26 Mart 2025 Çarşamba

Süfli Emellerden Ulvi Emellere

"Herkesin kerameti kendinden menkul doğruları var artık ve yazık ki çoğu zaman ahlaki olmak gibi bir mecburiyeti yok bütün bu doğruların.

Ancak kendilerini kandırabilenler başkalarını da kandırmayı başarabilir".

Bu alıntı, Yenişafak yazarı Gökhan Özcan'a ait. 26.03.2015 tarihli yazısından not alıp sosyal medyada paylaşmışım. Seneyi devriyesi gelince bu alıntı tekrar önüme düştü.

Aradan on yıl geçse de Sayın yazarın bu tespiti hala geçerliliğini koruduğu için yazı konusu edinmek istedim.

Evet, kutuplaşan ve alabildiğine tarafgirliğin arttığı günümüzde her kesimin kendinden menkul doğruları var. Önceliğimiz ahlak olsa da bu doğruların maalesef ahlaki olma gibi bir görüntüsü bile yok.

Çünkü ortalık toz duman. Rakip ya da rakiplere nasıl belden aşağı vurup komaya yatırabiliriz mücadelesi veriliyor.

Ben haklıyım, ben doğru yoldayım mücadelesinde ne etik var ne de ahlak.

Empatiyi zaten ara ki bulasın.

İnsanların ve kesimlerin itibarını koruma gibi bir derdimiz ve hassasiyetimiz zaten yok.

Tüm mücadelemiz, birilerinin mutsuzluğu üzerine nasıl mutluluk kurabiliriz, nasıl birbirimizin cesedinin üzerine basarak galebe çalarız mücadelesi.

Bu rakipleri alt etme ve bu konuda bir algı oluşturma mücadelesinden asla bir fazilet ve erdem ortaya çıkmaz. Doğru ve hakikate ulaşma zaten çıkmaz.

Çünkü ortalık, ortaya saçılanlara kanan büyük kitlelerle dolu.

Belli ki birileri kendi doğrusuna kendini inandırmış. İnanmakla kalmamış, geniş kitleleri de ikna etmiş durumda.

Minarenin eğriliğine inandırılmaya teşne milyonlara, bu aşamadan sonra apaçık deliller ortaya koysan, yok bunun aslı, aslı şudur desen, zerre faydası olmaz bu aşamadan sonra.

Süfli emelleri için milyonlara zerk edilen bu zehirden sonra birilerinin kendileriyle ne kadar gurur duysalar azdır. Çünkü başarılı olmuşlardır.

Yalnız belden aşağı vurmak suretiyle elde edilen bu başarı birilerinin ikbaline büyük katkısı olsa da bu memlekete onulmaz yaralar açmaktan başka zerre katkısı yoktur.

Unutmayalım ki bu memleketin topyekûn kalkınması ancak bir fazilet ve erdem yarışması ile mümkündür. Değilse yerlerde sürünmeye devam ederiz.

Ne olur bu memlekete kötülük yapmayalım. Biz bu memleketi torunlarımıza bırakmak için dedelerimizden emanet aldık. Lütfen emanete ihanet etmeyelim. Çocuklarımıza bizimle gurur duyabileceği yaşanabilir bir memleket bırakalım.

Birbirimizi yaralayan, töhmet altında bırakan ucuz söz ve eylemlerden kaçınalım.

Süfli emeklerimiz için harcadığımız eforu ulvi emeller için harcayalım.

Şeytanların zincire vurulduğu bu ramazan ikliminde, başımıza tebelleş olmuş şeytanlarımızdan kurtulalım. Şeytanların ekmeğine yağ sürmeyelim. Kendimize Müslüman olmayı bırakalım. 

Seyirlik Bayram Şekerleri *

Az önce bayram alışverişi için gittiğim markette bayram şekerlerine göz attım. En ucuzu beş yüz, en pahalısı bin liralık şekerler dikkatimi çekti. Ortalama şeker fiyatları 750-950 arasında yoğunlaşmış.

En dikkatimi çeken de geçen kurban bayramında 460 liraya aldığım şekerin fiyatını 760 TL olarak gördüm. Bu fiyat değişkenliği bile enflasyonun hız kesmeden devam ettiğini gösteriyor.

Görünen o ki şeker alma ve bayramlarda şeker ikram etmek lüks hale gelmiş.

Ağzı tatlandıran bu şekerler bu yüksek fiyatlarıyla ağzımızın tadını kaçırmaya yeter de artar bile.

Bayram ziyaretlerinde ikram edilecek şeker tadımlıktan öteye geçmeyecek. Hatta tadımlıktan ziyade olsa olsa bakımlık hale gelmiş.

Gelen misafire şeker ikram ederken haydi bir daha al dönemi de geride kaldı.

Böyle giderse, düğünlerde çeyrek altın hediye dönemi lüks hale geldiği gibi şeker de lüks hale geldi. Enflasyon dizginlenmez ve düşürülmezse bayramlarda şeker ikramı da eski zamanlara ait bir gelenek olarak kalacak.

Şeker satıcıları, pandemiden beri satışa sunduğu şekerlere el dokundurmamak ve tattırmamak suretiyle tedbiri çoktan almış durumda. Halbuki bir zamanlar "Şu şeker nasılmış" dediğinde, "tadına bakıver" derlerdi. Geldiğimiz nokta itibariyle şekere dokunamadığın gibi baktığın şekeri almak zorunda kalıyorsun.

Şeker reyonunda görev yapanlara sıkı sıkıya tembih edilmiş olmalı ki reyona yaklaşır yaklaşmaz görevli teyakkuza geçiyor. Şekeri eline alır almaz yüzüne bakıyor. Zaten her bir market, reyonun görünen yerine "Şeker ve lokumun tadına bakmak yasaktır" yazısını yazıp asmış bile.

Bu ülkenin etkili, yetkili ve de sorumlu olmaları gereken yetkililerinin, suni gündemleri bir tarafa bırakıp bu enflasyon canavarına dur demek için canla başla mücadele etmeleri gerekir. Enflasyonu azdıracak, piyasayı gerilime sevk edecek söz ve eylemlerden alabildiğine uzak durmak zorundalar. Çünkü cep yakan bu fiyatlarla mücadele etmek farzı ayn hale gelmiştir. Her şeyden elzemdir.

Enflasyonla mücadele için ekonomiye yön verenler alınması gereken her türlü tedbiri almalı. Alınan onca tedbirin bir çırpıda berhava edilmesine imkan vermemeli.

Piyasayı felç edecek her türlü söz ve eylemden kaçınmak her vatandaşın birincil görevi olmalı.
İktidarı, muhalefeti piyasayı kaosa sürükleyecek beyanlardan kaçınmalı.

Herkes enflasyonla mücadele için elbirliği etmeli, taşın altına elini koymalı.

Enflasyonla mücadeleyi memleket meselesi görmeli. Mesele memleketse gerisi teferruat denmeli.

Hülasa, bu ülke enflasyonu bizi dünyaya rezil etmeye devam ediyor. Bu rezillikten en hızlı şekilde kurtulmamız gerekir.

Herkese iyi bayramlar...

*28.03.2025 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

25 Mart 2025 Salı

Algılara Teslim Olmayalım

Gündem sürekli değişiyor. Bir gündemi daha değerlendirmeden bir bakmışsın, yeni bir gündem ajanslara düşüyor.

Gündeme dair herkes bir şeyler yazıp çiziyor, değerlendirmede bulunuyor. Ama tüm değerlendirmeler yanlı olduğu için işin aslı astarı tam öğrenilmiyor.

Aslında işin aslını öğrenilmesi de pek istenmiyor sanki. Çünkü doğruların ortaya çıkması istenmiyor. Hoş, doğru istense de kimse doğru istemiyor. İstiyoruz ki benim savunduğum doğru, doğru çıksın.

Hele basına düşen her şeyin aynı zamanda sosyal medyada da yer alması, önüne gelenin bu alemde doğru yanlış demeden paylaşım yapması, doğrunun ortaya çıkmasını engelliyor. Çünkü basmakalıp paylaşımların amacı, gerçeğin ortaya çıkmasından ziyade algı oluşturmaktır.

Haliyle bir algı ortamında yaşıyoruz. Sapla saman harmanlanarak önümüze servis ediliyor.
Suçlama ve savunma amacı güden, bir algı oluşturmaya yönelik yazı, çizi, paylaşım ve değerlendirmelerde doğruyu ara ki bulasın.

Algılarda amaç gerçeği örtbas etmek, rakibi yaralamak, bunu temcit pilavı gibi ilanihaye kullanma ve rakibi devamlı savunmada bırakma amacı güdüldüğü için gerçeğin ortaya çıkması asla istenmez.

Böylesi durumlarda her türlü paylaşıma;

Temkinli yaklaşmada fayda var.

Olaylara tarafgir gözüyle bakmamak gerekir.

Acele görüş ve değerlendirme yapmamak lazım.

Parçadan hareketle tümevarım yöntemi kullanmak suretiyle, bu şunu yapmıştır. Bunların hepsi böyledir gibi bir toptancı yaklaşımının vebal ve kul hakkı olduğunu, suçun bireysel olduğunu göz ardı etmemek gerek.

Masumiyet karinesini çiğnememek, kişilerin itibarını zedelememek esas olmalıdır.

Oluşturulmak istenen algıya teslim olmamak genel prensibimiz olmalıdır.

Zaman her şeyin ilacı deyip zamana bırakmak gerek.

İlla bir değerlendirmede bulunulacaksa, saldıran ve savunan kesimin görüşlerini, iddia ve delillerini analiz edip ikisinin ortasında durmak sanki gerçeğe en uygun yer olsa gerek. Çünkü iki tarafın kesiştiği nokta bu işin tam ortasıdır.

Oluşturulmak istenen algıya hemen sarılmak ve taraftar olmak, algı oluşturmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürer. Çünkü istedikleri budur.