8 Mart 2025 Cumartesi

Başıboş Köpek Sorunumuz *

Telefonuma, Anadolu’da Bugün gazetesinin son dakika bildirimi geldi: “Konya Valiliği tarafından şu açıklama yapıldı: ‘07.03.2025 günü saat 17.40 sıralarında, Karatay İlçemiz Başak Mahallesinde sahipsiz köpeklerin saldırısına uğrayarak ağır yaralanan R.E.S isimli çocuğumuz, kaldırıldığı hastanede yapılan tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybetmiştir... Olayla ilgili çok yönlü tahkikat devam etmektedir”.

Yine gazetenin haberine göre 3-4 yaşındaki bu kız çocuğunu ağır yaralı olarak mahalle sakinleri kurtarmış.

Olayın ardından bir grup mahalle sakini, başıboş köpekler tehlikesine dikkat çekmek için konvoy oluşturarak protesto etmiş.

Protestocu grup Konya Valiliğine giderek Emniyet Müdürü ile görüşmüş. Emniyet Müdürünün “Başıboş köpek sorunu Türkiye’nin sorunu. Çözüm için hep birlikte çalışacağız” sözünün ardından grup dağılmış”.

İftar öncesi, mübarek cuma günü meydana gelen bu menfur olay başta kederli ailesi ve mahalle sakinleri olmak üzere tüm kenti üzüntüye boğdu.

Öyle anlaşılıyor ki mahalle sakinleri, savunmasız sabiyi köpeklerin elinden kurtarmasa, köpekler küçük kız çocuğunu lime lime edecekmiş.

Başıboş köpeklerin saldırısı ne ilk, böyle giderse ne de son olacak. Çünkü bu ülkenin en önemli sorunu, her geçen gün artan başıboş köpek sorunu.

Birkaç yıldır bu tehlike geliyorum diyordu aslında. Genelge ve kanun çıkarıldı bildiğim kadarıyla. Mevzuatın ardından yapılması gerekenler hızlı bir şekilde zamanında yapılmamış olmalı ki cadde ve sokaklarda başıboş köpekler arzı endam etmeye devam ediyor.

Diyelim ki Konya merkezde olsa da Başak Mahallesi kenar bir mahalle. Şehrin merkezi olan Anıt civarındaki Millet Bahçesi bile başıboş köpeklerin meskeni. Adeta insan yoğunluğunun olduğu her yerde başıboş köpek sürüsü tehlike saçmaya devam ediyor. Çoğu aile bu köpekler yüzünden evi yakın olmasına rağmen çocuğunu okula servisle gönderiyor. Köpekler olmasa yürüyüş mesafesinde okula kendi gidip gelecek.

Bildiğim kadarıyla başıboş köpeklere belediyeler tedbir almakla yükümlü. Bu yükümlülüğün yerine getirilmesi ve meskûn mahallerin başıboş köpeklerden temizlenmesi için daha kaç çocuk ve insanımızın köpeklere yem olması gerekiyor? Çok gecikmedik mi bu sorumluluğumuzu yerine getirmede? Yazık değil mi daha çocukluğuna doyamadan bir çocuğumuzu daha öbür dünyaya bu şekilde göndermek?

Niyetim sorumlu ve suçlu aramak değil. Yalnız bu çağda bu mevzuatlara rağmen bu sorunun azalıp yok olacağı yerde hala tehlike saçmaya devam etmesi bizim ayıbımız.

Bu sorunun çözümünde hala ayak sürünmesinin sebebini bilsek, belki vatandaş olarak taşın altına elimizi koyarız.

Görünen o ki köpeği kısırlaştırıp sokağa salmak çözüm değil.

Hayvan severlerin köpekleri savunmak namına seslerini yükseltmesi hiç çözüm değil.

Eğer sorun yer sorunu ise belediyelerde yerden çok ne var.

Eğer sorun bu köpeklerin masrafı ise belediye ve devlet bu maliyetin altından kalkamıyorsa, belli bir süreliğine vatandaştan gerekirse başıboş köpek vergisi alınabilir.

Emniyet Müdürünün açıklamasına göre eğer bu sorun birlikte çözülecekse vatandaş buna dünden razı ve hazır.

Sebep ve çözüm her ne ise lütfen biz görevimizi bilelim. Ama önce görevliler ve sorumlular taşın altına elini koysun. Yeni canları kurban vermeyelim.

Lütfen, bu sıcak olay soğumaya yüz tuttuktan sonra yine her şey eskisi gibi devam etmesin. Cadde ve sokaklarımız köpek sürüsüyle dolu olmasın. Bu köpeklerin kol gezdiği cadde ve sokaklarımızda güven içerisinde oynayan çocuklarımız olsun.

Unutmayalım ki bu çağda başıboş köpek sorununu çözemeyen ve çocuklarını köpeklerden koruyamayan bir toplum ne bölgesel bir güç olur ne de küresel bir güç. Büyüklük cadde ve sokakların güven ve huzurundan geçer.

*10.03.2025 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

7 Mart 2025 Cuma

Ne Ayaksınız Siz?

Kanlı bıçaklı idiler.

Hiç yan yana gelmediler.

İsrail-Filistin ne ise öyle idiler. Belki de Habil ile Kabil idiler.

Uzunca yıllar bu kan, bıçak, gözyaşından, ve buna dair söylemlerden ekmek yediler.

Vururuz, kırarız, öldürürüz, yok ederiz dediler.
Milleti kutuplaştırdıkça kutuplaştırdılar.

Durun, ne oluyoruz, aranızda konuşun, bu kavga neyinize diyenleri, kanlı bıçaklı olduklarının dostu ilan ettiler. Ya bendensin ya onlardan dediler.

Asmak için meydanlarda yağlı urgan attılar.

Kısaca düşman kardeşlerdi.

Kan ve gözyaşından yedikleri ekmek bitmiş olmalı ya daha büyük nimete konmak için 180 derece bir dönüş yaptılar ya da yaptıklarından nedamet duydular.

Barıştırmak için üçüncü bir şahsa ihtiyaç duymadan birbirlerine el uzattılar. Ortalık sütliman oldu.

Barış ve kardeşlik havası esmeye başladı.
Bununla da yetinmediler. Haydi şunu desin, ona umut bahşedelim dediler.

Kürsüden iner inmez nasıl buldun konuşmamı telefonu açtılar düşman kardeşlerine.

Olsa olsa ancak böyle olur demiş olmalı diğerleri.
Ardından hepsi hizaya geçti. Varız biz buna dediler. Dünden razılarmış meğer.

Birlikte telefon görüşmesi yaptılar, toplantı düzenlediler, birbirlerini bilgilendirdiler. Düşmanlar oldu bir kardeş.

Kısaca bizim kanlı, bıçaklı düşman kardeşler, her şeyi unuttu. Tam bir kardeş oldular. Hatta kardeşlikten de öte dost oldular. Dostluk ve kardeşlikleri düşman çatlatan cinsten.
Bu süreç böyle devam eder, başarıya ulaşırsa, hep birlikte kürsüye çıkıp kol kola girip ellerini havaya kaldırırlar, zafer işareti yaparlarsa hiç şaşırmayacağım.

Olması gereken ve özlenen bu tabloyu görünce, ister istemez, sayın düşman kardeşler, bu iş bu kadar kolay mıydı?

Madem kolaydı. Şimdiye kadar bu düşmanlığı niye devam ettirdiniz? Niye kan akmasına seyirci kaldınız, hatta kanı tetiklediniz?

Siz birbirinizi bu kadar seviyorken bunca düşmanlık ve bu düşmanlık üzerinden ekmek yemek neyin nesi idi?

Yoksa tüm yaptıklarınız bir oyun mu idi?

Milletin başına bu oyunu sergilemek için rol mü yapıyordunuz?

Dün düşmanlık rolünüzün ardından bugün barış havarisi kesilmeniz de yeni bir oyunun parçası mı? Oynadığınız bu rollerin aktörü sizler misiniz yoksa bu iş için başkalarının bize servis ettiği biçilmiş kaftan mısınız?

Bu arada size verilen rollerinizi iyi oynuyorsunuz. Oyununuz beyaz perdeye çekilse hem gerilimi yüksek senaryonuz hem de oynadığınız oyun kapalı gişe oynar, tüm zamanların gişe rekorlarını kırarsınız. Filminiz Oscar ödülünü alır, oynadığınız rol Guinness Rekorlar Kitabına girer. "Düşman kardeşlerin dünü ve bugünü" başlıklı filminizle Nobel barış ödülü bile alırsınız.

