30 Mayıs 2025 Cuma

Safi Problem

İnsanoğlu bir muammadır. Çöz çözebilirsen. Havuz probleminden beterdir insanı çözmek. Belki de beş bilinmeyenli denklem gibidir. Uğraş didin onu tanımak için.

Gerçi normal şartlarda özünde her bir insan iyidir. İyilik bir sorun ortaya çıkıncaya kadar devam eder. Sorunlar ortaya çıktıkça insanların ne olduğunu anlamaya başlarsın. Yine de insanın iyisi var, kötüsü var, iyi olmak isteyip de iyi olamayanı var... 

Toplumda bir de psikolojik hastalar vardır ama bu tip hastalar, bakınca sağlam ve normal bir insan gibi bir davranış sergileyebiliyor ise de bazı hal, hareket, söz ve eylemlerinden, abuk sabuk konuşmasından, lafın nereye gittiğini bilmediğini görünce tedavi görmesi gerektiğini anlarsın ama gel de bunu ona anlat. Çünkü hasta olduğunu kabul etmez. Ben deli miyim der. Ardından dünyanın lafını sayar sana.

Bu tip birinin bir yeri ağrısa doktora götürür, tedavi ettirirsin.

Hastalığının ne olduğunu bilirse bir çözüm üretirsin.

Bu psikolojik hastalığına yıllardır edindiği kendinden ayrılmaz bir parça olan huyu da eklenince, olur çekilmez bir insan. Ne huzur bulur ne de huzur verir.

Konuştuğu lafın ne anlama geldiğini bilmeden ve akıl süzgecinden geçirmeden boş teneke gibi sabahtan akşama konuşur.

Konuşmasında mantık yoktur. Haliyle hastanın yanında, düğün evinde, cenaze vs. yerlerde nasıl davranacağını kestiremez. Çünkü akıl ve mantık olmayınca denge problemi de ortaya çıkar. Duyguları aklın önüne geçer.

Bulunduğu ortamda mutlaka bir iz bırakır. İz diyorsam safi problem. Söylediği ve taşıdığı sözlerden dolayı eşi dostu birbirine kırdırır. En azından soğuk rüzgarlar estirir. Pamuktan ibaret bağları koparır.

Her yaptığı sorun olmasına rağmen ben ne yapıyorum, konuştukça batıyorum, en iyisi susmak demek suretiyle kendini sorgulama da yok. Yoluna doludizgin devam eder. Eseriyle gurur duyuyor olmalı ki burnundan kıl aldırmadan sütten çıkmış ak kaşık gibi davranmayı da iyi becerir.

Ardından konuştuğu insanları görünce hiçbir şey olmamış gibi davranması, konuşmaktan kaçınması, asık suratıyla sessizliğe bürünmesi de bir başka yönü.

Nasıl bir huy nasıl bir haletiruhiye nasıl bir hastalık bilinmez. Amacı, niyeti nedir zaten bilinmez. İç dünyasını zaten bilemezsin. İçinde ne kavgalar veriyor, bunu da bilemezsin. Bilinen bir şey varsa konuştukça batıyor.

Tanıyorum sandığın ama zamanla iç yüzünü daha iyi tanıdığın bu profilin senin için tam bir hayal kırıklığı olduğunu öğrendiğin zaman iş işten geçmiş oluyor.

Bu tip profil düzelir mi? Düzelmesini temenni ederim ama çok zor. Çünkü huylu huyundan vazgeçmez. Ne diyelim, Allah yardımcısı olsun.

29 Mayıs 2025 Perşembe

Dedikoducu Bir Profil

İnsanların arasını açmada üstüne yoktur.

Konuşurken lafın nereye gideceğini, sonucun nasıl olacağını düşünemez.

Dost mu, düşman mı demez kime ne konuşacağını kestiremez. İçinde biriktirdiği ne varsa boşaltır.

Duyduğunu aktarmada bir beis görmez. Bir ayıbı örteyim demez. Kulağım iyi duymaz dese de sağır duymaz uydurur misali güzel bir senaryo yazar.

İkili oynamaya bayılır. Bakmayın üzüntülü bir profil çizdiğine. Yaşam kaynağı ne de olsa. Şu var ki ne yüzü güldü ne de başkasının yüzünü güldürdü. 

Yakınını üzdü, düşmanına maskara oldu. 

Söylediğim ya da söyleyeceğim kırgınlık ve küskünlüğe sebebiyet verecek demez. Söylediğinin gerçek olduğunu ispatlamak için gerekirse birilerinin ölüsünü öper.

Söylediğinin tepki çektiği kulağına gelince, böyle söylemekle yanlış yaptım, ona karşı mahcup oldum, özür dileyip gönül alayım demez, bunu kim söyledi diye onun peşine düşer.

Her dediğim, her aktardığım kırgınlığa sebebiyet veriyor, hatalarımla yüzleşmem lazım demez. Son surat yoluna devam eder. Çünkü meslek edinmiştir. Yarım yamalak duyduğunu aktarmazsa mesleğine ihanet etmiş olur. Ekmek teknesi ne de olsa.

Kendini temize çıkarmak istedikçe batıyor ama battığının farkında değil.

Seven ve sayanlarının yanında itibarı düştükçe, onları hayal kırıklığına uğrattıkça, ne yapıyorum, kendime geleyim diye bir derdi hiç olmadı.

Niye derdi olsun. Çünkü kendine göre aktardıkları doğru, söyledikleri de gerçek. Kendisi değil, başkası utansın. Gerekirse dünya varsın.

Bu profilde, cahil cesareti var mı? Var.

Sapla samanı karıştırma var mı? Var.

Algılama sorunu var mı? Var.

Olaylar arasında yanlış bağlantı kurma var mı? Var.

Yüzüne karşı melaike rolüne bürünüp ardından kuyunu kazma var mı? Var.

Seni görünce dur yemiş bülbüle dönme var mı? Var.

Sevip sayanlarının yanında az buçuk değeri varsa sıfırlamak için elinden geleni ardına koymadığına cümle alem şahit mi? Şahit.

Huzur kaçırma ve huzur bozmada kimse eline su dökebilir mi? Dökemez.

Konuştuklarının arasında ekmek kırıntısı kadar faydaya haiz bir cümlesi olur mu? Olmaz. Çünkü tencere kapak misali muhteşem ikili olarak birbirlerini bulmuşlar. Bakmayın Filistin İsrail gibi olduklarına.

Hasılı bu profili tanıyamamışım. Benim için bir hayal kırıklığı oldu. Ben de kendimi insan sarrafı sanırdım. Demek ki daha çok ekmek fırını yemem gerekirmiş.

Bu şekil huzur bozan ve huzur kaçıran, hayatı dedikodu olan bu tipler bana ırak, Allah’a yakın olsun.

28 Mayıs 2025 Çarşamba

Ders Programı Benim İşim

Bir liseye müdür olarak atandım. İlk müdürlüğüm. İkinci dönem için ders programı hazırlanacak. Müdür yardımcısı ders programı yapmayı bilmediğini söyledi. Öğretmenler yapıyormuş programı.

Böyle olmaz, ben bir başkasına yaptırayım dedim. Cihanbeyli'de görev yapan bir okul müdürüne telefonla öğretmen bilgilerini, ders yükünü söyleyerek program yaptırdım. Hafta sonu buluşup yapılan ders programını aldım. Ders programı istediğim gibi olmamıştı ama hiç yoktan iyiydi.

O dönem iki, üç defa ders programını yine bu şekilde değiştirdik.

Bu şekil taşıma su ile bu iş olmaz deyip bir firmadan ders programı satın aldım. Acemi olarak başladığım ders programı yapımında kısa zaman ustalaştım.

Program güzel olsun diye öğretmenlerin ders programlarını tek tek incelerdim. Bir kişinin ders programını beğenmezsem yaptığım ders programını bozar, yenisini yapardım. Herkesin programı güzel ve düzgün olsun diye yaptığım programı bozarak otuz defa program yaptığım olmuştur.

Program yapmadan önce öğretmenlerden yazılı isteklerini alırdım. Öğretmenlerin çoğu Konya'dan gidiş geliş yapardı. Ders yüküne göre her öğretmene boş gün ayarlamaya çalışırdım.

Bir toplantıda ilçe yöneticileri, "Burada okul müdürleri olarak karar alalım. Hiçbir öğretmene boş gün vermeyelim. Ders yükü ne olursa olsun, beş güne yayalım" dediler. Ardından oylamaya geçildi. Benim dışımda herkes el kaldırarak tamam dedi. Bana, "Siz niye kaldırmıyorsunuz" dendi. Öğretmenlere bir gün boş gün vereceğim. Çünkü ilçede uzman doktor yok. Her bir öğretmen hastaneden Konya'ya sevk yaptırıyor ve Konya'daki hastanelerden muayene, tahlil ve tetkik yaptırmak suretiyle o gün okula gelmiyor. Dersler de boş geçiyor. Boş gün vereceğim ki öğretmen o boş gününde hastane işlerini halletsin dedim. "Öğretmenler sizin bu iyi niyetinizi kötüye kullanır" dediler. Kullanmazlar. Toplantıda onlara, arkadaşlar! Ölüm, kalım, yaralama olmadığı müddetçe randevularınızı boş gününüze denk getirin. Benim B planım yok. Çocukların dersleri boş geçmesin. Sabah ayağa kalkabiliyorsanız, hasta da olsanız, okula gelin dedim. Şu ana kadar da öğretmenlerim bu hassasiyetime riayet ettiler. Bundan sonra da aynı duyarlılığı göstereceklerine inanıyorum dedim. Ardından ayrıca boş gün vermez isem, ek ders kararına göre ayda dört defa sevk alan bir öğretmen yüz yüze eğitim yaptığı kabul edildiğinden zaten ek dersi kesilmiyor. Öğretmen kötüye kullanmak istese haftada bir sevk alır, yine bir gününü boşa çıkarır dedim. Bu izahıma rağmen oy çokluğu ile karar alındı. Her müdür beş güne yayacak şekilde programlarını hazırlayıp öğretmenlere tebliğ tebellüğ etsin. Biz de bu kararın uygulanıp uygulanmadığını yerinde görmek için okullara geleceğiz" dediler.

Tüm okullar beş güne yaydı öğretmenlerinin ders programını. Ben ise söz ve gerekçemin ardında durdum. Bu kararı uygulamadım.

İçe merkezinde çalıştığını belirten ama ilçede o isimli bir öğretmenin olmadığı bir kişinin, BİMER'e (şimdiki CİMER) şikayet ettiği yazı da ilçe MEM'e ulaşmış. "Bazı okullar bir gün boş verdiği halde bazı okullar boş gün vermiyor. Haksızlık bu" şeklinde.

Bir gün iki şube müdürü okula gelerek ders programını inceledi. İfadeni almak zorundayız. Kararı uygulamayan tek müdür sensin. Bir öğretmenin mağduriyet dilekçesi var" dediler. Tamam, vereyim ifademi dedim. Ben söyledim. Onlar yazdılar. 

Aradan birkaç hafta geçtikten sonra bir vesileyle şube müdürlerinin odasındayım. Şefleri bir yazı getirdi. Yazıyı görünce yüzleri asıldı, moralleri bozuldu. Aralarında fısır fısır konuşmaya başladılar. Şöyle yapsaydık, böyle yapsaydık türünden konuştular.

Hayırdır, kötü bir durum mu var dediler. "Yok bir şey" dediler önce. Sonra bir tanesi "Oldu olacak, ver okusun" dedi. Sonra bana uzatmadan bir tanesi okudu. Teftiş kurulu başkanlığından geliyormuş yazı. "Herhangi bir veli ya da öğrencinin ders programından dolayı mağdur olduğuna dair bir şikayet dilekçesi olmadan müdür hakkında inceleme başlatılıp soruşturma açılması isteğiniz uygun görülmemiştir" içerikli bir cevabi yazı idi gelen. Meğer bizimkiler, benim ifademi ekleyerek soruşturma izni için il milli eğitime yazı yazmışlar.

Ardından ne yapalım istişaresine giriştiler. İsterseniz ben size birkaç öğrenci ayarlarım dedim. Gülüştük. Tamam, böyle kalsın deyip bu meseleyi kapattılar.

İdareciliği bıraktığıma bakmayın. Ders programı yapımında zorlanırsanız, bir telefon kadar yakınım. Böylece öğretmenlerin hayır duasını almış olurum.