1 Mart 2025 Cumartesi

Silahlara Veda mı?

İmralı sakini, kendi kurup büyüttüğü, nice canlara ve mal kaybına sebebiyet veren, 40 yıldır bizi uğraştıran terör örgütü PKK'ye silahları bırakma çağrısı yaptı.

Türkiye'de terörün bitmesi, bizim bir daha terör diye bir problemimizin olmaması millet olarak en büyük temennimiz.

Bu çağrı ne derece karşılık bulacak? Örgütü Öcalan'a kulak verecek mi? Türkiye silahlara veda edecek mi? Bu sorulara şimdiden cevap vermek mümkün değil. Bekleyip göreceğiz.

Sonucu hep beraber beklerken bu süreci sorgulamak istiyorum. Daha doğrusu süreci değerlendirmek ve muhtemel endişelerimi dile getireceğim.

Bir defa süreç çok seri gelişti. Bir çağrıya hiç şart ileri sürülmeden aynı hızla cevap verilmesi ilginç. Bu kadar kolay mıydı? Madem kolaydı, bunca yıl niçin beklendi? Şartlar yeni mi oluştu yoksa? Bu çağrı daha önce denenemez miydi?

Çağrıyı yapan siyasi, İmralı'ya giden heyet, İmralı sakini, bu süreçte birer aktör müdür yoksa bunlara böyle yapın diyen bir üst akıl mı var? Bu üst akıl bu iş bitti. Artık silahları bırakıyorsunuz emrini mi verdi? Örgütü feshedin çağrısına, PKK'nin ve Kandil'in çağrıya uyacağız demeçleri de emrin dışarıdan geldiği izlemini veriyor.

Mektupta şartsız silah bırakma ve örgütü fesih çağrısı göze çarpıyor. Yalnız bu işin şartsız olmasının mümkün olmadığını düşünüyor kamuoyu. Bu çağrının ardından, Meclise gelecek kanun ve Anayasa teklifleri, çıkarılabilecek bir af türünden değişiklikler, perde gerisinde yapılan görüşmelerin içeriğine dair ipuçları verecektir.

PKK bugünden yarına silah bırakıp örgütü feshetmeyecektir. Devletin attığı veya atacağı adımlara göre hareket edecektir.

PKK'nin silah bırakmasını, eylemlerine son vermesini ve kendisini feshetmesini, Suriye'de Esed sonrası yeniden karılan kartlardan bağımsız düşünmemek lazım. Sanki Türkiye'ye, "Suriye'nin toprak bütünlüğü, SDG'yi (Suriye Demokratik Güçleri) terör örgütü olarak görmekten vazgeçmesi, sınır güvenliğini sağlamak amacıyla girdiği Suriye toprağını terk etmesi karşılığında PKK'yi bitirme sözü verilmiş gibi.

PKK'nin bu silahları bırakma çağrısı iç siyasete yönelik bir çalışma görünüyor. Bu çağrı Meclis aritmetiğinin oluşmasında ve Cumhurbaşkanı seçmede etkili olacaktır. Kararsız seçmeni bir yöne kanalize etmeye yöneliktir. Çünkü Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu silah bırakma propagandası seçmeni etkilemede çok etkili olacaktır.

40 yıldır Türk ve Kürt milliyetçi partileri PKK teröründen ekmek yedi. Birbirinin panzehri oldular. Birbirine yakın oy aldılar. Çünkü her terör iki tarafa oy kazandırdı. 40 yılın ardından aynı aktörler örgütün feshi konusunda aldıkları rol yüzünden hatırı sayılır bir oy ve vekil sayısı ile Mecliste olmaya devam edecekler. Yani hem terörden beslendiler hem de terörü bitirdik diye cazibe merkezi olacaklar. Belki de bu süreç sonucunda ittifaklar yer değiştirecek. Düşman kardeşler birlikte hareket edecek. Hem seçimde hem Anayasa değişikliğinde ortak hareket edecekler.

Hülasa, PKK'nin silah bırakması ve örgütü feshetmesi, bu süreçte rol alan bu oyunun figürleri, iç siyasette terörü bitirdik diye rol kapacaklar. Bu da iç siyasette işe yarayacak.

Türkiye'de yakın vadede terörün olmaması sevindirici olmakla beraber ABD destekli SDG, Suriye'de Kuzey Irak'taki özerk bölge gibi özerk bir statüye kavuşacak. Bunun bir benzeri özerk statüde İran'da kurulacak.

SDG zaten Kobani olayları ile birlikte Türkiye ve Irak'taki tüm güçlerini Suriye'ye kaydırmış, burada düzenli bir ordu kurmuştu. Bölgede kazanan yine ABD olacaktır. İç siyasette kullanmak üzere Türkiye'nin ağzına bir parmak bal çalınmıştır. PKK silah bırakırken SDG silah bırakmayacaktır.

Kısaca, terör örgütünün lağvını, Suriye’deki olaylardan bağımsız düşünmemek lazım.

Süreç inşallah ülkemizin lehine gelişir, geçici bahar olmaz. 

26 Şubat 2025 Çarşamba

Bu Hünerimden Haberdar mıydınız?

Pek yetenekli biri olmasam da bu demek değildir ki her alanda beceriksizim.

Övünmek gibi olmasın ama çoğu kişide olmayan ne cevherler var bende. Say say bitmez anlayacağınız. Yeter ki bu cevherleri yumurtlamam için bana imkan ve görev verilsin.

Hünerlerimin hepsini saymasam da bir tanesini belirtmeden geçemeyeceğim. Mesela yön özürlü olsam da iyi iz sürerim. Kişilerin geçmiş kirli çamaşırlarını yani cemaziyülevvelini ortaya dökmede üstüme yoktur. Bu konuda kedi, köpeğin bir şey bulmak için çöp sepetini karıştırdığı gibi kişilerin geçmişini didik didik eder, ipliklerini pazara çıkarırım.

Bendeki bu cevheri çevremin görmesini istedim bugüne kadar. Ama gören olmadı.

Mesela bana dense ki falan kimsenin geçmişini bir araştır, bakalım ne bulacaksın? Bul ki o kişi hakkında yeri geldiği zaman kullanabileceğimiz elimizde bir malzeme olsun. Üstelik bu hizmet için makam, mevki, para ve pul da istemiyorum. Bilinsin ki bu işi meccanen ve gönüllü olarak seve seve yaparım. Çünkü bazı şeyler özellikle memleketi ilgilendiren hususlarda para benim için teferruattır. Çünkü önceliğim hizmettir. Öyle ya mesele vatansa gerisi teferruattır.

Ama görüyorum ki bu işi kendi başlarına veya ehil olmayan kişiler eliyle yürütmeye çalışıyorlar. Haliyle başarılı da olamıyorlar. Bu da beni ister istemez üzüyor.

Halbuki bu tür işleri bana havale etseler, ilgili kişilerin sadece diplomalarına bakmam. Yedi ceddini araştırırım. Çünkü benim, sadece A planım yoktur.

Biraz reklam olacak ama bilinsin diye birkaç örnek vermek istiyorum.

Bana havale edilen kişinin;

Diploması sahte mi, değil mi diye ilkokuldan, üniversiteye tüm diplomalarının izini sürerdim.

Yatay geçiş yapmışsa usulüne uygun bir geçiş olmuş mu incelemesini yapardım.

Oturduğu evin ruhsatı var mı, yok mu yoksa kaçak mı oturuyor? Buna da bakardım.

Anne, babasına bakmış mı, onlara hizmette kusur işlemiş mi, annesine küçükken eziyet etmiş mi diye çocukluğuna da inerdim.

Sosyal medya mecrasında geçmişten bugüne ne paylaşmış, hepsini irdelerdim. Suç unsuru olacak ve aleyhine kullanılacak her şeyi not ederdim.

Kısaca araştırılsın diye uhdeme verilen kişinin ipliğini pazara çıkarmak için o kişiyi didik didik ederdim. Neler elde ederdim neler... O kişi de insan içine çıkamayacak duruma düşerdi.

Heyhat ki heyhat! Koca ülke benim gibi cevheri göz ardı ediyor. Vah ki vah!

Bana bugüne kadar bu görev verilmedi diye gönül koymam. Çünkü bilmiyor olabilirsiniz. Olabilir, insanlık hali. Yalnız bu yazımdan sonra bana böyle bir görev verilmezse, işte o zaman gönül koyarım. Bunun da kamuoyu tarafından bilinmesini isterim.

Unutmayın, bir telefon kadar yakınım size bu konuda.

25 Şubat 2025 Salı

Panjurun mu Var, Derdin Var

Tüm mesele evin pencerelerini panjur yaptırmaktan ibaret değil. Çünkü kullanmaya bağlı olarak panjurun ipi zamanla deforme olabiliyor, makarnanın ipi kopma noktasına gelebiliyor.

Mutfağın ve diğer bir odanın makara ipi koptu kopacak.

Koparsa işimiz var. Başımıza daha büyük iş açacağız demektir.

İyi de kime yaptıracağız bu panjur işini. Tanıdığımız bir panjurcu da yok. Birkaç arkadaşa sordum, tanıdık panjurcu var mı diye. Hiçbiri yardımcı olmadı bana. Öyle ya evinde panjuru olmayanın tanıdık panjurcusu olur muydu hiç.

Sadece bir esnaf, senin akraban falan bu işi yapıyor. Sağda solda başkasını niye aran. Numarası yoksa al vereyim dedi. Kalsın, ihtiyaç olursa isterim dedim. Akrabayı aramadım. Çünkü akraba ile pazarlık yapmazsın. Yap dersin. İş bitince ne vereceğim dediğinde, istediği fiyatı vermek zorundasın. Fiyatı yüksek çekerse işin ucunda akrabadan olmak da vardı.

Oğlanlara sordum. Bereket onların tanıdık panjurcusu varmış. Hele bir tanesinin iki tane birden varmış. Bir diğeri de birine yakın iş yaptırmış.

Büyük oğlan değişecek iki pencerenin panjur makarasının fotoğrafını çekerek WhatsApp aracılığıyla teklif aldı büyük oğlan.

Bir tanesi üç bine, ikincisi iki bine yaparım dedi. Üçüncü telefon açtığı cevap verinceye kadar 2 bin lira teklifi verene gel yap dedim. Sonradan dönüş yapan üçüncüsü bin beş yüz liraya yaparım demiş.

Her üç teklifin verdiği fiyat yüksekti. Çünkü toru topu iki tane pencere panjurunun ipi değişecek. Demek ki bu işin piyasası bu.

Yalnız bir gariplik vardı orta yerde. Çünkü en uygun teklifi verenle en yüksek teklifi veren arasında yüzde yüz fark vardı. Olacak şey değildi. Çünkü fiyat farkı olur da arada bu kadar uçurum olmaz. Öyle görünüyor ki bu işin oturmuş bir piyasası yok. Millet tutturabildiğine fiyat veriyor.

En son 1500 lira fiyatı verenin teklifi en makul olanı. Yalnız 2000 vereni aradığım için sonradan arayıp kalsın diyemedim.

Pazar günü 11.00-11.30 arası anlaştık.

Zamanında gelmedi. Herhalde gelmeyecek. Varsın gelmesin. Ben de en düşük teklifi vereni ararım dedim.

13.00 sularında geliyorum diye telefon açtı. Gelme de diyemedim. Bekliyorum dedim.

İki saate yakın uğraştı usta. Oğluyla geldi. Sadece ip ve makarasının değişmesinden ibaret değilmiş bu iş. Aşağı yukarı panjurun tüm aksamını indirdi. İnce bir iş yaptığı. Ben ve oğlum da destek verdik bu işe.

Eli de yönetmiş ustanın. Ne yaptığını biliyor. Güzelce de yaptı. Ellerine sağlık.

İş bittikten sonra balkon kapısının üst tarafında hafif açıklık vardı. Orayı da gösterdim. Bir çırpıda yaptı.

İşin ardından kapıdan borcumuz var mı dedim. Yok dedi. Anlaştığımız iki bin lirayı takdim ettim. Demlediğim çayın yanına atıştırmalık bir şeyler koydum.

Çayı içip kalktılar.

Seyyar çalışıyormuş. Kartını uzattı. Var bizde dedim. Kartta yazdığına göre anlamadığı yok. Birçok işi yapıyor. Demek ki yetenekli ve eli yönet biri. Bir mesleği olan böyle eli yönet kişilerin piyasadan ekmek yememesi mümkün değil.

Tekrar panjurla gelirsem, cebime sıkışan iki bin lira tamirciye gitti. Nereden bakarsan bir ev temizliği parası. Değişen bu makara ne kadar gidecek, bunu da zaman gösterecek. Yalnız bir makara, üçlü panjuru kaldırmak zorunda olduğu için ip kullana kullana yine deforme olacak. Panjuru yapan usta ben olsaydım, üç panjuru bir makaraya bağlamazdım.

Yazıyı yazarken değişen makaranın fiyatına İnternetten baktım. Beheri 180 lira yazıyor. Tamircinin aldığı 2000 liranın 360 lirası malzeme parası. Gerisi işçilik.

Giden iki bin liradan geçtim. Piyasanın oturmamışlığı beni üzdü. Öyle ya fiyat 1500 ila 3000 arası değişiyor. Bu da bizdeki ahlak sorununun derinliğini gösteriyor.

Hasılı panjurun mu var, derdin var vesselam.