9 Mart 2025 Pazar

Ezberci Eğitim Out, Hafızlık Eğitimi İn

Bir zamanlar ezberci eğitim vazgeçilmez idi okullarda. Çarpım tablosu başta olmak üzere sayısal derslerdeki problemleri çözmek için formüller, törenlerde okunan şiirler aynı şekilde ezberlenirdi.

Kimyadaki elementler listesi, simgeleri, atom ağırlıkları ezberlenmesi gerekirdi.

İstiklal Marşı, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi yine tüm öğrencilerin ezberden okuması gereken konular arasında yer alırdı. Ezberden okumasını bilmeyen, okurken şaşıran kimseler ayıplanırdı.

Savaşların tarihleri mutlaka ezberden bilinmeliydi. Sınavlarda öğretmenler falan savaşın tarihi kaçtır gibi sorular sorarlardı.

Ezberci eğitime dair örnekleri çoğaltmak mümkün. Hemen hemen her dersin ezberlenmesi gereken konuları olurdu.

Sınavlarda da bilgiye dayalı sorular sorulduğu için öğrencilerin hafızasında çoğu konunun bilgisi olmalıydı.

Geçmiş ezberci eğitimden gittikçe uzaklaşıldı. Merkezi sınavlarda anlamaya yönelik sorular sorulmaya başlandı. Bir zamanların ezbere dayalı eğitimi hiç olmadığı kadar eleştiri konusu şimdi.

Ezberci eğitimden analitik düşünme, okuduğunu anlama ve çözümlemeye dayalı, yapılandırmacı, öğrenci merkezli eğitim vs. nicedir revaçta.

Hemen hemen her alanda eğitimde ezberci eğitimden hızla uzaklaşılırken aynı doğrultuda gitmeyen bir eğitim modelimiz var. Bu da hafızlık.

Hiç olmadığı kadar hafız yetiştiriyoruz. Hatta teşvik için hafız İHO ve hafız İHL proje okullarımız bile var.

Bir zamanlar Kur'an kursları eliyle Diyanet'e bağlı kurslarda hafızlık eğitimi verilirken şimdi MEB'e bağlı okullarda öğrenciler hiç yıl kaybetmeden hafızlık yapıyor.

Hafız proje okulları, 4.sınıfı bitiren öğrenciler arasında sınav yapmak suretiyle okullarına öğrenci seçiyor. Bu tür okullarda okuyan öğrenciler, bilişim, beden eğitimi gibi dersleri görmeyecek haftalık Kur'an derslerini daha fazla görmüş oluyorlar. Genellikle 7.sınıfı okumayarak hafızlık yapıyorlar. Yıl sonu yapılan sınavla öğrenci bir üst sınıfa geçiyor. Öğrenci ortaokulu bitirinceye kadar hıfzını tamamlamış oluyor.

Ezberci eğitimi terk ederken hafızlık eğitiminde ezberci eğitime devam edilmesi tam bir çelişki. Bu durumda sormak lazım. Ezber iyi ise niçin ezberci eğitimden vazgeçildi? Ezberci eğitim kötü ise niçin Kur'an hıfzında ezbercilik devam ediyor?

Burada adı üzerinde Kur'an hıfzı. Hafızlık demek Kur'an'ın 606 sayfasını ezberlemek demek. Bu, başka türlü olmaz denebilir. El hak doğrudur. Başka türlü düşünülemez.

Hafızlık, mukabele ve hatimle namaz kıldırmada bir ihtiyaç denebilir. Bu da bir yere kadar doğrudur.

Burada hafızlığı masaya yatırmak lazım. Tam bir ezberci eğitim modeli olan hafızlık bir zamanlar ihtiyaçtan doğmuştur. Kağıt küreğin olmadığı, varsa da kıymetli olduğu, olanların da birileri tarafından yok edileceği endişesiyle, Kur'an'ı bir nevi korumaya almak gerekiyordu. Böyle bir imha durumunda, hafız olanların Kur'an'ı yeniden yazması düşünülmüş olmalı. Bu yüzden hüküm yönünden farzı kifaye bir ibadet kabul edilmiştir. Her belde veya bölgede bir veya birkaç kişinin hafız olmasıyla bu ibadetin diğerleri üzerinden düşeceği düşünülmüştür. Doğal akışı içerisinde bu ibadet belli meraklılarınca devam ettirilmiştir. Bu yol ile yetişen hafızlar da toplumda elle gösterilmiş ve saygıda kusur edilmemiştir. Bu geleneğin yerini şimdi bir teşvik belki de suni bir teşvik aldı. Proje okullar sayesinde çok sayıda hafız yetiştirilmeye başlandı. Bu tür proje okullarında hafızlık yapan öğrencilerin hafızlığının ne derece sağlam olduğu tartışılsa da özellikle hafız proje okullarında, bilişim, beden eğitimi, resim ve müzik gibi derslerden öğrencilerin mahrum bırakılması çok pedagojik gelmiyor bana. Çoğunun da hatimle namaz kıldırabilecek şekilde sağlam bir hafızlığın olmadığı da aşikar. 

Bir diğer husus, hafız olanlar Diyanette imam hatiplik, vaizlik veya müftülük seçse veya ilahiyat okuyup din kültürü öğretmenliğini tercih etse, branşları itibariyle gerekli dersin. Ama çoğu hafız bu branşların dışında bir mesleği tercih ediyor. Farklı mesleğiyle birlikte hafızlığı koruyabilmesi zor görünüyor. Bu yüzden çoğunun bir müddet sonra hafızlığının ha'sı gidip fız'ı kalıyor. Çünkü hafızlık sadece ezberlemekten ibaret değil, bu ezberin muhafazası için sürekli tekrarı gerekiyor.

Bu konu çok su götürür. Bir de netameli konu. Konuyu fazla uzatmadan bağlamaya çalışayım. Kısaca bugün teşvik edilen ve yapılan hafızlık, bu ibadeti doğal akışına bırakmaktan ziyade suni bir yol izlenmektedir. Bunda abartı vardır.

Bugün Kur'an'ın kaybolma endişesi yoktur. Her evde, her yerde sayısız Kur'an vardır ve kayda alınmıştır. Dijital ortama aktarılmıştır. Bu yüzden Kur'an'ın kaybolma endişesi olmadığı için hüküm yönünden farzı kifaye kabul edilen hafızlığın hükmünü bugün yeniden ele almada fayda vardır.

Hatimle namaz kılmada veya mukabele okumada bir ihtiyaç denebilir. Mukabele pekala yüzünden okunabilir. Teravih namazını hatimle kıldırmaya gelince, her ne kadar Ebu Hanife'ye göre yüzünden okumak, sayfa çevirmek ameli kesir kabul edildiğinden caiz görülmese de İmameyn'e göre teravihlerde Kur'an'ı yüzünden okumak mekruh kabul edilmiştir. Diğer üç mezhep olan Şafii, Hanbeli ve Maliki mezheplerinde teravihlerde Kur'an sayfasını çevirmek ve yüzünden okumak caiz görülmektedir. Teravihlerde pekala diğer üç mezhebin fetvası ile amel edilebilir.

Her biri ayrı ayrı ele alınması gereken kaç konuyu bu yazıda mezcettim. Yanlış anlaşılmasın, eski köye yeni adet getirme gibi bir niyetim yok. Hafızlık kalksın demiyorum. İsteyen hafızlık yapsın. İstediğim, çoğu zarar, azı karar. Her bir şeyi zorlamadan ve abartmadan doğal akışına bırakmak.

Şunu söyleyip yazımı nihayete erdireyim. Kur'an okumaktan kasıt onu anlamak, anladığını hayatına tatbik etmektir. Hafızlık, anlama ve hayata tatbikten ziyade Kur'an'ı yani Allah'ın talimatlarını ezberlemekten ibarettir. Talimatlar hayata tatbik edilir. Ayrıca ezber gerekmez. Ayrıca nice hafız var ki okuduğu Kur'an'ın talimatlarından bihaberdir. Nice hafız olmayan vardır ki bu talimatlardan hafızlardan daha çok haberdardır. Ayrıca Google'a yazınca ilgili ayetler saniyeler içinde karşına çıkıyor.

Sözün özü, hafızlık eğitimiyle ezberci eğitimi terk etmemiz arasındaki çelişkiye dikkat çekmek istedim. Birine out derken diğerine in diyoruz. Bu da başlı başına bir çelişkidir. Umarım muradımı anlatabilmişimdir.

8 Mart 2025 Cumartesi

Keşke Her Ay Şubat Gibi Kısa Çekse!

Aşağıdaki yazıyı 08.03.2022 yılında sosyal medyada paylaşmışım. Yazı, senesinde önüme düşünce, bloğumda yerini alsın istedim:

Yorgun argın işten geldim. Gözüme doğal gaz faturası ilişti. 

Oyalanmadan miktarına baktım. 710 lira okudum. 

Yanlış görmüş olabilirim diye bir daha baktım.

Bedelden emin olunca içimi bir sevinç kapladı. Çünkü beklediğimden ve geçen aydan düşüktü miktar. 

Bir düşüncedir aldı beni. 

Acaba neden düşük geldi?

1. Bu ay acaba tasarruf etmiş olabilir miyiz dedim. Mümkün değil. Zira itibarımdan ne ödün veririm ne de tasarruf ederim.

2. Cemre bereketi olabilir mi dedim. Değil. Çünkü cemreler de bereketli geçen kıştan yana tavır aldı.

3. Acaba devlet yüzde 18 olan KDV'yi bana söylemeden sıfırlayarak sürpriz yapmış olabilir mi dedim. İhbarnameye yeniden baktım. Gazı bedava veririm ama yüzde 18'den vazgeçmem dercesine KDV oranı yine 18 idi.

4. Kombi bana acıyıp insafa geldi de yavaş mı döndü bu ay diye hiç düşünmedim. Zira insanda kalmayan insaf kombide niye olsun dedim.

5. Tüm bunlar değilse o zaman ne derken, aklıma acaba Enerya ayı doldurmadan bu ay erken mi okudu dedim ve jeton düştü. Tabi ya. Bu ay şubat ayıydı ve şubat 28 çekmişti.

Hasılı, doğal gazın bu ay beklediğimden düşük gelmesi, şubat ayından kaynaklı olduğunu sonunda buldum. Ama bu buluş, yorgunluğumun üzerine beni daha yordu. Çünkü zihin yorgunluğu beden yorgunluğundan daha ağırdır. Ama tüm yorgunluk böyle olsun ve keşke her ay şubat gibi az çeksin. Ben yorulmaya razıyım dedim. 08.03.2022

Not: Bu yazının üzerinden üç yıl geçmiş. Doğru dürüst görmediğimiz kışın doğal gaz faturası 3000-3500 TL dolaylarında. Nereden baksak, beş katı artmış doğal gaz masrafı. Bu miktarın içinde mutfak ve sıcak su faturası dahil değil. 

Yaptığınızı Beğendiniz mi Hayvan Severler? *

7 Mart 2025 günü Karatay Başak Mahallesinde, iftar öncesi, başıboş köpeklerin saldırısına uğrayan ve ağır yaralanan 3-4 yaşındaki kız çocuğunun, tüm müdahalelere rağmen vefat etmesinin ardından, Karatay Belediye Başkanı Hasan Kılca, şu açıklamayı yaptı:

“2 Ağustos 2024 tarihinde yürürlüğe giren yasa kapsamında hızla toplama alanları oluşturduklarını,

Sokakları güvenli hale getirmek için yoğun bir çalışma planı uyguladıklarını,

Geniş arazilere sahip bölgelerde daha hassas ve planlı bir toplama çalışması yürütüldüğünü,

Yürütülen çalışmalar neticesinde sahipsiz köpek sorununu büyük ölçüde azalttıklarını,

Yaşanan acı olayın derin üzüntüsünü yaşadıklarını,

İnsan hayatının her şeyin üstünde olduğunu,

Bazı grupların "sözde hayvanseverlik" adı altında toplum sağlığını riske atarak sorunun büyümesine sebep olduklarını,

Bizler, tüm şehir olarak topyekûn bir duruşla, sorunu tamamen bitirene kadar asla durmayacaklarını,

Toplama çalışmalarının hız kesmeden devam ettiğini ve sahada tüm güçleriyle çalıştıklarını” dile getirdi.

Karatay Belediyesi olarak başıboş köpek tehlikesini bertaraf etmek için yaptıkları kapsamlı açıklamasından dolayı Sayın Kılca bir teşekkürü hak ediyor.

Başkan’ın açıklamasında yer alan “Bazı grupların "sözde hayvanseverlik" adı altında toplum sağlığını riske atarak sorunun büyümesine sebep olduklarını” kısmı dikkatimi çekti.

Çıkan ilgili kanunun üzerinden yedi ay geçmiş olmasına rağmen başıboş köpeklerin toplanmasında meydana gelen gecikmenin, kendilerini hayvan sever gösteren kişilerin bu sorunun çözüme kavuşmasında engel çıkardıkları ve bu süreci uzattıkları anlaşılıyor.

Eğer böyle ise suçluyu sağda, solda aramayalım. Çünkü bu sorunun çözüme kavuşmasının önündeki en büyük engel hayvan severlerdir.

Merak ediyorum, hayvan özgürlüğünü savunan, hayvanların teller arasına hapsedilmesini istemeyen, hayvanların da özgürce çarşı pazar dolaşmasını savunan hayvan severler, kendi kendini savunmaktan aciz küçücük bir sabinin köpekler tarafından ölümüne sebep olacak şekilde yaralanmasından dolayı biz ne yaptık deyip vicdan azabı çekecekler mi? Bu çocuğun ve daha nicelerinin katline sebebiyet verdiklerini düşünecekler mi? Bir insanın ölümüne sebebiyet vereceği biline biline köpeklerin özgürlüğünü savunmaları, onları bu derece sevmeleri ifrat ve tefrittir değil mi? Bu menfur ölüm, kendilerinin ve çocuklarının başına da gelebileceğine dair bir özeleştirisi ve empati yapacaklar mı? Yoksa aşırı sevgi onların gözünü kör mü etti? Yine onlar için bir çocuğun, bir insanın hayvan kadar değeri yok mu? Bu hayvanların özgürlüğü var da çocukların özgürlüğü yok mu? Bunu kim savunacak? Kusura bakmasınlar ama bu anlaşılmaz tutumlarıyla, takındıkları tavır, bir hayvan severlikten ziyade insan ve çocuk düşmanlığıdır. İnsanın özgürlüğünden nefret etmektir. İnsanımızı ölüme terk etmek ve köpeklere yem etmektir. Unutmasınlar ki birinin özgürlüğü ve başıboşluğu bir başkasını rahatsız etmekle sınırlıdır. Saldırgan bir canlının yeri de kafes, teller ve dört duvardır. Siz hayvan severlik yapacağız derken insan güvenliğini tehlikeye attığınızın farkına ne zaman varacaksınız?

Şimdi bu çocuğun ölümünün ardından yatağınıza yatıp nasıl mışıl mışıl uyuyacaksınız? Unutmayın, bu çocuğu katili sizsiniz. Utanın bu yaptığınızdan.

*12.03.2025 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.