5 Ağustos 2025 Salı

Blog Forum ve Kahve

Blogta yazdığım yazıları takip eden, yorumlar yazarak yazılarıma katkı sunan, zaman zaman yaptığım yazım ve imla hatalarımı düzelten, acemisi olduğum blogumun sayfa düzeni için uzaktan yardımcı olan, aynı zamanda https://degirmendenmektupvar.blogspot.com/?m=1 sayfasının sahibi, yazarı ve düzenleyici olan Recep Altun isimli kardeşimiz sayesinde, https://www.blogforum.net/ Web sayfasından haberdar oldum.

Bir yazısında, "Hocam, izniniz olursa yazılarınız 'Blog Forum' yazısında da yayımlansın. Bu Forum'da blog yazıları yayımlanıyor" dedi. Olur dedim.

Belirttiği adrese girerek Blog Forum hakkında bilgi sahibi oldum. 170 kadar birbirinden değerli blog yazarının yazılarına yer vermiş Blog Forum.

Kimdir, necidir diye sayfalara göz attım. Blog Forum, Hakkımızda bölümünde kendisini şöyle ifade etmiş: "Bünyesinde birden fazla yazarın bulunduğu blogumuz, geniş çaplı konulara değinen bir platformdur. Sohbet, tartışma, röportaj, önemli günler, blogger ipuçları, kodlama rehberleri, windows tüyoları, kitap incelemeleri, gezi yazıları, dizi ve film eleştirileri gibi pek çok farklı konuya yer veriyoruz. Her bir yazarımız, kendi uzmanlık alanında özgün ve faydalı içerikler sunarak, okuyucularımıza zengin bir bilgi ve eğlence kaynağı sunmayı hedeflemektedir."

Blog Forum, blog yazısı yayımlanan kişilerden herhangi bir ücret talep etmiyor. Kimseden bir beklentisi yok. Kendi yağıyla kavruluyor.

Kendi yağıyla kavrulduğu gibi Blog Forum, takipçilerini hareketlendirmek için herhangi bir konuda yorum sayfası da açıyor. Ödüllü kampanya da düzenliyor.

Mayıs ayı idi sanırım. "Mayıs ayı içerisinde 10 ve üzeri yorum yapanlardan, '1 kişiye Karaca marka blender seti, 1 kişiye Karaca marka Türk kahve makinesi, 1 kişiye bir aylık Premium Netflix aboneliği" kampanyası başlattı.

Kahve makinesini görür görmez, bu makineye talibim diyerek ilk yorumumu yazdım. Üzerine bir de şiir yazdım. 

On yorumu geçmiş olmalıyım ki İnstagram üzerinden yapılan çekiliş sonucu hediye almaya kazanan ikinci kişi oldum.

Hediye kazandım ama hediye ne idi? Acaba kahve makinesi olabilir miydi? Bunu da soramadım.

Ardı sıra bayram, cenaze derken evde olmadığım bir zaman hediyem geldi. Göz kırptığım kahve makinesi idi gelen.

Nasıl kullanılacağına dair kılavuzu okudum. Eşimin yardımıyla ilk kahveyi pişirdik. Afiyetle içtik. 

Makineden olsa gerek, kahve yapması çok kolay ve pratik. Bu işi yapacağıma güven ve cesaretim geldi. Şimdi bu makine sayesinde hiç üşenmeden seve seve kendi kahvemi kendim yapıyorum. Bundan, haliyle tekne kazıntısı oğlum ile hanım da nasipleniyor. Hiç içmediğim kadar kahve içtim Blog Forum'un hediyesi bu makine sayesinde. 

Eşe, dosta da gelin, elimden bir kahve için diyorum. Zira Karaca Türk kahvesi makinesi sayesinde kahve yapmak benim için çocuk oyuncağı. 

Kahve yapmak bu kadar kolaydı da ev kadınları kahveden niye uzak dururlar bilmem. Belki de çay gibi ayağa düşmesin, bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı güdülsün diye sanırım. 

Benim için gecikmiş bir yazı oldu bu. Şu ana kadar bu konuda duygu ve düşüncelerimi terennüm etmeliydim. Belki de kahve yapmaktan ihmal ettim. 

Kahve makinesini adresime ulaştırmada emek sarf eden Blog Forum'un kurucusu ve yöneticisi Sinan Bey'e, aynı zamanda ekibine çok teşekkür ediyorum. Bir kahvenin kırk yıl hatırı olduğu gibi yaşadığım müddetçe bu hediyenin hatırını güdeceğim. Her kahve içişimde hatırlayacağım. Zira benim için bu makinenin manevi değeri büyük. Hem emeğine sağlık hem de kesesine. 

Bu arada blog yazarlarını da unutmayacağım. Fazla yorum yapmayarak bir nevi kahve makinesini almamda emekleri var. Zira bana torpil geçtiler. Sağ olsunlar, var olsunlar. 

Yine bu Blog Forum'u tanımamda Recep Altun Bey'in hakkını da unutamam. Çünkü beni bu grupla Recep Bey tanıştırdı. Kahve makinesinde payı büyük. Çok sağ olsun. 

Konya'ya yolu düşenleri kahve içmeye beklerim. 

4 Ağustos 2025 Pazartesi

Şaşırmıyorum Artık

Geçmişten günümüze olup biten olumsuzluklara hep şaşırdım. Nicedir ve şu aşamadan itibaren olup biten hiçbir şeye şaşırmıyorum artık.

Bendeki duyarlılık mı kayboldu? Hayır. Aynı duyarlılığımı taşıyorum.

Niçin bu noktaya geldim?

Ülkede olup biten yolsuzluklara olamaz bu kadar deyip tepki gösterdim. Yapanım yanına kâr kalmaz dedim. Baktım ki yapanın yanına kâr kaldığı gibi yolsuzlukların ardı arkası kesilmiyor. Düzen böyle kurulmuş. En iyisi şaşırmayı bırakayım dedim ve bıraktım.

Şu kimse ihaleye fesat karıştırmış, malı götürmüş deniyor. Çok da umursamıyorum.

Atamalarda ehliyet ve liyakat rafa kalkmış deniyor. Kılımı kıpırdatmıyorum.

Sınavlarda kopya çekiliyormuş. Hiç umursamıyorum.

Biri haksız kazanç mı elde etmiş. Yüzümü çevirip bakmıyorum.

Sahte diploma, sahte akademisyen haberleri yazılıp çiziliyor. Kimmiş bunlar demiyorum.

Hayat pahalılığı varmış, esnaf fahiş fiyata satıyor demiyorum.

Boşanmalar artmış, ahlaksızlık diz boyu olmuş, toplumda ve kurumlarda kokuşma varmış... Hiçbirini umursamıyorum.

Bu noktaya nasıl geldim? Buna şaşıra şaşıra şaşırmamayı öğrendim, tepkisiz biri oldum diyelim.

Artık bu ülkede olumsuzluk adına her ne varsa hiçbirine şaşırmıyorum. Daha pisliği ortaya çıkmamış neler var diyorum.

Yanlışı savunanlara da şaşırmıyorum.

Şaşkınlığım tümden gitti mi? Gitmedi. Nedir seni şaşkınlığı sevk eden derseniz? Olsa olsa olumlu şeyler beni şaşkınlığı uğratır. Var mıymış, kaldı mı daha böyleleri diyorum. Bu da çok ender olur. Buna da şaşırma denmez.

Ne faydası var şaşırmamanın derseniz? Hayattan hiç beklentiniz kalmıyor. Kimseye bel bağlamıyorsun. Beklentinizin olmaması hayal kırıklığına uğratmıyor.

Başka ne yapıyorum? İç geçiriyorum sadece. O da içime zarar veriyor ama o kadar da olsun.

Bulursam kafa yapıma uygun birini. Onunla dertleşip içimi boşaltıyorum.

Mevcut durumları savunan ya da sessiz kalan kimseleri gördüm mü, ortam müsait ise birkaç kelam ediyorum.

Olmadı. Buraya içimi döküyorum. Bundan, şundan hoşnut değilim diyorum. Sağ olsun. Yeter, nedir senden çektiğim, ben senin dert ortağın mıyım demiyor. En vefalı dost bu sayfa.

Kahvaltısız Evlerimiz

Ev alacağımız zaman bütçemize göre hareket etsek de evin mevkii, genişliği, cephesi, balkonu, mutfağın tezgahı ve genişliği gibi özelliklerine de bakarız. Özellikle evin kadını için mutfak çok anlamlıdır. Yemek yemek için masa konacak. Kap kacağın konacağı dolapları olacak. Yemek yapmak için uzunca ve kullanışlı tezgahı bulunacak. Çünkü kadının sabahtan akşama işi mutfakta. Mutfak geniş ve kullanışlı olmalı ki yemek kolay hazırlansın. Hazırlanan yemek ise aile bireyleriyle birlikte mutfaktaki masada yapılsın.

Mutfak dolaplarının içi de en kaliteli mutfak araç ve gereciyle doldurulur.

Bunca emek sarf edilerek ve önem atfederek dizayn ettiğimiz mutfaklardan ne derece faydalanabiliyoruz? Her ev için söylemesem de çoğu evlerin mutfakları tam işlev görmüyor. Özellikle kahvaltı es geçiliyor. Daha doğrusu ihmal ediliyor. Türkçesi, evlerde doğru dürüst kahvaltı yapılmıyor. Çünkü neredeyse evlerin çoğunda evde kahvaltı yapma mefhumu yok. Bunu da nereden biliyorum? Gözlemlerime dayanarak söylüyorum.

Okulda derste ve teneffüs esnasında öğrencilerin kahir ekseriyetinin simit ve poğaça ile kahvaltıyı geçiştirdiğini görürüm.

Zaman zaman sınıflarda evinden kahvaltı yaparak gelen kaç kişi var sorusunu sorarım. Ya bir kişi parmak kaldırır ya da hiç çıkmaz.

Evden kahvaltı yapmadan çıkan sadece öğrenciler mi? Anne, baba dediğimiz büyükler de yapmıyor sanki. Çünkü simit fırınlarının önünde, sabah mesai öncesi yoğunluk görürüm. Arabası ile simitçinin önünde durup birkaç simit, poğaça alıp işyerinin yolunu tutuyor. Kimi arabasının içinde araba sürerken kahvaltısını yapıyor kimi de iş yerine varınca mesai içinde yapıyor.

Kısaca büyük çoğunluğumuz evden kahvaltı yapmadan okul ve işimizin yolunu tutuyor.

Niçin evde kahvaltı yapmıyorsun sorusuna, verilen gerekçeler ise şöyle:
"Kahvaltı yapıncaya kadar biraz daha uyurum."
"Benim evim uzak, iki otobüsle geliyorum. Kahvaltıyı nasıl yapacağım."
"Sabah erken olunca kahvaltı yapasım gelmiyor."
"Sabah sabah kahvaltıya zaman mı var. İşe zor yetişiyorum."
"Kahvaltıyı kim hazırlayacak?"

Daha başka mazeret öne sürenler de var. Şu var ki ne gerekçe öne sürersek sürelim en önem vermemiz gereken kahvaltıyı ihmal ediyoruz. Evde kahvaltıya dair her şey olmasına rağmen fırın, market, büfeye verdiğimiz simit, poğaça parasını da önemsemiyoruz. Simit, poğaça ile yapılan kahvaltının çok da sağlıklı olmadığını bilmemize rağmen bu alışkanlığımızdan vazgeçmiyoruz.

Halbuki evde aile bireyleriyle birlikte kahvaltıyı yapıp sonra işimize gücümüze dağılmak planlı olduğumuzun bir göstergesidir. Şayet evden kahvaltı yapmadan çıkıyorsak plansızız demektir vesselam. Yine aile bireyleriyle birlikte kahvaltı yapmak, birlikte yemek yemek evin bereketidir.

Kahvaltı yapmadan evden çıkmaktan geçtim. Akşam yemeği için kahvaltı kadar olmasa da dışarıdan sipariş veriyoruz ya da yemek için lokantaya gidiyoruz. Nasılsa yağı, tuzu aynı hesaba gelir. Üstelik kahvaltı ve yemek hazırlama derdinden de kurtulmuş oluyoruz.

Görünen o ki evlerimizi otel gibi kullanıyoruz. Gerçi otel gibi kullansak yeme, içme otele ait olur. Bizim evlerin otel hali, yeme ve içmenin dahil olmadığı sadece yatma yeri olan oteller gibidir.

Bu durumda sormamız gerekir. Kahvaltıyı dışarıda yapacaksak, yemeği dışarıdan yiyeceksek ya da siparişle eve getirteceksek, o güzelim geniş mutfakları evlerde niye tutuyoruz? Dünyanın masrafını ederek kap kacak, masa ve sandalyeyi niçin alıyoruz?

Kimse kusura bakmasın. Bu kahvaltı yapmadan evden çıkma halimiz plansızlığımızın bir göstergesidir. Bereketsizliğimizin ve eve giren paranın yetmemesinin belki de en büyük sebebi bu kahvaltısızlık halimizdir.

Bu plansızlığa kim dur diyecek? Görünen o ki herkes özellikle evin kadını bu durumdan çok memnun. Nasılsa herkes bir şekil kahvaltısını yapıyor. Ama işte ama yolda ama büfelerin önünde.

Evin kadını da kahvaltı hazırlama derdinden kurtuluyor. Evin kadını kahvaltı yapmıyor mu? Hepsi olmasa da önemli bir kısmı geç kalkıyor. Sıcak havalarda kendisini park ve bahçelere atıyor. Komşu ve arkadaşlarıyla buralarda mükellef bir kahvaltı yapıyor.

Ne diyeyim. Herkese afiyet olsun...