21 Aralık 2023 Perşembe

Hamas'a Gaz Verenlerin Amacı

Elinde imkanları sınırlı olan ve imkânsızlıklar içerisinde İsrail ile mücadeleye devam eden Hamas'a;

Yürü aslanlarım, kim tutar sizi.

Arkandayız. 

Sizler mücahitsiniz.

Bizim göz bebeğimsiniz

Nice azlar, çok olanlara galip gelmiştir. 

İsrail'in sonu geldi. 

Hamas İsrail’in karizmasını çizdi.

Bu savaşı mutlaka Filistinliler kazanacak... 

Türünden şeyler söylemek, Hamas'a gaz vermek demektir. 

Hamas'ın bu savaşı yel değirmenlerine karşı bir savaş gibidir. 

Bunun gerçek hayatla ve hayatın gerçekliğiyle bir alakası yoktur. 

Çünkü Hamas bu savaşı asla kazanamaz. 

Üstelik alt edemeyeceği bir savaşa kalkışması bir nevi intihardır. 

Kendi intihar ettiği gibi binlerce Filistinli çoluk, çocuğu, kadını ve sivili ölüme göndermektir. 

Milyonları evsiz, barksız, anasız, babasız, evlatsız, aç ve susuz bırakmaktır. 

Her eve evlat, ana, baba, kardeş acısı vermektir. 

Bitmeyen tek taraflı bir savaştır. 

Ağlarsa analar ağlayacak, başkası yalan ağlayacak.

Ateş daima düştüğü yeri yakacak.

Ölen, öldürülen ve acı çeken Filistinliden başkası olmayacak.  

Durum bu iken ve gerçekler bu derece acı iken mücadelesinden dolayı Hamas’a gaz vermek, onları daha doğrusu Filistinlileri ölüme göndermek, onları toplu intihara sürüklemektir.

Yapılması gereken;

İsrail’i ateşkese zorlamaktır. Bunun için dünya kamuoyuna harekete geçirmek gerekir.

Dünya haklarının inisiyatif alması için devletlerine baskı yapmasını sağlamaktır.

Beş daimi üye arasında diplomasi ve mekik dokumaktır.

Ötesi Filistin’in yok olması demektir.

Acaba gaz verenlerin amacı bu mu?

Filistin'le Yatıp Kalkmak Ne Derece Doğru?

7 Ekim'de başlayan İsrail-Hamas arasında tek taraflı devam eden ve sayıları 20 binle ifade edilen, ölenlerin çoğunluğu; çocuk, kadın ve sivil olan savaş, iki ayı doldurdu. Üçüncü ayını doldurmaya doğru gidiyor.

Gazze'ye uygulanan bu orantısız katliama karşı yapabileceğim bir şey var mı diye düşünüyorum. Elimde üzülmemin dışında bir şey yok. Savaşı durdurmaya zaten gücüm yok. Gazze safında savaşa gitsem, izin vermezler. Hoş gitsem bile İsrail'in düzenli ve profesyonel ordusuna karşı savaşan düzenli bir Gazze ordusu yok.

Bu konuda vatandaş ne yapabilir? Onların durumu da benden farksız. Bu aşamada vatandaşın yapabileceği de yok. Çünkü bu iş devletler arası ilişkilerle çözülecek bir mesele. Yani bizi ve boyumuzu aşar.

Bu durumda, yerimizde oturmamızın, içten içe üzülmemizin, savaşın bir an evvel son bulmasını temenni etmenin dışında bize bir seçenek kalmıyor. Çünkü aciziz vesselam.

Savaş devam etse de bu savaş içimizi paralasa da gündelik hayat devam ediyor ve etmelidir de.

Yalnız sosyal medyada protesto etmenin, İsrail aleyhine paylaşım yapmanın, Yahudi ürünlerini boykot etmenin ve sosyal medya aracılığıyla halkı boykota çağırmanın dışında hiçbir iş yapmayan bir kesim var. Bunlar sosyal medyada köşe başlarını tutmuş. Yazıp çiziyor, paylaşım üstüne paylaşım yapıyor. İsrail aleyhine paylaşımından dolayı ilgili sosyal medya tarafından paylaşımına gelen kısıtlamayı paylaşıyor. İçlerini bilmem ama Gazze ile yatıp Gazze ile kalkıyor. İsrail'e lanet üzerine lanet yapıyorlar.

