4 Temmuz 2022 Pazartesi

Nasılsak Öyle mi Yönetiliriz? (2) *

“Nasılsanız öyle yönetilirsiniz” cümlesinin kaynağı üzerine bir önceki yazımda bilgiler vermiş, halk arasında hadis diye bilinen bu sözün senet ve metin yönünden zayıf kabul edildiğine işaret etmeye çalışmış, zayıf hadisle amel edilebileceğini, inkarı halinde küfrü gerektirmediğini, bu yazımda da sözün içeriği üzerine değerlendirmede bulunacağımı ifade etmiştim.

Bu hadisle ilgili değerlendirmeye geçmeden önce bu hadisle uyumlu ya da birbirlerini tamamlayan iki ayet mealine yer vermek istiyorum: “Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez...” (Rad 11). Diğeri, “Bu, bir topluluk iyi gidişini değiştirmedikçe Allah'ın da verdiği nimeti değiştirmeyeceğinden ve Allah'ın işiten, bilen olmasındandır.” (Enfal 53)

Bu iki ayet değişmez toplumsal iki yasadır. Toplum veya insanlar bir şey elde etmek istiyorlarsa o konuda yapılması gerekeni yapacaklar. Yani sebeplere sarılacaklar ve sebep-sonuç çerçevesinde sebepleri yerine getireceklerdir. Bunun için mevcut yaptıklarını revize etmeleri veya değiştirmeleri gerekecek ki Allah da onları değiştirmiş yani istediklerini vermiş olsun. Eğer insanlar bu elde ettiklerini devam ettirmek istiyorlarsa mevcut durumlarını değiştirmeleri gerekiyor. Değilse Allah verdiklerini bir şekilde alır.

Şimdi “Nasılsanız öyle yönetilirsiniz” hadisinin içeriğine gelelim. Bu hadisten anlaşılan, siz kimseniz, sizi öyle biri yönetir. İyi iseniz iyi biri, kötü iseniz, kötü biri yönetir. Bu anlayış bir yere kadar doğru ise de derinlemesine düşününce, yöneticilerin sorumluluğunun halka yıkıldığını anlayabiliriz. Çünkü bu hadisi bilen ve baz alan bir yöneticiyi, yaptıklarından dolayı eleştirmeye kalkınca, o yöneticinin bize söyleyeceği, “Siz iyi biri misiniz ki benden iyi şeyler bekliyorsunuz? Siz buna müstahaksınız. Siz iyi olursanız, ben de iyi olurum” diyecektir. Bu ise yanlış kader anlayışına benzer. Kaderiye’nin doğuşu yanlış kader anlayışına dayanır. Çünkü Emeviler döneminde bazı idareciler, yaptıkları yanlış tasarrufları “takdiri ilahi” demek suretiyle kendilerini temize çıkarmaya ve suçu kadere atmaya çalışmışlardır. Bu yanlış anlayışa tepki olarak “İnsan hür iradesiyle yaptıklarından sorumludur” diyebileceğimiz Kaderiye doğmuştur.

Bir an için iyi insanların başına iyi insanlar, kötü insanların başına kötü insanlar geçer diyelim. Bunu da toplum aynı toplum olmasına rağmen o toplumun başına bazen iyi bazen de kötü idareciler gelebileceğini söylersek, bu hadisi nereye koyacağız?

Burada sorgulanması gereken bir başka husus, değişim aşağıdan yukarıya mı olmalı ya da yukarıdan aşağıya mı olmalı? Her ikisi ile de değişim olabilir. Yalnız aşağıdan yukarıya yani herkes iyi olacak, başa iyiler gelecek anlayışının pratikte bir anlamı olmaz. En kolayı, sonuç alıcı olanı ve pratikte karşılığı olanı, değişimin yukarıdan aşağıya olmasıdır. At sahibine göre kişner sözünü bu çerçevede hatırlayabiliriz. Burada bir başka soru daha soralım. Peygamberler iyi toplumlara mı gelmiş yoksa kötü toplumlara mı? Tarihen ve dinen sabittir ki tüm peygamberler Allah tarafından seçilmiş iyi kimselerden oluşur. Yine biliriz ki tüm peygamberler kötülükte aşırı giden toplumlara gelmiştir. Her bir peygamber, toplumu düzeltmek için çaba sarf etmiştir ve her biri değişimin ve dönüşümün öncüleri olmuştur. Kimi başarılı olmuş, kimi ise başarısız. Bu ayrı bir konudur.

Burada hadisi şerifi içerik yönünden tekrar ele alırsak, bu hadise göre peygamberler iyi toplumlara gelmeliydi. Çünkü peygamberler iyi kimselerdir. Ama biliriz ki tüm peygamberler haddi aşan toplumlara gelmiştir. Yani peygamberler iyi, toplumlar kötüdür.

Hülasa, toplum düzgün olacak ki başa iyi idareciler gelsin sözünün pratikte bir karşılığı olamaz. Zaten herkes iyi ise yöneticiye ne gerek var, öyle değil mi? Kimse kusura bakmasın, bu anlayış topu taca atmaktır. Yönetici planlayıp uygulayacak, makul şeylere imza atacak. İmzasının arkasında olacak, bunun takipçisi olacak. Halk da bunlara uyacaktır. Uymayanlara ise gereken yapılacaktır. Bu konuda en son şunu söyleyeyim. Bu hadisle, iyi kimselerden olmaları için halka sorumluluk yüklemek anlamını çıkarmak en uygunu diye düşünüyorum. Çünkü halk iyi olursa yöneticilerin yönetim işi daha kolaylaşacaktır.

*16/07/2022 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Nasılsak Öyle mi Yönetiliriz? (1) *

“Nasılsanız, öyle idare olunursunuz” cümlesi halk arasında sıkça dile getirilen ve hadis diye ifade edilen bir söz. Bu söz hadis mi değil mi, bunu üzerinde durmak istiyorum: Bu “söz ana hadis kitaplarında (Kütübü Sitte denen altı hadis kitabında ve Kütübü Tis’a denen ilave üç hadis kitabında) yer almamakta, tali derecedeki hadis kaynaklarında1 geçmektedir.

“Şevkâni Fevâidu’l-Mecmûa adlı eserinde bu rivayetin senedinde hadis uyduran biri olduğunu ve ayrıca senette kopukluk olduğunu belirterek rivayetin zayıflığına işaret etmiştir. (Şevkani, Fevâidu’l-Mecmûa, s. 210, hadis no: 624)”

“Son dönem hadis âlimlerinden Nâsıruddîn el-Albâni bu hadisin senet açısından “zayıf” olduğunu belirttikten sonra şu açıklamaları yapmıştır”:

“Bu hadisi Deylemi, İbn Cemi ve Kadai “merfû”2 olarak zikrederlerken Beyhakî ise bu hadisi “mürsel”3 olarak kabul etmiş ve hadisin ravilerinden biri olan Yahya b. Hişâm’ın hadis uyduran kişiler arasında olduğunu zikretmiştir. İbn Tâhir, İbn Hacer de hadisi Mübarek b. Fudâle’den rivayet eden kişinin “meçhul”4 olduğunu söylemiştir.”

“Albânî bu açıklamalardan sonra kendisi bu hadisin mana açısından da sahih olmadığını belirterek şunları söylemiştir”:

“Zaten vakıa da bunu yalanlamaktadır. Halk aynı halk olduğu halde, yani hiç değişmedikleri halde bazen iyi yöneticiler bazen de kötü yöneticiler başa geçebilmektedir.” (Bkz: Albâni, Silsiletü Ehâdîsi’d-Daîfe ve’l-Mevdûa, c: 1, 320, s. 491-492)

Albânî’nin bu tespiti bizce de oldukça makuldür.

Sonuç olarak bu bilgiler ışığında hadise baktığımızda hadisin hem senet hem de metin açısından zayıf olduğu anlaşılmaktadır”. (fetva.net)

Fetva.net sitesinden alıntıladığım bu sözle ilgili bilgileri özetlersek;

-Halk arasında hadis diye bilinen bu söz meşhur ve ana hadis kitaplarında geçmiyor.

-Sözün kaynağıyla ilgili merfu, mürsel ve meçhul denmesi sebebiyle hadisin hem senet hem de metin yönünden zayıf kabul edilmektedir.

-Hadisi sahih kabul etsek bile Albani’nin işaret ettiği gibi “halk aynı halk olmasına rağmen bazen iyi bazen de kötü idarecilerin yönetime geldiği” yönündeki tespitini de yabana atmamak gerek.

Zayıf hadisle amel edilse de inkarı küfrü gerektirmez.

Yıllardır her ortamda söylene söylene iyice belleğimize yerleşen bu söz, içerdiği anlam itibariyle kamuoyu tarafından doğruluğu kabul edilse de anlamı üzerinde biraz kafa yormak isterim. Bunu da diğer yazımızda ele alalım.

1.Rivayetin geçtiği yerler için bkz: Aclûni, Keşfu’l-Hafâ, c: 2, s. 126-127, hadis no: 1997; Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, c: 5, s. 47, hadis no: 6407; Albâni, Silsiletü Ehâdîsi’d-Daîfe ve’l-Mevdûa, c: 1, 320, s. 491

2.Merfu: Senedi Resûlullâh’a dayandırılan rivayet.

3.Mürsel: Tabîinden birinin sahabeyi zikretmeksizin doğrudan doğruya Resûlullâh’ın adını anarak rivayet ettiği hadis.

4.Meçhul: Hadis literatüründe, hadisle fazla meşgul olmadığı için muhaddisler arasında bilinmeyen kimse.

*15/07/2022 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

1 Temmuz 2022 Cuma

Eleştiri Görevi *

“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir”. (Ali İmran 104.ayet)

“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a iman edersiniz…”. (Ali İmran 110.ayet)

Yine bu çerçevede peygamber efendimiz, "Bir kötülük görüldüğü zaman el ile düzeltmeyi, buna güç yetmezse dil ile düzeltmeyi, buna da güç yetmezse -yapılan bu işten memnuniyetsizlik anlamında- kalp ile buğzetmeyi” emreder. Bunun da imanın en zayıf noktası olduğunu belirtir.

Bu iki ayet ve hadis, dindar ve mütedeyyin insanların dilinden hiç düşmez. Ki düşmemeli de. Çünkü emri bil maruf ve nehyi anil münker (iyiliği emretme, kötülükten sakındırma) prensibi, fıkıhta, yerine getirilmesi gereken farzı kifaye bir görevdir. Bu vazife toplumun tamamına değil, toplum içinde bir grubun yerine getirmesiyle tüm Müslümanların üzerinden düşer. Bu görevi kimse yerine getirmezse bu prensip her müminin üzerine farzı ayın olur. 

Bu görevi bir toplumda kimse yerine getirmezse akıbet felaket olur. Çünkü kötülüklere ses çıkarılmayınca kötülere gün doğar. Kimse karışmadığı için ortalık yerlerde cirit atarlar. Lut peygamberin kavminde homoseksüelliğin aleni bir şekilde yaygınlaşması, çoğunluğun bu eylemlere sesini çıkarmaması sonucunda o toplumun helak edildiği hepimizin malumudur. Yine aslı var veya yok bilmiyorum ama anlatılan bir anekdota burada yer vermek istiyorum. “Eski zamanların birinde Allah, melekleri bir bölgeyi helak etmeleri için görevlendiriyor. Melekler, ya Rabbi, o bölgede gece gündüz size ibadet eden kişiler de var. Onları da mı helak edelim sorusuna, Allah evet onları da. Çünkü onlar iyiliği emretme, kötülükten sakındırma görevini ihmal ettiler” der.

Bu çerçevede peygamberlerin bu görevi yerine getirmekle görevlendirildiğini söyleyebiliriz. Yine Yasin süresi ikinci sayfada geçen, elçilere kötülük yapmak isteyenlere karşı onları korumaya çalışan, yapmayın tavsiyesinde bulunan Habibi Neccar isimli şahsı da bu meyanda sayabiliriz. Ebu Zer el Gıfari'nin Hz Osman'ın akrabayı görüp gözetiyorum sadedinde Ümeyye Oğullarını devlet bürokrasisine getirmesini eleştirmesini ve Muaviye'nin Şam'da sürdüğü saltanata karşı çıkmasını bu prensibi yerine getirme olarak değerlendirebiliriz.

İyiliği emretme, kötülükten sakındırma kolay bir görev midir? Herkes bunu yapabilir mi? Bu konuda şunu söyleyebilirim. Bu görev göründüğü kadar kolay değil. Çoğu zaman bir bedel ödemeyi gerektirir. Peygamberler her türlü işkenceye maruz kalmış, memleketinden hicret etmek zorunda kalmış, kimi de canından olmuştur. Kötülere karşı elçileri korumaya çalışan Habibi Neccar öldürülmüş, Hz Osman ve Muaviye'nin tasarruflarını eleştiren Ebu Zer el Gıfari Rebeze çölünde sürgün hayatı yaşamış ve yalnız ölmüştür. Verdiğim örneklerde görüleceği üzere eleştirmek, iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak, kötülerin kötülük yapmasına mani olmaya çalışmak çok kolay olmasa gerek. Bu yola çıkan başına her şeyin gelebileceğini göze alması gerekir. 

Günümüze gelirsek, her türlü kötülük ve yanlışa örnek vermeyeceğim. İktidarları ele alalım. Ülke yönetimini üstlenen iktidarlardan beklenen, iyi ve yararlı şeylere imza atmasıdır. İktidarların her icraatı iyi ve yerinde midir? Değil. Aynı şekilde her icraatı kötü müdür? Değil. Hükümetlerin, yararlı şeylere imza atması asli görevi iken icraatları isabetli değilse, yaptıklarından ve yapmadıklarından dolayı toplumun kahir ekseriyeti olumsuz etkileniyorsa, bu tür hükümetlere, gittiğin yol, yol değildir, gidişatını değiştir, vatandaş bundan muzdarip, şöyle yapman gerekir şeklinde yol göstermek bir nevi iyiliği emretme ve kötülükten sakındırmadır. Bunu da bugün adına eleştiri dediğimiz şeyle yapabiliriz. 

İktidarlar ve iktidarları savunanlar, eleştiriye ne kadar açıklar? Bu konuda evet demek çok zor. Her ne kadar başta iktidarlar olmak üzere herkes prensip olarak eleştiriye açığız dese de uygulamada pek öyle değiller. Hele iktidarları eleştirmek her kişinin harcı değil. Ben eleştiri görevimi yaparım diyenler her şeyi göze almalıdır. Bu açıdan iktidarları eleştirmek ateşten gömlek giymek gibidir. Yine de eleştiri, iktidarlar ve iktidarları sevenler tarafından hoşa gitmese de bu görevi birileri yerine getirmelidir.

*17/09/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.