14 Kasım 2023 Salı

Birileri Kendini ve Yaptığını Sorgulamalı

Dünyanın en büyük açık hava hapishanesinde yaşıyorsun. Girişin, çıkışın kontrol altında. Özgürlüğün bir yere kadar. Çoluk, çocuk, genç, ihtiyar kaç nesil böyle geçirdi günlerini ve ömürlerini. Açık hava çok görülmüş. Sesini çıkaran kapalı hapishaneye konmuş. Hapishaneye konanlar yine şanslı. En azından nefes alıyorlar ve bir gün açık hava hapishanesine çıkacağı günün umudunu yaşıyor. Bir de hapishaneye gitmeden öldürülenler var. Kimi çocuk kimi kadın kimi genç kimi ihtiyar. 

Kendi kendine yetmiyorsun. Dışarıdan gelen yardım seni açık hava hapishanesine mahkum edenin iznine tabi. Bir nevi sağ kalanlarla birlikte esir hayatı yaşıyorsun.

Seni ve soyunu böyle bir hayata maruz bırakan kimdir? Devlet olamamış, devlet olmaya çalışan bir devlet. Bu devlet, devlet olup devlet kalabilmek için öldürdüklerinin soyundan kimse kalmasın istiyor. Çünkü biri kalır da yarın eline fırsat geçerse, yaptıklarının karşılığını soracak korkusu yaşayıp duruyor.

Teröre başvuruyor, katliam yapıyor, soykırım uyguluyor. Acımasız mı acımasız.

Uyguladığı terörden ve yayılmacılığından dolayı dünya tepki göstermesine rağmen öldürmekten vazgeçmiyor. Çünkü arkasında kendisine destek veren bir güç var. 

Devlet olamamış, devlet olmaya çalışanın elinde para var, sermaye var, imkan var, teknoloji var, son model silahları var. Senin ise sapan, taş, tabir yerindeyse tahtadan silahların var. Kısaca eşit şartlarda değilsiniz. Aranızda uçurum var. 

Özgür olmak, devlet kurmak, kendi topraklarında insanca yaşamak istiyorsunuz. Mağduriyetinizi herkes kabul ediyor ama yanınızda kimse yok. 

Devlet olamamış böyle bir devlete karşı nasıl mücadele edebilirsiniz? Kendinizi nasıl koruyabilirsiniz?

Kendinizi koruyabilmeniz mümkün değil. Bu durumda şerrinden emin olmak için çalıyı dolanacaksınız. En az zararla yaşamaya devam edeceksiniz. Esaret altında yaşamak ölümden beter olsa da nefes almak her şeye rağmen tercih edilmelidir.

Size hayatı zindan edene ne zaman karşı çıkarsınız?

Güç toparlayıncaya kadar dişinizi tırnağınıza takarak sabredersiniz. Bu zaman zarfında dünya kamuoyuna kendinizi ve haklılığınızı anlatmaya ve dünya kamuoyunu yanınıza çekmeye çalışırsınız. Ne zaman ki gücü toparlar, size hayatı zindan edenle boy ölçüşecek noktaya ulaşırsanız, topyekûn mücadeleye girersiniz. Ondan sonra ya herrü ya merru.

Bir güç toparlaman ve alt etme ihtimali yok iken bir suyumu bulanırsa da hadlerini bildireyim, yok edeyim diyen bu devlete karşı kalkışmak ne derece doğru? Toplu intihar değil de nedir? İlk atışı yaparak haklı durumda iken haksız duruma düşmek olacak şey mi? 

Diyelim ki bıçak kemiğe dayandı. Mecbur kalındı. Size terör uygulayana karşı bir kalkışma başlattınız. Hani arkası? Adam seni yerle bir ediyor, sürüyor, süründürüyor, öldürüyor, öldürmekle de kalmayıp katlediyor; çoluk çocuk, kadın, sivil demiyor ve orantısız güç kullanıyor. Masum halk aylardır açlık ve ölüme mahkum edilmişken ilk saldırıyı yapan olarak sen neredesin? Arkası gelmeyecekse, bu işe niçin kalkıştın? Bu yaptığınla halkının yanında mısın ya da bugün sizi yokluğa terk etmiş olanların yanında mısın? Halkına, esaret hayatından daha beter, ölümlerden ölüm beğen seçeneği sunan, ölmekten başka bir tercih bırakmayan bir örgüt, sonuçları itibariyle sahi sizce kimin yanında olur?

13 Kasım 2023 Pazartesi

Bu Yazı Boykotçulara Gelsin *

İsrail'in Gazze'ye uyguladığı katliam ve soykırımın ardından, ülke çapında İsrail ürünlerine boykot başlatıldı.

Boy boy İsrail ürünleri sosyal medyada paylaşılıyor. İşte İsrail malları. Almayın bunları deniyor. 

Ardından İsrail mallarını satan marketlere de satmayın, tereklerden kaldırın denmeye başlandı. Kaldırmayan marketler afişe edildi.

İsrail mallarının alternatifi Türk mallarına yer verildi. Bunları alın. Paranız bunlara gitsin dendi. 

Bazı boykot ürünlerini satmak için indirim yapılan ürünler teşhir edildi. Bakın, satamayınca indirime gittiler. Boykot başarıya ulaşmaya başladı. Bedava da verseler, almayın sakın şeklinde yazılıp çizildi.

Başka ne yapalım derken Troy kart keşfedildi. Bundan sonra Mastercard ve Vısa kullanmayın. Dışarıya komisyon ödemeyelim dendi. 

Tüm bu olup bitenleri biliyorsunuz. Tüm bunlardan geçtim. Boykotçu taife daha tehlikeli sınırlarda gezinmeye başladı. 

Bu taife hızını alamamış olmalı ki İsrail mallarının ardından bazı Türk mallarını da İsrail malı, İsrail muhibbi gibi göstermeye başladı. Bir kahve ve gazlı içecek markasını buna örnek verebiliriz. Yapılan paylaşımlardan hem kahve hem de içecek firması açıklama yapmak zorunda kaldı.

Bu tür paylaşım yapanlara; yapmayın, etmeyin, bir malı araştırmadan her mala İsrail damgası vurmayın, işletmelerimize zarar verirsiniz dememize rağmen önü, arkası ve sonu düşünülmeyen bu tür paylaşımlar gırla gidiyor. Bakın, firma bizim alakamız yok açıklaması yaptı dediğinde, "Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Var bir şey" deniyor ya da "Madem İsrail ürünü değil, firmanın İsrail karşıtı bir söylemi var mı, safını belli etmiş mi" deniyor. İnan, nasıl bir kafa, neyin kafasını taşıyoruz, anlamış değilim.

İsrail ürünlerinden geçtim. Böyle giderse, sosyal medyada paylaşılan bu tür dezenformasyon bilgilerle Yahudi malı kalmayan ürünümüz kalmayacak.

Bu tür paylaşımları yapanların kahir ekseriyeti dini hassasiyeti yüksek kişiler. İsrail ürünü dedikleri ürünleri ne araştırma var ne teyit ettirme. Yapmayın, etmeyin, bu yaptığınız zandır, iftiradır, firmaya itibar suikastı düzenlemedir, bir haber duyunca pişmanlık duymamak için araştırmak gerekir desen dahi faydası yok. Gözlerini bir şeyler bürümüş, gözlerine bir perde inmiş belli ki. 

Bu boykotçu taifenin çoğu dindar ve mütedeyyin insan olduğuna göre bunlar zannın çoğunun günah olduğunu, iftiranın katilden beter kabul edildiğini de iyi bilmeleri lazım. Ama bunları uygulayacak adam lazım. Bu durum sadece bu alanda değil, maalesef çoğu alanda böyle. Bir örnek vereyim:

Tanıdığım bir kişi, Kur'an kursu öğreticiliği yaparken bir vaiz tarafından FETÖ'cü dendiği için açığa alındı. Kaç ay açıkta kaldı. Mahkemeye çıkınca, hakim FETÖ'cü diye dilekçe veren şikayetçiye, bu kişinin FETÖ'cü olduğunu nereden biliyorsun diye sormuş. Vaiz, ben bilmiyorum. Öyle duydum demiş. Bunu duyan hakim, "Ne biçim vaizsin, böyle din görevlisi mi olur. Bir de kürsüde Hucurat 6.ayeti okursun. "... Bir fasık size bir haber getirirse, doğruluğunu araştırın. Yoksa yaptıklarınızdan pişmanlık duyarsınız" ayetinden haberdar değil misin" deyip vaizi dışarı çıkarıyor. Açıkta olan kurs öğreticisini görevine iade ediyor.

Biraz gerilere gidelim. Çok eski yıllarda, ürünlerinde domuz yağı olmamasına rağmen Eti ürünlerinde domuz yağı ve ürünleri kullanılıyor karalaması yapılmıştı. Bu karalamadan Eti çok olumsuz etkilendi. Batmaktan gücün kurtuldu. Sonunda "Ürünlerimizde domuz yağı yoktur" yazmak zorunda kaldı. Bir zamanların birincisi olan Eti, karalamanın olumsuz etkisiyle uğraşırken bir başka bisküvi markası ciroda birinci sıraya yükseldi. 

Hasılı, her malın altında Yahudi parmağı, her öküzün altında buzağı aramanın bir anlamı yok. Şu bir gerçek ki İsrail malı diye paylaşılan ve boykota tabi tutulan ürünlere bugüne kadar o kadar boykot yapıldı ki hiçbiri batmadı, bu ülkeden çekip gitmedi. Belki de reklamını yapmış olduk. Yerli ürünlere yapılan itham, töhmet, iftira, duyum, zan ise onları çok zor durumda bırakabilir, hatta batırabilir. Hiçbirimizin özellikle dini hassasiyeti yüksek insanların hangi ürün Yahudi malıdır, değildir üzerine paylaşım yaparken çok dikkatli olmalarında fayda vardır. Allah’tan korkmuyorlarsa, bari kuldan utansınlar.

*15/11/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır

İslam ve Bilim (2)

12.sınıfın Din ve Bilim ünitesine yer verdikten sonra izninizle biraz kritik yapayım. Kitabın İslam ile bilimin çelişmemesine, İslam’ın bilime verdiği öneme değinmesi, Müslüman bilim adamlarının bilime katkısına yer vermesi güzel. Yalnız bilim adamlarının her alanda yaptığı hizmet ve buluşlara fazlaca yer vermesi sıkıcı. Tüm bilim dallarında yapılan hizmet ve keşiflere din kültürü dersinde yer vermektense, fizik dersinde fizik, kimya dersinde kimya, tıp fakültesinde tıp vs. alanlarında yapılan çalışmalara yer verilse daha iyi olurdu. Din kültürü dersinde tüm derslere ait bilgilerin verilmesi, öğrenciler gözünde garip karşılanır. Dersimiz ne, din kültürü değil mi yoksa biz fizik, kimya, tarih dersinde miyiz şeklinde soru sorulmasına sebebiyet verir.

Madem tüm bilimlerde varız anlamına gelecek şekilde din kültürü dersinde buluşlara yer verilmiş. Konunun sonunda evet geçmişte biz bunları icat ettik ama arkasını getirememişiz. Bakın, geçmişte bilime hizmet etmiş isek, bugün de hizmet edebiliriz. Bizde bu cevher var denmesini beklerdim. Çünkü kimya dalında Nobel barış ödülünü alan Aziz Sancar dışında yer verilen hizmet ve buluşlar 8.9.10.yüzyıla ait buluş ve hizmetler. Bugün gelmişiz 21.asra. İslam dünyası 13 yüzyıldır kış uykusunda. Bilim adına bir keşfi, bir üretimi maalesef yok. Hala da kıl uykusundan utanma gibi bir derdi yok.

Gerçekten geçmişimizde hem dini hem de müspet ilimler alanında göz dolduran çalışmalar varken sonraki yüzyıllarda ve günümüzde bilimde niçin yokuz? Bugün bunun sorgulanması lazım.

Kitapta bu konuya özellikle geçmiş bilimsel buluşlara yer verilmesi, kimse kusura bakmasın, bugün içinde bulunduğumuz olumsuz duruma karşın geçmişle avunma çabasından başka bir şey değil. Maalesef en büyük özelliğimiz, günle değil de geçmişle övünmemizdir. Bu durum her şeyini kaybetmiş, yiyecek ekmeğe muhtaç müflis bir tüccarın, benim bugünkü durumuma bakmayın. Ben aslında geçmişte şöyle zengindim, böyle variyetliydim demesine benzer. Nasıl ki acı gerçek, bir zamanlar zengin olan müflis tüccarın bugünkü durumunu değiştirmiyor ve onu gizlemiyorsa, dünkü bilime hizmet etmemiz de bugünkü bilime uzaklığımızın üzerini örtemez.

Kimse kusura bakmasın, biz geçmişte bilime şöyle, böyle hizmet ettik, birçok bulmuşta biz varız psikolojisi, bugünün acı gerçeğinin üzerini örtmeye yöneliktir ve gerçeklerden kaçmaktır. Çünkü “dün dünde kaldı, bugüne dair yeni şeyler söylemek lazım”. İslam dünyası özellikle Türkiye, Batı medeniyeti karşısında ağır bir yenilgi içindedir. Nasıl yakalar ve onları nasıl geçeriz diyeceğimize, başımızı kuma gömerek geçmiş müktesebatın arkasına sığınıyoruz. Bu eziklik psikolojisi bize zor geliyor. Bir teselli olsun diye müflis tüccar gibi eski defterlerden medet bekliyoruz.

Hasılı geçmişi unutmayalım ama geçmişle yaşamayı bırakıp bugüne dair bir ve yeni şeyler söylemek lazım vesselam.