25 Şubat 2025 Salı

Panjurun Avantaj ve Dezavantajları

Evinizin pencerelerinde panjur varsa yaşadınız demektir.

Çünkü yağmur yağışta pencereler batmayacak, güneşte evi yakmayacak, soğuk havalarda dışarıdan soğuğun girmesini önleyecek diye akşam sabah panjuru perde gibi indirip kaldıracaksınız.

Pencereler batmasın diye panjuru kapatınca, evde körebe ve saklambaç bile oynayabilir, hoşça vakit geçirebilirsiniz.

Pencereleriniz de yağmur ve yağışta kirlenmediği için belirli periyotlarla cam temizliği yapmanıza ya da temizlikçi çağırıp temizlikçiye para vermenize gerek yok.

Her sabah panjuru açarak kendisini uykuya vermiş komşunuzu da panjur sesiyle uyandırmış, akşam da panjuru indirerek komşunuza akşamın olduğunu haber vermiş olursunuz.

Evinizi tarif eden evinizi tarifte zorlanmaz. Panjurlu ev der. Hatta kendi evini tarif ederken panjurlu evin karşısındaki ev der.

Bu arada panjurlu ev aynı zamanda o evin değerini artırır. Satarken panjuru da dahil edebilirsiniz.

Panjurlu evin havasının bir başka olduğunu söylememe gerek yok.

Panjurunuz yoksa tüm bu saydığım imkan ve nimetlerden mahrum kalacağınızı da zaten biliyorsunuz.

Tüm bu avantajlarına rağmen panjursuz evin de avantajlarının olduğunu söylemeliyim.

Evin tüm pencerelerini panjurla kapatarak panjurcuya dünyanın parasını vermemiş olursunuz. Çuval dolusu paranız cebinizde kalır.

Hele camlar batmasın diye yağan yağmurda panjuru indirerek güzel rahmeti izlemekten mahrum kalmazsınız. Gündüz gözüyle ışık yakacak seviyede evde karanlıkta oturmazsınız.

Camlarınız kirlenirse silersiniz ya da ev temizliğine gelene temizlik ücreti verirsiniz. Yıllarca kaç temizlikçi çağırırsanız çağırın, verdiğiniz para panjurla verdiğiniz para kadar değil.

Akşam sabah perde gibi panjur indirip kaldırma diye bir derdiniz hiç olmaz.

Tüm bu avantaj ve dezavantajlarına rağmen panjurlu evi mi tercih edersin ya da panjursuz olanı mı derseniz, tercihim panjursuz ev olur.

Gerçi eşten dosttan; panjurlar çok iyi. Yaptırmanızı isterim, panjur sizin kurtuluşunuz tavsiyesini, beyninizi uyuştururcasına ısrarla her karşılaşmada işittiniz ise eliniz mahkum panjur yaptırmaya. Öyle ya başkası yaptırmışsa sizin neyiniz eksik.

Sonunda dışarıya atılacak paranızı panjurcuya verdiniz.

Siz de böyle bir öneri sonucunda mı yaptırdınız demeyin. Aldığım ev panjurlu. Satın aldığım yaptırmış. Kısaca biz alüminyum panjurlu eve hazıra konduk.

Oturduğumuz zaman bakmaya doyamadık panjurlara. Öyle güzel görünüyordu ki bize evi beğendiren evden ziyade panjurmuş. Parayı eve değil panjurlara vermişiz sanki. Son model kumandalı değil ama olsun.

Yalnız tüm mesele panjur yaptırmaktan ibaret değilmiş. Bunun bir de tamir boyutu var. Bunu da bir başka yazımda ele alayım.

24 Şubat 2025 Pazartesi

Mütemadiyen Reisim

1988 yılında evlendim. Evde iki kişi olduk. Haliyle iki kişi olunca karı koca olsak da içimizden biri reis olmalıydı. Başkan gibi bir şey.

Seçimle reis seçilmedim. Teamül gereği aile reisi oldum. Çünkü erkek egemen bir toplumda yaşadığım için hep hanımın dediği olsa da doğal olarak reis kabul edildim.

İki kişiyken 89'da üç, 91'de beş, 2002'de 6 kişi olduk. Çekirdek aile olsak da büyük aile sayılırız.

Hanede sayı arttıkça yine benim aile reisliğim değişmedi. Eşim ve çocuklarımdan bir tanesi çıkıp da yapamıyorsun. Aile reisliğine talibim demedi. Sağ olsunlar. Zaten görevimi yapınca niye rakip çıksın karşına değil mi?

Normalde hakları var ama sayarlar ve severler. Özellikle sevince bu sevginin karşısında kim durabilir. Çiğ tavuk bile yerler benim için.

Bir hakkı teslim edeyim. Çoğu zaman kırıp döksem de umulmaz yaralar açsam da telafisi mümkün olmayan zararlar versem de yine karşıma hiçbiri dikilmedi. Evimizin direği reisimizin bir bildiği var dendi. Bu anlayış içerisindeki hane halkımı, ekmeğini kısıp aç bıraksam, yine de şükrü eksik etmediler. Hep iyi ki varsın. Sen olmasan biz ne yapardık bir başına düşüncesindeler. Hoşuma gidiyor elbette bu anlayış.

Böyle giderse, benim aile reisliği mezara kadar gideceğe benziyor. Çünkü yerimde kimsenin gözü yok. Kazara biri karşıma çıkıp ben reis olacağım dese, ailemin diğer fertleri nankör deyip çiğ çiğ yer onu.

Reisliğim, bir makam bir mevki bir koltuk değilse de bana sonsuz imkanlar sunmasa da aile reisliği hoşuma gidiyor. 88'den bu yana bir istikrar abidesi olarak aile reisliğim devam ediyor.

Benim için bir getirisi olmasa da mezara kadar her daim baş olmam hoşuma gitse de zaman zaman patladığım, aslan gibi kükrediğim, ardından zikzak çizdiğim, U dönüşü yaptığım, yediğim büyük lokmayı yuttuğum oluyor. Şöyle ki; hanımın bazı isteklerine aniden parlıyorum. Olmaz. Bu can bu tende olduğu müddetçe o istediğin bu eve girmeyecek diyorum. Ciddiyet ve kararlılığımı gören hanım, suspus oluyor. Yuttu galiba diyorum. Öyle ya bu haykırış karşısında kim ne diyebilir? İyi, hep böyle davranayım diyorum. Ertesi gün sofraya pırasa, ıspanak türünden yemek konunca, esas hapı yutanın ben olduğumu anlıyorum. Zaman geçmeden tamam sensin deyip istediğini yerine getiriyorum. Bana biraz pahalıya patlıyor ama olsun. Zaten giden para onların parası. Bu da uyum sahibi olduğuma bir örnek. Yok efendim, ben prensip sahibiyim. Sözümden dönmem demek siyaset bilmemek demektir. Geçim ehli olmanın, reisliğimde tutunmamın yolu budur. Değilse hayatım zindan olur, aile reisliğim de tartışmaya açılır. Neme lazım.

Aile reisliğimin 37.yılında düşünmeye başladım. Kendi kendime dedim ki Ramazan! İyi, hoş, güzel de seçimsiz, sandıksız olmaz bu işler. Bundan sonra her dört yılda bir, aile efradının oy vereceği, reisliğimin resmen tescil edileceği seçimli olağan kongre yapayım diyorum. Aile bireyleri de ecellerine susamadıysa demokrasinin gereği olarak elbette karşıma aday olarak çıkabilirler. Gerçi her ne yaparsam yapayım, sağ olsunlar, saygıda kusur etmediler ve karşıma aday olarak çıkmadılar.

Hiç aday çıkmasa da tüm aile fertlerinin oyları çantada keklik olsa da bundan sonra her dört yılda bir, seçimi sevdim. Böylece genç demokrasimizin yerleşmesine de katkı sunmuş oluruz. Seçimle aile reisi seçilince, sandığın evet dediğine kim ne diyebilir? Sandığın karşısına çıkabilir? Çünkü aile reisliğim için sandık her şeydir. Eğer aile reisi iseniz, sizler de seçimli kurultay yapabilirsiniz. Unutmayın ki demokrasi, evde ve ailede başlar.

Bu arada zaten aile reisisin. Karşında zaten aday yok. Boşu boşuna niye sandık koyacaksın. Ölünceye kadar reisisin desinler bitsin diyebilirsiniz. Buna cevabım, evet ölünceye kadar reis olsam da tek aday olarak sandıktan çıkmanın zevki bir başka. Ancak yaşayan bilir bunu.

23 Şubat 2025 Pazar

Yazılarımdan Kime Ne?

2015 yılından beri bu blogta çalakalem yazmaktayım.

Yazarken; ortam, sessizlik, masa, bilgisayar arayan biri değilim.

Kah otobüs kah dolmuşta giderken kah bir çay ocağında bir başıma çayımı yudumlarken kah evde uzun otururken başlarım yazmaya.

Yazarken de nasıl giriş yapayım, gelişme ve sonuç nasıl olsun diye bir planım olmaz.

Yazacağım konuda görüşümü serdederken sap gibi ortada kalır mıyım demem. İçimden geldiği gibi yazarım. Birileri beni kara listeye alırmış, beni dışlarmış demem. Çok da tın.

Bazen sayfayı doldurmada zorlanırım bazen de yazı uzar gider.

Tüm bunları cep telefonu marifetiyle yaparım.

Hemen hemen her konuda bazı konularda defalarca yazmışlığım ve kendimi tekrar etmişliğim var.

Bu yazımla birlikte 2015 yılının ikinci yarısından itibaren bugüne, 5181 olmuş bloğumda yazdığım yazı.

Bunları ne zaman yazıyorum? Yazı için ayrı bir vakit ayırmıyorum. İstirahat için ayırdığım vakitten feragat ederek yazıyorum.

Görevime de devam ediyorum. Yazı için görevimi aksatmam, ötelemem mümkün değil. Birini yaparken diğerini yıkmam. Her birinin yeri ve zamanı ayrı. Eğer bir tercihte bulunmam gerekirse, önceliğim her daim asli görevimdir. Yazdığım yazılar benim tali görevimdir.

Hem işimi yaparken hem de yazılarımı yazarken eşim ve dostuma da zaman ayırıyorum. Yürüyüşümü de yapıyorum. Evime de zaman ayırıyorum. Ataya da hizmet ediyorum.

Bir günde bazen hiç bazen 1 bazen 2 bazen 3-4-5-6 yazı yazdığım olur. Bir günde yazdığım fazla yazı, o günkü yürüyüşümü biraz engeller. Hepsi bu kadar. Günlük yürüyüşüm de 8-9 bin adımdan aşağı olmaz.

Yazdığım bu yazılardan dolayı herhangi bir ücret kazanmıyorum. Çünkü hobi olarak yapıyorum bunu. Yazdığım yazılardan seçtiklerimi gazete köşesinde yayınlansın diye hatır için gazeteye gönderiyorum.

Üç gün gazeteye gönderdiklerimi, diğer dört günde de blogta seçtiklerimi sosyal medyada ve durumumda paylaşıyorum.

Paylaşımlarımdan bazısı beğeni alırken bazıları almaz.

Paylaşımlarım beğeni alsa da almasa da blogtaki yazılarım okunsa da okunmasa da yazmaya devam ediyorum. Çünkü gündeme dair veya gündem dışı yazdığım bu yazılar içimi döktüğüm sayfalardır.

Yazılarımda mizah, hiciv ve üstü kapalılık eksik olmaz. Hafif hafif dokundururum. Yazılarımın çoğunda anılara yer verir, yazdığım yazıyla bağlantı kurarım.

Dokundurduğum yazılar bazılarının daha doğrusu büyük çoğunluğun pek hoşuna gitmese de yazmaya devam ediyorum.

Zaman zaman bu kadar yazı yazmak yerine, çoluk çocuğuna ve işine zaman ayır diyen de eksik olmaz. Gıyabımda konuşan da oluyormuş. İyi de hiçbirini ihmal etmeden yazmamın ne sakıncası var ne zararı var? Kimsenin vazifesi değil.

Eleştirili yazı yazınca, eline ne geçiyor, bir şeyler değişiyor mu diyen de eksik olmaz. Tek kelimeyle sana ne?

İyi şeyler oluyor, onları da gör ve yaz diyen de eksik olmaz. Akıl vereceğine, onu da sen yaz.