resmi herkesin telefonu hakim iznine gerek kalmadan hep dinlenmelidir.

Devlet, iç istihbarata önem vermeli, dış istihbarat ile bilgi akışı sağlamalıdır. Tabir yerindeyse ülkede kuş uçurtmamalıdır. Ohal'i vatandaş olarak iliklerimize kadar hissetmeliyiz.

Gördüğünüz gibi özel güvenlik konusunu ele almaya çalışırken iş döndü dolaştı güvenliğe geldi.  Hasılı derdimiz büyük. Allah  bu ülkeye, bu millete yardım etsin. 03.01.2017


2 Ocak 2017 Pazartesi

Kâl ehli olmaktan ne zaman hâl ehli olacağız?

"O, hiç kimseyi ayıplamaz, kötülüğe mukâbele etmez, af ve hoşgörülükle muâmele eder, kötülükten uzak kalırdı. Nefsi için bir kimseden intikâm almış değildir. Hiçbir köle ve hizmetçiyi, hattâ bir hayvanı bile incitmemiştir. Yanlış davranışları ise affetmiştir. Bir hâcet dileyen yoksulu boş çevirdiği vâkî değildir. Yanında bir şey bulunmazsa o vakit başka...

Onun ahlakı nasıldı diyenlere Hz Aişe:Siz Kur'an okumuyor musunuz,O'nun ahlakı Kur'an ahlakı idi cevabı verir. "Allah Teala: "Sen yüce bir ahlak üzeresin","Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar için Allah rasülünde sizin için güzel bir örneklik vardır" buyurmaktadır. Rasül, tek başına çıktığı tebliğ yolculuğunda kısa sürede 100 binleri ardında sürüklemişse, güvenilir bir kimse olmasından dolayı, güzel bir ahlaka sahip olmasından  ve samimiyetinden dolayı  olmuştur. 

14 asırdır anarız, kutlarız, peygamberi anlatırız, bir türlü sözden fiiliyata geçiremedik. Eskiden bir defa anarken şimdi yılda iki defa kutlar olduk. Peygamberimiz ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim buyurmaktadır. Zannımca edep örtüsüyle örtünmek peygamberimizi en güzel şekilde anmaktır. Hep geçmişi anmaktan yaşamaya zaman bulamadık, belki de sadece anmak nefsimize hoş geliyor, çünkü yaşamak zordur. 

Her yıl Mekke'nin fethini kutlarız; ama oluk oluk Müslüman kanı akmaya devam eder. Her yıl Peygamberi anarız ama yolundan gitmeyiz. Gelin kâl ehli olmaktan hâl ehli olmaya adım atalım. Bu tür anmalardan sanırım en fazla memnuniyet duyan telefon operatörleridir. 23/01/2013