Ana içeriğe atla

Tedavisi Olmayan Bir Hastalık Hali

Milli paramız Türk lirasının acınası durumda olduğu herkesin malumu. 

Herkes derken feraset, basiret ve sağduyu sahiplerini kastediyorum. Bu kapsama giren kaç kişi varsa onlardır herkesten kastettiğim. 

Buna, savunmacı psikoloji içerisinde, gözü savunduğundan başkasını görmeyen kişiler dahil değil. Çünkü onların gözleri var, görmezler. Kulakları var, duymazlar. Sayıları da pek çok. 

Bu tipler varlığını, kimlik ve kişiliğini, birilerinin servis ettiğinden beslenirler. 

Algıyla yaşarlar, sürü psikolojisi ile hareket ederler. 

Bunlarda ne akıl var ne irade ne de izan. Sapla samanı ayırt edebilecek kapasiteleri yoktur.

Bunlar birey değildir. Sürü psikolojisi içerisinde yaşarlar. 

Sürünün kalabalıklığından ve güçten cesaret alırlar. Şımardıkça şımarırlar. Ağızlarını ve edeplerini de bozarlar. Yeter ki işlerine gelmeyen, herkesin bildiği, sağır sultanın duyduğu bir şeyi söyle veya paylaş. Senden kötüsü olmaz. 

Böyle kalabalıklar arasında huzurlu bir şekilde yaşamak istiyorsan, onların savunduklarını savunacak, onların savunmadıklarını savunmayacaksın. 

Onların gördüğünü görecek, onların görmediğini ve görmezden geldiğini görmeyeceksin. 

Bunlar bir şeyi kötülüyorsa kötüleyeceksin. 

Kedi olalı bir fare tutmuşlarsa o kediyi anlata anlata bitiremeyeceksin. 

Şayet bir şeyi ve çok şeyi ağızlarına ve yüzlerine bulaştırmışlarsa sağır, kör ve dilsize oynayacaksın. Bir türlü sadede gelmeyeceksin.

Daima onları destekleyeceksin. Aksi nankörlüktür, ihanettir. Sana ülke dışını gösterirler. Kapıyı da dışarıdan ört derler.

Uyutulmuş beyinlerdir bunlar. Bu beyinlerin uyanması mümkün değildir. Çünkü bitkisel hayattadırlar. 

Böyle bir giriş yapacağımı, yazmaya başlarken hiç düşünmemiştim. Haliyle Türk parası hakkında yazacağım da güme gitti. Bu uzun girizgahtan sonra geleyim sadede. 

Sosyal medyayı iyi kullanan biri şöyle bir paylaşım yapmış:

"Meşhur atasözümüz vardı. "Gâvur parası ile 5 para etmezsin.." diye.

Bizim en büyük paramız 200 ₺ ile yarım kg et alamazken, gavurun 200 avrosu ile 14 kg et alınabilir. 

Ah atalar nerden nereye...". 

Bu paylaşıma destek olsun, bu konuda hemfikirim diye ben de daha önceki yazımdan bir parçayı kopyalayıp yorum kısmına yapıştırdım: 

"Bir zamanlar büyüklerimiz çok değersiz olan şeyler için bu deyimi kullanırdı. Kullanırdı diyorum. Çünkü şimdilerde bu deyim kullanılmıyor. Kullanmaya kalkan olursa gülünç duruma düşer. Çünkü gavur parası değerli.

Bugün gavur parası olan 1 dolar almak için 6 sıfır atılmış paramızdan 27 lira saymak gerek. Aynı şekilde gavur parası avro almak için 30 lira vermek gerekiyor. Kısaca bizim 27 lira 1 dolara eşit.

Bu yüzden gavur parasıyla beş para etmez deyimi de bugün için bir anlam ifade etmiyor. Bu söz olsa olsa Türk parasıyla beş para etmez şeklinde söylenirse bir anlamı olur. 26/07/2023

Bu yorumunun altına da "Günümüz döviz-TL paritesine göre yazıyı tekrar güncellemem gerek" yazdım. 

Tanımadığım biri bu yorumunun altına "O ülkelere gidebilirsiniz" yazmış. "Sana mı soracağım nerede yaşayacağımı, sana mı soracağım hangi konuda paylaşım yapacağımı" yazıp ağzının payını verdim, def olup gitti. 

Anlamadığım, bu tipler neyin kafasını yaşıyor böyle. Bugün paramızın tüm yabancı paralar nezdinde alım gücünün zayıflığı ortada. Dünyanın geçer akçesi doların 1 dolarını almak için bizim paramızla 32,5 lirayı saymak gerekiyor. Paramızın durumu bu. Buna "Bu ülkelere git" denmez. Denirse ezik bir insanın psikolojisini ortaya koymuş olur. Suç bastırmadır bunun adı. Saldırıya geçmektir. Bu gerçeğin dile getirilmesinden nefret ediyorum, ben bu gerçekle yüzleşmek istemiyorum. Kimsenin de bunu anlatmasına tahammülüm olmaz demektir. Kısaca tedavisi olmayan hasta bir ruh halidir. 

Şu bir gerçek ki bu ülke; faiz, paramızın pul olması, enflasyon ve hayat pahalılığı sarmalında. Bu, sadece bugünün ve bu hükümetin altından kalkamadığı bir mesele değil, gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin sorunudur. Ki bu hükümetin bir zamanlar enflasyonla mücadele edip üzerine altı sıfır atmak suretiyle paramıza yeniden itibar kazandırdığı da bir gerçektir. 

Bana başka ülkeyi gösteren hasta ruhlu tip bilsin ki altı sıfır atılmasını da söylüyorum, bugünkü TL'nin pul olmasını da. Ben buyum. Var mı diyeceğin.

Ki bugünkü paramızın geldiği değersiz halinden mevcut hükümet de bizar. Kah swap kah yabancı sermaye gelsin diye tedbir üstüne tedbir alıyor. Paramız daha da değer kaybetmesin diye kur garantili, altın garantili mevduatı bile getirdi. Yine bugünkü en büyük banknot olan 200 TL'nin dışında 500 veya 1000 TL banknotlar konuşuluyor. Yani herkes paramızın içine düştüğü girdabın farkında. Bizim savunmacı refleksle hareket edenler ise sana ülke dışını salık veriyor. Ne diyeyim bu psikoloji içerisinde boğulun. Başka da sözüm yok. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde