14 Mart 2024 Perşembe

Ayasofya İmamı Üzerine (1)

Yazdıklarımı genellikle bloğumda yazar, paylaşırım. Bazen de sosyal medyada yazar, paylaşırım. Sosyal medyada paylaştığım bu tür yazılar yıl dönümünde anılar sayfasında önüme düşünce bu tür yazılar arşivimde yer alsın diye aktarırım.

Malumunuz bir zamanlar kısa süreliğine Ayasofya imamlığı yapmış, yaptığı paylaşımlar ile tartışmanın odağı olmuş Mehmet Boynukalın meselesi vardı bu ülkenin. Şimdilerde adı sanı duyulmayan ve unutulmuş bu zar hakkında şöyle bir paylaşım yapmıştım. Yaptığım bu paylaşımın altına epey bir yorum yapılmıştı.

Aşağıda 14/03/2021 tarihli paylaşımım ve bazı yorumlar ve bu yorumlara yazdığım cevaplara yer verdim.

1.Yıllardır, açılsın dediğimiz Ayasofya'nın başına getirilen kişi, tartışmaların odağı haline gelmemeli. Bundan özellikle kaçınmalı. Çünkü Ayasofya imamı birleştirici bir rol üstlenmeli. O camiye şeriatçısı da gelir, seküler olanı da. Arkasında namaz kılan, imamın tartışma konusu olmadığına inanması lazım.

2 Boynukalın, zamanlamayı ayarlayamıyor. Neyi, nerede, ne zaman, hangi üslupla söyleyeceğini kestiremiyor. Anayasa değişikliği üzerine attığı tweet dolayısıyla Anayasa değişikliği başlamadan bitti. 8 Mart günü attığı tweet hakeza. Burada söylediğinin doğru, yanlış üzerinde durmuyorum. Boynukalın, Ayasofya imamı ve bu görevi yapmalı. Ötesini başkası yapsın. Görüşlerini tweetle değil, ilmi platformlarda ve kitaplarında ifade etsin.

3. Gördüğüm kadarıyla Boynukalın, bilgisi mükemmel olabilir ama ilm-i siyaset bilmiyor. Biraz bunu okumalı. Böyle giderse orada fazla durdurmazlar. Birileri bu imama, Ayasofya açıldı diye bu ülkeye İslam gelmediğini hatırlatması lazım. 

4. Sayın Boynukalın, lisansı Ezher'de okumuş bir ilahiyatçı. Bu ülkede o kadar ilahiyatçı akademisyen varken niçin bu ülke ilahiyatlarından mezun biri buraya atanmaz da Ezher mezunu tercih edilir. Bildiğim kadarıyla Suut'da ve Ezher'de okuyanların kafa yapısı farklı. Buraya bu ülkenin hassasiyetlerini bilen biri atanması. 14 Mart 2021

Paylaşımıma yapılan eleştiri ve yazdığım cevaplar:

"Boynukalın bir ilim ve fikir adamıdır.

Kendini savunurken zamanlama, mesafe, uygunluk pozisyonunu bekleyeyim derse, niyeti üzüm yemek olmayanlara daha fazla imkan verir.

Zaten burada amaç Boynukalın değil; hedef Ayasofya ve İslami değerlerdir." (M. G.)

Hedef Ayasofya ve İslami değerler ise imamımız daha dikkatli olmalı bence. Zamanlamaya dikkat etmeden söylenenler, doğru bile olsa ikna edemediğin doğru, doğru değildir.

İkinci eleştiri:

Bir defa da gerçek değerlerimizi eleştireceğiniz, iktidarı yıpratmak için açık arayacağınıza, her tarafı açık olan, skandallar ve taciz tecavüzde zirve yapmış, muhalefeti ve ABD’ye ülkemizin genç zihinlerini, beyinlerini, değerlerini satmış, gençlerimizi dumura uğratmış FETÖ’ye satılmışları ve hala ABD’nin gönüllü uşaklarını yazın.

Kraliçe’nin Ak partiyi ele geçirmek için yerleştirdiği, Kraliçe’nin adamlarını yazın.

Sünneti inkar eden, ayetleri kafasına göre azaltan, çoğaltan ehli sünnet düşmanı sözde profları yazın.

Erbakan’a dünyayı zindan eden laikçilere kuyruk olan mollaları, kara kara mollaları yazın.

Şarlatan ehli sünnet düşmanı, sözde din alimlerini ifşa edin.

Yoksa onlardan mısınız? (M.G.)

Bu eleştiriye diğer yazımda yer vereyim. (Devam edecek)

13 Mart 2024 Çarşamba

Yüzü Soğuk İbadet

İbadet, kulun Allah'a inanmasının ve teslimiyetinin bir göstergesidir. 

Kulun Allah ile iletişim halidir. 

Kulun sorumluluğunu yerine getirmesi ve ev ödevini yapmasıdır.

İbadetlerin her biri insana ağır gelir. Çünkü insan nefsi boyun eğmeye değil, isyan etmeye meyillidir. O yüzden ibadetler kolay gibi gelse de insan için zordur.

İbadetlerin en zoru da oruç ibadetidir. Yüzü soğuktur bir defa orucun. Niye yüzü soğuk olmasın. Fecir vaktinden akşam gün batımına kadar yemeyeceksin, içmeyeceksin demektir bunun adı. 

Bir öğün yemek geçirince içi dışına çıkan insanın, saatlerce yeme ve içmeden uzak kalması nefse en büyük eziyettir. Bu yönüyle oruç, bir nefis terbiyesidir ve sözün eyleme geçtiği sağlam bir irade beyanıdır ve büyük sabır ister. 

Bu kadar vakit yemeden, içmeden kesilmesi insanı öldürmez. Ki bugüne kadar acından kim ölmüş. 

Kişi yeme ve içmeye dayansa bile bu kadar süre yemeden içmeden kesilmesi kişiyi psikolojik yönden çökertir. 

Açlık ve susuzluğu kafasından atamayınca haliyle kişi kendini işine veremez. 

İşi ağırsa zaten vücut kaldırmaz. İşi hafif ise vakit bitmek bilmez. 

O yüzden oruç başlı başına bir sınavdır. Bir aylık uzun bir maratondur.

Sözünü pratiğe dönüştüren kişi güçlü bir iradeye sahip demektir. Nefsini dizginlemiş demektir. Bu yüzden iradesiyle ne kadar övünse azdır.

Oruç gibi zor bir sınavı, herhangi bir mazeret üretmeden verebilen bir insan için başarının sınırı yoktur. Oruç sınavını başarıyla geçiren azmederse hayatın her alanında başarılı olur. Tek yapacağı, ben bunu yaparım diyerek kendisine güvenmesidir. Gerisi Allah kerimdir.

Oruç tutarken oruçlunun işini savsaklamaması ve aksatmaması gerekir. Tutulan oruç efor düşüklüğüne ve verim kaybına yol açıyorsa, bu yapılan bir işi yaparken diğerini ihmal etmek demektir ki bu durum oruçluya yakışmaz. Çünkü asıl olan işidir. Hiçbir ibadetin işini aksatmaması lazım.

Siyasetçi ile Devlet Adamı Arasındaki Fark

Milli Eğitim Eski Bakanlarından Hasan Ali Yücel'e atfedilen şu sözü takdirlerinize sunuyorum: "Siyaset adamları bir sonraki seçimi, devlet adamları bir sonraki nesli düşünürler."

Bu söz Sayın Yücel'e mi ait yoksa bir başkasına mı ait diye sanal alemde bir arama yapınca, bu sözün sahibinin Arthur Charles Clarke ait olduğu ortaya çıkıyor "Bir siyasetçi gelecek seçimi, bir devlet adamı ise gelecek kuşağı düşünür".

Şimdi arkamıza yaslanıp bu sözün doğruluğunu irdeleyelim ve Türkiye siyasetinde söz sahibi olup da devlet yönetenlerden kaç tanesi bir sonraki seçimi kaç tanesi de gelecek nesli düşünmüştür? Değerlendirme yaparken yukarıdaki sözü kıstas kabul edelim. Bakalım kaçı seçim kazanmak kaçı da ülkenin gelecek kuşaklarına yaşanabilir bir ülke bırakmak için çaba sarf etmiştir? Siyasi mülahazalardan uzak bir şekilde ve ön yargısız gelmiş geçmiş siyasileri gözümüzün önüne bir getirelim.

Sizi bilmem ama ben bu sözden hareketle herhangi bir siyasi ismine yer vermeden bir değerlendirmede bulunacağım. 

Eğer bir siyasi ülke, halk ve gelecek neslin menfaatine bir karar alıp da siyasi hayatına mal olmuşsa bilelim ki bu kişi devlet adamıdır. Ülkenin âli menfaatini kendi ikbaline tercih etmiştir ve kubbede hoş bir seda bırakmıştır. Bu ülkeye yaptıklarından dolayı saygıyı, rahmet ve minneti hak etmiştir. 

Eğer bir siyasi, ülke menfaatine olan bir kararı uyguladığım takdirde seçim kaybederim deyip çözüm bekleyen sorunu halının altına süpürmüşse,

Ülkenin zararına olduğunu bile bile eğer bir siyasetçi, seçimi kazanmak için daha önce yapmam dediklerini seçime giderken yapıyorsa,

Seçim öncesi seçim ekonomisi uyguluyorsa,

Devletin tüm imkanlarını, maddi ve manevi gücünü seçimlerde seferber ediyorsa, 

Yıllardır kronik hale gelmiş enflasyon ve hayat pahalılığına bir çözüm bulmuyorsa,

Sosyal Güvenlik Kurumu ile oynayıp emeklilik yaşını düşürüyor ve erken emekliliğe kapı açıyorsa, 

Türk parasının yabancı para karşısında pul olmasına tedbir almıyor ve seyirci kalıyorsa, 

Gayri safi milli hasılanın vatandaşlar arasında adil dağılımı için çaba sarf etmiyor, sosyal adalet dengesinin zengin lehine açılmasına yol açıyorsa, 

Olgular üzerinden siyaset yerine algı siyaseti yapıyorsa, 

Ortodoks ekonomi yerine heteradoks ekonomiyi tercih ediyorsa, 

Tüm imkan ve güç elinde olmasına rağmen ekonomi yangınını söndürmediği gibi yangına körükle gidiyorsa...

Bilin ki devlet adamı değildir. Sadece kendi, çevresi ve siyasi ikbali için çalışan bir siyasetçidir. Bu şekil siyaset yapan ise devletin tüm imkanlarıyla ihya olur, yükünü tutar ve bir gün çeker gider. Geriye bir yığın yük bırakır. Ne kadar şöhret sahibi olursa olsun kubbede hoş bir seda bırakmaz.

Devlet adamını da seçmen seçer, siyasetçiyi de. Karar seçmenindir.