28 Eylül 2025 Pazar

Aymazlığın Böylesi

"Trump-Erdoğan görüşmesinde bir soru üzerine Trump, "Erdoğan'ın Gazze konusunda ne düşündüğünü bilmiyorum" dedi. Bunu duyunca yanlış duymuş olabilirim diye videoyu geriye alıp tekrar tekrar dinledim. Doğru duymuşum. Trump aynen böyle diyormuş.

Nevi şahsına münhasır bir cevap.

Al bir kaya. Nereye dayarsan daya.

Üstüme iyilik sağlık.

Adeta ben Fransız’ım, bakmayın ABD başkanı olduğuma diyor.

Anlaşılan Trump bizimle dalga geçiyor.

Ağzında fermuar ve süzgeç olmayınca ağzına ilk geleni söylüyor.

Söylerken insanın sinir uçlarına dokunuyor.

Adeta tahrik ediyor.

Kişilerin fikrini ve görüşünü yok sayıyor, umursamıyor.

Bir konuda kimin ne dediğinin benim için bir anlamı yok. Varsa yoksa bir konuda benim görüşüm diyor.

Meğer fikirli insanları sevmem derken doğru söylüyormuş da biz anlamamışız.

Demek ki hep kendi konuşuyor, konuşurken dünya onu dinliyor. O ise kimseyi dinleme gereksinimi bile duymuyor. Sanki dünyanın bana verebileceği bir şey yok, dünyanın ise benden alacağı çok şey var diyor.

İnsanlara ve evinde misafir ettiği insanlara gösterdiği saygının ve verdiği değerin tipik bir örneği.

ABD halkı beni iki defadır bu halimle seçmişse var bende bir şey diyor.

Şımarıklıktan ve güç zehirlenmesinden başka bir şey değil bu.

Abartma! İnsanın haberi olmayabilir. Çok yoğun. Hangi birini dinlesin diyebilirsiniz.

İyi de herhangi birini sormuyorlar ki Trump'a. Erdoğan'ı soruyorlar. Erdoğan ise akşam sabah Filistin ve Gazze konusunda durmadan açıklama yapıyor. Yaptığı konuşmaları sağır sultan bile duydu.

Üstelik Erdoğan dostu. Birbirlerini çok seviyorlar.

İnsan sevdiği için çiğ tavuk bile yer.

Erdoğan'ı da dinlemeyecek de kimi dinleyecek?

Erdoğan'ın Gazze konusunda görüşünü merak etmeyip de kiminkini merak edecek?

Erdoğan sadece ülke sınırları içinde değil, her yıl BM Genel Kurulu'nda da söylüyor Filistin ve Gazze konusundaki düşüncelerini.

Yoksa Erdoğan’ın cümle aleme söylediğini sadece biz mi dinliyoruz? Bizim dinlediğimizi dünyaya servis edilmiyor mu?

Hasılı, Trump nezdinde, başkasının ne dediği ne düşündüğü önemli değil. Dediğim gibi belki de dalga geçiyor. Belki de işi aymazlığa veriyor belki söylenenler bir kulağından girip diğerinden çıkıyor belki de hafızası sağlam değil diyeceğim ama basın önündeki görüşmede yok yere Rahip Brunson'ın nasıl salıverildiğini hatırlattığına göre hafızasında sorun yok. O zaman işine geldiği gibi konuşuyor, işine geldiği gibi davranıyor. Öyle ya aymazlık parayla mı sanki?

Trump Görüşmesinin Düşündürdükleri

Konuşması, imzası, açıklamaları, icraatlarıyla dünyaya yön veren ve dünyayı etkileyen ABD başkanı Trump ile her ülke lideri görüşmek, derdini anlatmak, fikir alışverişinde bulunmak ister. Ne de olsa dünyanın kabadayısı.

Trump ne zaman bir liderle görüşmek isterse, bu görüşmenin nasıl cereyan edeceği de tüm basının gündeminde olur. Çünkü karşılarında, diplomatik teamülleri çiğneyen ve hiçe sayan, ne zaman ne yapacağı, kime nasıl davranacağı muamma bir Trump var. Nice ülke başkanını basının önünde hal tavır ve eylemleriyle rencide etmiştir. Dünyanın kabadayısı olunca kimse de yerini ve haddini bil diyemiyor. Derse başına ne geleceğini biliyor. O yüzden her lider görüşmenin olumlu geçmesi için yoğurdu üfleyerek yiyor. Haliyle verilen görüntü, şerrinden emin olmak için Trump'ı memnun etme üzerine oluyor.

Bir liderle görüşme öncesi Trump'a ne yediriyorlar ne içiriyorlar bilmem. Görünen o ki içip içip ya da içirilip içirilip görüşmeye oturuyor. Ama bilinen bir gerçek var, Trump kendisine verilen rolü iyi oynuyor.

Gelelim bizim ülkenin kendisiyle görüşmesine. Satır aralarında pot üzerine pot kırsa da ülkemiz bol bol övgü aldı kendisinden. İlgi, alaka ve önem o biçimdi. Bizimkilerin yüzü gülüyordu durmadan. Hele Trump gibi birinden "Çok zekiler" övgüsünü almak çok mutlu etmiş olsa gerek. Erdoğan'ın oturacağı sandalyeyi çekmesi görülmeye değer. Dört dörtlük bir ağırlama diyelim buna.

Geri planda ne görüşüldü, hangi konularda anlaşma sağlandı? Bazı şeyler yazılıp çizilse de ne aldık ne verdik bilmiyoruz. Bilinen bir şey varsa yolcu uçağı, 20 yıllık doğal gaz anlaşması yapıldı. Heybeliada Papaz Okulunun açılması sözünü verdik. Daha gitmeden ABD ürünlerine konan vergileri kaldırarak zaten jest yapmıştık. ABD'nin bize uyguladığı vergilerin kaldırılacağına, F 35 ve F 16 taleplerinin ne derece yerine getirileceğini zaman gösterecek. Çünkü bunlar ABD kongresinin alacağı kararlara bağlı.

Bir ülke diğer ülkeden bir şeyler alır, verir. Her ülke kendi ülkesinin menfaatini korumak için masaya oturur ve görüşmeler yapar. Kazan kazan politikası uygulanır. Temenni ederim ki ülkemiz ABD'den çok şey alarak ABD ekonomisine katkı sunarken ABD'nin de vereceği kararla ülkemize katkı sunsun. Ümit ediyorum ki "meşruiyet verelim" ile kalınmaz. Şu var ki başkanlık sisteminin uygulandığı ABD'de başkanın çoğu alacağı kararın kongre kararına bağlı olması, kendi içinde pazarlık gücünü artırıyor. Aynı denetim mekanizmasının ülkemizde de olmasını ümit ediyorum.

Yazımın bundan sonraki kısmında, bu görüşmede Trump'ın ve ekibinin kırdığı pot ve yediği herzelere dair örnekler vermek istiyorum:

Zirvenin bir gün öncesinde ABD Büyükelçisi Barrack'ın açıklaması: "Başkanımız 'Bundan bıktım, ilişkiler düzeyinde cüretkar bir adım atalım ve ihtiyacı olanı verelim' dedi." ABD'li yetkili, sözlerine şöyle devam etti: 'Tamam sayın başkan, neye ihtiyacı var?' diye sorduğumda 'meşruiyet' dedi. Çok akıllı biri. Mesele sınırlar, S-400 ya da F-16'lar değil. Mesele meşruiyet".

ABD Dış İşleri Bakanı: "Bizimle görüşmek için yalvarıyorlar".

Trump: "Fikirli adamları sevmem. Bu adam da fikirli. Ama bunu seviyorum".

Trump: Seçim hilelerini o daha iyi bilir".

Trump: "Yapabileceği en iyi şey Rusya'dan petrol ve doğal gaz almayı bırakmak olur".

Kırılan bu potlar yenilir içilir cinsten potlar değil. Bunlar beni üzdü. Kişi ABD başkanı da olsa bir başka ülke ve devlet başkanına saygıda azami gayret göstermeli. Ülkenin itibarını sarsmamalı. Çünkü devlet başkanı o ülkeyi temsil eder.

Bir defa demokrasimiz ağır aksak olsa da bir ülkenin seçilmiş başkanına kimse meşruiyet veremez. Ne hakkı ne haddi. Bu durum böyle olmalı. Gel gör ki gelmiş geçmiş ne kadar parti kurucusu varsa partiyi kurar kurmaz ABD’ye giderek belli mahfillerle görüşmesi düşündürücü.

ABD başkanı ile görüşmek için yalvarıyorlar sözü de incitici. Böyle bir şey varsa da söylenmemeli. Belli ki ağızlarının fermuarı yok. Yine de bu söze kızmaktan ziyade böyle bir imaj verilmişse bu imaj yok edilmeli.

Beyefendi fikirli insanları sevmiyormuş. Belli ki fikirsiz insanları seviyor. Ne diyelim, Allah fikir versin.

Seçim hilelerini o daha iyi bilir cümlesi her bir tarafa çekilir. Kendi seçimini hile ile kaybettiğini kastediyor olabilir ya da Türkiye seçimlerinde hile yapılıyor anlamı da çıkar. Temenni ederim ki ABD seçimlerini kastetmiş olsun. Yapılıp edilen çoğu şeyi eleştirmekle beraber "Açık oy, gizli tasnifin" yapıldığı seçim dışında bu ülkede seçimlerde hile olduğunu düşünmüyorum. Çünkü her sandık ve kurulda her partinin en azından çoğu partinin temsilcisi olur. Tutanaklar ıslak imzalı olur, her parti temsilcisine verilir bu ülkede. Başka dolaplar çevriliyorsa bilemem.

Rusya'dan petrol alımını bırakmalı gibi bir istek haddi aşmaktır. Çünkü bir ülke neyi, nereden alacağına ülkesinin menfaati neyi gerektiriyorsa o yönde kendisi karar verir.

Kısaca ABD başkanlarıyla görüşmek bir problem, görüşememek başka bir problem. En iyisi ne ihsanı ne de gölgesi. İnşallah o günler de gelir.

26 Eylül 2025 Cuma

Yürüyüşüme Dair Takipçi Yorumları

26 Eylül 2020 günü yürüyüş yapmak için şu güzergahı seçmiştim:

Gidiş: Yaka-Hicaz Cad-Alemdar Cad-Erenköy-Kanal Boyu-Otogar.

Dönüş: Otogar-Tramvay Yolu-Beyşehir Yolu-Fatih Caddesi-Yaka.

Bu yolculuğum, 4 saat 9 dakika sürmüş. 30672 adım atarak 20,86 km yapmışım. 

2020'den beri yaptığım yürüyüşlerde rekor, Yaka-Altınapa Barajına gidiş dönüş idi. Telefonumun şarjı dönüşte Akyokuş'a yaklaşırken bitmişti. Sonrası adımları kayda alamadım. 36000 idi telefon kapanmadan önce attığım adım. Bu da 25 km demektir. Sonrasında bir kırk dakika daha yürüyerek eve gelmiştim. Bu demektir ki gidiş dönüş beş saat süren bu yolculuğumda 30 km rahat yapmışım. 

Yazımın bundan sonraki kısmında, sosyal medyada paylaştığım Yaka-Otogar, Otogar-Yaka yürüyüşüme dair takipçilerin yaptığı yoruma yer vereceğim:

"Hocam bunu bisikletle dene bari, zaman israfı azalır...". 

"Hocam maşallah ya, yani hakkaten maşallah 20 km mi 😳 ben 5 kmden sonra çok yürüdüm diyordum 🤓". 

"Maşallah hocam .Bu tür paylaşımları pek yapma nazara gelirsin. Millet o kadar yolu arabayla giderken yoruluyor".

"Ağa sen beni de geçtin valla

Helal olsun

41 kere maşallah🚶‍♂️🚶‍♂️🚶‍♂️🚶‍♂️". 

"Abi, işi abartıyorsun! Gel beni dinle, günlük en fazla 6000, bilemedin 7000, haydi 1000 de. Yengemden uzak durman için vereyim, toplam 8000 adımdan fazla yürüme. Ben yaptım, sen yapma. Ben de bir günde bu kadar yürüdüm ve ayağıma giren ağrıdan dolayı 3 ay üzerine basmakta zorlandım. Sonunda da yürümeyi bıraktım."

"Hocam, ceryanlı velesbitle mi gezip durun sen?"

"İmrendik bak yine. Maşâallah... "

"Ortada bir abartma var...diz sıvısı tahrip olur...dikkat ediniz. "

"Hocam senle şöyle Nahcevan Azerbaycan tarafına gitsek yürüyerek"

"Çorum'a da sapıver bi zahmet abi" 

"Seyyah olup şu alemi gezerim/ Bir dost bulamadım gün akşam oldu."