17 Ekim 2024 Perşembe

Aynı Şeyden Farklı Sonuç Beklemek

Bildim bileli, Ortadoğu'nun İsrail sorunu var. Aslında sadece Ortadoğu'nun değil dünyanın sorunudur İsrail.

İsrail'i şımartan bu ülkeye destek veren ülke ve ülkelerden ziyade dünyanın sessizliğidir.

Olan da Filistinliye oluyor. Ne memleketleri var ne kalacakları yer.

İnsanca yaşama imkanına sahip olmadıkları gibi canlarının da bir kıymeti harbiyesi yok. Öyle zannediyorum, şehidi olmayan hane yoktur. Belki de bir hanede onlarca şehitleri olmuştur.
Başka çocuklar gibi bu ülke insanının çocukları çocukluklarını yaşamamıştır. Gördükleri hep gözyaşı ve kandan ibarettir.

Herhalde dünya bu kadar katliamı daha önce görmemiştir.

Hasılı karşımızda çözümsüz ve umutsuz ve ölüme terk edilmiş bir Filistin halkı var.

Filistin topraklarında kalan nüfustan çok başka ülkelerde sığınmacı olarak hayatiyetine devam eden Filistinli var.

Kısaca ölüme terk edilmiş Filistinlinin bir hayvana verilen değer kadar değeri yok zalimlerin ve zalimlere sesini çıkarmayan sessiz çoğunluğun gözünde.

Filistinlilerin yaşadığı bu insanlık dramını, ateşin içinde yaşayan Filistinliler kadar derinden hissetmesek de ülke olarak Filistin'e bigane değiliz. Çünkü ateş düştüğü yeri yakar.

Filistin milli meselemiz gibi hep gündemimizde. Adeta Filistin ile yatıp Filistin ile kalkıyoruz:

İsrail'e lanet okurken Filistinliler için dua ediyoruz.

İsrail'i telin ediyoruz.

Sosyal medya paylaşımlarıyla oradaki zulmü hep gündemde tutuyoruz.

Hutbe ve vaaz konusu yapıyoruz.

Miting ve protesto yürüyüşü düzenliyoruz.

Birinci elden İsrail'i eleştiriyoruz.

Bu dramı dünyaya duyurmaya çalışıyoruz.

İsrail ve Yahudi ürünlerini boykot ediyoruz.

Çarşaf çarşaf boykot ürünlerini paylaşıyoruz.

Boykota katılmayan esnaf ve işletmeleri eleştiriyoruz.

Filistin'e maddi destek ve ilaç yardımı yapıyoruz.
Kısaca İsrail'i durdurma adına yaptığımız her şey birbirinin aynısı. Ben bildim bileli, yukarıda yazdıklarımı yapıyoruz. Belki de bizim bu yaptıklarımız bir sinek ısırığı kadar İsrail'e zarar vermiyor.

Sonuç, İsrail öldürmeye devam ediyor. Nokta atış suikastlar düzenliyor. Filistin liderlerini bulundukları yerde öldürüyor. Yeni lider seçiliyor, onu da öldürüyor.

Özellikle son bir yıldır İsrail ölüm avına çıkmış bir şekilde acımasızlığına devam ediyor.

Bizim, İsrail aleyhine olsun diye kendi çapımızda yaptığımız onca şey İsrail'i durdurmaya yetmiyor.

Hasılı, bizim yıllarca sonuç alma uğruna yaptıklarımız hep aynı. Hep aynısını yapıyoruz ve sonuç almaya çalışıyoruz.

Yeri veya değil, teşbih uydu veya uymadı ama bizim bu yaptıklarımız bana Albert Einstein'in bir sözünü hatırlattı: “Aptallığın en önemli kanıtı, aynı şeyi defalarca deneyip farklı sonuç almayı beklemektir”.

Söz çok acı ama bir gerçek. Çünkü hep aynısını yapıyoruz ve sonuç almaya çalışıyoruz.

Şu dediğine bak demeyin. Maalesef durumumuz bu. İsterim ki sonuç alıcı yollar denensin. Ama ne? Bence bunun üzerine kafa yorulmalı.

Sosyal Medya Vergisi

Açığı kapatmak ve yeni kaynak bulmak amacıyla devlet yetkilileri nereden, nasıl vergi alabilirim diye düşünüp taşınıyor. Zaman zaman absürt vergi aldıkları da oluyor ama olsun. 

Devletin işi bu. Zira vergiyle yaşıyor.

Belli ki ihtiyaç var. 

Bir vatandaş olarak devlet yetkililerinin bu zor durumunda yanlarında olmak vatandaşlık görevi. Ben de bir şeyler yapmak ve çorbada tuzum olsun isterim. Bugüne kadar kimsenin aklına gelmeyen bir vergi türü önermek istiyorum.

Vergimin adı sosyal medya ve sanal âlem vergisi. 

Bence devlet bu vergi türünü düşünmeli. Hemen yürürlüğe koymalı. 

Bu vergiyi koyduğu takdirde hazinenin dolacağını düşünüyorum. Üstelik sürekli olacağı için cari fazlası vermeye başlayacaktır. 

Nasıl olacak bu derseniz, adından da anlaşılacağı üzere bu vergiyi almak kolay. Yeter ki devlet bu vergiyi koysun. 

Sosyal medya hesabı olan herkes bu vergiyi ödemekle yükümlü olacak. Kişinin kaç hesabı varsa o kadar vergi ödeyecek. 

Ayrıca her sosyal medyaya girişte giriş vergisi adı altında bir miktar vergi alınabilir. 

Sosyal medyada eğleştiği süre boyunca günlük, aylık vergi miktarı belirlenebilir. 

Paylaşım yapandan her paylaşım başına, okuyup beğenenden beğeni başına, yorum yapandan yaptığı yorum sayısınca vergi düşünülebilir. 

Sosyal medyaya girdiği halde hiç paylaşım yapmayan, yorum yazmayan, beğeni işareti bırakmayan, kısaca renk vermeyen ve iz bırakmayandan faydalanma vergisi alınabilir. 

Cuma mesajı paylaşanlardan resim formatında paylaşana ayrı, yazıyla paylaşana ayrı olacak şekilde mesaj vergisi konabilir. 

Bir partinin, bir ideolojinin trolü olanlardan trol vergisi alınabilir. 

Devlet memuru olduğu halde mesai saatleri içerisinde paylaşım yapandan kallavi vergi alınabilir. 

WhatsApp aracılığıyla durmadan yazı gönderen, mesaj gönderenlerden rahatsız etme vergisi alınabilir. İletişim aracını boş yere meşgul ettiğinden dolayı daha fazla vergi konabilir. 

Dijital ortamda yazı okuyandan okuma vergisi düşünülebilir. 

Arama motorlarından herhangi bir konuda arama yapandan arama vergisi alınabilir. 

İnternet üzerinden döviz ve altın fiyatlarına bakanlardan servet vergisi alınabilir. 

Sanal aleme reklam verenden reklam vergisi alınabilir. 

Sanal oyun oynayandan dijital oyun vergisi alınabilir. 

Bir Web sayfasına girildiği zaman çerezleri kabul et diyenden çerez vergisi alınabilir. 

Daha neler neler... 

Kısaca, devlet bu konuda kafa yorsun. Devlet ihya olur. Paraya para demez. 

Burada herkes sosyal medya hesabını kapatır denebilir. Devlet her 18 yaşını doldurandan sosyal medya hesabı açmasını zorunlu kılabilir. 

Hesap açmak istemeyene vatan haini, terörist muamelesi yapılabilir. Kanına baktır denebilir. 

Bu vergi türünde vergi kaçırma durumu da olmaz. Çünkü kimin ne zaman girdiği, ne kadar bu alemde durduğu, ne yazıp çizdiği belli. O yüzden kimse vergi kaçıramaz. 

Gördüğünüz gibi çözüm çok kolay. Yeter ki istensin.

Bu konuda, vekillerden biri destek isterse kanun teklifi hazırlamada yardımcı olurum. 

İki Eleştiriye Cevap

Blogumda “Ya Vatan Ya Büyük Rakı" başlıklı bir yazı kaleme alıp bu yazıyı sosyal medyada da paylaşmıştım. Yazıdan haberi olmayanlar için bu yazımı buraya kopyalıyorum: https://dilinkemigiyok.blogspot.com/2024/10/ya-vatan-ya-buyuk-rak.html

Yazı bir parti genel başkanının düzenlediği bir basın toplantısı üzerine daha doğrusu genel başkanın Meclise verilen yeni vergi paketini Eleştirenlere dair sarf ettiği sözler ve benzetmesi üzerine bir hiciv yazısı idi. 

Yazı takipçilerim tarafından -iki kişi dışında- epey bir beğeni aldı ve yorum yazıldı. Mizahın bolca kullanıldığı bu yazım okuyucuyu hem güldürürken hem de düşündüren cinsten idi. 

Yorumlar arasında şahsına büyük saygı duyduğum  bir meslek büyüğümüz bir yorumu dikkatimi çekti. Belli ki bir hiciv yazısı olan yazı üslubumu beğenmemiş. Güzel bir üslupla bana yorum yazmış. Hem yazdığı yorumu hem de bu yoruma yazdığım cevabı buraya alıyorum:

"Doğrusu Allah kalplerde olanı bilendir" hiciv edebiyatını ve sanatını da herkes yapamıyor veya yapmıyor. Sosyal medya konuşma gibi değil çok farklı bir alan yanlış anlamalara sebep olabiliyor belki bazı usulleri kullanma yerine başka metod olabilir mi veya bazı kişiler için daha açıklayıcı şerhli girmek gerekebilir mi diye düşünülebilir.“

Elbette kalplerde olanı Allah dışında kimse bilemez. Yazmaya sosyal medyada çalakalem başladım. Daha sonra bu yazıları blogta topladım. Yazarken de şu usulle yazayım gibi bir çabam olmadı. Hala da öyleyim. Hiciv veya başka tür yazıların kurallarını da bilmiyorum. Benim yazılarım birer deneme ve uzun. Sosyal medyaya çok uygun değil. Zira bu alemde uzun yazılara pek yer yoktur. Bu tür konuların yeri müsait oturma ortamları. Şimdi o tür ortamlar da pek kalmadı. Herkes derdini, düşüncesini uygun veya değil bu alemde dile getiriyor.

Beş bine yaklaşan yazım var. Her yazım hiciv yazısı değil. Yazarken de şöyle bir üslup kullanayım demem. Bazen sosyal medyada bazen de blogta giriş, gelişme ve sonuç bölümünü düşünmeden yazarım.

Hiciv, mizah, taşlama, dokundurma, anekdotlu anlatım, her ne ise yazılarımda amacım, güldürmek, güldürürken düşündürmek. Zaten mizahta istenen de budur. 

Yer ve şahıs ismine yer vermeden bahsettiğim hususlarda kastım, kişiden ziyade söz ve hareketin ince bir dil ile eleştirilmesinden ibarettir. Kişilerle işim olmaz.

Eleştirir gibi yaptığım ama sövdüğüm, över gibi yaptığım ama eleştirdiğim yönüm de vardır. İnce ve kinayeli konuşma çocukluğumdan beri vardır. Huylu huyundan pek vazgeçmez. 

Ayrıca düz ve açıklayıcı o kadar yazı var. Birbirinin aynısının tıpkısı. Yazılar ve yazıyı yazanlar da farklı üslubuyla bilinir. Çok kişiden biri olmaktansa nevi şahsına münhasır olmayı yeğlerim. Ne edersin ki buyum. 

Bir zamanlar kol kırılsın yen içinde kalsın isterdim. İşler sağır sultana sirayet edince bunun bir anlamı kalmadı. 

Bir zamanlar sırtımda yumurta küfesi vardı. Onu da atalı çok oldu. 

Bu yazıda yaptığım da herkesin eleştirdiği bu konuyu irdelemek oldu. Yazıda bahsedilen kişi, izaha muhtaç değil, herkes biliyor. Konuşması da tepki çekti. Kardeşlerim, biz şu kadar bu fona destek vereceğiz, teşkilatımızdan başlıyoruz. Bu devlet bu savunma sanayii bizim diyeceğine, yeni vergi türüne tepki gösterenleri rakıya yönlendirmesi, demlenmeden bahsetme benzetmesi yakışmadı. Ki aynı şekilde Meclise personel alımında herkes bu usulle giriyor. Maalesef biz de bu kervana katıldık diyeceği yerde, başka yerde daha yüksek maaşlı iş bulabilirdim. Biz daha düşüğünü seçtik demesi de tepki çekti. 

Ayrıca bu süreçte demlilere el uzatılırken kesmeye yönelik bu benzetme zannımca olmadı. 

Yapılan basın toplantısına gelen tepkilerden dolayı dozajı azaltacağı yerde bu tiplerin kredi kartı iptalini istemesi evlere şenlik. Artık hamaset ve birileriyle korkutmaktan vazgeçmek gerek. Zaten tepkilerden dolayı teklif geri çekildi. 

Bence yazım yanlış anlamaya müsait değil, az buçuk beni takip eden vermek istediğim mesajı anlar. 

Benim yazı türü ve üslubumdan ziyade hayal kırıklığı yaşatanlara gittiğiniz yol yol değil, açıklamanız iş değil denmeli. Çünkü mızrak çuvala sığmıyor artık. Kimsenin kendilerini sevenleri hayal kırıklığı yaşatmaya hakkı yoktur. 

İnce ince dokundurmam da kırıp dökmeden bunu yapma amacını güdüyor. 

Derdim var ki ince ince dokunduruyorum. Gerekirse bu uğurda mimleniyorum. Çoğunun yaptığı gibi renk vermeden duramıyorum. 

Şu var ki yaşadığımız devir yazı yazmanın, konuşmanın, izahın zamanı değil, en iyisi susmaktır. 

Hasılı ince ince dokunduruyorum vesselam.

“Adamı kızdıracak açıklamalar sözler yazma. Maksadını bilmiyorum ama ben bu işten hiç mi hiç hoşlanmadım”. 

Birileri eline mikrofonu alıp istediği şekilde konuşacak. Olur olmaz kıyas yapacak. Karşı çıkanlara ağzına geleni sayacak. Limit düşürenlerin kartını iptalini isteyecek, gitsin içki alsın diyecek. Tepki çeken bu açıklamalara müsaadenizle iki sözümüz olsun. Kendi üslubumla üç beş kelam edeyim. Zaten tepkilerden dolayı yasa teklifi de detaylı görüşülmek üzere geri çekildi. Bir eksiklik var ki bu yapıldı. Bence her şeyi olura bırakıp tepkisiz kalmak bizim işimiz olmamalı. Bu konuyu ele alırken hem güldürüp hem de düşündürmek amacım. Adı geçen kişiyle işim olmaz. Bir de bu teklifi veren savunmasını yapsın, gerekçesini açıklasın. Mesele memleket ise adı geçen paranın daha fazlası da verilir. Bu memleket onun olduğu kadar bizim de.