Ana içeriğe atla

Açık Lise Sınavından Kısa Kısa (1)

2014-2015 yıllarıydı herhalde merkezi sınavlarda en son görev aldığım. 

Bakayım ne değişmiş yokluğumda deyip bir görev istedim. Üç görev birden çıktı.

Sınavın başlamasından bir saat önce yapılan toplantıya katıldım. Kurallara dair pek bir değişiklik yoktu. Aynı görevlilere üç sınav boyunca aynı kurallar okundu. Sanırım salonda tek öğrenci kalınca sınavı bitiren bir öğrenci onun sınavı bitirmesi için bekletilirdi. Bu kaldırılmış.

Sınav evrakını alıp salona geçtim. Salonda tarih kokuyordu adeta. Öyle ya tarihi binada tarihten başka ne kokacaktı. (Bu tarihi liseyi ayrı bir yazı konusu edineceğim için bu kadarla yetiniyorum.)

Gözetmen meslektaşımla tanıştım. Sınava giren öğrencileri hangimiz müsait ise kimlik ve giriş belgesi kontrolü yapmak suretiyle sırasına oturttuk. 

İki farklı oturumda sadece gözleri görünen, görünen gözlerini göstermemek için renkli gözlükle salona giren iki kız çocuğu geldi. Sırasına oturtup kimliğine bakmak istediğimizde yüzünü gösterir misin dememize fırsat vermeden girişte kontrolü yapıldı cevabını aldık. Belli ki bu tip öğrencilere böyle deyin deniyor. Kimlik, giriş belgesi ve TC numaralarını kontrol etmek suretiyle tamam dedik. 

Giriş belgeleri salonla uyumlu idi ama çarşafın ve gözlüğün altında kim vardı bilemiyorum. 

Zevklerle renkler tartışılmaz dendiği gibi insanların giyim ve kuşam tercihi de tartışılmaz. İsteyen istediğini giyinsin. Ama normali de zorlamamak lazım. Ki din el, yüz ve ayağın açık olmasını avret mahalli olarak görmez. Sadece sınavlarda değil, çarşı, pazar her yerde yüzün açık olmasına dikkat etmek gerek. Ötesi abartıdır, aşırılıktır ve anormalliktir. Yüz ve gözü göstermeyecek şekilde kişinin kendisini gizlemesi din falan değildir. 

Sınava 15 dakika kala sınav evrakını açıp kitapçık ve cevap kağıdını dağıtmak istedim. Sınav evrakı ambalajı farklı idi. Belki de sınava dair bir diğer değişiklik sınav evrakı idi. Eskiden neresinden açılacağını gösteren ok veya yazı olurdu. Şimdikilerde hiçbir işaret yok. Gözetmene sordum. Ben de uzun süredir görev almıyordum. Gelmeden önce baktım. Ya şuradan ya buradan açılacak sanki dedi. 

Toplantıda da ne şekilde açacağımız gösterilmemişti. Eski sınavlarda özene bezene ve uygulamalı bir şekilde nasıl açılacağı gösterilirdi. Aman dikkat edin, yanlış yerden açarsanız tutanak tutmamız gerekir denirdi. 

Sınav bitimi içine sadece kitapçıklar konacağı için ne şekil açılması pek de önemli değil deyip ucundan yırtarak bir şekil açtık.

Her bir öğrenciye önce cevap kağıtlarını ve kitapçıklarını verdik. 

20 kişilik belirlenen sınav salonunda ağırlıklı olarak kız çocukları vardı.

Sınavda her bir dersten 11’er soru sorulmuş. Ya 10 ya da 20 soru normali idi. Niçin 11 buna bir anlam veremedim.

Sınavda tek dersten sınava giren de vardı 7 dersten de. Bilmiyorum çok mu zor tek dersten sınava girenlerle fazla dersten sınava girenleri ayrı ayrı salonlara yerleştirmek?

Üç oturumun ilkinde altı, ikincisinde üç, üçüncüsünde yedi öğrenci sınava girmedi.

Zil sesiyle birlikte sınav başladı. İlk on dakika içerisinde sınavı bitirip beklemeye koyulan öğrenciler oldu. Ama kural gereği ilk yarım saat salondan çıkış yasak olduğu için beklemek zorunda kaldılar.

İlk yarım saat dolunca yarıdan fazlası sınav evrakını vererek salonu terk etti. Ardından bir 10-15 dakika geçince salonda kala kala bir ya da iki öğrenci kaldı.

İster tek dersten sınava girsin ister 7 dersten girsin, sınav süresi yüz dakika olunca tüm süre hakkını kullanmak için sınava giren öğrenciler eksik olmuyor.

Diğer yazımda da salon boşalmasına rağmen sürenin tamamını kullanan öğrencilere örnek vermek istiyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde