13 Haziran 2024 Perşembe

Batı'da İki Güzel Hareket

Belçika Başbakanı, ülkesinde yapılan seçimlerde beklediği sonucu alamaz ve seçim sonuçlarını hayal kırıklığı olarak görür ve sorumluluğunu üstleniyorum açıklamasının ardından istifa eder. Kral da istifasını kabul eder.

Burada iki güzel hareket var. İlki başbakanın seçimde başarısızlığını kabul etmesi. İkincisi de tek taraflı bir mekanizma olan istifa müessesini işletmesi. Koltuğuna çakılıp kalmıyor. 

Bizde ise ardı arkasına onlarca seçime girip başarılı olunamadığı halde ne başarısızlık kabul edilir ne de istifa düşünülür. Delegeleri tarafından tekrar seçilmeyince büro tutup çalışmasına devam eden ve siyasetten bir türlü kopmayan insanlarımız var. Hala koltuğu nasıl elde ederim hesabı yapılıyor.

Bir başka haber, Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yeter kadar sandalye elde edemeyince, meclisi feshederek erken seçim kararı alır.

Bizde ise genel seçimlerin ardından mahalli seçimler yapılır. Halk desteğini çekmesine ve rakiplerine karşı bir mağlubiyet yaşanmasına rağmen asla seçim kararı alınmaz. Seçimin son gününe kadar herkes yerinde oturur.

Hem Belçika Başbakanı'nı hem de Fransa Cumhurbaşkanı'nı bu medeni cesaretlerinden dolayı tebrik etmek lazım. Koltuğa çakılıp kalmamak böyle bir şey.

Kısaca Batı'da başarısız olan bir parti lideri koltuğunda kalmaz. Ya istifa ya da seçim kararı alarak demokrasi kültürüne altın harflerle adlarını yazdırıyorlar.

Bizde olmayan bu iki güzel hareket herhalde Batı'da bir kültür. Bu kültür nedense bizim semtimize hiç uğramaz.

Bizde siyaset yeterince ve kıvamında yapılmaz. Mezara kadar sürer. 

Hatta siyaset yapmasının ve yeniden aktör olmasının önünde Anayasal bir engel varsa Anayasa değişikliği yapılarak yola devam edilir. 

Batı’da istifa veya başka sebeplerle siyasetten uzaklaşan bir daha devletin herhangi bir mekanizmasında görünmezken bizde devletin vereceği her türlü göreve hazırım beyanatı verilir.

Başkalarında bir kültür olan istifa veya erken seçim kararı bizim ülkemizde mücadeleden kaçma olarak görülür. 

İstifa mekanizması işlemediği gibi biz kağıt üzerinde kalan istifanın adını bile değiştirdik. Buna af talebi der olduk nicedir. 

Batı’da en ufak bir şayiada bile istifa müessesesi işlerken bizde asla düşünülmez.

Bizde normal vatandaş, 65 yaşından sonra akıl sağlığı ve iradesi yerinde mi diye birtakım prosedürlere tabi tutulurken iş siyasilerimize gelince, ülke yönetimi söz konusu olmasına rağmen 70’lik ve 80’lik siyasiler böyle bir teste tabi tutulmaz.

Bizde 65 yaşına gelmiş bir devlet memuru için artık işimize yaramazsın denerek devletin kapıları kapanırken bir ülke yönetimi olan siyasetçiler için böyle bir yaş sınırlaması yoktur.

Bu durumda vatandaşın para yönetimi, tapu devri ve kamuda görev yapması, ülke yönetiminden daha önemli görünüyor.

Öyle görünüyor ki birileri için bu ülke babadan miras kalan bir mülk. Bundandır ki bu mülk terk edilmiyor ve her hal, vaziyet ve şeraitte devam ediyor.

Vah ki benim ülkeme vah...

Karpuzlar Bir Çeşit Bu Sene

Babam iyi karpuz seçer, alırsa en iyisini alır der çocuklarım benden için. Verilen bu gazdan sonra kim tutar beni. Koşarım markete karpuz almaya.

Babam iyi karpuz seçer, alırsa en iyisini alır der çocuklarım benden için. Verilen bu gazdan sonra kim tutar beni. Koşarım markete karpuz almaya.

Marketin karpuz reyonuna gelir, o değilden bir bakarım karpuzun fiyatına. Çünkü benim için önce fiyatı gelir. Karpuzun iyiliği de fiyatıdır. 

Fiyatını makul görürsem, gözüm karpuzlara kayar. Önce gözümle seçer. Ardından sol elime alır, sağ elimle karpuza şaplak atarım. Tın tın öttü mü benim için bu karpuz iyi karpuzdur. Öyle ya fiyatı iyi ise üzerine bir de tın tın ötüyorsa daha ne isterim.

Üzerine elimle taşıyabileceğim birkaç kalem daha bir şey aldıktan sonra elime sağlı sollu alır, sonra evin yolunu tutarım. Çünkü genelde arabasız alışverişe giderim. Dinlene dinlene yol alırım. Mübarekler, yürüdükçe kurşun gibi olur.

Evde "Niye bu kadar büyüğünü aldın? Dolaba nasıl sığacak” muhabbeti olur. Alışkın olunca ninni gibi gelir.

Karpuz birkaç gün mutfakta bekledikten sonra kesilir. Karpuzun rengini görüp tadı da sulu ve tatlı olunca tüm yorgunluğum gider, büyük karpuz aldığımdan dolayı evin kızması da geçer. Afiyetle yeriz. Yedikçe ve böyle karpuz yemedim deriz. Ama birden bitiverir. Sonra tekrar marketleri aşındırırım. Çünkü yaz günü karpuz da yemeyecektik de ne yiyecektik. 

Bir böyle, iki, beş böyle. Taşı babam taşı. Bu karpuz nasıl taşınır, bu karpuz neyle alınır, bu paranın suyu nereden denmez. Baba getirecek, ev yiyecek. Nasılsa baba iyi karpuz seçiyor. 

Karpuz seçiminde karpuzun püf noktasını iyi bildiğim anlaşılmasın. Tek kriterim var. Karpuz gözüme güzel görünecek, bir de vurdukça tın tın ötecek. Tın tın ötmezse tın tın öttürünceye kadar vururum. Parası zaten iyi olacak. Bir de Adana karpuzu olacak. Çünkü başka yerlerin karpuzu pek ötmüyor. Ötmeyince benim sihir bozuluyor. 

Böyle böyle geldim 2024 karpuz sezonuna. Aynı yol ve yöntemle üçüncü karpuzumu aldım. İkinci hariç 1. ve 3. iyi çıkmadı. Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar dedikleri bu olsa gerek. Bakalım aldığım 4.karpuz nasıl çıkacak? 

Kötü karpuzun bir iyi yönü var. Bereketli olması. Birden bitmemesi. Dolaptan çıkarıp çıkarıp sofraya koyuyorsun. Herkes buyur ye diye birbirine ikram ediyor. Birkaç dilimden sonra tekrar dolaba kaldırıyorsun. Karpuz bitmeyince markete karpuz için gitmiyorsun ve yorulmuyorsun. Param da cebimde kalıyor. 

Sahi bu seneki karpuzlarım niçin böyle çıktı. Aynı bildik yöntemimi denemedim mi? Denemez olur muyum? Ben muhafazakar biriyim. Öyle eski yöntemleri bırakacak biri değilim. Aynı yöntemle karpuzu elime alıp sonra arka arkaya vuruyorum. Kulağımı da hafifçe karpuza yaklaştırıp sesini dinlemeye koyuluyorum. Ama bu seneki karpuzların hangisini elime alırsam, hepsi tın tın ötüyor.

Şaşırtıcı değil mi bu seneki tüm karpuzların ötmesi ve ben iyiyim, al beni demesi. 

