Ana içeriğe atla

Tarih Kokan Tarihi Lise

Konya Lisesi
1889 yılında Türkiye'nin 26.lisesi olarak açılan Konya Lisesinin girişinde tarihi bina yazar. Hem bina tarihi hem de eğitim ve öğretim yönünden tarih olmuş bir okul. 

Açıldığından bu yana Konya İdadisi, Konya Sultanisi, Konya Erkek Lisesi, Konya Gazi Lisesi isimleriyle eğitim ve öğretim yapan okul, Konya Lisesi adıyla eğitim ve öğretime devam etmektedir. 

Bina tarihi zaten. Dışarıdan bakan bu binanın tarihi olduğunu bilir.

Bina, hizmete girdiği 1889 yılından bu yana 135 yıl geçmiş olmasına rağmen dimdik ayakta ve hala hizmet vermeye devam ediyor.

Günümüzde Konya Lisesi binası gibi ayakta duran bina varsa Osmanlı ve Selçuklu dönemlerine ait. Günümüz teknolojisi ile yapılan hiçbir binanın ömrü bu kadar yıl sürmez. Adeta beton yığını hepsi. 50-60 yıl sonra da adeta kül oluyor hepsi.

Eskilerle günümüzü kıyaslarsak, eskilerin yaptıkları binaları evladiyelik yaptıkları anlaşılıyor. Günümüzde yapılanlar ise adeta günü kurtarmak için yapılanlar. 

Eskiler yıllara ve yüzyıllara meydan okuyacak kalıcı eserlere imza atarken günümüz insanının ve teknolojisinin yarınlara verebileceği ve bırakabileceği bir şey yok. 

Yine eski tarihi ve evladiyelik binalara girince, yaz olmasına rağmen içeride bir serinlik seni karşılıyor. Bu binalar yazın serin, kışın sıcak tutar türden. Yeni nesil binalarımız ise kışın soğuk, yazın sıcak türünden. 

Eski tarihi binaların duvarları kalın. Ne içeriden dışarıya ses gider ne de dışarıdan içeriye ses alır. Günümüz binalarında ise tam tersi bir durum söz konusu. İçerideki ses dışarıya, dışarıdaki ses içeriye kadar gelir.

Konya Lisesinin sağından ve solundan akan yoğun trafik olmasına rağmen o trafiğin gürültüsü binaya pek uğramıyor dense yeridir.

Her yönüyle günümüz binaları ile kıyas kabul etmeyen ecdadın binaları önünde şapkamı çıkarıyorum. Hepsini hayırla yad ediyorum.

Tarihi binanın giriş katındaki koridora girince, dışı tarihi olan binanın içinin de tarih koktuğu göze çarpıyor. Geçmişten günümüze bu okuldan mezun olup ünlü olmuş ne kadar devlet adamı, siyasetçi, edebiyatçı varsa resimleriyle beraber duvarda kendilerine yer verilmiş.

Giriş kattaki dersliklere de tarih olmuş ünlü şahsiyetlerin ismi verilmiş. Aklımda kaldığı kadarıyla salonun bir tanesine Abdülbaki Gölpınarlı dersliği, diğer birine Sivaslı Ali Kemal dersliği adı verilmiş. Diğerlerinde de başka meşhurların ismi yazılmış. Dersliğe girişin sağ tarafında da adı verilen kişinin özgeçmişi ve yaptıklarını anlatan bir çerçeveye yer verilmiş.

Sivaslı Ali Kemal ismi dikkatimi çekti. Sanırım beşinci dersliğe adını vermişler. Bu kişi Sivaslı ise Sivas nere, Konya nere. Konya ne alaka? Bu zatın ismi verilecekse Sivas’taki bu okulda değerlendirilmeliydi dedim. Üstelik Yaka’da kocaman bir caddeye de bu kişinin adını vermişler.

Kimdir, necidir, Konya’ya ne hizmeti dokunmuş olabilir diye özgeçmişini okudum. Okudukça Sivaslı Ali Kemal’e sevgim ve saygım arttı. Konya’ya büyük hizmetleri olduğu gibi Delibaş isyanıyla birlikte isyancıların elinde can vererek canından olmuş bir şahsiyet olduğunu gördüm. Allah razı olsun kendisinden.

Konya’ya şu ya da bu şekilde hizmeti dokunmuş tarih olmuş bu kişilerin isimlerini ve yaptıklarını yaşatmak amacıyla dersliklere bunların isimlerini  ve kısaca yaptıklarını anlatan çerçeveye yer vermelerinden dolayı sebep olup uygulayanlara teşekkürü buradan bir borç bilirim.

Böyle bir tarihi binada tarihi şahsiyetlerin isminin verildiği bu dersliklerde öğrenci olmak isterdim doğrusu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde