23 Temmuz 2024 Salı

Gençlerin Hayallerini ve Geleceğini Nasıl Yok Ettik? *

Önüme bir istatistik düştü. Ne derece doğru bilmiyorum. Piyasada her branşta mezun olmuş, öğretmenlik bekleyen o kadar mezunun olduğu göz önüne alınırsa istatistiğin gerçeği yansıttığı söylenebilir.

Bu istatistiğe göre öğretmen yetiştiren "Eğitim fakülteleri yarın kapatılmış olsa  20 yıllık atama ortalamasına göre atama havuzunda birikmiş öğretmen sayısı ile yeni mezuna ihtiyaç duymadan kaç yıl idare ederiz?" sorusuna cevap aranmış. 

Çıkan sonuç şu: Beden eğitimi (19), biyoloji (18), coğrafya ve din kültürü (23), fen (10), fizik (15), ilköğretim matematik (6), İHL meslek dersleri (97), İngilizce (5), kimya (14), lise matematik ve sosyal bilgiler (16),  okul öncesi (17), rehberlik (12), sınıf öğretmenliği (2), tarih (42), edebiyat (30), Türkçe (9) yıl. 

Bu durumda sınıf öğretmenliği dışında tüm branşlara yakın, orta ve uzak vadede ihtiyaç yok. Mevcut mezunları eritmek için kaç yıl gerekiyor? 

Bu durum insan iş gücümüzü iyi planlayamadığımızın ve gençliğin hayallerini yok ettiğimizin bir göstergesi. 

Bir ülke kendi insanına ve gencine kötülük yapmak istese, bunun için didinse, inanın, bu istatistik sonucunu ortaya koyamaz. Bunu ancak bizim ülkemiz yapar. Ki bu istatistik sonucunu elde etmek için YÖK, üniversiteler ve devletin ilgili organ ve yetkilileri çok uğraştı.

Öğretmenlik branşlarının çoğunda ihtiyaç olmadığı halde birinci öğretimin yanında ikinci öğretimler açıldı ve bir fabrikanın seri üretimi gibi yıllar yılı mezun verdiler. Mezun ettiklerini dışarı saldılar.

Bu kadar mezun verdikten sonra YÖK ikinci öğretimleri kapamayı yeni akıl etti. 

Her ile bir ve birden fazla olacak şekilde mantar birer gibi üniversiteler açıldı. 

Öncesinde ne işe yarayacaksa, hangi akla hizmet ise liseler zorunlu eğitim kapsamına alındı. 

Madem ki liseyi okuyacağım. Bari bir de üniversite okuyayım dedi gençler.

Tercih edilmediğinden dolayı birçok bölüm dolmadı. Ama biz inadına bu bölümleri açık tutmaya, yenisini açmaya devam ettik. 

Bugün öğrencisi yok diye bazı bölümleri kapatmaya kalksak buralara alınan öğretim üyeleri ne olacak? 

Görünen o ki bilerek veya bilmeyerek eğitim ve öğretimin anasını ağlattık. Ağlamakla kalmadık, kibrit suyu döktük.

Mezun veriyoruz ama iş veremiyoruz. Çünkü istihdam alanı yok. 

Piyasada her yıl atanmak için sınava giren üniversite bitirmiş milyonlar var.

Bütün bu okumuş işsizler maalesef bizim eserimiz.

24-25 yaşında bir öğretmenlik branşını bitiren bir genç bu yaştan sonra ne yapar ne eder? Kamuda veya özel sektör okullarında iş bulamayanları ne sanayi işe alır ne de bu gençler oralarda çalışabilir.

Bizim bu yaptığımız, kaç neslin umutlarını yok etmek ve tüketmektir. Herkesi lise ve üniversite mezunu yapacağız, istatistiklerde lise ve üniversite mezun sayısı çok gözükecek iştah ve süksemizin, 18 yaş işsizliğini 25 yaşa ötelemenin bir sonucudur.

Gelinen nokta şudur ki bugün okumamak okumaktan daha iyidir. Okuyup diplomalı işsiz olmaktansa, okumayıp ilköğretimden sonra bir meslek sahibi olmak en güzelidir. Kim böyle yaparsa kendini ve geleceğini kurtarmış olur. Geleceğine de güvenle bakar ve hayalleri olur. Bugün öğretmenlik bitirenlerin artık bir hayalleri olmadığı gibi geleceğe umutla bakacak bir gelecekleri bile yok.

Öğretmenlik branşında durum bu. Ya diğer bölümlerde durum nasıl? Öyle zannediyorum tıp fakülteleri dışında hepsi aynı. Bol mezun ve işsizlik.

*02.08.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Araboğlu Makası *

Yeniler pek bilmese de eskilerin adres tarifi içi kullandıkları yer isimlerinden biri de Araboğlu Makasıdır. 

Burası bir diğer adıyla dershaneler sokağı olarak bilinse de caddenin resmi adı Mimar Muzaffer Caddesi'dir. 

Araboğlu ismini, cadde üzerindeki Kurucu Kazım Ağa'nın yan tarafında yer alan Müslim Arap oğlunun evinden aldığı belirtilmektedir. Konağın olduğu yerde atlı tramvayın makası varmış. 

1917 yılında Yunanistan'dan sökülerek getirilen atlı tramvay Konya'ya getirilip kurulmuş. 

Atlı tramvayın güzergahı şöyledir: "Atatürk Anıtından sonra şehir içine iki kol halinde ile uzanmaktadır. Anıtta çift makasla başlayan kolun biri, bugünkü  Konya  Lisesinin önünden geçer. Daha sonra Atatürk Müzesini takiben Konya İdman Yurdu Lokali arkasından eski Park Sinemasının önüne gelirdi. Park Sineması ile eski ordu karargahı binası arasındaki bu yerde ikinci bir makas vardı. Ayrıca bu civarda zamanın buğday tüccarların gayrimüslim Arap oğlunun evi bulunduğundan, buradaki makasa "Arap oğlu Makası" denmiştir". (konyaaktuel.com)

Bu güzergahtan anladığım kadarıyla Araboğlu Makası denilen yer, Rampalı Çarşıyı solumuza almak suretiyle devam eden caddenin Zafer’e kadar uzanan kısım olsa gerek.

Bu kısımda tarihi diyebileceğimiz binalardan bir ara Meram Milli Eğitim Müdürlüğü olarak kullanılan bina ve kilise gözümün önüne geldi. İş merkezi olarak aynı cadde üzerinde Terziler İşhanı var.

Bugünkü resmi adı Mimar Muzaffer Caddesi olsa da bu isimle bu caddeyi kimse bilmez. Ne eskiler ne de yeniler.

Arap oğluna ait konağın önünde atlı tramvayın makas değiştirmesinden dolayı yani bir Arap’tan dolayı buranın adı Araboğlu Makası olarak kalmış eskilerin belleğinde.

Araboğlu Makası başlığıyla yazı konusu edinmemin sebebi, birkaç defa Meram Eski Kaymakamlığının arkasını sağıma alarak kestirmeden Çıkrıkçılar İçine geçtim. Genelde kahvehane ve birahanelerin dikkat çektiği cadde, boydan boya Suriyeli Araplarla dolu. Gelip geçen ve cadde boyu sağlı-sollu duranları hepsi Arapça konuşuyor. Sanırım Suriyelilere ait dükkanlar da var.

Daha önce Alâeddin’den kestirme olarak Larende Caddesine çıkmıştım. O cadde de boydan boya Suriyeli esnaf ve müşteriyle dolu.

Bildiğim kadarıyla Araboğlu Makasının arkası, Larende’ye varıncaya kadar muhacirlerin oturduğu yer olarak bilinir. Bugün Balıkçı Halinin de yer aldığı, pazar günleri kurulan Konya’nın en büyük pazarının adı da Macur/Muhacir Pazarıdır.

Eskiden Selanik göçmenlerinin kaldığı bu bölgede ne kadar Selanik göçmeni kaldı bilmiyorum ama bu bölge, sağlı- sollu, önlü ve arkalı Suriyeli göçmenlerle dolu. Kısaca bir göçmen gitmiş, yerine yeni göçmenle yani muhacirle dolmuş. (Muhacir kelimesini de burada göçmen anlamında kullanıyorum.)

Zamanında tek Arap oğlundan dolayı caddeye ismi halk tarafından verilen kısım sadece bu cadde ile kalmamış. O mahallenin tamamı Arap’la dolmuş.

Sanki Arap oğlu ta o zamandan: “Daha bu ne ki. Öyle bir zaman gelecek. Buranın her tarafı benim soydaşlarım tarafından doldurulacak” demiş olmalı.

*07.08.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Tarih Kokan Tarihi Lise *

Konya Lisesi
1889 yılında Türkiye'nin 26.lisesi olarak açılan Konya Lisesinin girişinde tarihi bina yazar. Hem bina tarihi hem de eğitim ve öğretim yönünden tarih olmuş bir okul. 

Açıldığından bu yana Konya İdadisi, Konya Sultanisi, Konya Erkek Lisesi, Konya Gazi Lisesi isimleriyle eğitim ve öğretim yapan okul, Konya Lisesi adıyla eğitim ve öğretime devam etmektedir. 

Bina tarihi zaten. Dışarıdan bakan bu binanın tarihi olduğunu bilir.

Bina, hizmete girdiği 1889 yılından bu yana 135 yıl geçmiş olmasına rağmen dimdik ayakta ve hala hizmet vermeye devam ediyor.

Günümüzde Konya Lisesi binası gibi ayakta duran bina varsa Osmanlı ve Selçuklu dönemlerine ait. Günümüz teknolojisi ile yapılan hiçbir binanın ömrü bu kadar yıl sürmez. Adeta beton yığını hepsi. 50-60 yıl sonra da adeta kül oluyor hepsi.

Eskilerle günümüzü kıyaslarsak, eskilerin yaptıkları binaları evladiyelik yaptıkları anlaşılıyor. Günümüzde yapılanlar ise adeta günü kurtarmak için yapılanlar. 

Eskiler yıllara ve yüzyıllara meydan okuyacak kalıcı eserlere imza atarken günümüz insanının ve teknolojisinin yarınlara verebileceği ve bırakabileceği bir şey yok. 

Yine eski tarihi ve evladiyelik binalara girince, yaz olmasına rağmen içeride bir serinlik seni karşılıyor. Bu binalar yazın serin, kışın sıcak tutar türden. Yeni nesil binalarımız ise kışın soğuk, yazın sıcak türünden. 

Eski tarihi binaların duvarları kalın. Ne içeriden dışarıya ses gider ne de dışarıdan içeriye ses alır. Günümüz binalarında ise tam tersi bir durum söz konusu. İçerideki ses dışarıya, dışarıdaki ses içeriye kadar gelir.

Konya Lisesinin sağından ve solundan akan yoğun trafik olmasına rağmen o trafiğin gürültüsü binaya pek uğramıyor dense yeridir.

Her yönüyle günümüz binaları ile kıyas kabul etmeyen ecdadın binaları önünde şapkamı çıkarıyorum. Hepsini hayırla yad ediyorum.

Tarihi binanın giriş katındaki koridora girince, dışı tarihi olan binanın içinin de tarih koktuğu göze çarpıyor. Geçmişten günümüze bu okuldan mezun olup ünlü olmuş ne kadar devlet adamı, siyasetçi, edebiyatçı varsa resimleriyle beraber duvarda kendilerine yer verilmiş.

Giriş kattaki dersliklere de tarih olmuş ünlü şahsiyetlerin ismi verilmiş. Aklımda kaldığı kadarıyla salonun bir tanesine Abdülbaki Gölpınarlı dersliği, diğer birine Sivaslı Ali Kemal dersliği adı verilmiş. Diğerlerinde de başka meşhurların ismi yazılmış. Dersliğe girişin sağ tarafında da adı verilen kişinin özgeçmişi ve yaptıklarını anlatan bir çerçeveye yer verilmiş.

Sivaslı Ali Kemal ismi dikkatimi çekti. Sanırım beşinci dersliğe adını vermişler. Bu kişi Sivaslı ise Sivas nere, Konya nere. Konya ne alaka? Bu zatın ismi verilecekse Sivas’taki bu okulda değerlendirilmeliydi dedim. Üstelik Yaka’da kocaman bir caddeye de bu kişinin adını vermişler.

Kimdir, necidir, Konya’ya ne hizmeti dokunmuş olabilir diye özgeçmişini okudum. Okudukça Sivaslı Ali Kemal’e sevgim ve saygım arttı. Konya’ya büyük hizmetleri olduğu gibi Delibaş isyanıyla birlikte isyancıların elinde can vererek canından olmuş bir şahsiyet olduğunu gördüm. Allah razı olsun kendisinden.

Konya’ya şu ya da bu şekilde hizmeti dokunmuş tarih olmuş bu kişilerin isimlerini ve yaptıklarını yaşatmak amacıyla dersliklere bunların isimlerini  ve kısaca yaptıklarını anlatan çerçeveye yer vermelerinden dolayı sebep olup uygulayanlara teşekkürü buradan bir borç bilirim.

Böyle bir tarihi binada tarihi şahsiyetlerin isminin verildiği bu dersliklerde öğrenci olmak isterdim doğrusu.

*05.08.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.