Sonuç alırlar veya alamazlar. Belli ki bu meseleyi dert edinmişler. Varsın paylaşsınlar.

Bu sosyal medya kitlesi başka bir iş daha yapıyor. İsrail aleyhine kimin tepki verip kimin vermediğini mesele ediniyor. Kim boykota katıldı veya katılmadı, buna bakıyor. Sosyal medyada kim İsrail aleyhine ve Gazze lehine paylaşım yaptı, bunu not ediyor. Buraya kadar tamam. Ama durmuyorlar. İsrail ve Gazze dışında başka paylaşım yapanlara da tepkisi var bunların. Bunlara göre bu sorun devam ederken başka mesele konuşulup yazılmayacak ve paylaşılmayacak. Sosyal medya sağlayıcısı nasıl ki kendilerine kısıtlama getiriyorsa adeta bunlar da gündem dışı paylaşımlara rezerv koyuyor. Filistin kan ağlarken böyle paylaşımın sırası mı demeye getiriyorlar. Bu kadarla kalsalar yine iyi. Bu tipler sosyal medyanın dışında da başka konuların konuşmasına bir türlü tahammül göstermiyorlar. Müslümanın Filistin gibi bir derdi varken başka konuları konuşmak abesle iştigal onlara göre.

Bu psikoloji içerisinde olanları anlamaya çalışıyorum. Maalesef anlayamıyorum. Yazıp çizdikleriyle, tepkileriyle, boykot listesi yayımlamakla ve sürekli bu savaşı gündemde tutmakla başarıya ulaşsalar, kendilerini tebrik edeceğim. Helal olsun diyeceğim. Niyetlerini sorgulamıyorum ama bu yolda olanların beyhude bir çabanın içerisinde olduğunu ve etrafına da pozitif enerji vermediklerini görüyorum. Yapıp ettikleriyle bir yaraya merhem olamıyor ve savaşı sona erdiremiyorlarsa da başkasını rahatsız ve huzursuz etmeyi çok iyi beceriyorlar.

Bu psikoloji içerisinde olanlar ve bu haleti ruhiye ile yaşayanlar hayatın gerçekliğini göz ardı ediyorlar. Çünkü her türlü acı, sıkıntı ve haksızlığa rağmen hayat devam ediyor. İnsanın en sevdiği kişi bile ölse bir müddet ağlar, sızlar, üzülür, bir müddet yemeden ve içmeden kesilir. Sonra bakar ki ölen geri gelmiyor. Ölenle ölünmüyor. Yavaş yavaş başka konuları konuşmaya, yeme ve içmeye başlıyor. Hatta böyle acılı kimsenin yanına gelenler, başka konuları gündeme getirirler, havadan ve sudan konuşurlar. Amaç kişiye acıyı unutturmak ve yavaş yavaş onu hayata hazırlamaktır. Böyle yapmakla iyi de yapıyorlar. Çünkü aynı ruh hali ile insanın yaşaması, hayata bağlanması ve normale dönmesi mümkün değildir.

Hasılı, Filistin ile yatıp kalkan ve başka paylaşımlara burun kıvıran sosyal medya paylaşımcılarının, hayatın bu gerçekliğini göz ardı etmemelerinde fayda vardır.

Celalettin Rumi ve Şebiarus

Bu yazımı sosyal medyada yayımlanan bir alıntıya yer vereceğim. Yazıp paylaşan üniversiteden sınıf arkadaşım Celalettin Rumi’ye ve şebiarusa ayırmış bu yazısını. Hakkında olumlu ve olumsuz şeyler yazılım çizilen ve yüzyıllar geçmesine rağmen gizemini koruyan Celalettin Rumi ve şebiarus hakkında bakalım ne demiş? Noktası, virgülüne dokunmadan onun gözünde Celalettin Rumi:

“Ne demek şebiarus ?

"Sevgiliye kavuşma gecesi"

Yani "Gerdek Gecesi". 

Seven kim, sevilen kim?

Âşık kim, maşuk kim? 

