4 Ağustos 2025 Pazartesi

Şaşırmıyorum Artık

Geçmişten günümüze olup biten olumsuzluklara hep şaşırdım. Nicedir ve şu aşamadan itibaren olup biten hiçbir şeye şaşırmıyorum artık.

Bendeki duyarlılık mı kayboldu? Hayır. Aynı duyarlılığımı taşıyorum.

Niçin bu noktaya geldim?

Ülkede olup biten yolsuzluklara olamaz bu kadar deyip tepki gösterdim. Yapanım yanına kâr kalmaz dedim. Baktım ki yapanın yanına kâr kaldığı gibi yolsuzlukların ardı arkası kesilmiyor. Düzen böyle kurulmuş. En iyisi şaşırmayı bırakayım dedim ve bıraktım.

Şu kimse ihaleye fesat karıştırmış, malı götürmüş deniyor. Çok da umursamıyorum.

Atamalarda ehliyet ve liyakat rafa kalkmış deniyor. Kılımı kıpırdatmıyorum.

Sınavlarda kopya çekiliyormuş. Hiç umursamıyorum.

Biri haksız kazanç mı elde etmiş. Yüzümü çevirip bakmıyorum.

Sahte diploma, sahte akademisyen haberleri yazılıp çiziliyor. Kimmiş bunlar demiyorum.

Hayat pahalılığı varmış, esnaf fahiş fiyata satıyor demiyorum.

Boşanmalar artmış, ahlaksızlık diz boyu olmuş, toplumda ve kurumlarda kokuşma varmış... Hiçbirini umursamıyorum.

Bu noktaya nasıl geldim? Buna şaşıra şaşıra şaşırmamayı öğrendim, tepkisiz biri oldum diyelim.

Artık bu ülkede olumsuzluk adına her ne varsa hiçbirine şaşırmıyorum. Daha pisliği ortaya çıkmamış neler var diyorum.

Yanlışı savunanlara da şaşırmıyorum.

Şaşkınlığım tümden gitti mi? Gitmedi. Nedir seni şaşkınlığı sevk eden derseniz? Olsa olsa olumlu şeyler beni şaşkınlığı uğratır. Var mıymış, kaldı mı daha böyleleri diyorum. Bu da çok ender olur. Buna da şaşırma denmez.

Ne faydası var şaşırmamanın derseniz? Hayattan hiç beklentiniz kalmıyor. Kimseye bel bağlamıyorsun. Beklentinizin olmaması hayal kırıklığına uğratmıyor.

Başka ne yapıyorum? İç geçiriyorum sadece. O da içime zarar veriyor ama o kadar da olsun.

Bulursam kafa yapıma uygun birini. Onunla dertleşip içimi boşaltıyorum.

Mevcut durumları savunan ya da sessiz kalan kimseleri gördüm mü, ortam müsait ise birkaç kelam ediyorum.

Olmadı. Buraya içimi döküyorum. Bundan, şundan hoşnut değilim diyorum. Sağ olsun. Yeter, nedir senden çektiğim, ben senin dert ortağın mıyım demiyor. En vefalı dost bu sayfa.

Kahvaltısız Evlerimiz

Ev alacağımız zaman bütçemize göre hareket etsek de evin mevkii, genişliği, cephesi, balkonu, mutfağın tezgahı ve genişliği gibi özelliklerine de bakarız. Özellikle evin kadını için mutfak çok anlamlıdır. Yemek yemek için masa konacak. Kap kacağın konacağı dolapları olacak. Yemek yapmak için uzunca ve kullanışlı tezgahı bulunacak. Çünkü kadının sabahtan akşama işi mutfakta. Mutfak geniş ve kullanışlı olmalı ki yemek kolay hazırlansın. Hazırlanan yemek ise aile bireyleriyle birlikte mutfaktaki masada yapılsın.

Mutfak dolaplarının içi de en kaliteli mutfak araç ve gereciyle doldurulur.

Bunca emek sarf edilerek ve önem atfederek dizayn ettiğimiz mutfaklardan ne derece faydalanabiliyoruz? Her ev için söylemesem de çoğu evlerin mutfakları tam işlev görmüyor. Özellikle kahvaltı es geçiliyor. Daha doğrusu ihmal ediliyor. Türkçesi, evlerde doğru dürüst kahvaltı yapılmıyor. Çünkü neredeyse evlerin çoğunda evde kahvaltı yapma mefhumu yok. Bunu da nereden biliyorum? Gözlemlerime dayanarak söylüyorum.

Okulda derste ve teneffüs esnasında öğrencilerin kahir ekseriyetinin simit ve poğaça ile kahvaltıyı geçiştirdiğini görürüm.

Zaman zaman sınıflarda evinden kahvaltı yaparak gelen kaç kişi var sorusunu sorarım. Ya bir kişi parmak kaldırır ya da hiç çıkmaz.

Evden kahvaltı yapmadan çıkan sadece öğrenciler mi? Anne, baba dediğimiz büyükler de yapmıyor sanki. Çünkü simit fırınlarının önünde, sabah mesai öncesi yoğunluk görürüm. Arabası ile simitçinin önünde durup birkaç simit, poğaça alıp işyerinin yolunu tutuyor. Kimi arabasının içinde araba sürerken kahvaltısını yapıyor kimi de iş yerine varınca mesai içinde yapıyor.

Kısaca büyük çoğunluğumuz evden kahvaltı yapmadan okul ve işimizin yolunu tutuyor.

Niçin evde kahvaltı yapmıyorsun sorusuna, verilen gerekçeler ise şöyle:
"Kahvaltı yapıncaya kadar biraz daha uyurum."
"Benim evim uzak, iki otobüsle geliyorum. Kahvaltıyı nasıl yapacağım."
"Sabah erken olunca kahvaltı yapasım gelmiyor."
"Sabah sabah kahvaltıya zaman mı var. İşe zor yetişiyorum."
"Kahvaltıyı kim hazırlayacak?"

Daha başka mazeret öne sürenler de var. Şu var ki ne gerekçe öne sürersek sürelim en önem vermemiz gereken kahvaltıyı ihmal ediyoruz. Evde kahvaltıya dair her şey olmasına rağmen fırın, market, büfeye verdiğimiz simit, poğaça parasını da önemsemiyoruz. Simit, poğaça ile yapılan kahvaltının çok da sağlıklı olmadığını bilmemize rağmen bu alışkanlığımızdan vazgeçmiyoruz.

Halbuki evde aile bireyleriyle birlikte kahvaltıyı yapıp sonra işimize gücümüze dağılmak planlı olduğumuzun bir göstergesidir. Şayet evden kahvaltı yapmadan çıkıyorsak plansızız demektir vesselam. Yine aile bireyleriyle birlikte kahvaltı yapmak, birlikte yemek yemek evin bereketidir.

Kahvaltı yapmadan evden çıkmaktan geçtim. Akşam yemeği için kahvaltı kadar olmasa da dışarıdan sipariş veriyoruz ya da yemek için lokantaya gidiyoruz. Nasılsa yağı, tuzu aynı hesaba gelir. Üstelik kahvaltı ve yemek hazırlama derdinden de kurtulmuş oluyoruz.

Görünen o ki evlerimizi otel gibi kullanıyoruz. Gerçi otel gibi kullansak yeme, içme otele ait olur. Bizim evlerin otel hali, yeme ve içmenin dahil olmadığı sadece yatma yeri olan oteller gibidir.

Bu durumda sormamız gerekir. Kahvaltıyı dışarıda yapacaksak, yemeği dışarıdan yiyeceksek ya da siparişle eve getirteceksek, o güzelim geniş mutfakları evlerde niye tutuyoruz? Dünyanın masrafını ederek kap kacak, masa ve sandalyeyi niçin alıyoruz?

Kimse kusura bakmasın. Bu kahvaltı yapmadan evden çıkma halimiz plansızlığımızın bir göstergesidir. Bereketsizliğimizin ve eve giren paranın yetmemesinin belki de en büyük sebebi bu kahvaltısızlık halimizdir.

Bu plansızlığa kim dur diyecek? Görünen o ki herkes özellikle evin kadını bu durumdan çok memnun. Nasılsa herkes bir şekil kahvaltısını yapıyor. Ama işte ama yolda ama büfelerin önünde.

Evin kadını da kahvaltı hazırlama derdinden kurtuluyor. Evin kadını kahvaltı yapmıyor mu? Hepsi olmasa da önemli bir kısmı geç kalkıyor. Sıcak havalarda kendisini park ve bahçelere atıyor. Komşu ve arkadaşlarıyla buralarda mükellef bir kahvaltı yapıyor.

Ne diyeyim. Herkese afiyet olsun...

3 Ağustos 2025 Pazar

Devlet Dediğin Böyle Olur

Bir arkadaşım anlattı:
"Kızım ve damadım Avusturya'ya müracaat ettiler. Damadım orada üniversite okuyacak. Kızım da Almancasını geliştirecek kurslara devam edecek. Üniversite okuyanların en fazla yarı zamanlı çalışma gibi bir zorunluluğu olduğundan dolayı çalıştığı yerden aldığı gelirini Avusturya hükümeti bir ailenin geçinmesi için az görüyor. Damadın, bunun haricinde kendisinin yapmış olduğu özel çalışmalardan elde ettiği gelir resmi bir giriş olmadığı için resmen gelir olarak görülmüyor. Haliyle kabul görmüyor.

Damadım pes etmedi. Avusturya hükümetine şu bölgede şu işi kuracağını sundu. Teklifi inceleyen Avusturya hükümeti, "Kurmayı taahhüt ettiğiniz iş için belirttiğimiz bölgede o alanda iş yapan yeteri kadar iş yeri var. Bu bölgede o işi açmanıza izin vermiyoruz. Şu bölgede o işi kurabilirsiniz. Yalnız şu kadar süre içinde bu kadar para kazandığınızı belgelendirmeniz gerekli. Şayet belirttiğimiz miktarda bir kazancınız olmazsa iş yerini kapattırıp sizi geri göndermek durumunda kalırız" türünden bir cevap verir.

Damadım, hükümetin önerdiği yerde iş yeri açarak iş sahibi oluyor. İşi gereği üniversite eğitimine ara vermiş durumda.

Arkadaşın bu açıklamasını ağzım açık dinledim. Vay be adamlardaki devlet anlayışına bak. Ülkelerinde ikamet etmek isteyen herkesi almayıp önce gelirini soruyor. Yeterli görmeyince reddediyor. Şu iş üzerine iş yeri açacağım teklifini ise o bölgede o alana hitap edecek yeterli sektörümüz var diyerek yine reddediyor. Başka yerde o iş yerinin açılmasına izin veriyor ama şu kadar süre zarfında gelirini izleyeceğini, şayet bu kadar kazanç olmazsa iş yerini kapatacağını söylüyor. Bu demektir ki oturma iznini iptal ederim.

Oturmuş bir devlet böyle olur dedim arkadaşa. Sınıra gelen herkesi almıyor. Niye geliyorsun diyor. Aynı bölgede aynı işi yapacak olan başkasına açma izni vermeyerek o bölgedeki esnafını koruyor.

Bizdeki durumu ne siz sorun ne de ben söyleyeyim. Ki zaten işleyişi biliyoruz. Yine de birkaç kelam etmek isterim.

Bildiğim kadarıyla kaçak veya normal yollarla bu ülkeye gelmek isteyen herkese bu ülkenin kapıları ve sınırları açık. Bu ülke yol geçen hanı gibi desem yanlış olmaz. Gelene niçin geliyorsun denmez. Gelirin nedir? Bu ülkede kaldığın müddetçe geçimini nasıl sağlayacaksın diye sorulmaz. Gelen yabancı bu ülkenin şu bölgesinde şu işi yapacağım, izniniz var mı demez. Devlet de açacağın bu bölgede bu işi yapan yeteri miktarda esnafım var demez.

Sadece yabancıya değil, kendi ülke insanına da sormaz. Eğer bir muhitte yan yana ve karşılıklı 50 dükkan olsa, 50 kişi, belediyeye biz burada market açacağız dese, hepsinin market açmasında hiçbir engel ve sınırlama yok. Buradaki aynı işi yapan diğer esnafı da koruyalım denmez. Yeteri kadar hatta fazlası varken açan kişi de "Herkes nasibini yer. Ya nasip" diye yola çıkar.

Aynı bölgede açılan iş gereği, araç yoğunluğu olsa, bu bölgede oto park sorunu olur da denmez.

Bildiğim kadarıyla son yıllarda eczane açılmasına sınır getirildi. Bunun dışında herhangi bir sektör için bir sınırlama yok.

Ülkemizdeki işleyişle ilgili birkaç kelam edecektim. Gördüğünüz gibi uzattım.

Ama Avusturya hükümetinin işleyişi ve tavrı hoşuma gitti. Gönül isterdi ki Avusturya ülkesinde olan bu işleyiş ülkemde de olsun. Çünkü devlet dediğin böyle olur.

Avusturya ne zaman böyle kuralları olan bir ülke oldu bilmiyorum ama zamanında Viyana’yı alsaydık, belki ya Avusturya’yı kendimize benzetirdik ya da Viyana’dan bu işleyişi alırdık. Şu var ki Viyana elimizden ucuz kurtulmuş.