21 Ağustos 2024 Çarşamba

Soyadı Değiştirme Hikayem (4)

Soyadı kanunundan beri kullandığımız Yüce soyadımızın Yuca şekline dönüştürülmesi sadece benim aileye mahsus değildi.

Bizimle akraba olmayan, Türkiye’de Yüce soyadını taşıyan ne kadar aile varsa nüfus müdürlükleri bir işgüzarlık yapmış. Kimine sizin soyadınız bizde olduğu gibi Yuca demiş, kimine Yüca demiş.

Sonradan karşılaştığım bu soyadlı kişilerin hepsi dert yandı bundan.

Bu yanlışlık nereden kaynaklanabilir? Aklıma şu geldi. Soyadı kanunuyla birlikte her aileye bir soyadı verildiğinde, öyle zannediyorum, kütüklere isim ve soy adları Osmanlıca yazıldı. Nüfus müdürlüklerinde o zamanlar çalışanlar Osmanlıca biliyordu.

Yüce soyadını yazarken Arapça ye, vav, cım ve eliften ibaret يوجا şeklinde yazdılar. Çünkü Arapçada olduğu gibi Arap harfleriyle yazılan Osmanlıcada da sesli harfler yoktu. Ü sesli harfi için ye’den sonra yü okunsun diye vav, ‘ce’ için de cim harfinden sonra e sesi çıkarsın diye elif desteğiyle yazdılar. Ki olmadı gereken de bu idi.

O zamanın Osmanlıca bilen memurları يوجا şeklinde yazdıklarını Yüce şeklinde okuyordu.

Gel zaman git zaman aramızda pek Osmanlıca yazıp okuyan kalmadı. Şimdilerde kurslarla biraz yaygınlaştığına bakmayın.

Eski nüfus memurlarının yerine Osmanlıca bilmeyen, birazcık Arapça bilen memurlar alındı.

Kütükler bir ilçeden diğer ilçeye aktarılırken yarım yamalak Arapça bilen memurlara iş düştü. Çünkü eski Osmanlıca kütükler Latin harfleriyle yazılan yeni Türkçeye aktarılması gerekiyordu. Bizim Arapça bilenler, biz bunları okur, Türkçeye aktarırız dedi. İşte benim soyadı onlardan böyle bir tipin önüne düştü. Osmanlıca bilse Yüce diyecek. Arapça bildiği için يوجا şeklinde yazılanı kah Yuca okudu kah Yüca şeklinde.

Niçin böyle? Çünkü Türkler tecvit kuralına göre Arapça ye harfi ince harf olduğu için yü diye okudu. İş cimin önündeki elifi okumak isterken câ diye uzatarak çekti. Çünkü Arapçada bir harften sonra harekesiz bir uzatma harfi gelirse o harf â şeklinde bir elif miktarı uzatılır. Şimdilerde uzatma işareti (^) pek konmadığı için a yazmakla yetinmiş.

Yuca şeklinde okuma icat eden nüfuz memuruna gelince, bu yarım yamalak Arapça bilen de Araplara özenmiş. Çünkü Araplarda ü harfi yok. Onlar ye’nin önünde harekesiz bir vav olunca yu şeklinde okurlar. Yani kalın okurlar. Hasılı bizim daha doğrusu Yüce soyadını taşıyanların başına gelen yanlışın sebebi bu olsa gerek. Yani nüfuz memuru mağduruyuz.

Kısaca, bir akıllının attığı taşı kırk akıllı zor çıkardık. Ben uğraşıp didinip çıkardım ama bu soyadı taşıyanın önemli bir kısmı ben Yuca değilim, Yüce’yim dese de Yüca veya Yuca soyadını taşımaya devam ediyor. Çünkü 18 yaşını dolduran herkes soyadı değişikliği için kendisi bizzat mahkemeye gitmesi gerekiyordu. Ailelerden mahkeme kararıyla değiştiren olduğu gibi çoğu da diplomam, ehliyetim hep Yuca. Şimdi soyadımı değiştirirsem onlar da değişmesi gerekecek deyip mahkemeye gitmedi. Halen benim ailemde Yuca soyadını taşıyan var, Yüce soyadına dönen var.

Şimdi mahkemeye gitmeden düzeltme imkanı olmasına rağmen aman boş ver deyip içine sinmeyen bu iğreti soyadı kullanmaya devam eden çok.

Hasılı resmi soyadım Yüce olsa da Yüce de biziz, Yuca da. Mesela annem hala Yuca soyadını taşıyor. Babamın üzerinde olan tapuların bir kısmı Yuca, bir kısmı Yüce. Rahmetli Yuca olarak gitti.

Gördüğünüz gibi kendini akıllı sanan bir veya birkaç delinin attığı taşı kaç kırk aile olarak hala kuyudan çıkaramadık.

Yazımın bundan sonraki kısmında da amcaoğlumun hem çocuklarının hem de anne babasının soyadını değiştirmek için başvurduğu mahkemenin sürecini ve evlere şenlik hikayesini anlatacağım.

Soyadı Değiştirme Hikayem (3)

Aradan kaç ay geçti bilmem. Çarşıda bir mübaşir, hocam, kararını niye almaya gelmiyorsun dedi. Kesinleşmedi daha dediğimde, kaç ay oldu, senin dava kesinleşti. Soyadın değişti dedi.

Adliyeye giderek kesinleşmiş kararı aldım. Gözümle gördüm soyadımın mahkeme kararıyla değiştiğini.

Avukat da şaşırdı. çevrede tanıyanlar da.

Aklımda kaldığı kadarıyla “Yatırılan harç, pul vs. parasının yeterli olduğuna, ulusal veya yerel herhangi bir gazetede yayımlanmasına gerek olmadığına” şeklinde bir şeyler yazıyordu.

Gördüğünüz gibi mahkeme öncesi polisin soyadımla ilgili sayfalar dolusu ifade aldığı gibi olmadı. Hakime işi bir çırpıda bitirdi.

İlk işim kararın bir nüshasını Güneysınır’da ikamet eden, aynı zamanda esnaflık yapan amcaoğluma göndermek oldu.

Postayla gönderdim. Ben soyadımı değiştirdim. Bu gönderdiğim emsal olur, sen de mahkemeye ver, birden sonuçlanır dedim.

Amcaoğlum buna çok sevindi. Nicedir mahkemeye vereceğim, yeniden soyadımı alacağım, ben Yuca soy ismini kullanmam der dururdu.

Yazın yaz tatili için Güneysınır’a geldiğimde elimdeki kararla birlikte nüfus müdürlüğüne çıktım. Bana bir önceki yaz, mahkemeye versen de değiştiremezsin diyen nüfus şefine kararı uzattım. Hemen sisteme işledi. Başka bir işlem gerekir mi dedim. Sizin nüfuz cüzdanları zaten değişmemişti. Hala Yüce nüfus kağıdını kullanıyorsunuz. Bu durumda nüfus cüzdanlarınızı değiştirmeye gerek yok. Aynısını kullanabilirsiniz dedi.

Zaman zaman laf lafı açıp soyadımı değiştirdim dediğimde, daha önce neydi diye soranlara, Yüce idi. Mahkeme kararıyla tekrar Yüce soyadını aldım deyip gülüştük.

Şimdilerde ad ve soy adında bir yanlışlık varsa mahkemeye gerek kalmadan nüfus müdürlüklerine müracaat etmek suretiyle düzeltiliyor. Eskiden yanlışı nüfus müdürlüğündeki memur yapsa bile düzeltmek için mahkeme kararı gerekiyordu.

Gerçi mahkeme kararıyla da olsa kendi ilçemden uzak bir ilçede çalışıyor da olsam ilk celsede soyadı değiştirmem çok kolay oldu. Bunda iş bilen, işinin ehli hakimenin payı büyük. Ayan beyan belli olan bir yanlışı bir duruşmada sonuçlandırdı. Şahit getir öbür duruşmaya demedi. Bu yaptığıyla hem mahkemede dosyalar birikmedi hem de bizim işimiz kolayca halledildi.

Hemşerimiz bir avukata, nüfus müdürlüğünü mahkemeye versem olur mu? Soy adımız şayet ta ezelden beri Yuca ise niye bize yıllarca Yüce diye nüfuz cüzdanı verdiler? Yok Yüce isek ne diye Yuca diye değiştirdiler? Sorumluları hakkında işlem yapılması şeklinde bir dava açayım mı dedim. Abi, boş ver. İşini hallettiğine bak. Devletin bir kurumu diğer kurumunu mahkum etmez. Bir şey çıkmaz deyip beni davadan vazgeçirdi. (Devam edecek) 

Soyadı Değiştirme Hikayem (2)

Gün geldi çattı. Mahkemede koridorda beklemeye koyuldum. Bir müddet sonra ismim çağrıldı. Mahkeme salonuna girdim. Görevli, şurada dur dedi. Oraya geçtim. Dediği yer sanık sandalyesi. Sandalye dedim ise oturmuyorum, ayaktayım.

Baktım ki benim günlerdir hakimim diye sayıkladığım hakim bir erkek değil, bir kadın idi.

Bekledim ki niçin soyadını değiştirmek istiyorsun, anlat bakalım demesini. Yüzüme bakmadan dilekçe ve dilekçemin ekinde verdiğim bir dosya içindeki evraklara bakıyor. Belli ki sıraya konmuş dosyadan ilk defa haberdar. Ben de dikiliyorum.

Bu arada ilk mahkemeye çıkışım. Kafasını bir kaldırsa, zihnimdeki savunmanın başındaki sayım hakimim hitabını sayın hakimem diye değiştirip bülbül gibi konuşacağım. Bu arada yolda, pazarda o kadar savunma yapmıştım ki kendim etkilendim savunmamdan. Değil ki hakime etkilenmesin. Hazırım anlayacağınız.

Durun ya, yanlış söylemeyeyim. Üç dört sene önce yine bir hakim karşısına çıkmıştım. 1994-1995 yılıydı sanırım. Üç sendikanın aldığı kararla tüm öğretmenler bir günlük iş bırakma eylemi gerçekleştirmişti. Dersimiz neydi hatırlamıyorum.

Sevk ve izin alınmadan okula gitmeyecektik.

Bir sendika üyesi değildim ama okulda tek kişi olursam ayıp olacaktı. Ben de katıldım bu eylem kervanına da tüm Türkiye’de üç yerde derse girmeyen öğretmenlere dava açılıp hakim huzuruna çıkmıştı. Bir tanesi de benim çalıştığım Kahta’da açılmıştı.

İlçedeki tüm öğretmenler hakim karşısında tek tek ifade vermişti. Gerçi hakim konuştuklarından, ne dediğini anlayamadım deyip benden ayrıca yazılı ifade istemişti ama olsun. Sonuçta bir şey çıkmadı ama ilk hakim karşısına bu vesileyle çıkmıştım.

Gördüğünüz gibi hakim tecrübem var. Öncekinde hakim bir şey anlamadıysa da bu sefer beni anlayacak. Çünkü çok hazırlandım. Yeter ki kafasını kaldırıp bana bir baksın ve beni muhatap alsın.

Nihayet bir müddet sonra kafasını kaldırdı. Ramazan Bey, bir şahit dinleyelim dedi. Başka da bir şey demedi. Benim o kadar hazırlığım da maalesef boşa gitti. Hoppala... Avukat ilk celsede şahide gerek yok demişti halbuki.

Efendim, ilk celsede şahit istemezsiniz diye şahit getirmemiştim. Avukat böyle demişti. İzin verirseniz, okulumdan şahit çağırayım dedim.

O zaman biz başka dava alalım. Siz şahidi çağırın, davadan sonra sizi tekrar içeri alalım dedi.

Dışarı çıktım. Cebimdeki kontör kart ile umum sabit telefondan okul müdürünü aradım. Hocam, mahkemedeyim, şahit lazım, hemen gelir misin dedim.

Okul ile adliye yakındı. Sağ olsun müdürümüz geldi. Bana “Paran çoksa kefil ol, işin yoksa şahit ol” demişler. Geldim dedi gülümsedi. Ne hayır dedi. Yüce soyadımı nüfus Yuca şekline dönüştürmüş. Tekrar Yüce olmak için dava açmıştım dedim.

Az sonra hakim yeniden salona aldı bizi. Bu sefer az önceki yere şahidi koydu görevli. Artık sanık sandalyesinde müdürüm vardı. Ben de bir kenarda bekliyorum.

Kimliğini istedi şahidin hakime hanım. Kimliğe bakarak, zabıt katibine yazmasını istedi. “Malatya doğumlu M. C. isimli kişi, Ramazan Yüce’yi Yüce olarak bildiğini söyledi dedi. Ayrıca şahide tek kelime demedi ve soru sormadı.

Ardından bana dönerek nüfus müdürlüğünden aldığın aile bildiriminde mühür eksik, bunu mühürletip memura verin. Bir ay sonra kesinleşir, işimiz tamam, kabul ettik dedi. Teşekkür edip çıktık.

Mahkemen ne oldu diye sordu avukat. Sanırım sonuçlandı. Kararın kesinleşmesini bekliyorum dediysem de daha ilk duruşmada sonuçlanmaz dedi. Avukat böyle deyince tekrar çağıracaklar diye beklemeye koyuldum. Soranlara da daha sonuçlanmadı dedim. (Devam edecek)