Sahi siz ne ayaksınız?

Bunca düşmanlığın ardından ne ara dost oldunuz?

Bu yaptığınız, geçmişinizle yüzleşme adına bir nedamet mi yoksa bir şeyleri örtmek ve yeni çoraplar örnek için yeni bir ihale mi aldınız?
Unutmayın ki bu millete tüm bunları yaşatmaya hakkınız yoktu.

Şimdi bu yaptığınızı daha önce yapsaydınız olmaz mıydı? O zamanlar başarılı olmasanız bile bu millet sizi takdir ederdi. Helal olsun, uğraşıp dşdğndiler ama olmadı. Çabanız yeter derdi. 

Velhasılıkelam, düşmanlığın aşırısı da zarar, kardeşliğin aşırısı da.

Aşırı nefret ile aşırı sevgi aynı kapıya çıkar, her ikisi de zehirdir.

Her şeyin azı da fazlası da ifrat ve tefrittir. Her ikisi de evlerden ırak olsun.

Yapmamanız gerekirken yaptıklarınızdan, yapmanız gerekirken yapmadıklarınızdan dolayı büyük vebaliniz var. Her şey unutulur, geçer giderse de tarih sizi asla unutturmayacak ve affetmeyecek. 

Eğer tüm bu yaptıklarınızın ardından, hidayete ermişseniz, millet cehaletinize verir, sizi affeder. Ama tüm bunları kirli bir savaşın aktörü veya figürü olarak bile bile yapmışsanız, bilin ki ihanet içerisindesiniz. İhaneti ise bu millet asla affetmez.

Dostun Gönül Yarası

Hayatta şunu anladım ki huyu, suyu, kafa yapısı sana uysa da bir insan;

Kendi içinde kavgalı ise,

Kendi ile barışık değilse,

En ufak bir şeyde kavgasını yanındaki en sevdiğine boşaltıyorsa,

Hak etmediğin şeyleri üzerine boca ediyorsa, 

Söz ve eylemlerinde sınırı aşıyor, kendini kaybediyorsa,

Kırıcı oluyor ve yüreğinde kapanmaz yaralar açıyorsa,

Sonra da hiçbir şey olmamış gibi bir tavır içine giriyorsa,

Kırdığı gönlü tamir etmeye yanaşmıyorsa,

Bunu da alışkanlık haline getiriyorsa,

Başkasına göstermediği tepkiyi hep sana gösteriyorsa,

Seni hep şamar oğlanı seçiyorsa,

Her defasında geçimsizliğin ve huysuzluğun zirvesini yaşıyorsa,

Tanınmaz ve anlaşılmaz biri olup çıkıyorsa,

Her gönül ve kalp kırmada adım atan sen oluyorsan,

Olur böyle şeyler deyip içine atıyorsan,

Daha fazla yara almamak, geçmiş hukuk ve dostluğa halel gelmemesi ve geçmiş günlerin hatırasına;

O kimseden uzak durmak ve ona mesafe koymaktır.

İşi hal ve hatırdan öteye götürmemektir.

Merhaba ve selamdan öteye taşımamaktır.

O yoluna, sen yoluna gitmesidir.

Daha fazla kırıcı olmamak ve gönül yarası açmamak için birbirimizden uzak duralım, uzaktan sevelim. Rabbim sana selamet versin, içindeki yangını söndürsün pozisyonuna bürünmektir.

Gıyabında hayır dilemektir. 

Böyle demez ve tavır almaz, her bir kırıcı söz ve eylemini içine atarsan, hiçbir şey yokmuş gibi davranırsan, ileride telafisi mümkün olmaz ve onulmaz yaralar açarsın.

En iyisi olup biteni kuma yaz, silinsin gitsin. 

Unutma! Kızgınlık, öfke ve kavgalar unutulur, kan davaları bile biter. Ama açılan gönül yarası ve gönül kırgınlığı unutulmaz ve tamiri de mümkün değildir.

Bu durumda en iyi ve etkili çözüm mesafedir. Küsmeden mesafe koymaktır. 

Bu dediklerim de kulağına küpe olsun.