23 Temmuz 2024 Salı

Bekarın Avrat Boşaması

"Niye çalışıp duruyor ki? Emekli olsa da yerini birilerine açsa!".

"Daha çalışın mı? Yaşını başını almış, torun torba olmuşsun. Bırakıver artık. Torun sev, onlara zaman ayır biraz da". 

"Çalış çalış. Nereye kadar? Mezara mı götüreceksin?"

"Çalışmak iyi de her şey para değil. İnsan kendine de vakit ayırmalı, gezip tozmalı".

"Bunlar niye emekli olmuyorlar? Piyasada atanmak için bekleyen o kadar öğretmen adayı var". 

"Ben gününde emekli oldum. Bir rahatım bir rahat. Beş vakti daima camide cemaatle kılıyorum. Tavsiye ederim".

"Öğretmenler odasına bir girdim. Hepsi emekliliği gelmiş yaşlılar dolu. Ama emekli olmuyorlar". (Bunu söyleyen de yaşlı ama minyon tip olduğundan yaşını göstermeyen biri).

*

"Aman emekli olma. Emekli olup da ne yapacaksın? Bak bana. Ne kadar pişmanım. Vakit geçiremiyorum".

"Emekli olacağım ama maaşım yarıdan fazla düşüyor. Mecburen çalışacağım. Bu devirde emeklilik akıl kârı değil. En iyisi devlet haydi git deyinceye kadar çalışmak”.

*

Yukarıda verdiğim emekli ol, diyenler bekara avrat boşamanın kolay olduğunu sanan, önünü ve arkasını düşünmeyen kişilerdir.

Elbette her şey para değildir. Yalnız bu bekar olup durmadan avrat boşayanlar bilmeli ki günümüz emekliliği eskinin emekliliği gibi değildir. Ömürler uzamış, adeta emekliye karın tokluğuna ve kıt kanaat geçineceği bir maaş takdir ediliyor. Bu devirde emekli maaşı ile geçinmek zor.

Bir diğer husus kişinin sağlığı el verirse bırakın çalışsın. Emekli olup boşta kalan insanın hayalleri ve yapacağı işi kalmayınca çabuk yaşlanır ve içi koflaşır. Doğa hangi canlı emekli oluyor bu arada?

Bir taraftan erken emekliliği eleştirirken diğer taraftan emekliliği geldiği halde çalışma azminde olan kişilerin emekli olmasını istemek bir çelişkidir. Bugün 16 milyon emeklinin yanına yeni emeklileri katmak hiç akıl kârı değil. Hazırında devlete yüktür.

Ben fakülteyi bitirdiğimde birileri emekli olsun da ben de çalışmaya başlayayım hesabı yapmadım. Ki biriken mezun öğretmenlerinin göreve atanması, mevcutların emekliliğiyle giderilebilecek bir şey değil. Bugün elime geçen bir istatistiğe göre ilahiyatlar kapatılsa, hiç mezun vermese okulların din kültürü öğretmenini karşılamak için mevcut mezunlar 23 yıl sonra eritilebiliyor. İHL meslek dersleri branşındakiler ise 97 yıl sonra eritilebiliyor. Yani bu iş sadece mevcutların emekliliğiyle bitirilecek bir stok değil.

Verdiğim son iki örnekte görüleceği gibi emeklilik istenecek bir şey değil, bunu en iyi eşekten düşenler bilir. O yüzden bırakım birilerinin emekli olmasını dört gözle beklemeyi, herkes kendi işine baksın. Sağlık varsa, işinde verim varsa bırakın insanımız çalışsın.

Aile Olmak ve Aile Kalabilmek *

Aile olmak zordur, aile kalabilmek daha zordur. Bu yönüyle bakıldığı zaman aile olmuş ama aile kalamamış aileler çoğunluktadır. Aile kalabilenin sayısı ise bir elin parmaklarını geçmez.

Aile demek; 

Aile bireylerini iyi günde, kötü günde görüp gözetmektir. 

Derdini dinlemektir. Derdiyle dertlenmektir.

Yükünü almaktır, yük olmamaktır, yük olan varsa elleşip yükü kaldırmaktır. 

Sıkıntı anında taşın altına elini uzatmaktır. 

Birbirini menfaatsiz ve çıkarsız sevip saymaktır.

Teklifsiz bir araya gelmektir, çat kapı gelip gitmektir. Bizdeyiz, sizdeyiz demektir.  Yabancı gibi olmamaktır. Samimiyet ve içtenliktir.

Oturup kalkmaktır, gerekirse yatmaktır, hal hatır sormaktır, beraber ağlamak, beraber gülmektir.

Birbirinin olmasını istemektir. Elinden tutup kaldırmaktır. Çekememezlik yoktur.

Bir dert ve sıkıntının ilk açıldığı, derman arandığı yerdir. 

Bireyler arasında sorun çıktığında veya kırgınlık ya da küskünlük olduğunda büyüklerin soruna el koyduğu, büyüğün kestiğinin yendiği, üzerine sözün söylenmediği yerdir.

Birbirlerini ziyaret dostlar alışverişte görsün, ayıp olmasın türünden olmayandır.

Birlikteliklerini iple çeken, bir araya geldikleri zaman mutlu olan ve mutlu ayrılan, geride mutluluk bırakılan yerdir.

Düğünde, cenazede, mutlu ve üzüntülü anlarda o evin ferdi gibi ayakta dolaşandır.

İlişkileri pamuk ipliğine bağlı olmayan yerdir.

Aynı soyadı taşımanın onurunun yaşandığı yerdir.

Büyüğün küçüğü sevdiği, küçüğün büyüğü saydığı, fikir danıştığı ortamdır.

Bireyler arasında yabancılık yoktur. Büyükler kendi arasında, küçükler kendi arasında arkadaş gibidir.

Birbirlerini mahremlerini mahrem bilirler, taşınmaması gereken sırrı içlerinde taşırlar.

Aradaki sorunlar kavga ve gürültü, patırtı ve itiş kakışla değil, nezaket ölçüleri içerisinde suhuletle çözülür.

Kısaca, ben bu ailenin ferdi olmaktan mutluyum, yeniden dünyaya gelsem bu değerli ailenin yine ferdi olmaktan kaçınmazdım denilen yerdir aile.

Böyle aile olup böyle aile kalabilen ailelere ne mutlu! Kıskanılmaz, gıpta edilir ancak.

*04.11.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Yönetenler ve Yönetilenler

Gördüğümden, izlediğimden, olup bitenden, geldiğimiz noktadan şunu çıkarıyorum ki dünyada bir yönetenler var, bir de yönetilenler.

Yönetenlerin sayısı fazla değil. Sayıları bir elin parmaklarını geçmez. Bunlar parayı elinde bulunduranlar, para ve ekonomilere yön verenlerdir. 

Devlet değil bunlar. 

Ellerindeki devasa imkanlarla her devleti elleriyle oynatıyorlar. 

Bunlar ne karar alıyorlarsa, dedikleri oluyor. Planları milim şaşmaz. A planları olmuyorsa, B planlarını devreye sokuyorlar. Bu da olmuyorsa C planları devreye girer. Ama her hâlükârda dedikleri olur. 

Dünya siyasetine bunlar yön verir. İster krallık ister demokrasi ile yönetilsin, devletlere lider ya da yöneticiyi bunlar ayarlarlar. 

Ayarladıkları liderleri bir şekilde o ülkenin yönetimine getirirler. Hem de kurtarıcı olarak. 

Getiremedikleri takdirde gerekirse darbeye başvururlar, iç savaş çıkarırlar. 

Anlaştıkları liderler efendilerinin emrinden dışarı çıkmaz. Şayet çıkmaya kalkarlarsa bedelini ağır öderler.

Dünyada bu yönetenler dışında bağımsız devlet yoktur. Bayrağı olan ne kadar devlet varsa, bu ülkelerde ne kadar iktidar varsa hepsi bunların emrindedir. Ülkelerin durumları içişlerinde serbest, dışişlerinde bağlı özerk devlet gibidirler.

Bunlar devlet de olsa, o ülkenin cumhurbaşkanı veya kralı da olsa ülkesine emir verirken bunlardan emir alırlar. Emir alan cumhurbaşkanıdır, emir alan kral vs.dir. 

Bu durumda ülkesine yön veren yöneticiler de birer yönetilen mesabesinde olmuş oluyorlar.

Bir elin parmağını geçmez yönetenlerin yanında yönetilenlerin sayısı çoktur. Çoğunluk, yönetilen olmakla beraber yönetici gibi görünen, haddizatında yönetilen olan yönetici görünümlü kişilerin sayısı da az değildir. 

Şunu demek istiyorum. Devletlerin başında yönetici görünenler, aşağısına emir verirken yönetici, yukarısından emir alırken yönetilen durumundadır. Altına yegane güç olarak kök söktürürken, yukarısı da bunlara kök söktürüyor.

Bu yönüyle bakıldığı zaman ülkeler para babalarının elinde adeta valilikle yönetiliyor. Ülkesinde cumhurbaşkanı veya kral, para babalarının nezdinde ise vali. Valiler ise hep emri yukarıdan alır, altına emir verir.

Yönetenler tüm dünyayı ve ülkeleri böyle yönetiyor bence.

Yönetici gibi görünen yönetenler ise yöneticilerinin yazdığı senaryoyu oynayan birer aktör görünümündedir.

Terör örgütlerini kuran, onları besleyip büyüten, kendi adlarına vekalet savaşı yaptıranlar da bu az sayıdaki yöneticilerdir.

Kısaca statü ve makamımız ne olursa olsun sen, ben, bizim oğlan hepimiz birer yönetileniz. Gerçek yönetici olmak için çok fırın ekmeği yememiz de yetmez. Zira yönetenler ailesinden değiliz. Hepimiz yönetilenler ailesindeniz.