Düşünüyorum düşünüyorum, tek aklıma gelen, bu karpuz yetiştiricilerinin ya da kabzımalların bizim karpuz seçimindeki bildik yönteme tedbir almaları. Bu millet karpuza şak şak vuruyor. Biz de bu karpuza öyle bir şey yapalım ki tın tın ötsün diye karpuza bir şey yapmaları ya da karpuzun, anamdan doğdum doğalı insanoğlu beni dövüyor. Bari tın tın öteyim de vurup durmasınlar demiş olabilir. Öyle ya bu kadar dayağa hangimiz dayanabilir. Akşama kadar gelen vuruyor, giden vuruyor gariplerime.

Olur mu böyle şey demeyin. Hani adam buzağısını satmak için pazara götürmüş ya. Gelen müşteri, kapak atmış mı, bundan kurban olur mu diye kontrol için hayvanın ağzını açıp bakıyormuş. Bir böyle beş böyle. Hayvanın akşama kadar ağzı yara olmuş. Sonunda hayvan bunun bir yolunu bulmuş. Yeni müşteri gelir gelmez buzağı bak ağzıma dercesine ağzını iyice açar olmuş. Böylece kimse gelip hayvanın ağzını açmak için uğraşmamış.

Sanırım karpuzlarınki de aynı hesap.

Yoksa dış güçlerin bir oyunu bu? 

Of... Gel de düşünme. 

Farelerin Dili Olsa (2)

O değilden “Batan gemiyi önce fareler terk eder deyimi hakkında başkası ne demiş diye sanal aleme baktım. X hesabındaki profilinde biri şöyle paylaşmış:

Batan gemiyi önce fareler terk eder. Farelerin korkaklığına vurgu yapan bir deyim.

Yanlış.

Fareler geminin sintinesine yakın yerlerde yaşar.

Gemi batarken ilk onların olduğu yerler suyla dolar. 

Yani korkaklıktan değil.

İlk fark ettikleri için.” Alp Sirman

Burada çarpıtmayalım, bu deyimler kastedilen bu değil diyebilirsiniz. Tamam bu anlamda kullanılmasa da olur olmaz her yerde bu deyimi kullanmayalım. Kişi doğru yolda iken bu uğurda mağdur oldu, başına tehlike geldi diye kaçmayalım. Ama kırdığı yumurta kırkı geçmiş, her yeri kokutmuş, oturduğu koltuğa ben ustayım deyip arkasından o kadar uyarana rağmen gemiyi kayalıklara toslatmaya götürüyorsa, bırakın da bu tehlike anında bu tehlikeyi görenler söz dinlemeyen usta şoförü bir başına bırakıp fareler gibi atlasın. Akıllıca hareket budur.

Anca beraber kanca beraber, biz bu yola beraber çıktık. Uğrunda ölürüz demesin.

Bir yerde, birileri ustalığına güvenerek faydadan ziyade zarar veriyorsa, laftan sözden anlamıyorsa, o kaptanı kendi düşene ağlanmaz deyip bir başına bırakmaktır.

Basiret, feraset, öngörü ve sağduyu budur.

Unutmayalım ki gemiyi kayalıklara toslatmaya götüren kaptanın en büyük destekçisi, tüm bu tehlikeye rağmen arkadan destek veren yolculardır.

Ortada bir suç, bir tehlike varsa ve bu telafisi mümkün olmayan yaralar açıyorsa, bunun en büyük suç ortağı o kaptana destek veren yolculardır. İyilik onu bir başına bırakmaktır. Akıl ve izan bunu gerektirir.

Hasılı “Batan gemiyi önce fareler terk eder” deyimini yerli yerinde kullanalım. Fareleri her daim günah keçisi ilan etmeyelim.

Farelere söz söylenecekse, bir söz de zararı ayyuka çıkmışlara olsun. Adalet bunu gerektirir. Değilse, kimse yola çıktıklarını yolda değiştirmez.