Ana içeriğe atla

Birileri Kendini ve Yaptığını Sorgulamalı

Dünyanın en büyük açık hava hapishanesinde yaşıyorsun. Girişin, çıkışın kontrol altında. Özgürlüğün bir yere kadar. Çoluk, çocuk, genç, ihtiyar kaç nesil böyle geçirdi günlerini ve ömürlerini. Açık hava çok görülmüş. Sesini çıkaran kapalı hapishaneye konmuş. Hapishaneye konanlar yine şanslı. En azından nefes alıyorlar ve bir gün açık hava hapishanesine çıkacağı günün umudunu yaşıyor. Bir de hapishaneye gitmeden öldürülenler var. Kimi çocuk kimi kadın kimi genç kimi ihtiyar. 

Kendi kendine yetmiyorsun. Dışarıdan gelen yardım seni açık hava hapishanesine mahkum edenin iznine tabi. Bir nevi sağ kalanlarla birlikte esir hayatı yaşıyorsun.

Seni ve soyunu böyle bir hayata maruz bırakan kimdir? Devlet olamamış, devlet olmaya çalışan bir devlet. Bu devlet, devlet olup devlet kalabilmek için öldürdüklerinin soyundan kimse kalmasın istiyor. Çünkü biri kalır da yarın eline fırsat geçerse, yaptıklarının karşılığını soracak korkusu yaşayıp duruyor.

Teröre başvuruyor, katliam yapıyor, soykırım uyguluyor. Acımasız mı acımasız.

Uyguladığı terörden ve yayılmacılığından dolayı dünya tepki göstermesine rağmen öldürmekten vazgeçmiyor. Çünkü arkasında kendisine destek veren bir güç var. 

Devlet olamamış, devlet olmaya çalışanın elinde para var, sermaye var, imkan var, teknoloji var, son model silahları var. Senin ise sapan, taş, tabir yerindeyse tahtadan silahların var. Kısaca eşit şartlarda değilsiniz. Aranızda uçurum var. 

Özgür olmak, devlet kurmak, kendi topraklarında insanca yaşamak istiyorsunuz. Mağduriyetinizi herkes kabul ediyor ama yanınızda kimse yok. 

Devlet olamamış böyle bir devlete karşı nasıl mücadele edebilirsiniz? Kendinizi nasıl koruyabilirsiniz?

Kendinizi koruyabilmeniz mümkün değil. Bu durumda şerrinden emin olmak için çalıyı dolanacaksınız. En az zararla yaşamaya devam edeceksiniz. Esaret altında yaşamak ölümden beter olsa da nefes almak her şeye rağmen tercih edilmelidir.

Size hayatı zindan edene ne zaman karşı çıkarsınız?

Güç toparlayıncaya kadar dişinizi tırnağınıza takarak sabredersiniz. Bu zaman zarfında dünya kamuoyuna kendinizi ve haklılığınızı anlatmaya ve dünya kamuoyunu yanınıza çekmeye çalışırsınız. Ne zaman ki gücü toparlar, size hayatı zindan edenle boy ölçüşecek noktaya ulaşırsanız, topyekûn mücadeleye girersiniz. Ondan sonra ya herrü ya merru.

Bir güç toparlaman ve alt etme ihtimali yok iken bir suyumu bulanırsa da hadlerini bildireyim, yok edeyim diyen bu devlete karşı kalkışmak ne derece doğru? Toplu intihar değil de nedir? İlk atışı yaparak haklı durumda iken haksız duruma düşmek olacak şey mi? 

Diyelim ki bıçak kemiğe dayandı. Mecbur kalındı. Size terör uygulayana karşı bir kalkışma başlattınız. Hani arkası? Adam seni yerle bir ediyor, sürüyor, süründürüyor, öldürüyor, öldürmekle de kalmayıp katlediyor; çoluk çocuk, kadın, sivil demiyor ve orantısız güç kullanıyor. Masum halk aylardır açlık ve ölüme mahkum edilmişken ilk saldırıyı yapan olarak sen neredesin? Arkası gelmeyecekse, bu işe niçin kalkıştın? Bu yaptığınla halkının yanında mısın ya da bugün sizi yokluğa terk etmiş olanların yanında mısın? Halkına, esaret hayatından daha beter, ölümlerden ölüm beğen seçeneği sunan, ölmekten başka bir tercih bırakmayan bir örgüt, sonuçları itibariyle sahi sizce kimin yanında olur?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde