30 Aralık 2024 Pazartesi

Bir Başarı Hikayesi (1)

Annesi vefat eden bir arkadaşın cenazesine katıldım. Birkaç gün sonrasında da taziyeye gittim.

İki üç gün sonra bir arkadaşla birlikte ikinci defa taziyeye gittiğimde, annesinin nasıl öldüğünden bahsetmiş ve ağlamıştı. Onu ilk defa ağlarken görmüştüm.

Annesi, hastane dönüşünde abdest alırken vefat etmiş. Sanırım beyin kanamasından olsa gerek.

Birkaç ay sonra sesini duymak için telefonla aradım.

Sesi iyi gelmiyordu.

Hayırdır, hasta mısın dedim.

Hasta değilim. Ama ben atlatamadım daha dedi.

Bir an için neyi atlatamadığını hatırlayamadım.

Sonra öğrendim ki annesinin vefatını atlatamamış.

İşe gidip gitmediğini sordum.

Gidiyorum ama öğleye kadar durup eve geçiyorum dedi.

Ömrünü işe adamış biri olarak bildiğim bu arkadaşın işine bile ara vermesini öğrenince, durumun ciddi olduğunu anladım. Ne diyeceğimi bilemedim. Annen senin her şeyin idi. Unutulması zor ama ölenle ölünmez. Hayatın cilvesi bu. Bu süreci atlatmak için işine yoğunlaş türünden bir şeyler söyledim.

Birkaç gün sonra yanına uğrayıp yüz yüze görüşeyim, destek olayım diye düşündüm.

Evde otururken arkadaşın bu hâletiruhiyesi beni etkiledi.

Yaşantısı gözümün önüne bir film şeridi gibi geldi:

İlk 1979 yılında orta 1.sınıfta okurken tanımıştım kendisini.

Çok asosyal olduğum yıllardı. Yanıma gelir benimle muhabbet ederdi.

Sonraki yıllar hukukumuz biraz daha ilerledi. Lise boyunca da aynı sırada sıra arkadaşı olduk.

İmkanı yerindeydi. Her zil çaldığında özellikle sabahki derslerin teneffüsünde kantine giderdi. Beni de yanında birlikte götürürdü. Olmaz dedimse de bensiz gitmezdi. Her defasında da çay ve tost alırdı. Sayesinde çokça tostunu yedim. Buram buram tüterdi tost. Yemesi de çok güzeldi. Mahcubiyetten, istemem, ben tokum desem de bayılırdım tosta. Nasıl bir tostsa, doyurmazdı beni. Yedikçe acıktırırdı.

Ben pek kantine gitmezdim. Çünkü cebimde harçlığım pek olmazdı. Ne kadar sevsem de yedikçe bıkmadan usanmadan zevk ve iştahla yesem de benim için tost yemek lüks kaçardı.

Çok nadir yemişimdir. Ama hem yurtta hem de okulda kantinin yakınından geçerken sucuklu tostun kokusu bana kadar gelir. Ah param olsa da bir yesem derdim.

Evlendikten sonra imkanım oldu. Bir tost makinesi aldım. Zaman zaman tost yaparım evde. Ama yediğim hiçbir tost öğrenci iken yediğim ve kokusunu aldığım tostun hazzını vermedi. Demek ki yoklukmuş o lezzeti veren bana. Varlıkmış eski tadı vermeyen bana.

Neyse arkadaşımın kesesine bereket. Sayesinde tost özlemimi giderdim.

Sınavlarda hiç kopya çekmişliğim yok. Ama yardım etmişliğim var. Çoğu meslek derslerinde yardım isterdi. Öğretmenler hep A ve B grubuna ayırırdı. Ben kendiminkini yapmadan onun cevaplarını kağıdımın üzerinde yazar, o da oradan yan gözüyle çekerdi. Bunu da her ziyaretine vardığımda tanıştırdığı insanlara anlatır, sayesinde şu şu dersleri geçerdim der. (Devam edecek) 

Ziyaret Kurallarım (!)

İktidar, ana muhalefet, muhalefet liderleri veya herhangi sade bir vatandaş,
1.Randevu almadan makamıma gelebilir.
2. Telefon açarak gelmek istediğini söyleyebilir. Burada "Müsait isen, ziyaret etmek isteriz" denmesi tercihimdir. Ayrıca sosyal medya paylaşımıyla yarın şu saatte şuraya gideceğim, açıklamasına gerek yok.
3. Ziyaretime gelirken çam sakızı çoban armağanı, bir hediye ile gelmeleri kalbimi fetheder. Zira beni fethetmenin yolu midemden geçer. Tablo istemiyorum. Çünkü ne yenir ne içilir. Bu yüzden tablo getirecek olan taş yerinde ağır sözü gereği, ağırlığını bilerek yerinde kalsın, bana gelmek için zahmet etmesin derim.
4.Odamda 4 koltuk var. Ziyaretime gelecek olan kendisi dahil, 4 kişi gelebilir. Savaşa gidecek bir ordu istemiyorum.
5. Kamera, mikrofon yasak. Çünkü bu soğukta dışarıda üşümelerini istemiyorum.
6. Ziyaretlerinde nezaketen "Ne alırsınız" derim. Bu soruda tüm seçenek çaydır. Ancak çay ikram ederim. Zira burası kafe veya kahvehane imiş gibi ben şunu isterim, bunu isterim istemem. Hele kahveye hiç sıcak bakmıyorum. Çünkü kimsenin kırk yıl kahrını çekemem.
7. Ziyaretin makbulü kısa olanıdır sözünü bilmem hatırlatmama gerek var mı? Odamda kalma süreniz çayımı içinceye kadardır.
8. Dışarı çıktıktan sonra mikrofonu görünce, içerideki nezaketi bırakıp seçmene mesaj vermeye kalkmayın. Çünkü resmi kurum mesaj verme yeri değildir.
9. Giderken de efendim, biz de bekleriz demenizi isterim. Zira nezaket bunu gerektirir. 30.12.2021
Not: Kılıçdaroğlu'nun TÜİK'i ziyaret etmek istemesi, bunu basın aracılığıyla duyurması, bu konunun gündem olması dolayısıyla ele alınmıştır. 

29 Aralık 2024 Pazar

Narin Davasının Düşündürdükleri

21 Ağustosta kaybolan 8 yaşındaki Narin, uzun bir arama sonucu 8 Eylülde bir derenin içinde cansız bedeni bulunmuştu.

Türkiye’yi 21 Ağustostan bugüne meşgul eden bu cinayet davası, nihayet 28 Aralık günü ilk mahkemenin verdiği kararla nihayete erdi.

Karara göre anneye, ağabeye ve amcaya ağırlaştırılmış müebbet verilirken, Narin’in cansız bedenini dereye gömen aile dışındaki kişiye ise 4 ay 6 ay ceza verildi.

Türkiye’yi dört aydır uğraştıran ve gündemden hiç düşmeyen bu vahşi cinayet davasının neticelenmesine sevindiğimi söylemeliyim. Her ne kadar bu davanın istinaf ve Yargıtay boyutu olsa da en azından gündemden düşecek.

Gerçek suçlular mı ceza aldı, daha başkaları da var mı, bu ilk karar İstinafta bozulup dava yeniden görülür mü, bekleyip göreceğiz.

Narin’i kendi emelleri uğruna cinayete götüren katillerin; anne, abi ve amca olması gerçekten üzücü. Çünkü annenin çocuğuna, abinin kardeşine, amcanın yeğenine bu cinayeti reva görmesini insanın akıl havsalası almıyor. Aile fertlerinin yaptığı bu kötülüğü düşman yapmaz.

Narin’in ilk kaybolması ve bulunması sürecini takip ettikten sonra yargılama sürecini takip etmedim. Buna ne yüreğim el verdi ne midem götürdü. Mahkemede zanlıların sık sık ifade değiştirmesi yargılamayı yılan hikayesine döndürdü. Çünkü olayın failleri kedinin fare ile oynaması gibi adalet mekanizmasıyla oynadı durdu.

Kararın gerekçesini bilmemekle beraber 8 yaşındaki masum bir çocuğun öldürülme gerekçesinin net bir şekilde ortaya konduğunu düşünmüyorum.

Mahkeme bu sanıklara ceza verirken cinayetin yanında adaleti yanıltma, mahkemeyi oyalama yönünden de bunlara ayrı ceza vermeliydi.

Cesedi dere içine gömüp adaleti yanılan kişiye verilen 4 yıl 6 aylık cezayı az bulduğumu söylemeliyim. Üstelik bu ceza infaz yasasına göre bu ceza, ceza bile sayılmaz. Çünkü bizde bu ceza ve infaz çok garip. Bilmem yarısını yatıyor, yattığı her gün üç gün sayılıyor. Ceza düşük olduğu için belli yılın altındaki cezalar için yatılmıyor bile.

Hoş, ne kadar ceza alsalar da bu cezalar Narin’i geri getirmeyecek. Daha çocukluğunu yaşamadan maalesef aramızdan ayrıldı gitti.

Bir de aile içindeki bu cinayet, çocuklarımızı kime emanet edip edemeyeceğimizi de göstermesi bakımından manidar. Katil; anne, abi ve amca ise ve bunlar bu cinayeti işliyorsa bu çocuklar kime emanet edilecek?

Her yaşı geleni evlendirip çoluk çocuğa kavuşturmayı da masaya yatırmamız gerek. Böyle psikopat türü kişilerin evlendirilmelerinin bile önüne geçilmesi lazım.

Ağabeyi ve amcayı geçtim. Bir anne dokuz ay karnında taşıdığı çocuğuna bunu nasıl yapar? Böyle gaddar ve merhametsiz bir anne olabilir mi? Sonra da hiçbir şey yapmamış gibi nasıl timsah gözyaşları döker?

Hasılı bu cinayet davası erken veya geç bir gün nihayete erecek ama bu gizemli cinayet belleklerden hiç silinmeyecek. Ateş düştüğü yeri yakar diyeceğim ama ateşi evin içine salanlar ailenin fertleri.