21 Aralık 2023 Perşembe

Yazmak Okumaktır, Okumak da Yazmaktır

İlk yazmaya sosyal medyada başladım. Aklıma eseni yazmışım. Yazılarımı takip eden Mustafa Yıldırım isimli mesai arkadaşım, "Hocam, falan yazarı tanıyor musun dedi. (Sorduğu kişiyi hatırlamıyorum.) Tanımıyorum dedim. Kimdir dedim. Yazı stilin ona çok benziyor dedi. Böyle sosyal medyada yazmaktansa sana bir blog açalım. Orada yaz. Hem yazıların bir yerde toplu olur dedi. Nasıl yapacağız dedim. Sen bir isim söyle, ben hallederim dedi. Dilin kemiği yok olsun dedim. Gitti. Az sonra geri geldi. Adına bir blog açtım dedi. Sen yazıyı gönder, ben yayımlayayım dedi. Bir böyle iki böyle. Bir gün hocam, sana yazı göndererek rahatsız ediyorum. Sen bana şu bloğu ver. Nasıl kullanacağımı göster. Bundan sonrasını ben hallederim dedim. Gösterdi. O gündür bugündür elimde bir oyuncağım var. Minnettarım kendisine.

Bloğu bana teslim etmeden önce sosyal medyada yazdığım ne kadar konu varsa geriye dönük tarayıp bloguma aktarıverdi. Sağ olsun.

İyi ki akıl edip bana böyle bir blog açıverdi. Blog benim bir meşguliyetim oldu. Hem elim hem kolum hem beynim hem hafızam hem oyuncağım hem dert ortağım hem sırdaşım hem günlüğüm oldu. 

2015 yılından beri yazarım. Aşağı yukarı her konuda bazı konularda defalarca dilim döndüğünce yazmışımdır. 

Kalem oynatmadığım belki birkaç konu kalmıştır.

Yazmaya başlarken dert edindiğim her konuda yazmaya kendi kendime söz vermiştim. 

An itibariyle bu yazıyla birlikte 4.442 yazım olmuş. Bazı günler 6-7 yazı birden yazmışlığım oldu. Yürümeye başladığım pandemi dönemiyle birlikte günlük yazı ortalamamda epey bir efor düşüklüğü oldu ama yazma yerine yürüyüşü tercih ettim. Yine de yürüyüşten arta kalan zamanda yazmaya çalıştım. 

Yazılarımı kahir ekseriyetle cep telefonuyla, son birkaç yıldır tamamen cep telefonu marifetiyle yazdım ve yazıyorum.

Yazı yazmak için bir oda bir sessizlik ortamı aramadım. Otobüs ve dolmuşta yolculuk yaparken, bir esnaf çay ocağında bir başıma olduğum zamanlarda gürültünün içinde benim işim yazı yazmak oldu. 

Yazılarımın bir kısmı mahalli gazetelerde yayımlandı. Hala da yayımlanmaya devam ediyor. Bir kısmını sosyal medyada paylaşıyorum.

Yazıp çizdiğimi gören bazılarından tasvip görmekle beraber sayıları az da olsa bazıları, "Niye yazıyorsun? Yazdığından para kazanıyor musun? Gazetelerde yazdığından ödeme yapıyorlar mı? Eline, koluna yazık. Sana ne faydası var? Yazıp duruyorsun ama bir faydası oluyor mu? Eline ne geçiyor? Baksana yazdıkların dikkate alınmıyor" demeyi ihmal etmedi. 

Yazılarının hiç etkisi ve katkısı olmasa da dikkate alınmasa da istedim ki yazılarım tarihe şahitlik yapsın. Dert edindiklerim bana şahit olsun.

Böyle diyenlere ne desem boş. En iyisi bu tiplere kalem üstadı Gökhan Özcan’ın kaleminden cevap vereyim:

Yazmak, esasen insanın kendi kendisiyle konuşmasıdır.

Kalem duramaz, bunu kayda geçirir.

Kağıt duramaz, kayda geçeni başka insanlara götürür.

Yazı yazandan çıkıp başkalarına ulaştığında zaten söz çoktan söylenmiş ve işitilmiştir.

Peki okuyan? O, olmuş olanın misafiridir.

Kalemi devreden çıkarırsanız şunu görürsünüz: Her yazan aynı zamanda okuyandır, her okuyan aynı zamanda yazan...

Anlam, elden ele dolaşan ve her ele kendi nasibi kadarını bırakan bir rızıktır.” Gökhan ÖZCAN

Hamas'a Gaz Verenlerin Amacı

Elinde imkanları sınırlı olan ve imkânsızlıklar içerisinde İsrail ile mücadeleye devam eden Hamas'a;

Yürü aslanlarım, kim tutar sizi.

Arkandayız. 

Sizler mücahitsiniz.

Bizim göz bebeğimsiniz

Nice azlar, çok olanlara galip gelmiştir. 

İsrail'in sonu geldi. 

Hamas İsrail’in karizmasını çizdi.

Bu savaşı mutlaka Filistinliler kazanacak... 

Türünden şeyler söylemek, Hamas'a gaz vermek demektir. 

Hamas'ın bu savaşı yel değirmenlerine karşı bir savaş gibidir. 

Bunun gerçek hayatla ve hayatın gerçekliğiyle bir alakası yoktur. 

Çünkü Hamas bu savaşı asla kazanamaz. 

Üstelik alt edemeyeceği bir savaşa kalkışması bir nevi intihardır. 

Kendi intihar ettiği gibi binlerce Filistinli çoluk, çocuğu, kadını ve sivili ölüme göndermektir. 

Milyonları evsiz, barksız, anasız, babasız, evlatsız, aç ve susuz bırakmaktır. 

Her eve evlat, ana, baba, kardeş acısı vermektir. 

Bitmeyen tek taraflı bir savaştır. 

Ağlarsa analar ağlayacak, başkası yalan ağlayacak.

Ateş daima düştüğü yeri yakacak.

Ölen, öldürülen ve acı çeken Filistinliden başkası olmayacak.  

Durum bu iken ve gerçekler bu derece acı iken mücadelesinden dolayı Hamas’a gaz vermek, onları daha doğrusu Filistinlileri ölüme göndermek, onları toplu intihara sürüklemektir.

Yapılması gereken;

İsrail’i ateşkese zorlamaktır. Bunun için dünya kamuoyuna harekete geçirmek gerekir.

Dünya haklarının inisiyatif alması için devletlerine baskı yapmasını sağlamaktır.

Beş daimi üye arasında diplomasi ve mekik dokumaktır.

Ötesi Filistin’in yok olması demektir.

Acaba gaz verenlerin amacı bu mu?

Filistin'le Yatıp Kalkmak Ne Derece Doğru?

7 Ekim'de başlayan İsrail-Hamas arasında tek taraflı devam eden ve sayıları 20 binle ifade edilen, ölenlerin çoğunluğu; çocuk, kadın ve sivil olan savaş, iki ayı doldurdu. Üçüncü ayını doldurmaya doğru gidiyor.

Gazze'ye uygulanan bu orantısız katliama karşı yapabileceğim bir şey var mı diye düşünüyorum. Elimde üzülmemin dışında bir şey yok. Savaşı durdurmaya zaten gücüm yok. Gazze safında savaşa gitsem, izin vermezler. Hoş gitsem bile İsrail'in düzenli ve profesyonel ordusuna karşı savaşan düzenli bir Gazze ordusu yok.

Bu konuda vatandaş ne yapabilir? Onların durumu da benden farksız. Bu aşamada vatandaşın yapabileceği de yok. Çünkü bu iş devletler arası ilişkilerle çözülecek bir mesele. Yani bizi ve boyumuzu aşar.

Bu durumda, yerimizde oturmamızın, içten içe üzülmemizin, savaşın bir an evvel son bulmasını temenni etmenin dışında bize bir seçenek kalmıyor. Çünkü aciziz vesselam.

Savaş devam etse de bu savaş içimizi paralasa da gündelik hayat devam ediyor ve etmelidir de.

Yalnız sosyal medyada protesto etmenin, İsrail aleyhine paylaşım yapmanın, Yahudi ürünlerini boykot etmenin ve sosyal medya aracılığıyla halkı boykota çağırmanın dışında hiçbir iş yapmayan bir kesim var. Bunlar sosyal medyada köşe başlarını tutmuş. Yazıp çiziyor, paylaşım üstüne paylaşım yapıyor. İsrail aleyhine paylaşımından dolayı ilgili sosyal medya tarafından paylaşımına gelen kısıtlamayı paylaşıyor. İçlerini bilmem ama Gazze ile yatıp Gazze ile kalkıyor. İsrail'e lanet üzerine lanet yapıyorlar.

Sonuç alırlar veya alamazlar. Belli ki bu meseleyi dert edinmişler. Varsın paylaşsınlar.

Bu sosyal medya kitlesi başka bir iş daha yapıyor. İsrail aleyhine kimin tepki verip kimin vermediğini mesele ediniyor. Kim boykota katıldı veya katılmadı, buna bakıyor. Sosyal medyada kim İsrail aleyhine ve Gazze lehine paylaşım yaptı, bunu not ediyor. Buraya kadar tamam. Ama durmuyorlar. İsrail ve Gazze dışında başka paylaşım yapanlara da tepkisi var bunların. Bunlara göre bu sorun devam ederken başka mesele konuşulup yazılmayacak ve paylaşılmayacak. Sosyal medya sağlayıcısı nasıl ki kendilerine kısıtlama getiriyorsa adeta bunlar da gündem dışı paylaşımlara rezerv koyuyor. Filistin kan ağlarken böyle paylaşımın sırası mı demeye getiriyorlar. Bu kadarla kalsalar yine iyi. Bu tipler sosyal medyanın dışında da başka konuların konuşmasına bir türlü tahammül göstermiyorlar. Müslümanın Filistin gibi bir derdi varken başka konuları konuşmak abesle iştigal onlara göre.

Bu psikoloji içerisinde olanları anlamaya çalışıyorum. Maalesef anlayamıyorum. Yazıp çizdikleriyle, tepkileriyle, boykot listesi yayımlamakla ve sürekli bu savaşı gündemde tutmakla başarıya ulaşsalar, kendilerini tebrik edeceğim. Helal olsun diyeceğim. Niyetlerini sorgulamıyorum ama bu yolda olanların beyhude bir çabanın içerisinde olduğunu ve etrafına da pozitif enerji vermediklerini görüyorum. Yapıp ettikleriyle bir yaraya merhem olamıyor ve savaşı sona erdiremiyorlarsa da başkasını rahatsız ve huzursuz etmeyi çok iyi beceriyorlar.

Bu psikoloji içerisinde olanlar ve bu haleti ruhiye ile yaşayanlar hayatın gerçekliğini göz ardı ediyorlar. Çünkü her türlü acı, sıkıntı ve haksızlığa rağmen hayat devam ediyor. İnsanın en sevdiği kişi bile ölse bir müddet ağlar, sızlar, üzülür, bir müddet yemeden ve içmeden kesilir. Sonra bakar ki ölen geri gelmiyor. Ölenle ölünmüyor. Yavaş yavaş başka konuları konuşmaya, yeme ve içmeye başlıyor. Hatta böyle acılı kimsenin yanına gelenler, başka konuları gündeme getirirler, havadan ve sudan konuşurlar. Amaç kişiye acıyı unutturmak ve yavaş yavaş onu hayata hazırlamaktır. Böyle yapmakla iyi de yapıyorlar. Çünkü aynı ruh hali ile insanın yaşaması, hayata bağlanması ve normale dönmesi mümkün değildir.

Hasılı, Filistin ile yatıp kalkan ve başka paylaşımlara burun kıvıran sosyal medya paylaşımcılarının, hayatın bu gerçekliğini göz ardı etmemelerinde fayda vardır.