Ana içeriğe atla

Açık Lise Sınavından Kısa Kısa (3)

Açık lise sınavına dair kısa kısa bahsederken şundan da bahsetmesem olmaz.

Sınavını bitiren bir öğrencinin sınav evrakını almak için yanına gittiğimde, öğrencinin önünde, uçları aynı oranda açılmış bir deste veya düzine kalem gördüm.

İçinden bir tanesini çıkarmış. Onunla kodlamasını yapmış. İşi bitince kullandığı kalemi de diğer kullanmadığı deste veya düzine kalemlerin içine koymaya çalışıyordu.

Deste veya düzine diyorum. Çünkü kurşun kalemler deste ile mi satılır ya da düzine ile mi bilmediğimden.

O değilden gence sordum. Satıyor musun bu kalemleri dedim. Yok abi, niye satayım dedi. O zaman niye getirdin hepsini dedim. Bir tane kurşun kalem satmıyormuş esnaf. Mecburen böyle hepsini aldım. Lazımsa vereyim dedi. Yok, delikanlı. Lazım değil, teşekkür ederim dedim. Evrakını alıp öğrenciyi gönderdim.

Garibime gitti bu durum.

Bu konuyu yazı konusu edineyim derken kurşun kalemler deste ile mi yoksa düzine ile mi satılıyor diye araştırdım. Düzine ile satılıyormuş İnternet üzerinden. İki farklı markaya baktım. Birinde 130 TL idi düzinesi, diğerinde 160,91 TL idi.

Bir derse girmek için sabah sabah kırtasiye veya bakkalın yolunu tutan bu çocuk bu bir düzine kalemi kaça aldı bilmiyorum. Keşke kaça aldın diye sorsaydım.

Esnafın işyerinde satmak için bu kalemleri düzinesi ile alması normal. Toptancı ise düzine ile satması da normal. Anormal olan, esnafın bir kalem isteyen çocuğa düzinesi ile satması. Öyle görünüyor ki bu sınav çocuğa çok pahalıya patladı.

Esnafın bu yaptığı tamamen fırsatçılık.

Halbuki esnafın yapacağı düzine ile alırsan şu fiyat, tek alırsan bu fiyat şeklinde iki ayrı fiyat söylemesi. Elbette tek alım daha pahalıya gelir. Bu da normaldir. Çünkü perakende satışa girer. Düzine ile alım ise toptan satışa girdiği için daha hesaplı olur.

Öyle görünüyor ki esnaf, gözü açılmamış ve sabah sabah kalem ihtiyacı olan çocuğa bir düzine kalem satarak kârına kâr katmış. Belli ki büyük esnaf olma gibi bir niyeti yok. Günde kaç kişiyi tokatlarsam kâr mantığı güdüyor. Vah ki vah...

Bileydim ve görseydim, bu çocuğa kalem aldırmazdım. Gelmeyen kişilerin kutucuğunu işaretlemek için evden götürdüğüm kalemi verirdim ona. Al oğlum, bununla kodla derdim. Esnafa da sabah sabah zırnık koklatmazdım.

Böyle esnaflar aslında topuklarına sıkıyor. 

Devlet ders kitaplarını ücretsiz verdiğinde bu esnaf sinek avlamaya başlamıştı. 

ÖSYM kalemine varıncaya kadar öğrencinin ihtiyacını sınavlarda temin ediyor. 

Böyle esnafın sayısı artarsa açık lise öğrencilerine de kalemi vermeye başlar. Ondan sonra bu tür kırtasiyeci esnafı ne satar, bilmem. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde