Ana içeriğe atla

Teftişin Böylesi

Köklü bir kurumu denetlemek için bir müfettiş gelir. Müfettişin bir tanesi, yıllarını o kuruma veren, kurumun gediklisi olan, aynı kurumda uzun yıllar çalışması dolayısıyla belki de Türkiye'de bir ilk olan bir memuru; şu evrak, bu evrak, haydi şunu getir, bunu getir, şu niye böyle, bu niye böyle diyerek epey bir uğraştırır. Uğraştırdığı gibi denetimi de bitirecek gibi değil müfettiş.

Yılların tecrübeli memuru bakar ki bu iş bitecek gibi değil.

Müfettişten az müsaade isteyerek odasından çıkar. Çalıştığı başka bir memurun odasına gider. Ona, "Benim teftiş bitecek gibi değil. Sen en iyisi falan ilçenin ilçe başkanı olarak az sonra telefondan beni ara. Kendini tanıt. Hal hatırdan sonra yanıma ziyaret için geleceğini söyle" der. Tamam cevabını aldıktan sonra odasına müfettişin yanına geçer.

Az sonra telefonu çalar. Telefonu kaldırır. Karşıdaki kimse, X ilçesinin ilçe başkanı falan”. İsmini duyar duymaz, "Ooo başkanım, buyur" türünden iltifatın ardından, ilçe başkanı, "Müsait isen ziyaretine geleceğim" der. Memur da "Çok iyi olurdu başkanım. Muhabbet ederdik. Yalnız şu anda teftiş geçiriyorum. Müsait değilim. Başka bir zaman olsa olur mu?" der. "Ne teftişi" der ilçe başkanı. Var mı sıkıntı" deyince," Rutin bir teftiş. Çok teşekkür ederim" diyerek telefonu kapatır.

Tüm bu konuşmaları dinleyen müfettiş, "Misafirin gelseydi, ben de kendisiyle tanışmış olurdum. Ben engel olmazdım" der. Memur ise "Efendim! “Şu anda teftiş var. Ne zaman biteceği belli olmaz. O yüzden kabul etmedim" deyince, müfettiş, "Ne teftişi? Teftiş bitti. Her şey yerli yerinde. Keşke ilçe başkanı gelseydi de benim çocuk polisliğe müracaat etmişti. Onunla tanıştıktan sonra çocuğun bilgisini ona verseydim, çok iyi olacaktı. Madem gelmedi. Siz de o ilçe başkanı ile iyi tanışıyorsunuz. Şu benim çocuğun bilgilerini yazayım da ilçe başkanımıza versen olur mu" der. Bir kağıda çocuğunun bilgilerini yazıp memura verir. O da "Bu iş bizim işimiz. Sizin çocuktan iyisini mi bulacaklar. Hemen iletirim" der.

Bu duruma sevinen müfettiş laptop ve evrakları toparlayarak müsaade alıp kurumu terk eder. 

Ötesini bilmiyorum. Kurumun gediklisi memur X ilçenin ilçe başkanını tanıyor muydu? Tanıyor idiyse referans olması için müfettişin çocuğunun bilgilerini ilçe başkanına verdi mi? Verdi ise ilçe başkanı ilgilendi mi? Müfettişin çocuğu polis oldu mu? Bu kısımları bilmiyorum. Bildiğim tek şey teftişin bu şekilde sona erdiği, memurun derin bir oh çektiği.

Söz müfettiş ve teftişten açılmışken kısaca bir soruşturmadan da bahsedeyim.

İki müfettiş, kelli felli bir amirin şikayeti üzerine üzerindeki görevi almak için muhakkik olarak görevlendirilir. Bunlar da aldıkları emir ve talimat gereği şikayete mebni kişinin ipini çekmek için bir inceleme ve soruşturma dosyası hazırlarlar. Dosya tam istenildiği gibi. Görevlerini yapmanın huzuru içinde görev yerlerine giderken bu muhakkik şerin kimin için geldiğini ve niyetlerini çok iyi bilen bir tecrübeli memur bu muhakkiklerden birini kenara çekip "Sayın müfettişim, hakkında dosya hazırladığınız kişinin arkası çok güçlü. O kimse falan kimsenin yeğeni" deyip kenara çekilip müfettişin ne yapacağını izlemeye koyulur.

Müfettiş az kenara çekilip iş ortağı diğer müfettişi arayarak "Hocam, bu kimse falanın yeğeni imiş. Ne yapacağız" diyerek endişesini paylaşır. Öyle ya iş yapacağız derken başlarına iş açılmasın.

Suç ortağı diğer muhakkik de flaşı gönderdiğini söyler. 

Bunun da sonrasını bilmiyorum. Ama öyle anlaşılıyor ki soruşturma dosyası kapanıncaya kadar ya bu kişinin dayısı kendilerini yerlerinden ederse diye epey bir endişeye kapılmışlardır. Gerçi sipariş üzere kelle almaya gelenlerin bu şekil endişe etmelerine gerek yoktur. Çünkü kelle avcılarının görevi, verilen emri harfiyen yerine getirmektir. Yine bir kölenin ya da kendisini köle statüsüne koyanların en büyük mutluluğu, efendilerini mutlu edip onların gözüne girmektir. Ötesi evhamdır. Boşa telaştır. Bir de ellerinde adalet terazisi varsa niye endişeye kapılsınlar değil mi? Vicdanları zaten rahat. Daha ne istesinler bu dünyadan değil mi? 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda...

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam ...

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim de...