4 Ocak 2024 Perşembe

Ah, Şu Gözümüzü Kör Eden Aşk!

Birileri ülke ülke 2023 enflasyon rakamlarının yer aldığı bir listeye yer vermiş. 

Listeye göre genç Cumhuriyet yüzüncü yılında yirmi ülkeye fark atarak enflasyonda hepsinin toplamından daha fazla bir enflasyona imza atarak bu alanda kırılması zor bir rekora imza atmış ve yirmi ülke toplamında enflasyon şampiyonu olmuş.

Bu liste sosyal medyada paylaşılıyor. Paylaşanlar da enflasyonu dert edinenler. Sessiz çoğunluk yine bildiğiniz gibi sessiz ve görmezden geliyor. Keşke sessiz kalarak ve görmezden gelerek sorun ortadan kalksaydı, millet olarak hep susma orucuna başlardık. 

Hoş, konuştuğumuz zaman da değişen bir şey yok. İmam nasılsa bildiğini okuyor ve iş varacağına varıyor. Ceremesini de "Kürt Memed" misali vatandaş çekiyor. 

Geçen yıl yıllık enflasyonumuz sanırım daha yüksekti. Bereket geçen yılın sonunda böyle karşılaştırmalı bir enflasyon listesi görmedik. Öyle zannediyorum, geride bıraktığımız ülke sayısı yirmiden fazla olurdu. Belki de geçen yıl da yayımlanmıştır da ben görmemişim. 

Neyse biz geçen yılı enflasyon şampiyonluğun kaç ülkeyi geride bıraktık merakını bir tarafa bırakalım. 2023 enflasyon şampiyonluğumuza gelelim. 

Bir defa gülünecek ve ayıplanacak bir durum değil. Bu duruma gelme suçlusu da arayacak değilim. Olan olmuştur zira. Bu aşamadan sonra yapılması gereken, bu sonuç niçin çıktı? Hangi sebep ve saikler bu yüksek enflasyonda etkili oldu? Neleri yaptık, neleri yapmadık? Önümüzdeki yıl bu yüksek enflasyondan nasıl kurtulabiliriz? Diğer ülkeler yüksek enflasyondan nasıl kurtulmuşlar üzerine kafa yormamız lazım. Diğer ülkelerle kıyaslanan bu listenin faydası da budur. 

Ama nerede?

Sosyal medyada paylaşılan bu listeyi nasılsa bir arkadaş bir WhatsApp grubuna göndermiş. Grup üyelerinin hepsi de fakülte mezunu. 

Fakat gel gör ki böyle bir konuşma ve fikir testisi yok. Hata ve yanlışlara parmak basmak yok. Tespit ve çözüm önerilerine sıra gelmeden savunmacı refleks zuhur ediverdi hemen. 

"Enflasyon istersen dibe vursun. Oyumuzu buna değil de falana, falana mı verecektik? Söyleyin" demez mi biri. Halbuki beklenen, şu şu gerekçelerle yüksek çıktı. Mücadele ediyor. Geçen yıla göre düştü bakın. Daha da düşecek diyebilirdi. Üstelik bunlar enflasyonu yüksek çıkardı. Oyunuzu bunlara değil de şunlara verin diyen var gibi. Hakikaten neyin kafasını taşıyoruz böyle diyerek. 

Bir başkası, "Ocak 2024 maaşınız kaç dolar? Hesaplayanınız var mı" deyiverdi listeyi görünce. Sanki maaş hesabı yapan, maaşlar yetmiyor diyen var gibi. Üstelik konu maaşlar değil, yüksek enflasyon. Yüksek enflasyonu da çelik ithalatından kaynaklı sorunun atlatılamadığına bağlamadı mı? Helal olsun. 

Bir başkası, “Ne olursa olsun ben seviyorum" demez mi? Sanki sevme, nefret et diyen var gibi. Belli ki eleştirmeyi nankörlük görüyor. Halbuki tenkit iyiye gidilmesi için elzemdir. Ah şu sevmekle eleştirmeyi bir ayırabilsek, sevdiğimizi de eleştirebileceğimize, bunun sevmemize mani olmadığını bir anlayabilsek... 

Bir başkası, 2000 öncesi koalisyon hükümetlerinde hükümetlerin ne kadar beceriksiz olduğunu, zam olarak memura ne kadar az zam verdiğini yazdı. Sanki beceriksizlik ise bunu başkaları da yaptı. Biz de yapsak ne olur demek istedi. 

Hasılı bir sorunun sebeplerini fakülte mezunları arasında tartışamadık bile. Kahrolası önyargımız, kahrolası tarafgirliğimiz, kahrolası savunmacı refleksimiz, kahrolası ölümüne sevgimiz, kahrolası başkasından korkumuz tüm bunlara mani oldu. 

Tüm bunları görünce enflasyon şampiyonu olduğumuz listeyi görmezden gelen sessiz çoğunluğa sevgim bir kat daha arttı.

Ne Zaman, Nasıl Kurtuluruz?

Siyasetten çok şey beklemediğimiz zaman, 

Siyasileri kurtarıcı görmediğimiz zaman, 

Siyasilere demokratik tepkimizi gösterdiğimiz zaman, 

Sandığın her şey olmadığını kabul ettiğimiz zaman, 

Yasama, yürütme ve yargı bağımsızlığına kavuştuğumuz zaman, 

Siyaset kurumu, eşit şartlarda ve alternatifler arasında bir yarış olduğu zaman, 

Devletin kurum ve kuruluşlarında eşgüdüm, uyum, birbirini denetleme, birbirini tamamlama ve istişare olduğu zaman, 

Devlet yönetiminde ortak akıl hakim olduğu zaman

Devlet yönetiminde maceraya yeltenilmediği zaman, her kim yeltenirse ne yapıyorsun, az dur hele dendiği zaman, 

Devletin tüm kurum ve kuruluşlarında, tıkırında işleyen bir sistem kurduğumuz zaman, 

Devlet ve ülkenin menfaatini, siyasilerin kazanmalarının üstünde tuttuğumuz zaman, 

Devlet yönetiminde devri sabık uygulamadığımız zaman,

Gücü, kuvveti, makam ve mevkii, statüsü ne olursa olsun, yanlış yapandan hesap soracak makamları oluşturduğumuz ve adalet sistemini kurduğumuz zaman,

Tepeden tırnağa kadrolaşma yoluna gitmediğimiz zaman, devletin her kademesinde bu ülkenin farklı renklerine yer verdiğimiz zaman, atama ve yükselmelerde sadakatten ziyade ehliyet ve liyakati esas aldığımız zaman,

Devletin her kademesinde tek taraflı bir mekanizma olan istifa müessesesinin işletildiği zaman,

Hakkında iddia ve itham olan devlet görevlileri hakkında objektif bir inceleme ve araştırma yapıldığı ve gereği yapıldığı zaman,

Kazanmak uğruna halkı kutuplaştırmadığımız zaman,

Halkın bir kesimini öcü göstermediğimiz zaman,

Korku ve enkaz siyaseti yapmadığımız zaman,

Algı siyaseti yerine olgu siyaseti yaptığımız zaman,

Bu ülkenin ana ve asli unsuru olarak sadece kendimizi ve zihniyetimizi görmediğimiz zaman,

Devletin hangi kademesinde çalışırsak çalışalım, görevimizi tadında ve kıvamında bıraktığımız ve kendimizi bulunmaz Hint kumaşı görmediğimiz ve görevimizi başkasına bıraktığımız zaman,

Başta siyaset olmak üzere her alanda alternatifler ürettiğimiz zaman,

Toplum olarak yanlışlara ortak tepki verdiğimiz ve birbirimizin hakkını savunduğumuz zaman,

Yanlış yapan için bizden diye sessiz kalmadığımız zaman,

Hangi düşünce ve görüşte olursak olalım, birbirimize empati yaptığımız, saygı duyduğumuz ve hiçbir görüşün trolü olmadığımız zaman,

Eleştiriye açık olduğumuz zaman, 

Tespitlere, içimize sinmese de işimize gelmese de eyvallah deyip çözüme odaklandığımız zaman,

Başkasının gözündeki çöpü görürken kendi gözümüzdeki merteği de gördüğümüz zaman,

Siyaseti siyasilere bırakıp kendi işimize yöneldiğimiz zaman,

Her alanda çeneyi bırakıp ülke için katma değer ürettiğimiz zaman...

Piyasa ENAG iken Maaşlar TÜİK Diyor

Enflasyon Araştırma Grubuna (ENAG) göre 2023 Türkiye enflasyon oranı yüzde 127 iken bu oran TÜİK’te yüzde 65 bulundu.

Bir matematik bölümü olan istatistik 62 puan birden şaşar mı? Mevzubahis olan bu ülke ise şaşar ve normal kabul edilir. Buna alıştık. Daha doğrusu alıştırıldık.

TÜİK enflasyonuna göre ülke olarak çift haneli enflasyonu yaşıyoruz. ENAG’a göre ise üç haneli yani hiper enflasyonu yaşıyoruz.

Resmiyette TÜİK’in açıkladığı enflasyon verisi baz alınsa da piyasa ENAG’ın açıkladığı enflasyonu yaşıyor. Bir örnek vermem gerekirse, 2020 Ocağının dördünde yaptığım paylaşıma göre daha önce Konya’da 1,10 kuruşa satılan 250 gram ekmek, 200 grama indirilerek 1,20 kuruştan satılmaya başlanmış. Bugün Konya’da 4 Ocak itibariyle 200 gram ekmek, 7.00 TL’dir. Yakında yeni bir fiyat ayarlaması daha yapılırsa hiç şaşırmam. Aradan üç yıl geçmiş. 1,10 TL neresi, 7 lira neresi? Üç yılda enflasyon oranının yüksekliğini bu fark bile ortaya koyuyor. Ki ekmek zammı fırıncıların bir araya gelip yükselttiği bir ürün değil. İşin içinde belediye ve valilik onayı da gerekli. Siz serbest piyasada firmaların yaptığı ürünlere bu süreçte yaptığı zammı kıyaslayın.

Hasılı adı konmamış, farklı rakamların uçuştuğu bol rakamlı bir enflasyon hayatı yaşıyoruz.

Bu enflasyonlu süreçte en fazla mağdur olan kesim kimdir? Bu soruya verilecek cevabın işçi, memur ve emekli kesim olduğu aşikardır. Kısaca bordro mahkumları mağdur oluyor. Çünkü bu kesimin maaş artışları TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamlarına göre belirleniyor. Verilen zam enflasyonun altında kalınca da altı ay sonra geriye dönük ödeme alıyor. Yani sabit gelirli altı ay boyunca enflasyonun altında kalıyor. Altı ay sonra yeni bir zam alıyor gibi enflasyon farkını alıyor. Bunun adı da işçi ve memurun enflasyona ezdirilmemesi oluyor. Kısaca sabit gelirli piyasada hiper enflasyonlu bir hayatı yaşıyor. Kağıt üzerindeki enflasyon verisinin farkını ise 6 ay gecikmeli alıyor. Yani ENAG enflasyonunu yaşıyor. TÜİK enflasyonuna göre zam ve enflasyon farkı ile yetiniyor.

İşletme, işyeri, küçük ve büyük esnaf ise enflasyondan etkilenmiyor. Bu kesim maliyetler arttıkça, sattığı ürünün etiketi değiştikçe değiştiriyor. Asgari ücrete zam mı geldi. Çalıştırdığı işçinin maliyetini ekliyor. Elektrik, su ve doğal gaza zam mı geldi. Etiketlere ekliyor. Hatta piyasanın bu oynaklığından ve puslu havasından hareketle maliyet artışlarını aynı anda eklediği gibi daha da fazlasına satabiliyor. Kısaca işletme ve işyerleri kazandıkları kârdan zarar bile etmiyor.

Burada etkilenen kesimin ne uzayıp ne de kısalan sabit gelirli olduğu aşikar. İşçi, memur ve emekli enflasyonun altında eziliyor. TÜİK verilerine göre zam ve enflasyon farkı alan sabit gelirlinin sesinin çıkmadığına bakmayın. Eli mahkum verileni almaya.

Yalnız işçi ve memur yetkililerden şunu istiyor. Yıllık TÜİK enflasyonu kadar her şeye tepeden tırnağa zam gelmesine dünden razı. Çünkü piyasa ENAG derken zam ve maaşların TÜİK olması hakkaniyetle bağdaşmaz.