20 Temmuz 2025 Pazar

Termal ve Oruç

Geldim, gezdim, gördüm hem de hakkalyakin.

Konforumdan ödün vermedim buraya gelmek ve burada kalmak için. Siz buna itibardan tasarruf etmemişsin deyin. Öyle ya varsa harcayacaksın.

Yediğin, içtiğin senin olsun, varsın itibar da senin olsun, kaplıca nasıl derseniz, bilin ki anlatmakla olmaz. Ancak yaşanır. Gelip görmelisiniz gününüzü. Yine de anlatayım:

Valizleri hazırlayıp birkaç günlüğüne taşınıyorsunuz kaplıcaya.

Odaya girer girmez 1.5*2 metre ebadındaki havuzu sıcak suyla dolduruyorsunuz. Suya girilebilecek gibi ise hemen girebilirsiniz. Yakıyorsa az soğumasını bekliyorsunuz.

Suyun içinde iken kaç dakika oldu suya gireli diye durmadan kolundaki saate bakıyorsun. Çünkü faydası için bir 20 dakika içinde durman gerekiyormuş.

Bu zaman zarfında telefon yok, İnternet yok. Yeme, içme zaten yok. Havuzun bir kenarında büzüşüp duruyorsun. Çok zaman oldu diye o değilden saate bakıyorsun. Akrebi de yelkovanı da demir atmış limana. Tık yok. Saniye ise bal yapmaz arı misali fırıl fırıl dönüyor.

Anlayamadım, biraz daha açar mısın demeyin, dalga geçmeyin benimle. Bildiğiniz ramazan ayından bir gün. Hem de en uzun günlerinden bir gün. 20 dakika deyip de geçmeyin. Bu kadar süre sıcak suda hareketsiz durmak oruçtan beter. Bilin ki oruç daha masum.

Suda süreyi tamamlamak için hayal kurmaya kalkıyorsun. Hiçbir şey aklına gelmiyor. Yazı yazmaya kalkıyorsun zihnen. Su onu da yazdırmıyor. Ayrıca zihne yazı yazmak suya yazı yazmak gibidir.

Ömründen ömür alan bu yirmi dakika bitince, arkana bakmadan sudan çıkıyorsun. Adeta kaçıyorsun. Ramazanda akşam ezanı okunur gibi seviniyorsun. Günde üç defa giriyorsan bu havuza, tıpkı ramazanın bitmesine şu kadar kaldı dediğin gibi kaldı iki havuz seansı daha diyorsun.

Havuzdan çıkmakla iş bitmiyor. Ardından duş alıyorsun.

Havluya sarıp sarmalanıp evdeki gibi kurulanıyorsun. Ama kurulanmak ne mümkün. Vücudundan ter fışkırıyor. Buram buram terliyorsun.

Güç bela giyiniyorsun. Balkona çıkayım diyorsun. Çıkmak ne mümkün. Rüzgar esiyor. Ne olursa olsun, bunaldım çıkacağım dersen, sen bilirsin. Yalnız bil ki ıslak ıslak esen rüzgar seni yatağa düşürür. Bu da şifa bulacağım derken şifa kapmak gibi bir şey olur.

Faydası ne diyorsanız, say say bitmez. Neyin vardı da gittin, faydasını gördün mü derseniz, bir şeyim yoktu ki göreyim. Dertlenmeye geldim vesselam.

O zaman ne diye gittin derseniz, Dedim ya dert yokken dertlenmek isteyenlerin adresi buralar. Yeter ki sen dert iste, yeter ki paran olsun. O gelir seni bulur.

Havuzu varmış, hamamı varmış, bilmem tuz odası, buhar odası varmış bana ne? Maksat dertlenmek değil mi? Odadaki termal neyime yetmez.

Maksat sıcak suya girmek değil mi? O kadar yolu tepmektense hiç yola çıkmadan evin banyosunda da bunu yapabilirsin diyebilirsiniz. Doğru dersiniz de yağı, tuzu aynı fiyata gelir. Çünkü yakan doğal gaz ve akan su ocağına incir diker. Zira belediye şebeke suyunun ve doğal gazın hiç şakası yok. Hele bir de bu ikisine olan devletin desteği de bir gün kalkarsa yatacak yerimiz olmaz bilesiniz.

Hasılı kaplıca kaplıca dedikleri, termal termal dedikleri, sıcak su, şifalı su, SPA dedikleri, bildiğin geçmek bilmeyen uzun günlerin orucundan başka bir şey değil. Ramazan çıkınca bayram yapıyorsun. Kaplıcaya daha varmadan masrafı bayılıyorsun. Bayram için bayram hazırlığı yapıyorsun. Bu da masraf demek. Kaplıca da masraf demek hem de kaç bayram hazırlığının masrafını kaplıcaya bayılıp gidiyorsun.

Gördüğünüz gibi kaplıcanın benim için ne anlama geldiğini sizi tenzih ederim ama “geri zekalıya anlatır gibi anlattım”. Buna rağmen yine anlamadık yine anlamadık derseniz, bir kaplıcaya gidin, gününüzü görün. Daha ne diyeyim mübarekler. Yok, biz bu trşbiji beğenmedik derseniz, biliniz ki bildiğiniz çilehane. 

Para yok, kaplıcaya nasıl gideriz diyorsanız, oruç tutun oruç. Aynı kapıya çıkar. Üstelik bayramı hariç masrafsız.

19 Temmuz 2025 Cumartesi

Beş Litrelik Su ile Banyo

Gazlıgöl'ün karşısında yer alan İhsaniye ilçesi Yaylabağı Kasabasında bir kaplıcadayım.

Misafirliğimin ikinci günü cuma namazı için yakındaki bir camiye doğru yola çıktım. Ardımdan gelen bir araba durdu. Arabada iki kişilerdi. Cumaya mı gidiyorsun dediler. Evet dedim. Buyur, birlikte gidelim. Biz de şu yandaki kaplıca çalışanlarıyız dediler. İşleriniz nasıl dedim. Sezonu yeni açmamıza rağmen termali doldurduk şükür dediler.

İki, üç dakika kala camiye girdim.

Kısa boylu, anormal kilolu ve büyük göbekli biri kürsüde vaaz veriyordu.

İsraftan bahsediyordu vaazında. İsrafa dair sağdan, soldan örnekler verdi. Vaazın sonlarına doğru haftaya birkaç günlüğüne il dışında olacağını, kendisini göremedikleri zaman Cimer'e şikayet etmemeleri gerektiğini, bunun çok terbiyesizce olduğunu, böyle yapmak yerine müftülüğe sormalarının daha uygun olacağını söyledi.

Gördüğüm kadarıyla Yaylabağı beldesinde meskûn mahal yok. Yer, gök termal, otel ve apart. Burada olsa olsa kaplıcalarda çalışan yerli halk olur. Onlar da cumadan cumaya gelir, diğer vakitlere iş vakti pek geldiklerini sanmıyorum. Tıklım tıklım dolu olan caminin cemaatinin civar illerden kaplıca için geldiklerini sanıyorum. Dışarıdan gelenlerin de bu cami imamı nerede deyip Cimer'e yazacağına hiç ihtimal vermiyorum. Bence bu konuşma da İsrafa bir örnek idi.

Neyse döneyim tekrar israf konusuna. Ezan bittikten iki, üç dakika daha vaaza devam etti imam. Kürsünün arkasında kendisini yanlış görmüş olabilirim. Minbere giderken göbeğine bir bakayım dedim. Göbek aşağıya doğru sarkmış bile. Belli ki normal göbek değil görevlideki göbek.

Yanlış anlaşılmasın, kimsenin göbeğinde ve fiziki yönünde değilim. Ama israftan bahseden birinin göbeği bu şekil anormal olmamalı. Çünkü bu göbek fazla yemenin, dengesiz beslenmenin bir göstergesi. Özel bir durumu yoksa belli ki bu göbek israfın bir sonucu.

Sonra görevli yok diye Cimer'e yazmanın neresi terbiyesizce. Vatandaş seni yerinde bulamazsa niye müftülüğü arasın. Cami girişine izinli olduğunu yazarsın, olur biter.

Hutbeye çıktı. Hutbe de israf üzerine idi. Ağırlıklı olarak su israfı üzerinde durdu. Hutbe metnini baştan sona okumadı. Kah okudu kah araya kendisi ilaveler yaptı. Belli ki konuşmayı iyi beceriyor. Derken banyodaki yapılan israflara değindi. "Peygamber ne kadar suyla yıkanıyordu biliyor musunuz? Beş litrelik sudan daha az" dedi. Gülmemek için kendimi zor tuttum. Mübarek, peygamberin hiç mi özel hayatı yoktu. Kaç litre su ile gusül aldığını söylemek olacak şey değil. Şeffaflığın bu kadarı fazla. Bu kadar sudan az deyinceye kadar peygamber su kaynaklarını kullanmada özen gösterir, ne fazla ne eksik, yeterince kullanırdı dese, cemaatten biri bugünkü pet şişeye göre kaç litre su kullanırdı diye mi soracak? İşkembeden atmanın da bir sınırı olmalı bence.

Hasılı, banyoda beş litre sudan az bir suyla banyo yapmadı iseniz suyu israf ediyorsunuz millet. Benden söylemesi. Kaynağını yukarıda söyledim. Bu arada bu kilo ve göbek ile bu görevli beş litrelik bir su ile yıkansın, elini öpeceğim onun.

Sureti Haktan Görünen Bir Profil

Tanıdığım biri var. İslamcı olarak görüyor kendini. Bu davanın yılmaz savunucusu. Ayet okur, hadis okur. Birine cevap verirken ayet mealiyle cevap verir.

Siyasi görüşü de çok keskin. Tartışmaya girmekten kaçınmaz. Suçlayıcı bir dil ile yazar ve konuşur. Savunduğu partiyi eleştireni düşman beller. Yazı ve çizini okumadan, daha başlığına bakarak yazına cevap verir.

Ön yargıda üstüne yok. Birinin bir konudaki görüşünü paylaşsan, paylaşım içeriğinden ziyade o kişinin geçmişte neler yaptığını yazar çizer.

Farklı bir siyasi görüşe, o görüşü savunanlara saygısı ve tahammülü yoktur. Çünkü kendisinin savunduğu dini ve siyasi görüşü gibi doğrusu yoktur.

Sureti haktan görünür. Bir şeyleri dert edinmiş imajı verir.

Tüm bunları yaparken iticiliği kimseye vermez. İyi ki bu kişi etkili ve yetkili değil. Farklı görüş sahiplerini darağacında sallandırır.

Kısaca çiğ mi çiğ. Kırıcı üslubundan dolayı iticilikte üstüne yok. Çünkü haklı bir davayı savunuyor kendince.

Mangalda kül bırakmayan bu kişi din görevlisi değil ama dini senden iyi bilir. Siyasetçi değil ama siyaseti herkesten iyi bilir. Dış politika uzmanı değil ama dış politikayı herkesten iyi bilir.

Bir hakkı teslim edeyim. İzzet ve ikram ve yedirip içirme konusunda eli açık. Hiçbir masraftan kaçınmaz.

Üzerine vazife olmayan her işten anlayan bu kişi kendi işinde nasıl derseniz, işte burayı sormayın. Benim kendisiyle bir iş hukukum olmasa da kendisiyle iş yapanlar bunu daha iyi bilir. Şu var ki kiminle çalıştı ise o kimseyi mağdur ettiği bir gerçek. Mağdur ettiği kişiler de hep eş, dost, ahbap kişiler. Kimin kendisine işi düşmüşse, alaverenin dışında bir güzel tokatlamıştır. Borcunu ödemede de eli ağır.

Bu durum bir değil, beş değil. Kim kendisiyle iş yapmışsa illallah demiş. Ama ne de olsa tanıdık diye bunu kimsenin yanında seslendiremiyor. İçine atıyor. Patlayacak noktaya gelince kendisine yakın hissettiği birine gelip dert yanıyor. Başka elinden bir şey gelmiyor. Mağdur sanıyor ki sadece kendisini mağdur etti. Halbuki say say bitmez. Zaten herkes içine attığı için bu kişi de mağdur üretmeye devam ediyor.

Allah var, bana bugüne kadar madik atmadı. Kendisine gönderdiğim bir kişiye de gerekli desteği verdi. Onu da mağdur etti ise anlatmadığı için bilmiyorum.

Mağdurların dert ortağıyım desem yanlış olmaz. Ben de gidip şöyle şöyle yapmışsın diyemiyorum. Aslında demek lazım. Gerçi desen, lafa boğar, haklı çıkmak için elinden geleni yapar. Ağzı da iyi laf yaptığı için borçlu çıkarsın.

Şu var ki güven esasına dayalı alaverelerde bu tür durumlar eksik olmaz. Zaten bu tipler de güveni istismar ederek ayakta duruyor.

Hasılı bir insanı tanımanın yolu konuşması, fikri, zikri, asıp kesmesi, yedirip içirmesi, bol bonkörlüğü değil, iş ahlakıdır. Bunu da herkes ticari sır veya meslek sırrı gibi sakladığı için çekirge sıçramaya devam ediyor. Beni en çok üzen de sureti haktan görünmesi. Ama böyle görüntü vermenin belli ki iyi getirisi var. En azından götürüsünden fazla.

Sözün özü, kişiye özgü böyle bir yazı yazmak istemezdim. Acaba işinde ne zaman düzgün çalışır, karanlık ve gizemli işleri ne zaman bırakır diye epey bekledim. Görüyorum ki huylu huyundan vazgeçmiyor. İsimden bahsetmesem de her sakallıyı amcası kabul etmesin diye insanımızı en azından bu şekilde uyarayım istedim. Herkes eşeğini sağlam kazığa bağlasın. Kendinden başka kimseye güvenmesin. Ağzı laf yapıyor, ağzından bal damlıyor, benim görüşümde, benim tanıdığım diye açık çek vermesin.

Bu arada mağdur üretebilirsem ben de çok cömert olacağım. Haberiniz olsun.

Not: Yazıdaki profili merak edip sormayın. Boş verin kim olduğunu. Yazanın hayal ürünü deyip geçin gidin.