Ana içeriğe atla

Giyim Kuşamda Abartı

Açık lise sınavlarında iki farklı oturumda iki ayrı kız öğrenci ile müşerref oldum. Daha doğrusu giyim ve kuşamlarıyla.

Birbirini kopyası olan kızlar tepeden tırnağa siyah çarşaf giyinmiş. Başlarında da yine siyah bir başörtüsü. Yüzlerinde de peçe var. Gözlerini de görmek mümkün değil. Çünkü taktıkları renkli gözlükle gözleri de görünmüyor.

Bu şekil sınava gelmişler. Kimdir, necidir belli değil. 

Kimlik, giriş belgesi ve bunlardaki fotoğraf ile yüz birbirini tutuyor mu diye kontrol edeceksin. Daha kimliğine bakarken girişte baktılar diyorlar. Yüzüne bakmadan giriş belgesi ve kimliğine bakarak yetiniyorsun. 

Girişte bakmış olabilirler. Zaten kontrol edilmeden geçmeleri mümkün değil. Ama salonlara dağılırken bu şekil giyimli olanlar pekala birbirinin yerine farklı salonlarda sınava girmeleri mümkün mü? Mümkün. Çünkü giysileri buna müsait. 

Tepeden tırnağa hiçbir yerleri görünmeyecek şekilde bu şekil giyinenler öyle zannediyorum, dini hassasiyetlerinden dolayı böyle giyiniyorlar. Güya dinin gerçeklerini yerine getiriyorlar.

Peki, din ne diyor bu konuda? Bildiğim kadarıyla kadının el, yüz ve ayaklarının dışındaki yerlerini kapamasını istiyor. El ve ayaklarından geçtim. Bari yüzlerini açsalar. Sadece sınavda değil, toplum içinde yüzü açık olmalarından fayda var. Öyle ya sınavlarda ve toplum içinde insan muhatabının kim olduğunu bilmek ister. Özellikle günümüzde güvenlik yönünden bunda bir zaruret var.

Çarşı ve pazarı da geçtim. Mübarekler sınava giriyorsunuz, salona geliyorsunuz. Kim olduğunuz, necisiniz, ins misiniz, cin misiniz belli değil. Nasıl davranacağını, neye tepki göstereceğini kestiremiyorsun.

İnanın, kimsenin giyim ve kuşamında değilim. Nasıl ki zevklerle renkler tartışılmaz ise giyim ve kuşam tercihi de tartışılmaz. İsteyen çarşaf giysin isteyen manto giysin isteyen başını örtsün isteyen açsın. İsteyen istediği gibi giyinsin ama abartmasın, işi çığırından çıkarmasın.

Bu işin dinle, takvayla, takva elbisesiyle de alakası yoktur. Dinim böyle emrediyor diye hayatı kendilerine zindan ettikleri gibi muhataplarına da zindan ediyorlar. Ki din ifrat ve tefritten kaçınmayı ve mutedil yani ortası olmayı emreder.

Siz nasıl görürsünüz bilmem ama bana böyle giyim garip geliyor.

Varsın kapansın, gözün kapalıları mı görüyor, o kadar açık ve saçık var demeyin. Nasıl ki anormal açıklar bir tepkiyi hak ediyorsa aşırı kapanmalar da bir tepki ve eleştiriyi hak ediyor.

Bereket çarşı, pazar ve sınavlarda gördüğümüz bu tür aşırı kapananların sayısı fazla değil.

Dinle, değerle ve örf ve adetle alakası olmayan bu tür aşırı kapanma, öyle zannediyorum, merdiven altı dini anlatımların bir mahsulü. Çocuklarımızı bu tür merdiven altı yerlerden uzak tutmakta fayda var.

Hasılı, açığıyla kapalısıyla ortak yaşamın ortak ve makul yollarını bulmamız ve bunlara riayet etmemiz gerekir. Kimsenin giyim ve kuşamıyla başkasını az veya çok rahatsız etmeye hakkı yoktur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde