20 Aralık 2024 Cuma

Teftişin Böylesi

Köklü bir kurumu denetlemek için bir müfettiş gelir. Müfettişin bir tanesi, yıllarını o kuruma veren, kurumun gediklisi olan, aynı kurumda uzun yıllar çalışması dolayısıyla belki de Türkiye'de bir ilk olan bir memuru; şu evrak, bu evrak, haydi şunu getir, bunu getir, şu niye böyle, bu niye böyle diyerek epey bir uğraştırır. Uğraştırdığı gibi denetimi de bitirecek gibi değil müfettiş.

Yılların tecrübeli memuru bakar ki bu iş bitecek gibi değil.

Müfettişten az müsaade isteyerek odasından çıkar. Çalıştığı başka bir memurun odasına gider. Ona, "Benim teftiş bitecek gibi değil. Sen en iyisi falan ilçenin ilçe başkanı olarak az sonra telefondan beni ara. Kendini tanıt. Hal hatırdan sonra yanıma ziyaret için geleceğini söyle" der. Tamam cevabını aldıktan sonra odasına müfettişin yanına geçer.

Az sonra telefonu çalar. Telefonu kaldırır. Karşıdaki kimse, X ilçesinin ilçe başkanı falan”. İsmini duyar duymaz, "Ooo başkanım, buyur" türünden iltifatın ardından, ilçe başkanı, "Müsait isen ziyaretine geleceğim" der. Memur da "Çok iyi olurdu başkanım. Muhabbet ederdik. Yalnız şu anda teftiş geçiriyorum. Müsait değilim. Başka bir zaman olsa olur mu?" der. "Ne teftişi" der ilçe başkanı. Var mı sıkıntı" deyince," Rutin bir teftiş. Çok teşekkür ederim" diyerek telefonu kapatır.

Tüm bu konuşmaları dinleyen müfettiş, "Misafirin gelseydi, ben de kendisiyle tanışmış olurdum. Ben engel olmazdım" der. Memur ise "Efendim! “Şu anda teftiş var. Ne zaman biteceği belli olmaz. O yüzden kabul etmedim" deyince, müfettiş, "Ne teftişi? Teftiş bitti. Her şey yerli yerinde. Keşke ilçe başkanı gelseydi de benim çocuk polisliğe müracaat etmişti. Onunla tanıştıktan sonra çocuğun bilgisini ona verseydim, çok iyi olacaktı. Madem gelmedi. Siz de o ilçe başkanı ile iyi tanışıyorsunuz. Şu benim çocuğun bilgilerini yazayım da ilçe başkanımıza versen olur mu" der. Bir kağıda çocuğunun bilgilerini yazıp memura verir. O da "Bu iş bizim işimiz. Sizin çocuktan iyisini mi bulacaklar. Hemen iletirim" der.

Bu duruma sevinen müfettiş laptop ve evrakları toparlayarak müsaade alıp kurumu terk eder. 

Ötesini bilmiyorum. Kurumun gediklisi memur X ilçenin ilçe başkanını tanıyor muydu? Tanıyor idiyse referans olması için müfettişin çocuğunun bilgilerini ilçe başkanına verdi mi? Verdi ise ilçe başkanı ilgilendi mi? Müfettişin çocuğu polis oldu mu? Bu kısımları bilmiyorum. Bildiğim tek şey teftişin bu şekilde sona erdiği, memurun derin bir oh çektiği.

Söz müfettiş ve teftişten açılmışken kısaca bir soruşturmadan da bahsedeyim.

İki müfettiş, kelli felli bir amirin şikayeti üzerine üzerindeki görevi almak için muhakkik olarak görevlendirilir. Bunlar da aldıkları emir ve talimat gereği şikayete mebni kişinin ipini çekmek için bir inceleme ve soruşturma dosyası hazırlarlar. Dosya tam istenildiği gibi. Görevlerini yapmanın huzuru içinde görev yerlerine giderken bu muhakkik şerin kimin için geldiğini ve niyetlerini çok iyi bilen bir tecrübeli memur bu muhakkiklerden birini kenara çekip "Sayın müfettişim, hakkında dosya hazırladığınız kişinin arkası çok güçlü. O kimse falan kimsenin yeğeni" deyip kenara çekilip müfettişin ne yapacağını izlemeye koyulur.

Müfettiş az kenara çekilip iş ortağı diğer müfettişi arayarak "Hocam, bu kimse falanın yeğeni imiş. Ne yapacağız" diyerek endişesini paylaşır. Öyle ya iş yapacağız derken başlarına iş açılmasın.

Suç ortağı diğer muhakkik de flaşı gönderdiğini söyler. 

Bunun da sonrasını bilmiyorum. Ama öyle anlaşılıyor ki soruşturma dosyası kapanıncaya kadar ya bu kişinin dayısı kendilerini yerlerinden ederse diye epey bir endişeye kapılmışlardır. Gerçi sipariş üzere kelle almaya gelenlerin bu şekil endişe etmelerine gerek yoktur. Çünkü kelle avcılarının görevi, verilen emri harfiyen yerine getirmektir. Yine bir kölenin ya da kendisini köle statüsüne koyanların en büyük mutluluğu, efendilerini mutlu edip onların gözüne girmektir. Ötesi evhamdır. Boşa telaştır. Bir de ellerinde adalet terazisi varsa niye endişeye kapılsınlar değil mi? Vicdanları zaten rahat. Daha ne istesinler bu dünyadan değil mi? 

19 Aralık 2024 Perşembe

Hedefe mi Bakanlardansın yoksa Parmağa mı?

Aynı dili konuştuğun bazı insanları anlamak zor. Daha doğrusu bunlarla anlaşmak zor.

Ha duvara konuşmuşsun ha bunlara.

Anlayışı mı kıt bunların? Hayır. Keşke böyle olsa. Çoğu okumuş, fakülte bitirmiş, ev bark, iş, makam ve statü elde etmiş kişiler.

İyi bir niyet okuyucu özelliği var bunların.

Aynı zamanda her bir söz, yazı ve konuşmayı kendi savunduklarına gelmiş bir saldırı kabul ederler.

Parçalanamayan bir önyargıya sahipler.

Aşırı sevgi ve nefret bunların gözünü kör etmiştir.

Bildiğin fanatik bunlar.

Kişilik, kimlik ve aidiyetlerini başkasını savunarak, onlar adına saldırarak, belden aşağı vurarak edinirler.

Sevdiklerini dünyanın merkezine koyarlar, onları Allah'ın nimeti görürler. Bir sevdikleri bir de dünya. Sevdiklerine halel gelmemesi için gerekirse dünyayı ateşe verirler.

Sevdikleri bir yanlış yapmışsa dahi onu savunurlar. Savunulamayacak absürt bir şey ise tevilin, zırvanın, mazeret ve gerekçenin sınırı yok onlar için. Devenin dişi veya erkek olması fark etmez. Yeter ki erkek deveye dişi, fişi deveye erkek densin.

Suriye'deki son gelişmelerle ilgili bir endişeni dile getirsen, seni İsrail yanlısı ilan ederler.

Bir bilim adamının bir konu hakkında bir görüşünü paylaşsan, içeriğe dair tek kelime etmezler. Çünkü içerik hakkında garibim bencileyin Fransız. Ama Fransız olduklarını karartmak ve konuyu saptırmak için bu dediğiniz adam, şu kendi pisliğini yiyen değil mi derler.

Suriye'yle ilgili karşıt birinin endişelerini paylaşsan, onun endişelerini boşa çıkaracak görüş yazacakları yerde o kimsenin cemaziyülevvelini önüne döker. Bu şöyle biridir. Geçmişte bunu yaptı der. Çünkü görüş ve düşünceyi çürütme gibi bir çapları yok. Bu durumda tek yaptıkları belden aşağı vurmak ve insanın topuğuna sıkmak. Yani teşbihte hata olmasın, kedi-köpek gibi çöp tenekesini karıştırır dururlar.

Kısaca, gösterdiğin hedefe bakmazlar. Hedef yerine parmağına bakarlar. Bilseler ki parmağa bakmak ahmakların işidir.

Bunlara kendilerine ait zerre fikri olmayan parmakçı vekil dense yeridir. Bu tip vekillerde fikir olmaz. Aklını kiraya verdiği kişilerin parmağı havadaysa bunların parmağı havaya kalkar. Parmak aşağı inerse bunların parmakları aşağıya iner. Parmakçının görevi parmakçılıktır. Ötesi onlara gerek değildir.

Yine bu tipler hiçbir şeyden anlamasa da anlar ve bilir görünürler ve kendilerini, o şeyin ve şeylerin kitabını yazmış şekilde lanse ederler.

Hasılı, bu tip şakşakçı tiplerle hal hatır ve merhabanın dışında fikir namına konuşulacak hiçbir şey yoktur. Ötesi akıl sağlığınıza zarardır.

17 Aralık 2024 Salı

Evhamın Böylesi

Yaşını başını almış, emekliliği gelmiş biri öğle namazını kılmak için lavaboya gider, abdestini alır.
Sonra mescide giderek namazını kılar.
Namazını kılıp dışarı çıktıktan sonra secdeye gittiği zaman belinde serinlik hissettiği vesvesesi aklına damar.
Kendisini bir düşüncedir kaplar. Acaba belim açılmış olabilir mi? Öyle ya bel açılmış olmasa bu serinlik niye gelsindi.
Namazım bozuldu mu, kıldığım bu namaz oldu mu diye bir din hocasına sorar. Bozulmaz, Allah kabul etsin dese de bunu yeterli görmez. Çünkü evham alır başını gider. Bir başka din hocasına da sorar. O da aynı şekilde bozulmaz, iadesine gerek yok der.
Tamam o zaman dese de vesvese başının etini yer. Ya namazım olmadıysa der durur. Çünkü fetva veren din hocaları da yanılmış ve yanlış fetva vermiş olabilir diye düşünür.
Olmayacak böyle, ne olur ne olmaz deyip tekrar namaz kılmaya karar verir. Namazı iade etmekle de kalmaz. Abdest de almaya karar verir.
Abdesti niye aldı. Lavabo ihtiyacı geldi de o yüzden mi aldı ya da belim açıldıysa sadece namaz değil, abdestim de bozulmuş diye mi düşündü bilinmez.
Her neyse bu vesvese kendisine pahalıya patlar. Abdest alırken lavaboda bir de düşer.
Nasıl düşmüş demeyin. Ayağını yıkamak için lavaboya kaldırınca tek ayakla durmaya çalışırken düşmüş olabilir. Çünkü tek ayakla durmak abdestte herkesin işi değil.
Bereket herhangi bir yerinde bir yaralanma yok.
Sonrası mı? Abdestin ardından namazını iade eder.
Sonrasını bilmem. Acaba lavaboya düştüm diye namaz kılmadan önce elbisesini değiştirmiş olabilir mi? Çünkü lavaboda yerler ıslak olur. WC'den çıkan her bir yere basar. İyi ki necasetten taharet aklına gelmemiş. Şimdi söylesem, iki defa kıldığı öğle namazını bugün kaza ederdi.
Neyse işin o kısmını bilmiyorum.
Bildiğim, bel açılmış olabilir şüphesinden dolayı kıldığı namazın kendisine pahalıya patladığıdır.
Bir meslektaşın başına gelen bu kuruntulu hali duyunca, aklıma bir öğrenci geldi. O da banyoda iken iğne ucu kadar kuru yer kalmayıncaya kadar tüm bedeni yıkamak kuralı aklına gelince, vücudumda kuru yer kalmış olabilir şüphesiyle üç defa gusül abdesti almış bir defasında.
Olur mu olur. Çünkü vesvese bu. Geldi mi? Gitmez.
Siz siz olun vesvese, evham, kuruntu, şüphe her ne derseniz deyin, bunlardan uzak durun. Yoksa hem kendinize hem birlikte yaşadıklarınıza hayatı zindan edersiniz.