Ortada bir gerdek varsa bir de gelin ve damat olmalı değil mi? O zaman gelin kim, damat kim? 

Uzatmaya gerek yok, yıllardan beri adına şebiarus ihtifalleri düzenlenen adam, işin bir tarafında duruyor. Diğer tarafta ise Âlemlerin Rabbi olan Allah var.

Tabi, bütün bu safsata ve haddini aşmış fikirler, ehli tasavvuf tarafından "Aşk Makâmı"nda (o da neyse öyle?) söylendiği için hiçbir mahzuru olmayan, tam tersine övgüye layık fikirler olarak kabul görmüş ve devam ettirilmiştir.

Peki, yurt içinden ve yurt dışından binlerce insanın katılımıyla her sene Aralık ayının ortasından itibaren, adına ihtifaller düzenlenen, bu gece sevgilisine kavuşan bu adam kimdir?

Dilimin döndüğü kadarıyla anlatmaya çalışayım:

Türk mü, Arap mı yoksa Pers mi olduğu bile tam belli olmayan,

Tek kelime Türkçe bilmeyen ve bütün kitaplarını Farsça yazan,

Yazdığı kitaplarda İslâm'a ve Kur'ân'a çok ters konulara yer veren,

Evinizde ananız, bacınız, hanımınız ve  kızınızla oturup okumaktan hayâ edeceğiniz kadar utanç verici, ahlaksız ve müstehcen hikayeleri İslâm adına insanlara ders vermek(!) için yazmaktan hayâ etmeyen,

Kendisine, Rabbimizin Kur'ân'da sadece kendisi için kullandığı "Mevlânâ" ismi yakıştırılan,

Afganistan'ın Belh şehrinden olmasına rağmen "Rûmî" denilerek Anadolu topraklarına nispet edilen,

Anadolu'da neredeyse Müslüman bırakmayacak kadar katliam yapan Moğolların, bırakın öldürmesini, bizzat onların özel ilgisine ve muhabbetine mazhar olan,

Moğollara karşı savaşan oğlunu "Meşru otoriteye karşı çıkan bir bağy" olarak gördüğü ve sevgilisi Şems-i Tebrizî'nin öldürülmesinden sorumlu tuttuğu  için öz oğlunun bile cenaze namazını kılmayan,

Bugün Fethullah Gülen denen adam bizim için ne ise kendi zamanında yaşayan Müslümanlar ve Müslümanların devleti için aynı şey olan, 

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra bütün tekke, zaviye ve türbelerin kapatılmasına rağmen türbesi kapatılmayıp turizme açılan,

Bağlı olduğunu(!) ve yolundan gittiğini(!), ayağının tozu olduğunu(!) söylediği peygamber; terörist, katil, uçkur düşkünü, olarak tanıtılmasına rağmen tüm dünyada "İnsan sevgisi" ile öne çıkartılıp "gönül ehli" diye takdim edilerek bağlı olduğu(!) peygamberden bile üstün tutulan,

Kendisine laf söyleyenler "Ehl-i sünnet ve İslâm düşmanı" ilan edilen,

Bu yüzden "ismet" sıfatına sahip bir "masum" kabul edilen,

Aslında ne millî ne de dînî bir kişiliği olan, en fazla kültürel bir kişilik olan, 

Aslında ne olduğu veya ne olmadığı bir çok devlet yetkilisi tarafından çok iyi biliniyor olmasına rağmen "inanç turizmi"ne olan büyük katkısından dolayı oldukça "duygusal" gerekçelerle hiç kimsenin karşı çıkmadığı, tam tersine devletin bütçesinden pay ayrılarak adına düzenlenen törenler için salonlar yapılan, yarışmalar düzenlenen, adına günler haftalar, aylar, hatta yıllar ayarlanan, 

Medîne'deki "Yeşil kubbeye" alternatif olarak Konya'daki "Yeşil türbede" yatan ve

Türbesini ziyaret edenlerin "Yarım hacı" olduğu kabul edilen zatın ta kendisidir.

Adını vermedim ama siz de tanıyor musunuz bu adamı?”

Rıza Bozdağ

17 Aralık 2017 Pazar

Kayseri