13 Haziran 2024 Perşembe

Farelerin Dili Olsa (1)

"Batan gemiyi önce fareler terk eder" deyimi herkesin dilinde pelesenk olmuş durumda. Kullanan kullanana. 

Bu deyim yerinde kullanılırsa cuk oturur. Buna eyvallah. Ama öyle yerlerde kullanılıyor ki iyice kabak tadı veriyor. 

Öbür dünyada herkes birbirinden davacı olunca herhalde fareler bizden davacı olurlar:

Ya Rabbi, ne korkaklığımız kaldı ne ihanetimiz. Buldular bizim gibi küçük ve güçsüz bir hayvanı. Önüne gelen vuruyor, giden vuruyor.

Yaşamak için bir şeyler bulmamız lazım. Nerede bir yiyecek kokusu alırsak, erişmek için aç köpek fırın deler misali deler gireriz.

Bizden yiyeceğini esirgemek için tuzak kurup üzerine peynir koyanı mı aran, bizi yakalasın diye kedi besleyeni mi aran, özellikle sağlık alanında yaptıkları ilacı test etmek için bizi kobay olarak kullananı mı aran...

Hepsinden geçtim. Hepsini yapsınlar. Kabulümüzdür.

En çok zorumuza giden de bizi korkaklıkla itham etmeleri. Evet korkuyoruz. Zira etimiz ne budumuz ne? Zira biz ormanların kralı değiliz. Kendi halimizde evrendeki misyonumuzu yerine getiriyoruz.

Ne ister bu insanoğlu bizden? Görevimizi ifa etmeyelim mi? Kendileri gibi yan gelip yatalım mı? Ölelim mi bu durumda biz?

Bizden tiksindikleri yetmediği gibi tutturmuşlar korkak hayvan diye. Diyorlar ki "Batan gemiyi önce fareler terk eder. İyi de gemi batıyor. Bu durumda ne yapalım? Biz gemiyi terk etmeyiz deyip pisipisine ölelim mi? Bilin ki biz geminin en altında yaşıyoruz. Gemi batarken suyun içine gömülüyoruz. Bu durumda şu her şeyi bildiğini ve korkusuz olduğunu iddia eden ve kendinden başka kimseyi beğenmeyen insanoğluna göre biz tehlikenin ilk farkına vardığımız zaman kaçmayıp boğulup öleceğiz. Bizden bunu bekliyor.

Kendisi ne yapıyor, bizim bu korkusuz korkak insanoğlu. Boğulmamak için gerekirse gemiden atlıyor. Bu gemiden atlayan akıllı oluyor. Biz ise korkak oluyoruz.

Sahi siz insanoğlu, batmakta olan geminin farkına varamadıysanız bu da mı bizim suçumuz? Geminin battığını gördüğü halde atlamayıp biz bu gemide yolculuk yapıyoruz. Gerekirse boğulup ölürüz deyip atlamayacak mı? Bu durumda atlamamak kerizlik değil mi? Ayıpladıkları intihar değil mi?

Birbirinizi boğazlamaktan, dünyayı kana bulamaktan başka bir marifeti olmayan insanoğlu, bizimle uğraşacağına, kendinize baksaydınız ya. Bize taş atacaksanız, içinizde temiz kalan varsa o atsın. Değilse gidin işinize.

Sonra düşünün ki bir deprem olduğu zaman ellerinizle yaptığınız o evlerin enkazında kalmamak için kendinizi dışarı atmıyor musunuz? Bu durumda sizin bu yaptığınız korkaklık olmuyor mu?

Ayrıca depremleri önceden fark eden kedi, köpek vs. hayvanları önceden fark edip kaçtılar diye övmüyor musunuz? O hayvanları yeteneklerinden ve gelmekte olan tehlikenin farkına vardıkları için be kadar da akıllılar demiyor musunuz? Bizim yaptığımız da bu.

Diğer hayvanlar kaçarken onlara korkak demiyorsunuz, siz kaçarken korkak olmuyorsunuz, biz kaçarken korkak oluyoruz. Bu yaptığınız çifte standart değil mi?

Yahu üzerimize o kadar tuzak kuran insanoğluna karşı bu kadar da korkak olalım.

Unutmayın ki bize kurulan tuzakların binde biri size kurulsa, yatağınızda rahat yatamaz, çarşı ve pazarda arkanıza bakmadan yürüyemezsiniz. Müsaade edin de neden, nasıl korkup kaçacağımıza biz karar verelim. 

Herhalde farelerin dili olsa, bizden böyle şikayetçi olurlar. (Devam edecek)

12 Haziran 2024 Çarşamba

Tedavisi Olmayan Bir Hastalık Hali

Milli paramız Türk lirasının acınası durumda olduğu herkesin malumu. 

Herkes derken feraset, basiret ve sağduyu sahiplerini kastediyorum. Bu kapsama giren kaç kişi varsa onlardır herkesten kastettiğim. 

Buna, savunmacı psikoloji içerisinde, gözü savunduğundan başkasını görmeyen kişiler dahil değil. Çünkü onların gözleri var, görmezler. Kulakları var, duymazlar. Sayıları da pek çok. 

Bu tipler varlığını, kimlik ve kişiliğini, birilerinin servis ettiğinden beslenirler. 

Algıyla yaşarlar, sürü psikolojisi ile hareket ederler. 

Bunlarda ne akıl var ne irade ne de izan. Sapla samanı ayırt edebilecek kapasiteleri yoktur.

Bunlar birey değildir. Sürü psikolojisi içerisinde yaşarlar. 

Sürünün kalabalıklığından ve güçten cesaret alırlar. Şımardıkça şımarırlar. Ağızlarını ve edeplerini de bozarlar. Yeter ki işlerine gelmeyen, herkesin bildiği, sağır sultanın duyduğu bir şeyi söyle veya paylaş. Senden kötüsü olmaz. 

Böyle kalabalıklar arasında huzurlu bir şekilde yaşamak istiyorsan, onların savunduklarını savunacak, onların savunmadıklarını savunmayacaksın. 

Onların gördüğünü görecek, onların görmediğini ve görmezden geldiğini görmeyeceksin. 

Bunlar bir şeyi kötülüyorsa kötüleyeceksin. 

Kedi olalı bir fare tutmuşlarsa o kediyi anlata anlata bitiremeyeceksin. 

Şayet bir şeyi ve çok şeyi ağızlarına ve yüzlerine bulaştırmışlarsa sağır, kör ve dilsize oynayacaksın. Bir türlü sadede gelmeyeceksin.

Daima onları destekleyeceksin. Aksi nankörlüktür, ihanettir. Sana ülke dışını gösterirler. Kapıyı da dışarıdan ört derler.

Uyutulmuş beyinlerdir bunlar. Bu beyinlerin uyanması mümkün değildir. Çünkü bitkisel hayattadırlar. 

Böyle bir giriş yapacağımı, yazmaya başlarken hiç düşünmemiştim. Haliyle Türk parası hakkında yazacağım da güme gitti. Bu uzun girizgahtan sonra geleyim sadede. 

Sosyal medyayı iyi kullanan biri şöyle bir paylaşım yapmış:

"Meşhur atasözümüz vardı. "Gâvur parası ile 5 para etmezsin.." diye.

Bizim en büyük paramız 200 ₺ ile yarım kg et alamazken, gavurun 200 avrosu ile 14 kg et alınabilir. 

Ah atalar nerden nereye...". 

Bu paylaşıma destek olsun, bu konuda hemfikirim diye ben de daha önceki yazımdan bir parçayı kopyalayıp yorum kısmına yapıştırdım: 

"Bir zamanlar büyüklerimiz çok değersiz olan şeyler için bu deyimi kullanırdı. Kullanırdı diyorum. Çünkü şimdilerde bu deyim kullanılmıyor. Kullanmaya kalkan olursa gülünç duruma düşer. Çünkü gavur parası değerli.

Bugün gavur parası olan 1 dolar almak için 6 sıfır atılmış paramızdan 27 lira saymak gerek. Aynı şekilde gavur parası avro almak için 30 lira vermek gerekiyor. Kısaca bizim 27 lira 1 dolara eşit.

Bu yüzden gavur parasıyla beş para etmez deyimi de bugün için bir anlam ifade etmiyor. Bu söz olsa olsa Türk parasıyla beş para etmez şeklinde söylenirse bir anlamı olur. 26/07/2023

Bu yorumunun altına da "Günümüz döviz-TL paritesine göre yazıyı tekrar güncellemem gerek" yazdım. 

Tanımadığım biri bu yorumunun altına "O ülkelere gidebilirsiniz" yazmış. "Sana mı soracağım nerede yaşayacağımı, sana mı soracağım hangi konuda paylaşım yapacağımı" yazıp ağzının payını verdim, def olup gitti. 

Anlamadığım, bu tipler neyin kafasını yaşıyor böyle. Bugün paramızın tüm yabancı paralar nezdinde alım gücünün zayıflığı ortada. Dünyanın geçer akçesi doların 1 dolarını almak için bizim paramızla 32,5 lirayı saymak gerekiyor. Paramızın durumu bu. Buna "Bu ülkelere git" denmez. Denirse ezik bir insanın psikolojisini ortaya koymuş olur. Suç bastırmadır bunun adı. Saldırıya geçmektir. Bu gerçeğin dile getirilmesinden nefret ediyorum, ben bu gerçekle yüzleşmek istemiyorum. Kimsenin de bunu anlatmasına tahammülüm olmaz demektir. Kısaca tedavisi olmayan hasta bir ruh halidir. 

Şu bir gerçek ki bu ülke; faiz, paramızın pul olması, enflasyon ve hayat pahalılığı sarmalında. Bu, sadece bugünün ve bu hükümetin altından kalkamadığı bir mesele değil, gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin sorunudur. Ki bu hükümetin bir zamanlar enflasyonla mücadele edip üzerine altı sıfır atmak suretiyle paramıza yeniden itibar kazandırdığı da bir gerçektir. 

Bana başka ülkeyi gösteren hasta ruhlu tip bilsin ki altı sıfır atılmasını da söylüyorum, bugünkü TL'nin pul olmasını da. Ben buyum. Var mı diyeceğin.

Ki bugünkü paramızın geldiği değersiz halinden mevcut hükümet de bizar. Kah swap kah yabancı sermaye gelsin diye tedbir üstüne tedbir alıyor. Paramız daha da değer kaybetmesin diye kur garantili, altın garantili mevduatı bile getirdi. Yine bugünkü en büyük banknot olan 200 TL'nin dışında 500 veya 1000 TL banknotlar konuşuluyor. Yani herkes paramızın içine düştüğü girdabın farkında. Bizim savunmacı refleksle hareket edenler ise sana ülke dışını salık veriyor. Ne diyeyim bu psikoloji içerisinde boğulun. Başka da sözüm yok. 

11 Haziran 2024 Salı

Batı Medeniyeti Karşısında Biz *

Aynı bölgelerde farklı farklı devletler kuran İslam dünyası 8-14.yüzyıllarda etkisini sürdürmüş. Bu zaman dilimi içerisinde adeta medeniyetin zirvesini yaşamış. Askeri güç onlarda, en geniş topraklar onlarda. Etkisi ve yetkisi de var diğer devletler nazarında.

Yunan ve Roma medeniyetine ait eserleri tercüme etmiş, onlara ilaveler yaparak Endülüs Emevi devleti aracılığıyla Batı'da ortaya çıkan Rönesans’a katkı sunmuşlar.

Başta din eğitimi olmak üzere eğitime önem vermişler. 

Bugün bile adından söz edilen ve bilime katkısı olan bilim insanı yetişmiş topraklarında.

Gittikleri yerlerde cami, medrese, han, hamam, kervansaray, çeşme, imarethane yapmışlar. Şehirlerinde tekke, zaviye ve türbeler dikkat çeker.

Kısaca Batı, Ortaçağ'ı yaşarken İslam dünyası güç, imkan ve gelişmenin zirvesini yaşamış. 

Günümüzde ise bir İslam medeniyetinden söz etmek mümkün değil. Sadece geçmişe dair adı kalmıştır. Nicedir ve bugün etkisiz elemandır ve dün Batı'nın yaşadığı Ortaçağ'ı yaşamaktadır. Bünyesinde her alanda geri kalmışlığı barındırmaktadır.

Bir zamanlar İslam medeniyetinin çok çok gerisinde kalan Batı medeniyeti ise İslam medeniyetini sollayıp geçmiştir. Bilimde, teknolojide, üretimde ve her türlü gelişmede İslam medeniyetine baskınlığı söz konusudur. Kültür ihracı yapmaktadır. Bugün medeniyetinin zirvesini yaşıyor. 

Batı medeniyeti, ilerlememiz yeter. Yatalım artık dese, bu yatış yüzyıllar boyu devam etse, İslam dünyası gecesini gündüzüne katarak çalışsa, Batı medeniyetini geçemediği gibi bugünkü haline bile yaklaşamaz.

Hoş, İslam dünyasının çalışmaya niyeti yoktur. Çünkü çalışmada gözü yoktur. Batı’yı yakalama ve geçme derdi de yoktur. Belli etmek istemese de Batı medeniyeti karşısında yenilmiştir. Yenilmenin ezikliğini yaşıyor.

Ezikliğini de Batı medeniyetinin kökeninde zulüm, işkence, kan, gözyaşı, sömürü var. Biz bunları yapmadık. Hep adalet dağıttık demek suretiyle geçiştiriyor.

Batı bugün ne yapıyorsa bunu bizden aldı demek suretiyle kendimize pay çıkarıyoruz.

Hasılı ağlanacak haldeyiz. Batı dünkü ağlanacak halini çabuk atlatmış ama bizim bu ezik ve geri kalmış hali atlatacak ne gücümüz ne takatimiz ne imkanımız ne insan gücümüz ne de plan ve programımız vardır.

Çünkü bu rahatına düşkünlük bu birbirimizi çekememezlik bu slogan ve hamasetle yaşama bu günü kurtarma kafası bu geçmişle övünme bu kısır tartışma bizde oldukça nicedir yattığımız kış uykusundan uyanmamız mümkün değil. Çünkü hali pürmelalimiz kış uykusundan da öte tam bir komalık. Komanın ise iyileşmesi ve yeniden ayağa kalması mümkün değil. Hep bakıma muhtaç olarak yaşar. Bu da başkasına el avuç açmaktan başka bir şey değildir.

Hasılı dünyaya söyleyecek bir sözümüz yok. Dünyaya verebilecek bir örnekliğimiz yok. Dünyanın bizden alacağı bir şey yok.

*19.07.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.