2 Ekim 2025 Perşembe

ABD Yönetim Şekli

Dünyada başkanlık sistemini en iyi uygulayan ülke ABD dense yeridir. Çünkü seçimlerin ne zaman yapılacağı, başkanın kaç dönem seçileceği, görev başında iken başkan ölürse, yeni seçime kadar ülkeyi kimin yöneteceği belli.

Aynı zamanda görev, yetki ve sorumluluklar kurumlar arasında dağıtılmış, kendi içinde güç dengesi kurulmuş. Başkanlık sistemi diye tüm yetki ve sorumluluklar başkana verilmemiş. Başkan he dese, pentagon, Beyaz Saray, dış işleri, kongre devreye giriyor. Birçok önemli kararlar ABD Kongresinden geçmesi gerekiyor. ABD kongresinde ise başkanın partisinin üye sayısının fazla olması o kararın geçmesi anlamına gelmiyor.

ABD başkanı kendisinin atadığı kurumlara sözünü geçiremiyor. Atanan kimse özerk kurumun gereğini icra ediyor. Yargısı da böyle merkez bankası da böyle. Kısaca emir, talimat ve beklentiyle iş yapılmıyor.

Özellikle ABD kongresi supap görevi görüyor. İşleyiş belki biraz zaman alır, devlet ağır işler ama ABD’nin menfaati neyi gerektiriyorsa o yönde karar alıyor.

Bizim ülkemize uygulanan CAATSA adı verilen ambargo ve yasakların kalkması da ABD kongresinin uhdesinde. ABD bu kongre sayesinde gücüne güç katıyor, masaya ve zirvelere güçlü bir şekilde oturuyor ve pazarlık gücünü artırıyor. Görünen o ki başkanların icraat ve tasarrufu kongrenin onay ve denetimine tabi. Başkanlar bu şekilde kontrol altında tutuluyor. Çünkü tüm yetki ve sorumlulukların tek kişi elinde toplanması hata ve yanlış riskini artırır.

Sen neymişsin ey ABD kongresi deyip ABD kongresinin işleyişine baktım: Temsilciler ve senato olmak üzere iki bölümden oluşan yasama organı imiş. Toplam 535 üyeden oluşan üyelerin 435’i temsilciler, 100’ü ise senatörden oluşuyor. Temsilciler meclisi üyeleri dar bölge sistemine göre iki yıllığına seçiliyorlar.

Toplam 565 üye sayısını görünce, şaşkınlığım arttı. 2024 rakamlarına göre 340 milyon nüfuslu ABD meclisinde vekil sayısı 565 iken, 85 milyon nüfuslu bizde ise vekil sayısı 600 kişi. Bunun izahı mümkün değil.

Vay be! Dünyaya hükmeden koskoca ABD’nin vekil sayısına bakın bir de bizdeki vekil sayısına. ABD dediğimiz ülke ve kongresi, aldığı kararlarla dünyayı etkilerken bizdekilerin etkisi ise ülke sınırlarıyla sınırlı. ABD kongresi, başkanlarının isteğinin tersine karar alabiliyorken bizde başkan, başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın isteğinin Meclisten geçmemesi mümkün değil. Çünkü çoğunluk iktidar partisinde ise her kanun ve karar parmak hesabıyla ve jet hızıyla geçer. Yeter ki başkan istemiş olsun.

Gönül ister ki adı başkanlık olmasa da başkanlık sisteminin uygulandığı ülkemizde de ABD kongresinin işlev, sorumluluk, yetki ve ağırlığı olsun. Mecliste her kanun enine boyuna tartışılacak karar alınsın. Karar alma gecikse de devletin hata ve yanlış yapma riski en aza indirgenir, Meclisin ağırlığı artar, devletin başka ülkelere karşı pazarlık gücü artar, vekillere ve Meclise itibar gelir. Kısaca ABD meclisinin denetim, güç ve işlevi benim ülkemde niye olmasın. Böyle olmayacaksa bu kadar vekile hiç gerek yok. Vekil sayısını bari azaltarak tasarruf edelim.

Düzelmemizin Yolu

Bu toplumun mayasında dürüstlük başta olmak üzere tüm ahlaki ve etik değerlerin olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü bu, her insanın fıtratının bir gereğidir.

Mayamız böyle olmakla beraber toplumda her alanda bir yozlaşma ve kokuşmanın olduğu da bir gerçek. En azından bozulduğumuza dair serzenişlerimiz var. Mesela yeni neslin gidişatından dem vuruluyor sürekli.

Mayamıza, fıtratımıza veya özümüze dönmek için eğitim, ahlak, etik, örf, nasihat yollarını izlediğimiz hepimizin malumu. Fakat bunca çabaya rağmen toplumda iyiye gidiş yönünde emareler yok.

Toplum nasıl düzeltilebilir ya da biz nasıl yola gelir ve mayamıza döneriz? Düzelmenin tek yolu olmaz. Bu konuda çok yönlü düşünmek lazım.

Gençlerden şikayetçi olmaya gerek yok. Çünkü bu şikayet topu taca atmak ve işin kolayına kaçmak demektir. Bir problemi birilerinin üzerine atmak belki bizi rahatlatır ama sorunu çözmez. Bir defa çocuk ve gençler bizim ileriye attığımız oklar gibidir. Gençlere kızmaktan ziyade o oku atan biz büyüklere kızmak, büyüklerin kendisini düzeltmesi gerekir. Biz düzgün olursak gençler de düzgün olacaktır. Çünkü üzüm üzüme baka baka kararır.

İkincisi, insanımızdaki açlığı, açgözlülüğü ve gelecek endişesini gidermek gerek. Çünkü gençlerimizde istihdam sıkıntısı var. Her okuyan ya da büyüyen, iş bulamayacağım endişesi taşımaktadır. Bunu gidermek, bunun planlamasını yapmak devletin görevi. Devlet her on sekiz yaşını doldurana özel ya da kamuda istihdam edilmesini sağlamalıdır. İş veremediğine iş verinceye kadar ihtiyacını giderecek işsizlik maaşı vermelidir. Bu ihtiyacı bugünden yarına gidermek, birikmiş işsiz oranını düşürmek zor ve zaman ister. Ama devlet bu işi dert edinir, insan kaynağı planlaması yaparsa bu sorun zamanla çözülür. İşi olup geçim derdine düşmeyen ve yarın endişesi taşımayan insanımız kendini işine verecek, hayatına yön verecektir. Devlet sosyal devletin gereği olarak bu işi sahiplenir, anne, babalar ve gençler ne olacak çocuğumun durumu veya ben ne olacağım endişesi taşımayacak. Kimse işe girmek ve iş bulmak amacıyla başka yollara tevessül etmeyecek.

Kamu, özel çalışma şartları eşitlenmeli, aradaki maaş ve özlük uçurumu kaldırılmalıdır.

Kamuya her türlü alımlarda liyakat ve ehliyet esas alınmalı. İşimi beceremeyen, işinde hata yapanlar istifa müessesesini işletmeli. Bu konuda toplumsal bir baskı olmalı. İstifa müessesesi bu topluma yerleşmeli.

Sahibine göre kişneyen kişi ya da kişilere bağlı bir sistem kurmaktan ziyade işleyen bir sistem kurmak gerekir. Kurumlar ön planda olmalı. Yetki ve sorumluluk kurumlara dağıtılmalı. Siyaset kurumu aksayan yönleri iyileştirmek ve gidermek için seferber olmalı, denetimi eksik etmemeli. Yönetimde şeffaflık ve hesap verebilirlik esas olmalı. Hata ve yanlışlık yapandan hesap sorulmalı.

Çıkarılan kanunlar ve konan kurallar yazıldığı gibi kalmamalı. Devlet, işleyişi takip etmeli. Kurallara uymayanlara ağır yaptırımlar uygulamalı. Verilen cezalar caydırıcı olmalı. Suçlulara af ve ceza indirimi yapılmamalı. Yapanın yanına kâr kalmamalı. Yapılandırma türü siyasi icraatlara prim verilmemeli.

Düzeltmenin ya da düzeltmenin başka yolları da vardır ama bu kadarla yetiniyorum. İnanın, biz büyükler kendimizi düzeltirsek çocuklarımız da düzelecektir. Geçim ve gelecek endişesi giderilir, sosyal devletin gereği yapılırsa açgözlülük ve tamahkarlığımız kalmaz. Kimse yan yollara sapmaz. Her türlü denetimin yapıldığı ve cezai müeyyidenin uygulandığı, işleyen bir devlet sistemi, kurallara uyan bir toplumu inşa edecektir. 

Boeing İn, Coca Cola Out!

Coca Cola, merkezi ABD olan çok uluslu bir içecek şirketi.

Boeing de merkezi ABD olan; uçak, helikopter, roket, uydu ve füze tasarlayan, üreten ve satan çok uluslu bir şirket.

Coca Cola, kısaca Kola dünyanın her bir ülkesinde yaygın. O ülkenin insanları çalışıyor. Boeing uçakları ise ABD’de üretiliyor.

Kola bir içecek türünden ziyade bizde Yahudi menşeli bir içecek kabul edildiğinden hep ambargo listesinin başında yer alır. Bir kısmımız içmiyor, içene kızıyor, satana kızıyor. Kızmakla da kalmıyor, işyerinde Kola satanlar sosyal medyada afişe edilip kara listeye alınıyor. İçenler ve satanlar, İsrail’in Gazze ve Filistin’de uyguladığı teröre maddi destek vermekle suçlanıyor.

Kısaca yatıyoruz Kola, kalkıyoruz Kola. Gören de Kola, satılıp içilmediği takdirde İsrail’in uyguladığı soykırım sona erecek sanır.

Gösterilen bu hassasiyeti abartılı bulmakla beraber saygı duyuyorum. Yalnız Kola’ya gösterilen bu hassasiyetin Boeing uçaklarına da gösterilmesi gerekir. Çünkü Boeing İsrail’e destek veren 15 şirketten biri.

Durum bu iken Kola’ya gösterilen tepki nedense Boeing uçaklarına gösterilmiyor. Biliyorsunuz THY 2023 Aralık itibariyle Airbus ve Boeing’den oluşan uçak filosuyla faaliyet göstermekte.

Uçağa binmiş biri değilim. Kola da içen ve eve bastıran biri değilim. Yalnız merak ettiğim, Kola’ya tepki gösterip boykot uygulayanlar Boeing uçağıyla yurtiçi veya yurtdışı seyahat ederken, “Bu Boeing İsrail’e destek veren 15 şirketten biri. Ben bu uçakla uçmuyorum” demek suretiyle tepki göstermiş mi? Bugüne kadar bir tepki gösterildi ise de benim haberim yok.

Üstelik son Trump-Erdoğan zirvesinde yapılan görüşmede ABD’den 150’si kesin, 75’i opsiyonlu olmak üzere 225 Boeing uçağı almak üzere imzalar atıldı. THY’nin filosuna yeni Boeing uçakları gelecek.

Sahi nerede kaldı bazılarımızın İsrail, Yahudi ya da Musevi ürünlerine gösterdiği tepki. Kola’nın verdiği destek mi daha büyük olur, Boeing uçağının verdiği destek mi? Kola anlık ihtiyacı giderirken Boeing ise maddi desteğin yanında belki de Filistinlileri havadan bombalama desteği de veriyordur. Öyle görünüyor ki sonuca gitmeyen boykotlarla uğraşıyoruz.

Görünen o ki devlet halkımızın düşündüğü gibi düşünmüyor. THY’nin uçağa ihtiyacı varmış. Bu ihtiyacı gidermek için devlet, hangi uçak şirketi İsrail’e destek veriyor ya da vermiyor diye bir elemeden geçirmiyor.

Gönül ister ki yeni uçak alımında elde birden fazla seçenek varsa Boeing alınmasın. Üstelik tek ülkeye mahkum olunmasın. Çünkü Boeing’lerde tek mesele sadece uçak almaktan ibaret değil. Yarın bu uçakların modernizasyonu, yedek parça ihtiyacı ortaya çıktığında ABD her daim ambargo uygulayabiliyor.

Yine gönül istiyor ki başta hava yolları olmak üzere her türlü uçağımızı almak için hiçbir ülkeye, özellikle ABD’ye muhtaç olmayalım. Kendi uçağımızı kendi motorumuzu kendimiz yapalım. Bugüne kadar yapamadıysak bile en kısa zamanda yapacak şekilde plan ve programımız olmalı.

Hülasa, İsrail’i destekliyor diye Kola’ya out diyenler, aynı tepkiyi Boeing’e göstermeyerek in diyor. Sanırım işin kolaycılığına kaçıyoruz, ucuz mücahitlik yapıyoruz. Halbuki boykotta bari ikircikli davranmayalım. Samimiyetimizi, Kola’ya da out, Boeing’e de out diyerek gösterelim.