Ana içeriğe atla

Soyadı Değiştirme Hikayem (3)

Aradan kaç ay geçti bilmem. Çarşıda bir mübaşir, hocam, kararını niye almaya gelmiyorsun dedi. Kesinleşmedi daha dediğimde, kaç ay oldu, senin dava kesinleşti. Soyadın değişti dedi.

Adliyeye giderek kesinleşmiş kararı aldım. Gözümle gördüm soyadımın mahkeme kararıyla değiştiğini.

Avukat da şaşırdı. çevrede tanıyanlar da.

Aklımda kaldığı kadarıyla “Yatırılan harç, pul vs. parasının yeterli olduğuna, ulusal veya yerel herhangi bir gazetede yayımlanmasına gerek olmadığına” şeklinde bir şeyler yazıyordu.

Gördüğünüz gibi mahkeme öncesi polisin soyadımla ilgili sayfalar dolusu ifade aldığı gibi olmadı. Hakime işi bir çırpıda bitirdi.

İlk işim kararın bir nüshasını Güneysınır’da ikamet eden, aynı zamanda esnaflık yapan amcaoğluma göndermek oldu.

Postayla gönderdim. Ben soyadımı değiştirdim. Bu gönderdiğim emsal olur, sen de mahkemeye ver, birden sonuçlanır dedim.

Amcaoğlum buna çok sevindi. Nicedir mahkemeye vereceğim, yeniden soyadımı alacağım, ben Yuca soy ismini kullanmam der dururdu.

Yazın yaz tatili için Güneysınır’a geldiğimde elimdeki kararla birlikte nüfus müdürlüğüne çıktım. Bana bir önceki yaz, mahkemeye versen de değiştiremezsin diyen nüfus şefine kararı uzattım. Hemen sisteme işledi. Başka bir işlem gerekir mi dedim. Sizin nüfuz cüzdanları zaten değişmemişti. Hala Yüce nüfus kağıdını kullanıyorsunuz. Bu durumda nüfus cüzdanlarınızı değiştirmeye gerek yok. Aynısını kullanabilirsiniz dedi.

Zaman zaman laf lafı açıp soyadımı değiştirdim dediğimde, daha önce neydi diye soranlara, Yüce idi. Mahkeme kararıyla tekrar Yüce soyadını aldım deyip gülüştük.

Şimdilerde ad ve soy adında bir yanlışlık varsa mahkemeye gerek kalmadan nüfus müdürlüklerine müracaat etmek suretiyle düzeltiliyor. Eskiden yanlışı nüfus müdürlüğündeki memur yapsa bile düzeltmek için mahkeme kararı gerekiyordu.

Gerçi mahkeme kararıyla da olsa kendi ilçemden uzak bir ilçede çalışıyor da olsam ilk celsede soyadı değiştirmem çok kolay oldu. Bunda iş bilen, işinin ehli hakimenin payı büyük. Ayan beyan belli olan bir yanlışı bir duruşmada sonuçlandırdı. Şahit getir öbür duruşmaya demedi. Bu yaptığıyla hem mahkemede dosyalar birikmedi hem de bizim işimiz kolayca halledildi.

Hemşerimiz bir avukata, nüfus müdürlüğünü mahkemeye versem olur mu? Soy adımız şayet ta ezelden beri Yuca ise niye bize yıllarca Yüce diye nüfuz cüzdanı verdiler? Yok Yüce isek ne diye Yuca diye değiştirdiler? Sorumluları hakkında işlem yapılması şeklinde bir dava açayım mı dedim. Abi, boş ver. İşini hallettiğine bak. Devletin bir kurumu diğer kurumunu mahkum etmez. Bir şey çıkmaz deyip beni davadan vazgeçirdi. (Devam edecek) 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde