11 Mayıs 2024 Cumartesi

Allah'a Şükür, Bugün Dersler Boş!

İstanbul'da bir özel lise müdürünün, okuldan atılan yabancı uyruklu bir öğrenci tarafından öldürülmesinin ardından, 10 Mayıs 2024 günü eğitim çalışanları bu cinayete tepki göstermek amacıyla bir gün iş bırakma eylemi yaptı. Eyleme katılan eğitimci oldu, katılmayanı da. Ne kadarı katıldı bilmiyorum ama tüm Türkiye'de öğretmenlerin çoğu bu eyleme destek verdi.

Eyleme katılan eğitimcileri tebrik ederim. İnşallah sonuç alınır. Sadece eğitimciler değil, hiçbir meslek erbabı ne şiddet görsün ne de cinayete kurban girsin. Sosyal bir varlık olarak isterim ki tüm sorunlarımızı diyalogla, kanun ve nizam çerçevesinde çözelim. Ne kadar haklı olursak olalım, sorunumuzu şiddet ve cinayetle çözmeye kalkmayalım. 

Eğitime şiddet yasası veya başka meslek gruplarına dair şiddet yasası çıksa da verilen cezalar ağır olsa da bu ülkede sorunlar maalesef konuşmakla çözülmeyecek. İşi, kanun ve nizama da bırakmayız. Bildiğimiz usul dağ kanunudur. Çünkü öfke kontrolü yapamayan, yaptığı işin sonunu düşünemeyen şiddet yanlısı insanların elindeki tek sermayesi şiddettir. Herkes anladığı dilden konuşur bu ülkede. Başka sermayesi olmayandan da başkası beklenmez.

Unutmayalım ki bu toplum şiddet toplumudur. Şiddetle büyür ama evde ama okulda ama sokakta. Hiç şiddet görmeyen başkası üzerinde uygulanan şiddeti görerek belleğime bu şiddeti istemeyerek de olsa yerleştirir. Zamanı gelince de devreye sokar.

Herkesin ufak veya büyük sorununu şiddetle çözmek istemesinde yerli ve yabancı film ve dizilerin de payı büyük. Başroldeki oyuncular polis ve askerden bağımsız bir şekilde kendisine ve ailesine yapılan haksızlıkları dayak atarak ve öldürerek çözer filmde. Başrol oyuncu tüm kötülerin cezasını kendi elleriyle verdikten sonra polis ve asker olay mahalline lütfeder. Özellikle Türk filmlerinde bu sahneler yoğun bir şekilde işlenir. Filmi izleyen bizler de bu oyuncunun yaptığı kanunsuz ve hukuksuz demeyiz. Film boyunca idolümüz başrol oyuncusunun tüm kötüleri temizlemesinde en büyük destekçi de bizleriz. Filme kendimizi kaptırıp izlerken oğlana destek veremesek de gönlümüz onunladır. Aslında bu filmler de bilinçaltımıza siz de sorununuzu böyle çözün mesajını yerleştiriyor.

Neyse gelelim biz tekrar eyleme. Ayıplar veya ayıplamazsınız. Eylemin faydasına inanmadığımdan eyleme katılmadım. Okula gidip öğrencilerin hoşuna gitmese de ders de işledim. 

Ben faydasına inanmadığımdan eyleme katılmasam da eylemin hiç faydası yok diyemem. Özellikle öğrenciler çok sevindi.

Sabahın ilk dersinden itibaren öğrenciler hangi öğretmenler yok yoklaması çekti. okulumuzdan. Adını duyduğu öğretmene sevindiler. Üç öğretmen katılmıştı eyleme.

İlk dersin teneffüsüne çıktım. Yanıma, geçen sene sınıfta kalmış, bu sene aynı sınıfı ikinci kez okuyan 9.sınıf bir öğrenci geldi. Aklında kötülük olmayan saf bir çocuk. İlk saat dersine girdim. Teneffüsün ardından tekrar aynı sınıfa gireceğim. "Hocam, Allah'a şükür, bugün dersler boş" dedi. Bunu o kadar içten söyledi ki görülmeye değer.

İşin enteresan tarafı bu öğrencinin iki saat dersine ben girdikten sonra 3.saatine yine okulda olan bir öğretmen girecek. 4.saat yine dersine ben gireceğim. Yani öğrenci daha boş dersi görmeden 5.saatten itibaren boş gelecek derslere sabahtan şükrediyor.

Öğrencinin baharıdır boş ders. O yüzden sevinmesi kadar doğal bir şey yoktur. Bu monologda garibime giden, çocuğun şükretmesi. Boş derse öğrencinin sevinmesini bilirim bilmeye de şükredenine ilk kez rastladım.

Aynı öğrenci aynı zamanda cuma namazlarına da giden bir öğrenci. Efendiliğini ve sorumluluğunu takdir ederim. Yine cuma çıkışı gördüm. Mutluluk yüzünden okunuyordu. Nasıl sevinmesin. Mübarek cuma günü cuma namazını eda etmiş. Dersler de boş. Zaten ertesi de bir haftanın yorgunluğunun ardından hafta sonu tatili. Bu eyleme bu günde sevinmesin de ne ne zaman sevinsin. Öyle zannediyorum, namazın ardında ellerini kaldırıp ya Rabbi, ne mübarek ne bereketli gündü bugün. Sana şükürler olsun. Eyleme katılan öğretmenlerimizden de Allah razı olsun diye dua etmiştir.

Hasılı, eyleme katılan öğretmenlerimiz, sakın ola bizim eylem işe yaramadı demeyin. Öğrencinin hayır duasını aldınız. Ona şükrü bir kez daha hatırlattınız bu vesileyle. 

10 Mayıs 2024 Cuma

Bir Öğretmen Cinayeti de Benden

İstanbul'da özel bir lisede yabancı uyruklu bir öğrencinin, okuldan atılmasına sebep olduğu iddiasıyla okul müdürünü iki kurşunla öldürmesi haberini duyunca, ilk göreve başladığımda çalıştığım okulda cereyan eden bir cinayet gözümün önüne geldi. Cenap Şahabettin’in “Hatıralar, yaşlıların koltuk değneğidir” sözü gereği ben de yaşlı olduğuma göre unutmaya yüz tutmuş bu anıyı sizlerle paylaşmak isterim.

1991-1992 öğretim yılının ikinci yarısı. Nizip İHL’de çalışıyorum. Okula aynı branşta atanan son öğretmen olduğumdan, Nizip Ticaret Meslek Lisesindeki öğretmen ihtiyacını gidermek için beni görevlendirmişlerdi.  Yani iki okulda derse giriyorum.

Bir pazartesi günü idi. Ticaret Meslek Lisesindeki derslere girip evin yolunu tutmuştum.

Kadromun bulunduğu okuldan bir öğretmen aradı. Okulda cinayet işlendi diye.

Okulun edebiyat öğretmeni, lise bir veya lise 2.sınıf öğrencisi tarafından öldürülüyor. Cinayet, okul çıkışı, okulun bahçe kapısının önünde, öğrencilerin gözünün önünde işleniyor. Öğrenci, sinsice öğretmenin arkasına yanaşıyor, boynuna silahı dayayıp tetiğe basıyor. Tek çocuğuyla yaşayan, kendi halinde sessiz, kimseye zararı olmayan Yugoslav göçmeni öğretmen, genç yaşta böyle bir cinayete kurban gidiyor.

Cinayet bir ramazan ayında işlenmişti. O günün gazeteleri, “Oruç tutmadığı için öğrencisi tarafından öldürüldü.”, “Aşkına karşılık vermediği için öğrencisi tarafından öğretmen öldürüldü ” şeklinde haber verdi. Cinayetin ne oruçla ne de aşkla alakası vardı halbuki. Bir disiplin olayı idi. Çoğu okul müdürüne ibret olması bakımından bu disiplin sürecine kısaca değinmek istiyorum.

Edebiyat öğretmeni, öğrencinin dersin akışını bozduğundan dert yanmış kadın öğretmenlere. Ders işleyemiyorum demiş. Öğretmenlerden biri, disipline ver aklını vermiş öğretmene. Öğretmen de dilekçe vererek öğrencisinden şikayetçi olmuş. Okul disiplin kurulu, üç gün okuldan uzaklaştırma cezası vermiş öğrenciye.

Sıra gelmiş cezanın öğrenciye tebliğine. Okul müdürü öğrenciyi odasına çağırmış. Çocuğa, “Bu ceza siciline işlendi. Bundan sonra senin hayatın bitti. Ne memur olabilirsin ne de başka bir şey” türünden bir şeyler söylemiş.

Müdürün bu konuşmasına morali bozulan öğrenci, okuldan çıkar, eve gider. Evden babasının tabancasını alır. Bu öğretmen benim hayatımı nasıl söndürdü ise ben de onun hayatını söndüreyim der ve okula gelir ve yukarıda anlattığım cinayeti işler.

Yaşı on sekizin altında olduğu için çocuk ödül gibi bir ceza aldı. Islahevine kondu. Öyle zannediyorum az cezanın hepsini yatmadan çıktı. Olan da bir öğretmene ve geride bıraktığı çocuğuna oldu.

Olayın ardından okul müdürü soruşturma geçirdi. Suçlu bulundu. Üzerindeki müdürlük görevi alındı. Hatay’ın bir ilçesine öğretmen olarak ataması yapıldı. Müdür için bu bir ceza olsa da kendi ilçesine gitti. Adeta ödül gibi bir ceza oldu.

Nizip İHL’de cereyan eden bu menfur olayda, cinayeti işleyen çocuk birinci derecede suçlu olsa da bu suçun gerisinde, çocuk ve insan psikolojisinden anlamayan okul müdürünün suçu küçümsenemez. Çünkü müdür bu süreci yönetememiştir. Halbuki müdür, “Yavrum, okul disiplin kurulu sınıfın ahengini bozduğundan bu cezayı verdi ama bunun telafisi var. Bundan sonra sınıfın ahengini bozmazsan, davranışlarını olumlu yönde değiştirirsen aldığın bu ceza sene sonu öğretmenler kurulunda kaldırılır. Halihazırdaki olumsuz sicilin de silinir, yeniden tertemiz olursun. Böyle olursan cezanın kaldırılmasında ben de yardımcı olurum” şeklinde çocuğu teskin etmeliydi. Ne demek öldün, bittin.

Bu şekilde çocuk psikolojisinden anlamayan, çocuğu tahrik eden müdürler bugün de çıkabiliyor. Zaten disiplin adından ve disipline gitmekten korkan çocuk için öldün, bittin gibi sözler hazırda çocuğu bu tür menfur yollara itebiliyor. Okul idarecilerinin bu tür disiplin sürecini iyi yönetmesinde fayda görüyorum.

Bir söz de şiddet ve cinayet üzerine söz söyleyeyim. Toplum olarak hangi meslek grubuna gelirse gelsin, olayı hep sonuçları üzerinden değerlendiriyoruz. Biz bu tür olayları sonuçları üzerinden okumaya devam edersek şiddet ve cinayetlerin sonu kesilmeyecek, belki de artarak devam edecektir. Hep birlikte şiddet ve cinayete giden sebeplerin üzerine kafa yormamız gerekir. Eğer böyle yaparsak belki de birçok şiddet ve cinayetin önüne geçmiş olabiliriz. Mesele, şiddet ve cinayete gitmeden tehlikeyi sezip süreci iyi yönetmektir.

9 Mayıs 2024 Perşembe

Teksas Olma Yolunda İlerliyoruz

Bu ülke şiddet ülkesi. Genelde öğretmen ve sağlık çalışanları olmak üzere makam, mevki, meslek, cinsiyet ve statü gözetilmeden herkes şu ya da bu şekilde bu ülkede şiddete maruz kalıyor. Yani kimin gücü kime yeterse. 

Şiddetle kalsa iyi. Sonu ölümle bitenleri bile var. Konya'da bir kalp doktoru hasta yakını tarafından kurşun yağmuruna tabi tutulmuş. Yakın mesafeden aldığı kurşunlarla doktor oracıkta öldürülmüştü. Şimdi de yabancı uyruklu bir öğrencinin, okuldan atılmasının suçlusu olarak gördüğü okul müdürünü öldürmesi gündemde.

Şiddet ve cinayete başvuranların çoğu, sonu çözümsüzlük olsa da kendi çözümünü kendi buluyor ve kendince cezalandırma yoluna gidiyor. İzlenen bu yolda ise maalesef akıl devre dışı kalıyor. Akıl devre dışı kalınca bir anlık sinirle gözü hiçbir şeyi görmüyor.

Gündemdeki okul müdürünün Irak uyruklu bir yabancı tarafından öldürülmesi bana manidar geldi. Çünkü şiddet ve cinayet haberleri şu ana kadar hep bu ülke insanından gelmişti. Tek eksiğimiz, bir yabancı uyruklunun öldürmediği kalmıştı. Bunu da görmüş olduk.

Garibime giden;

Bu yabancı öğrenci bu ülkeye ne ara geldi?

Özel okula gidecek parayı nereden, nasıl buldu?

Hangi cesaretle okul müdürünü planlayarak taammüden cinayete yeltenebiliyor?

Sorunlu olduğu için okuldan atılan bu öğrenci, belinde tabancasıyla elini kolunu sallayarak okula nasıl girebiliyor?

Okul müdürünün odasına kadar nasıl gidebiliyor?

Kapıda güvenlik falan yok mu? Hoş olsa kaç yazar. Ben şununla görüşeceğim diyen içeriye rahatça girebiliyor. Gerçi okul kapısından içeri girmek zor olsa bile çoğu okullar Nasrettin Hocanın türbesi gibidir. İhata duvarından atlanarak pekala okula girilebiliyor.

Çoğu okullarda güvenlik zaten yok. Okulların güvenliği, cebinde kaleminden başka malzemesi olmayan nöbetçi öğretmenler aracılığı ile sağlanıyor. Dışarıdan okulu basmaya gelene, elinde bıçak, belinde tabancası olana bunlar ne yapabilir?

Bu yönüyle bakıldığı zaman okullar, bu tür sorunlu öğrenci ve bazı problem veliler yönünden tehlike arz ediyor. ABD’de zaman zaman okula makineli tüfekle gelip rastgele ateş açıp onlarca kişinin ölümüne sebep olan cinnet hali bizim okullarımızda da olmaması için bu tür hasta ruhlu insanların önünde hiçbir engel yok. Çünkü okullar yol geçen hanı gibi.

Güvenlik yönünden bu durum, sadece okullara mahsus değil. Hastanelerimiz de okullar kadar güvenliksiz. Her ne kadar hastanelerde güvenlik görevlisi olsa da güvenlik görevlileri çok etkili değil. Etkili olsa da bir polis gibi onları pek ciddiye alan yok. Çoğu hastanede X-Ray cihazı yok. Olsa da hastaneye giren, bu cihaza girmeden içeri girebiliyor. Bunu gören güvenlik görevlisi de sesini çıkarmıyor. Bildiğim kadarıyla günlük binlerce hasta ve hasta yakınının girdiği Konya Şehir hastanesinde X-Ray cihazı yok. Nitekim bir güvenlik görevlisi, belinde tabancasıyla bu hastaneye girip kurşun yağdırdığı doktorun ölümü belleklerde hala tazeliğini koruyor.

Bugün hastane, okul vb. yerlerde bireysel olan şiddet ve cinayet olaylarının, yarın daha büyük menfur olaylara zemin hazırlayacak tehlike ve potansiyel bu ülkede var. Tabiat boşluk kabul etmez ve tedbir almada da ihmal büyük olaylara gebe olabilir. Ne yapıp ne edip şiddet ve cinayeti minimuma indirecek caydırıcı tedbirlerin zamanı geldi geçiyor. Bir yabancı uyruklu öğrencinin işlediği müdür cinayeti, bu işin tuzu ve biberi oldu.

Belki de bu olup bitenler daha bir başlangıç. Yabancıların uyguladığı şiddet ve cinayetlere belki de bundan sonra daha fazla şahit olacağız. Çünkü Türkiye her bir kıtadan, özellikle gelişmemiş ülkelerden gelen düzenli ve düzensiz göçmenler cenneti olma yolunda hızla ilerliyor. Böyle giderse Teksas ya da Beyrut olmamız hiçten değildir. Sonra biz ne ara Teksas olduk deriz de o zaman ağlayanımız olmaz.