Ana içeriğe atla

Yüzü Soğuk İbadet

İbadet, kulun Allah'a inanmasının ve teslimiyetinin bir göstergesidir. 

Kulun Allah ile iletişim halidir. 

Kulun sorumluluğunu yerine getirmesi ve ev ödevini yapmasıdır.

İbadetlerin her biri insana ağır gelir. Çünkü insan nefsi boyun eğmeye değil, isyan etmeye meyillidir. O yüzden ibadetler kolay gibi gelse de insan için zordur.

İbadetlerin en zoru da oruç ibadetidir. Yüzü soğuktur bir defa orucun. Niye yüzü soğuk olmasın. Fecir vaktinden akşam gün batımına kadar yemeyeceksin, içmeyeceksin demektir bunun adı. 

Bir öğün yemek geçirince içi dışına çıkan insanın, saatlerce yeme ve içmeden uzak kalması nefse en büyük eziyettir. Bu yönüyle oruç, bir nefis terbiyesidir ve sözün eyleme geçtiği sağlam bir irade beyanıdır ve büyük sabır ister. 

Bu kadar vakit yemeden, içmeden kesilmesi insanı öldürmez. Ki bugüne kadar acından kim ölmüş. 

Kişi yeme ve içmeye dayansa bile bu kadar süre yemeden içmeden kesilmesi kişiyi psikolojik yönden çökertir. 

Açlık ve susuzluğu kafasından atamayınca haliyle kişi kendini işine veremez. 

İşi ağırsa zaten vücut kaldırmaz. İşi hafif ise vakit bitmek bilmez. 

O yüzden oruç başlı başına bir sınavdır. Bir aylık uzun bir maratondur.

Sözünü pratiğe dönüştüren kişi güçlü bir iradeye sahip demektir. Nefsini dizginlemiş demektir. Bu yüzden iradesiyle ne kadar övünse azdır.

Oruç gibi zor bir sınavı, herhangi bir mazeret üretmeden verebilen bir insan için başarının sınırı yoktur. Oruç sınavını başarıyla geçiren azmederse hayatın her alanında başarılı olur. Tek yapacağı, ben bunu yaparım diyerek kendisine güvenmesidir. Gerisi Allah kerimdir.

Oruç tutarken oruçlunun işini savsaklamaması ve aksatmaması gerekir. Tutulan oruç efor düşüklüğüne ve verim kaybına yol açıyorsa, bu yapılan bir işi yaparken diğerini ihmal etmek demektir ki bu durum oruçluya yakışmaz. Çünkü asıl olan işidir. Hiçbir ibadetin işini aksatmaması lazım.

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    İbadetler ve birilerine boyun eğmek, elbette insanın nefsine ağır ve zor gelen eylemlerdir. Ama her nedense ben Ramazan orucu ibadetini çok seviyor ve canı gönülden ve hiç şikayetlenmeden yapıyorum. Namaza gelince, bu ibadet için aynı şeyi söyleyemem. Namaz ibadeti, ibadetlerimiz arasında insan nefsine en ağır gelen bir ibadettir diye düşünüyorum. İnsanı namaz ibadetinden uzaklaştıran en önemli diğer bir ibadetimiz ise abdest almaktır. Hani abdesti de ibadet olarak vasıflandırırsak öyledir. Eğer abdest olmasaydı, namaz ibadetini yerine getirenlerin sayısı oldukça fazla olacaktı. Bu benim acizane görüşümdür. Çünkü, insan eğer müsait ise, ezanı duyar duymaz camiye koşacaktır. Ama eğer işin içine abdest girince, namaz kılmaktan vazgeçecektir.
    Selam ve muhabbetle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. As, merhabalar Recep Bey. Namaz konusundaki düşüncelerinize katılıyorum. Özellikle abdest ve ayakları yıkamak başlı başına bir sorun. Umum yerlerde abdest almak ayrı bir eziyet. Oruca gelince vücut alışıncaya kadar ve kişi ruh ve bedenen kendini hazırlayıncaya kadar oruç psikolojik en insanın nefsine ağır gelir. Tuttukça sorun olmaktan çıkar. Namaz ve oruç ibadetlerini değerlendirince oruç tutanlar namaz kılanlardan daha fazla.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde