Ana içeriğe atla

Açık Lise Sınavından Kısa Kısa (2)

Açık lise sınavlarında sorulan sorular yeni nesil sorularından değil. Soru ve cevapları 10 saniye içerisinde okunabilir. 

Bir öğrenci yedi dersten sınava girmiş olsa her dersten 11 soru olduğuna göre yüz dakikalık sürede her bir soruya bir buçuk dakikalık zaman verilmiş olur.

Bir dersten de sınava girse yedi dersten de sınava girse, çoğunluk, ilk yarım saatte çıkıp giderken bir ya da iki öğrenci yüz dakikanın çoğunu kullanıyor.

Tüm süreyi kullanan iki ayrı oturumda iki öğrenci dikkatimi çekti. Her ikisi de dört dersten sınava giriyor. 

Kısa ve kolay olan bu sorular için bu öğrenciler niçin sürenin tamamını kullandı dersiniz. Bunu bilmek için salonda iki gözetmen eşliğinde bu öğrencileri beklerken izlemek zorundasınız. 

Bir tanesi her soru ve cümleyi gözüyle değil, dudağıyla okudu. Belki anlamak için aynı cümleyi kaç kere okuyor. Ardından okuduğu yerin altını tek tek çiziyor. Arkadaşlarından geride kalmasının en önemli sebebi bu olsa gerek.

Sınavın başlamasını beklerken okuduğu duanın haddi hesabı yoktu zaten.

Bir diğeri sınav süresinin bitimine on dakika kalıncaya kadar süresini kullandı. Sürenin çoğunu kodlamaya ayırdı. O küçücük yuvarlağı doldurmak için neredeyse bir otuz saniyesini kullandı. Aynı tempoyla döndü döndü yuvarlağı karaladı.

Bir başına kalma pahasına tüm kodlamayı aynı yol ve yöntemle yaptı. Ne bıktı ne usandı. Kodlarken süreyi yetiştirebilecek miyim diye ara ara duvardaki saate baktı durdu. 

Bitirdikten sonra sıra gelmişti kontrole. Sol eline kitapçığı, sağ eline de cevap kağıdını aldı. Kitapçığı en baştan sonuna kadar cevap kağıdıyla birlikte kontrol etti. Kitapçıktaki işaretiyle cevap kağıdındaki işareti tutunca sağ elinin işaret parmağını yukarı doğru kaldırdı. Bitime on dakika kala tüm kontrolleri bitirdi. Kitapçığı kapattı. Son on beş dakika kala çıkış yasak olduğu için arkasına yaslanıp beklemeye koyuldu. Bu öğrenciyi gören de YKS, AYT veya KPSS'ye girmiş sanır. 

Sınav bitiminde gözetmen arkadaş, kızım niye örgün okumuyorsun diye sordu. Örgün de hedefime ulaşamayacağıma inandığımdan açık lisede okumayı tercih ettim dedi. Kaçıncı sınıftasın dedi. 11.sınıfta imiş daha. Bu zamana kadar da hiç örgün gitmemiş. Hedefi ne ise artık.

Bu iki öğrenci yüzünden tüm salonlar sınavını bitirmiş olmasına rağmen evrakını en son teslim eden iki salondan biri olma şerefine nail olduk. Son teslim etme şerefine nail olamadık. Sanırım birinci olan salondaki öğrenci sürenin tümünü kullandı.

Salonda, bu öğrencilerin sınavı bitirip gitmesini beklerken iki görevli olarak bize de bol bol sabretmek düştü. 

Bir sonraki yazımda da gördüğüm bir garipliği ele almak isterim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde