3 Eylül 2025 Çarşamba

Herkes Mersin'e, Bense Tersine

Rengimin farklı olmasından mıdır, yaşadığım hayal kırıklığından mıdır, umut ve hayallerim gerçekleşmediğinden midir, umut ettiklerim beni hayal kırıklığına uğrattığından mıdır, inandığım değerler tüccarlar elinde boca edilmesinden midir, dert edindiklerimi çevremdekilerin dert edinmediğinden mıdır?

Nicedir bir başınayım.

Yapayalnızım.

Kalabalıklar içerisinde yalnızlara oynuyorum.

Bir başına oldukça, kalabalıklar içerisinde başkası konuşurken kendi kendimi sorguluyorum.

İnsanlar mı değişti, ben mi diyorum.

Hayat denen şey bu mudur diyorum. Niye bu hayat mutluluk dağıtmıyor ve huzur vermiyor diyorum.

Bu anlamsız hayat bana mı böyle herkese mi böyle diyorum.

Benim gördüğümü niye insanlar görmüyor diyorum.

Kalabalıklar mı yanlış yolda ben mi diyorum.

Doğrular niye bu kadar ayrıştı? Doğrular hiç olmadığı kadar zıt görünümlü oldu. Yanlışlar içerisinde doğru görülemiyor artık. Hatta yanlışlar savunuyor hem de inatla.

Anlayışlar, değerler, bakış açıları ya da insanlar mı değişti acaba?

Niye insanlar bir ve beraber yol yürürken bu yolları ben yalnız yürüyorum.

Düşünüp taşındım. Dönüp bir daha düşündüm. Ben bu yolda niçin yalnızım. Başka yalnızlara oynayan yok mu? Sesimi duyan yok mu diyorum.

Belki yanı başımda belki de uzak belki de aynı masada çay içtiğim niceleri var. Ama onlar da benim gibi yalnız. Ama bu yalnızlığı belli etmemek için içlerine atmışlar. Biliyorlar ki yalnızlara oynayan dışlanır. Neye uğradığını şaşırır. En iyisi susmak. Çünkü gidişatı değiştirmek, büyük kalabalık ordusuna yanlış yoldasın demek, onları düzeltmeye kalkmak yel değirmenlerine savaş açmak gibidir diyorlar. Öyle ya bir kişi, sürü ile nasıl başa çıkabilir. Üstelik sürü yanlış yolda olduğunu bilmekten aciz.

Bu şekil yalnızlara oynayanlarla teşehhüt miktarı muhabbet ettiğimde, iyi ki böyleleri var, şükür ki tanımışım, bu uğurda yalnız değilmişim diyorsun. Ama bu şekil yalnızlar bir başına yalnızlara oynadığı ve bir araya gelip bir ve beraber olmadıktan ve büyük kalabalık ordusu gibi organize olmadıktan sonra ne işe yarar bu yalnızlık.

Bir başına olsam da pes etmek yok. Yine yürümeye devam ediyorum. Uzun, ince bir yol. Hem de dönüşü olmayan bir yol yürüdüğüm yol. Yol da otoban ya da bölünmüş yol. Kimseye zararım yok. Kimsenin tavuğuna da kış demiyorum. Yürüyorum. Arabayla gitsem de yürüyerek gitsem de istikamet aynı yol. Birilerinin inadına inat hem de.

Tek fark arkamdan gelen yok.

Ama o da ne? Karşı yoldan benim yoluma ters milyonlar geliyor. Niye bölünmüş yolun karşısından gelmiyorlar da benim önümden bana doğru geliyorlar? Anlamış değilim bunları. Önlerinden çekilmezsem, çiğneyip geçecekler beni. Yol verip önümü açarlar mı diyorum. Ne mümkün. Burunlarının dikine geliyor kalabalık. En iyisi erkeklik bende kalsın. Ben bari çekilip yol vereyim diyorum.

Yol vermeme teşekkür edileceği yerde yanımdan geçerken bir bakış bakıyorlar ki ne suç işledim, ne yaptım bunlara ben diyorum. Halbuki bana göre ters yoldan gelen onlar. Ben onlara kızacağıma onlar bana kızıyor.

Bu durumu gördükçe bu tersinden gelen insanlar mı ters yolda yoksa ben mi sorusunu sormadan edemiyorum. Ama milyonlar yanlış ve ters yoldan gelmez. Ters giden varsa ancak ben olmalıyım diye de düşünüyorum. Ama aklım almıyor. Ben doğru yoldayım diyorum. Çünkü onların geldiği ya da gittiği yol içime sinmiyor. Hasılı ya karşıdan gelenler ters yolda ama bunun farkında değiller ya da ben ters yoldayım. Ben bunu fark edemiyorum. Ama olsun. Bir başına kaldığım bu yolda yoluma devam. Yolculuk nereye derseniz? Sonu Rebeze'ye çıksa da ölmek var ama dönmek yok. Bu yolda başa gelen de çekilir.

Gönül ister ki karşımdan sürüyle gelen kalabalık doğru yolda, ben ise yanlış yolda olayım. Varsın ben yanılayım. Çünkü kaybeden bir ben ve benim gibi yalnızlara oynayanlar olur. Ama büyük kalabalık ters ve yanlış yolda ise bu yanlışın önü alınamaz. Zararın büyüklüğü de telafi edilemez.

Yazımı bir fıkra ile noktalayayım da bu, işin içinden çıkılmaz, sıkıcı yazı ve konunun ardından bir nebze gülümseyelim:

Temel Avrupa'da otobana girmiş. Bir başına ilerliyor. Az sonra bir anons duyuyor: Dikkat dikkat! Sayın yolcular karşımızda otobana ters girmiş bir sürücü var. Dikkatli olmanızı öneririz.

Bu anonsu duyan Temel, "Ne biri? Kaç biri. Hepsi ters yoldan geliyor hepsi" diyerek, garibim Temel ters yoldan gittiğinin farkına varmadan bir başına yoluna devam ediyor.

Ne diyelim? Hayırlı yolculuklar Temel.

Transfer Çalımı

Efendim, rakip kulüp, yazdan beri transferle uğraşıyor. İyi futbolcular aldılar. Hala da transfere doymadılar. Bazı ünlü futbolcuların peşindeler. Transfere harcamadık para bırakmadılar. Biz niye duruyoruz? Yoksa rekabetten mi vaz geçtik? Futbolcu transfer edecek paramız mı yok?

Paramız var. Transfer için de acele etmiyoruz. Rekabetten de vazgeçmedik. Futbolcu alacağız. Hiç merak etme.

Ya biz harekete geçinceye kadar rakibimiz tüm iyi futbolcuları alırsa.

Alamaz. Çünkü bu işler öyle ilerlemiyor.

Pek anlamadım ama bir defa da biz rakibimizden önce iyi futbolcular transfer edebilsek. Sahi, niye bekliyoruz?

Futbolcu seçmek önemli ve zor bir iş. Bunun için çok yorulmaya gerek yok.

Yorulmadan olur mu bu iş?

Biz taktik gereği böyle ağır davranıyoruz.

Nasıl?

Rakibimiz o kadar emek sarf ediyor. Dünyayı tarıyor. Nokta atış futbolcu arıyor ve belirliyor. O belirledikten sonra o futbolcu ve kulübüyle pazarlığa giriyor. Futbolcunun o kulübe transferle adı geçiyor. Gazeteler oldu olacak yazıyor.

Transfer dediğin zaten böyle olmuyor mu?

Dinle dinle. İşte biz bu arada devreye giriyoruz. Rakibimizin talip olduğu futbolcuya biz de talip oluyoruz.

O zaman iş işten geçmiş olmuyor mu?

Hayır. Rakibimiz ne veriyorsa iki fazlasını veriyoruz diyoruz. Parayı gören kulüp ve futbolcu bize dönüveriyor. Bir bakmışsın o futbolcu bize transfer olmuş. Öyle ya parayı veren düdüğü çalar.

Ama bu yaptığınız doğru mu?

Boş ver doğruyu. Buna transfer çalımı denir. Biz de çalımı böyle atıyoruz. Kaç futbolcuyu böyle aldık. Üstelik hiç yorulmadan yaptık bunu. Rakip bulup buluşturuyor. Biz de parayı bastırıp alıyoruz. Daha başkasını da yapıyoruz. Rakibimizden yurtdışına giden futbolcuya da yüksek transfer ücreti vererek alıyoruz. Nasıl beğendin mi bu çalımı?

Doğrusunu istersen, ben bu tür transfer çalımını pek şık bulmadım. Niye dersen, Anadolu'da bir söz var. Bir kızı bin kişi ister, bir kişi alır diye. İstenen kıza başkası da talip olur ama olmayacak dedikten sonra başkası talip olur. Ahlak, etik, toplumun örfü böyledir. Yani kız isteme bitmeden bir başkası kıza talip olmaz. Ayıp karşılanır. Elbette transfer olacak futbolcuya çoğu kimse talip olur. Ama talip olan, olmaz cevabı aldıktan sonra başkası talip olursa bence daha şık daha doğru davranış olur.

R'nin Zorluğu

Çarşıya geliyorum. Kaldırımda yürüyorum. Bir resmi dairenin önünde bir başkasını bekleyen bir kadın gördüm. Telefonla konuşuyordu. Birine bulunduğu yeri tarif ediyordu. O tanıdığına yer tarif ede dursun. Ben yoluma devam ettim.

Yalnız kadının "geliyo musun", yürüyo musun" telaffuzları dikkatimi çekti.

Çoğu kadının sonu "r" ile biten kelimelerdeki ya da sonu "r" ile biten hecelerdeki "r" harfini konuşurken bypass ettikleri bilinen bir gerçek.

Belki zorluğundan belki başka bir sebeple, çoğu kadın "r" harfini çıkarma sorununu kendi içinde çözmüş. Sonu "r" ile biten kelimelerdeki "r" yi söylemeyerek ya da tutarak meramını anlatıyor. Bence iyi de yapıyorlar.

Buraya kadar yazdığımı okuyanlardan, kimi muzipliğinden kimi de bilinçaltını ortaya koymak suretiyle "Ben kadınların" r" harfini çıkarıp çıkarmadığına hiç dikkat etmedim. Sen iyi dikkatlisin" bile diyebilir. Muzipliğe eyvallah ama ben hiç farkına varmadım diyenleri anlamak zor. Hemen en yakın bir kulak burun boğaz uzmanına kulaklarını göstermelerinde fayda var.

Kadınlar "r" harfini niçin yutuyorlar? Değişik konuşma olsun diye mi? Sanmıyorum. Öyle zannediyorum, "r" harfini telaffuz etmenin zorluğundan olsa gerek.

Bu harf, telaffuz etmenin zorluğunun yanında telaffuzu kulak da tırmalıyor ve rahatsız ediyor. Muhatap o kadar kelime söylüyor. O kadar kelimelerin içindeki "r" ler ben buradayım diye sırıtıyor. 

Herkese mi öyle ama bana göre "r" harfini çıkarmak zor mu zor.

"R" harfini çıkarma zorluğu yaşayanlardan biri de benim. Konuşurken "r" yı yutmuyorum. Başta, ortada ve sonda çıkarıyorum ama buna çıkarma denirse tabi. Bana sonu "r" ile biten bir kelimeyi söyle dense, bu harfi çıkarmaktansa saatlerce yürümeyi yeğlerim. Çünkü bana bu harfi çıkarmak Çin işkencesi gibi geliyor.

Bunu da nereden biliyorum? Telefonumun sonu bir ile biter. Bir yerde iletişim numaram istense, son rakamı telaffuz etmede zorlanırım. Muhatabım da tam anlayamadığı için tekrar tekrar sorar. Ben de tekrar tekrar söylerim.

Şu ele aldığın ve sorun gördüğüne bak demeyin. Bunu en iyi çeken bilir. Bilin ki yemeden, içmeden zor. Hatta deveye hendek atlatmak da zor.

Bu "r" harfini çıkarmanın zorluğuna geç vardım. Zamanında farkına varsaydım, ilk ve tek hat alacağımda hangi numarayı istiyorsun dediklerinde, hiç sonu bir ile biten bir numarayı seçer miydim?

Hasılı, pişmanım. Telefon numaramı değiştirme gibi bir düşüncem yok. Ama bir gün değiştirirsem, lütfen karşılaştığımızda telefon numaranı niye değiştirdin demeyin. Bilin ki sebep sonu bir ile yani "r" ile biten harften dolayıdır.

Siz siz olun, çocuğunuza yeni bir hat alacaksanız, lütfen sonu "r" ile biten bir rakamı tercih etmeyin. Gerekirse çocuğunuz telefonsuz kalsın ama sakın buna he demeyin. Bu uyarım "r" çıkarmada zorlanıyorsanız tabi.

Mübarek, “r” harfi de kelimeler içinde bolca kullanılıyor. Yemeğin tuzu gibi her yerde var. Benim ismimin baş harfi de “r” ile başlıyor. Ramazanda doğmuşum. Vermişler “r” ile başlayan bu ismi. Bu ismi verirken bu çocuk ileride bu harfi çıkarmada zorlanır dememişler. En büyük yükü daha doğarken yüklemişler sırtıma.

Ecdat, zamanında Ramazan derken başına İramazan diyerek "r" nin başına boşuna "i" eklememiş. O gariplerim de demek ki zamanında çok çekti bu harften. Onlar bu şekil çözmüş bu sorunu. Gördüğünüz gibi ben hâlâ çözebilmiş değilim. 

Ne yapıp ne edeyim şimdi ben? Acaba diyorum, kadınlar gibi “r” leri yutsam mı diyorum. Ah becerebilsem, inan yakışıp yakışmadığına bakmayacağım. Hepsinden geçtim. Sonu bir ile biten numaramı söylerken “r” yi yutarak “bi” desem, muhatabım ne der bana. Bu arada bir derken “r” yi yutan kadın görmedim. Hepsi de şimdiki zaman eki “yor” un, “r”sini yutuyor.

İşim zor anlayacağınız. Kaderiim kaderim! Başka da bir şey demem.