Ana içeriğe atla

Araboğlu Makası

Yeniler pek bilmese de eskilerin adres tarifi içi kullandıkları yer isimlerinden biri de Araboğlu Makasıdır. 

Burası bir diğer adıyla dershaneler sokağı olarak bilinse de caddenin resmi adı Mimar Muzaffer Caddesi'dir. 

Araboğlu ismini, cadde üzerindeki Kurucu Kazım Ağa'nın yan tarafında yer alan Müslim Arap oğlunun evinden aldığı belirtilmektedir. Konağın olduğu yerde atlı tramvayın makası varmış. 

1917 yılında Yunanistan'dan sökülerek getirilen atlı tramvay Konya'ya getirilip kurulmuş. 

Atlı tramvayın güzergahı şöyledir: "Atatürk Anıtından sonra şehir içine iki kol halinde ile uzanmaktadır. Anıtta çift makasla başlayan kolun biri, bugünkü  Konya  Lisesinin önünden geçer. Daha sonra Atatürk Müzesini takiben Konya İdman Yurdu Lokali arkasından eski Park Sinemasının önüne gelirdi. Park Sineması ile eski ordu karargahı binası arasındaki bu yerde ikinci bir makas vardı. Ayrıca bu civarda zamanın buğday tüccarların gayrimüslim Arap oğlunun evi bulunduğundan, buradaki makasa "Arap oğlu Makası" denmiştir". (konyaaktuel.com)

Bu güzergahtan anladığım kadarıyla Araboğlu Makası denilen yer, Rampalı Çarşıyı solumuza almak suretiyle devam eden caddenin Zafer’e kadar uzanan kısım olsa gerek.

Bu kısımda tarihi diyebileceğimiz binalardan bir ara Meram Milli Eğitim Müdürlüğü olarak kullanılan bina ve kilise gözümün önüne geldi. İş merkezi olarak aynı cadde üzerinde Terziler İşhanı var.

Bugünkü resmi adı Mimar Muzaffer Caddesi olsa da bu isimle bu caddeyi kimse bilmez. Ne eskiler ne de yeniler.

Arap oğluna ait konağın önünde atlı tramvayın makas değiştirmesinden dolayı yani bir Arap’tan dolayı buranın adı Araboğlu Makası olarak kalmış eskilerin belleğinde.

Araboğlu Makası başlığıyla yazı konusu edinmemin sebebi, birkaç defa Meram Eski Kaymakamlığının arkasını sağıma alarak kestirmeden Çıkrıkçılar İçine geçtim. Genelde kahvehane ve birahanelerin dikkat çektiği cadde, boydan boya Suriyeli Araplarla dolu. Gelip geçen ve cadde boyu sağlı-sollu duranları hepsi Arapça konuşuyor. Sanırım Suriyelilere ait dükkanlar da var.

Daha önce Alâeddin’den kestirme olarak Larende Caddesine çıkmıştım. O cadde de boydan boya Suriyeli esnaf ve müşteriyle dolu.

Bildiğim kadarıyla Araboğlu Makasının arkası, Larende’ye varıncaya kadar muhacirlerin oturduğu yer olarak bilinir. Bugün Balıkçı Halinin de yer aldığı, pazar günleri kurulan Konya’nın en büyük pazarının adı da Macur/Muhacir Pazarıdır.

Eskiden Selanik göçmenlerinin kaldığı bu bölgede ne kadar Selanik göçmeni kaldı bilmiyorum ama bu bölge, sağlı- sollu, önlü ve arkalı Suriyeli göçmenlerle dolu. Kısaca bir göçmen gitmiş, yerine yeni göçmenle yani muhacirle dolmuş. (Muhacir kelimesini de burada göçmen anlamında kullanıyorum.)

Zamanında tek Arap oğlundan dolayı caddeye ismi halk tarafından verilen kısım sadece bu cadde ile kalmamış. O mahallenin tamamı Arap’la dolmuş.

Sanki Arap oğlu ta o zamandan: “Daha bu ne ki. Öyle bir zaman gelecek. Buranın her tarafı benim soydaşlarım tarafından doldurulacak” demiş olmalı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde