13 Kasım 2023 Pazartesi

İslam ve Bilim (1)

12.sınıf din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin ilk ünitesi, "İslam ve Bilim" başlığını taşıyor. Bu ünite kitapta 40 sayfalık bir yer kaplıyor.

Din-bilim ilişkisi başlığıyla dinin ve bilimin tanımı yapılmış. Allah'ın evreni yaratırken değişmez yasalar koyduğunu, buna sünnetullah dendiğini, bilimin bu değişmez yasaları bulmaya çalıştığını söyleyerek dinin bilimin karşısında olmadığını, aksine bilime yardımcı ve uyum içerisinde olduğunu, din ile bilim arasında bir çelişki olmadığını işlemiş, ayet ve hadislerle dinin akıl, bilim ve okumaya önem verdiğine dikkat çekiyor. Müellifin eline sağlık. Olması gereken de budur.

İkinci konu başlığında "İslam Medeniyetinde Bilim ve Düşüncenin gelişimini" işlemiş. Grek ve Roma'dan getirilen eserlerin Beytü’l Hikme'de tercüme edildiğini, şerhler yazıldığını, ilaveler yapıldığını, Endülüs Emevi Devleti vasıtasıyla bu eserlerin Batı'ya geçtiğini, reform ve Rönesans hareketlerine katkı sağladığını müellif izah etmeye çalışıyor.

İslam Medeniyetinde öne çıkan eğitim kurumları başlıklı 3.konuda ise eğitim kurumları olarak cami, mescit, medrese, mektep, Beytü' l hikmet, rasathane, daruşşifa, daru'l hadis, daru'kurra ve kütüphaneyi sayar. Bu kurumların içeriği hakkında açıklamalar yapar.

Müslümanların Bilim Alanında Yaptığı Öncü ve Özgün Çalışmalar başlıklı dördüncü konu başlığında ise Müslüman bilim adamlarının dil, fıkıh, hadis, kelam, tefsir, matematik, geometri, fizik, kimya, astronomi, felsefe, tarih, coğrafya, tıp alanlarında neler yaptığını, hangi eserleri yazdıklarını, hangi buluşa imza attıklarını anlatıyor. Kısaca bilimin bugünkü geldiği noktada Müslüman bilim adamlarının geçmiş müktesebatı yok kabul edilemez demek istiyor. Şu var ki bu buluşlarıyla bilimin Batı’ya aktarılmasında İslam dünyası, köprü görevi görmüştür. Yunan ve Roma'dan aldığına, ilaveler yaparak Endülüs Emevi Devleti üzerinden Batı'ya aktarılmasında katkı sunmuştur.

Ders kitabının belirttiği Müslüman bilim adamlarının bilime hizmeti ve keşfi ile ilgili bazı örneklere yer vermek istiyorum:

Çizdiği ili dünya haritası ve yazdığı Kitabı Bahriye isimli eseriyle Piri Reis'in coğrafya ilmine, 

El Havi isimli ansiklopedisi ile her türlü hastalığı tek tek ele alması, hastalıkların belirtileri, sebepleri ve tedavi yollarından bahsederek tıp ilmine Razi'nin katkısı, 

El Kanun Fi't Tıp isimli eseriyle tıp ilmine büyük katkı sunan İbni Sina'nın eseri Doğu ve Batı'da başyapıt kabul edilmesi, 

Tarihte ilk anestezinin 9.asırda Sabit bin Kurre tarafından uygulanması, 

İbni Nefis' in küçük kan dolaşımını bulması, 

Ondalık sistemin icadı, 

Sıfırın Harizmi tarafından bulunması, Harizmi'nin cebirin babası bilinmesi, 

Pî sayısının günümüzde kullanılan en doğru değerini Kaşi'nin bulması, 

İntegral teoreminin Müslümanlar tarafından keşfedilmesi, 

Aynştayn teorisi olarak bilinen İzafiyet teorisini Kindi tarafından ortaya konması, 

Su basıncıyla çalışan saatler yerine ağırlıkla çalışan saatler ve kum saatlerinin ilk kez Müslümanlar tarafından icat edilmesi, 

Cabir bin Hayyan ile Ebu Bekir Razi'nin kimya ilminin kurucusu sayılması, 

Aziz Sancar'ın kimya dalında Nobel Barış Ödülü alması vs. (Devam edecek) 

11 Kasım 2023 Cumartesi

İslam’ın İçini Boşaltma Projesi Olabilir mi?

Çok değil, bundan 10-25 yıl öncesine kadar küçük ve belli bir kesimin gözünde olmasa da halkımızın büyük çoğunluğu nezdinde Kur'an kurslarının, imam hatiplerin, ilahiyat fakültelerinin, hafızlığın, başörtüsünün ayrı bir yeri vardı.

Çocuk Kur'an kursunda okuduğunu söyleyince aferin diye başı sıvazlanırdı. 

İmam hatip okullarına ayrı bir ilgi duyulur, bu okullarda okuyan öğrenciler örnek gösterilirdi. Bu okullar insanımızın göğsünü kabartırdı. Belli makam ve mevkie gelmiş İHL mezunları parmakla gösterilirdi.

Bir tanışma esnasında birinin hafız olduğu öğrenilince, şimdi sen tüm Kur'an'ı ezbere biliyorsun, öyle mi, maşallah, barakallah. Allah zihin açıklığı versin. Hafızı kelam olarak yarın yakınlarına şefaatçi olacaksın derlerdi.

İlahiyatta okuyan öğrencilere ayrı bir sevgi ve muhabbet gösterilir. Okullardaki din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerine ayrı bir değer verilirdi.

Başörtüsü ise kırmızıçizgisi kabul edilir, ona dokunan eller kırılırdı. Nerede bir başörtülü olursa, toplum nezdinde saygınlığı olurdu. Bacı olarak görülürdü. 

Dini değerler milli değerlerin önüne geçirilir, ayet ve hadis okuyanlara değer verilirdi. 

Bir konuda nass varsa yerine getirmese bile akan sular dururdu. Çünkü Allah sözü idi. 

Kısaca halkımızın ekseriyetinde namaz kılana, başörtülüye; din, iman, Allah diyene, imam hatipliye ve ilahiyatçıya sempati duyulurdu. Bunlar dini bilen, dini yaşamaya çalışan, Allah korkusu olduğu için haksızlık yapmayan ve zarar gelmeyen kişiler olarak görülürdü. Dini eğitim alan kişilere çocuğunu emanet eder, onlara güvenirdi.

Verdiğim örneklerde fark etti iseniz, hep geçmiş zaman kullandım. Çünkü bu bakış açısının büyük oranda değiştiğini, daha önce bu kesime soğuk bakan az sayıdaki kesimin yanına daha büyük çoğunluğun katıldığını gözlemliyorum. Kısaca verdiğim örneklerden, eskiye oranla bir itibar kaybının olduğunu söyleyebilirim. Bu oran her geçen gün artmaktadır. Halktaki bu bakış açısı değişikliğinin sebepleri üzerinde durmak lazım. Elde bir araştırma olmadığı için bu konuda ancak yorum yapabiliriz. Yapacağım yorumlar da beni bağlar. Katılır veya katılmazsınız:

Makam ve mevkilerde öncelikli olarak İHL ve ilahiyatçıların tercih edilmesi, bu mevkilerin çoğunda bu okul türlerine ait kişilerin çokluğu. Vereceğim şu örnek bu tespitimi kanıtlamaya yeter. Elimizde hem 90’lı yıllarda hem de 2020 yılında sorulmuş bir araştırma var. Deneklere “Karı koca olarak aniden il dışına çıkmak zorunda kalsanız, çocuklarınızı aşağıdaki meslek gruplarından hangisine öncelikli olarak emanet edersiniz?” sorusu sorulmuş. Solcu bir araştırma şirketinin 90’lı yıllardaki bu sorusuna denekler ilk sırada din görevlisine bırakırız cevabını vermiş. 2020’de ise başında ilahiyatçı birinin olduğu bir araştırma şirketine verilen cevaplar arasında ilk on sırada din görevlileri ve dinî çağrıştıran bir meslek grubu yer bulamaz. Burada ne alaka hatta yanlı bir araştırma diyebilirsiniz. Ben de 90’lı yıllarda İHL ve ilahiyat mezunları makam ve mevkilerde pek yoktu. Şimdi ise çoğu kurumun makam ve mevkilerinde bu iki okul mezunlarının olduğunu, bunların makamlar test edildiğini söylemek isterim.

Doğru dürüst öğrencisi olmadığı halde Kur’an kurslarının bolluğu, hala kurs inşaatlarına devam edilmesi, her geçen gün cemaati azalmasına rağmen cami yapılması, aşağı yukarı  her cuma cami, Kur’an kursu inşaatları ve kurs giderleri için camilerde sergi açılması.

Bol miktarda İHO, İHL, proje okulları, hafız okullarının açılması, hafız öğrenci boşluğunda artış.

Makam, mevki, atama ve yeni alımlarda ehliyet ve liyakatin arka plana itilmesi, ehliyetin yerine sadakatin tercih edilmesi,

Başörtüsünün sürekli siyasetin gündeminde olması, çoğu başörtülünün davranış ve giyimde iyi örnek olmaması,

Din ve dince kutsal sayılan değerlerin hiç olmadığı kadar siyasette kullanılması, nassın siyasete alet edilmesi, yeri geldiğinde nassa sarılma, sonrasında rafa kaldırma.  

Dindar, mütedeyyin, İslamcı ve din görevlilerinin çoğunun kötü, kaba ve sert üslubu, aba altından sopa göstermesi, insanlara tepeden bakması, yaptıkları haksızlık, oluşturdukları mağduriyet; çağı okumaktan, zamanın ruhuna uygun davranmaktan uzak söz ve paylaşımları vs.

Kimsenin iç halini bilemem. Niyetlerini sorgulamam. Ancak sonuçları itibariyle şunu söyleyebilirim ki sanki birileri, halkın gönlünde ayrı bir yeri olan yukarıda verdiğim örneklerin içini boşaltmakla görevli gibi bir misyon üstlenmiş durumda. Çünkü nitelikten ziyade niceliğin ön plana çıktığı bu örneklerin bolluğu çok dikkat çekiyor ve kaliteden çok uzak. Adeta yerlerde sürünüyor dense yeridir. Bazı mensuplarının kötü örneklikleri de gözden kaçmıyor. Acaba birileri bu müessese ve değerleri savunur görünüp mensuplarını ön plana çıkararak milli ve manevi değerlerden nefret edilmesini isteyebilir mi? Kısaca İslam’ı savunur gibi görünüp İslam’ın içini boşaltma diyebiliriz buna. Ne alaka derseniz, bunca dini kurum ve kuruluşa, dini söylem ve dindar nesil yetiştirme çabasına rağmen gençler arasında son yıllarda deizm, ateizm ve agnostizm olanların sayısındaki artışı, çoğu insanda dine mesafe ve soğukluğu nasıl açıklarsınız sorusunu sorarım.

İslam'ın Sonu mu Geliyor? *

Geçen gün akademisyen bir öğretim üyesi ile oturdum. Söz döndü dolaştı İslam'a geldi. Laf arasında "Şunu unutma, nasıl ki matbaa Hristiyanlığı bitirdi ise İnternet de İslam'ı bitirecek" dedi.

İnternet çağındayız. İlerleyen zamanda İnternet İslam'ı bitirir mi, bitiremez mi o zamanı yaşayanlar görmüş olacak.

Böyle bir şey olamaz, mümkün değil demek yerine bu tezin üzerinde kafa yoralım istiyorum. 

Hristiyanlık, matbaayla birlikte Aydınlanma Çağını yaşadı. Rahiplerin tekelindeki Hristiyanlık ve İncil sorgulandı. Hristiyanlığın adeta ipliği pazara çıkarıldı. Bugün Hristiyanlığın geldiği nokta, içi boşaltılmış bir dinden ibaret.

İnternetle birlikte İslam'ın sonunun gelme tezine gelirsek, bundan İslam ve Müslümanlar İnternetle birlikte yeni bir aydınlanma çağını yaşayacağını anlamak mümkün.

Burada insanlar İnternet vasıtasıyla İslam'ı daha iyi tanırlar denebilir. Bu görüş doğru olabilir. Yalnız İslam ve Müslümanları bekleyen tehlike daha büyüktür. Çünkü şu ana kadar insanımız dinini okuldan, camiden, ailesinden, yazılmış bazı kitaplardan, bazı hocalardan vs. öğreniyordu. Kafasına takılan soruyu öğrenmek için üstat kabul edilen hocalara soruyordu. İnternetin hayatımıza girmesiyle birlikte bugün cami imamları, müftüler, ilahiyatçılar birinci kaynak değil. Herkes kafasına takılan soruya cevap bulabilmek için İnternetten arayışa giriyor. Çünkü bugün en büyük hoca ve üstat Google'dır. Üstelik yazının yanında videolar bile var. Vatandaş kafasına takılan sorunu Google'la yazınca saniyeler içinde karşısına binlerce ilgili site çıkıyor. Bilgileniyor. 

Buraya kadar sorun yok. Esas sorun bundan sonrasında. Çünkü halihazırda İnternette İslam'ın tüm müktesebatı yok. Son yıllarda, geçmişte yazılmış ne kadar İslami kaynak varsa hepsi hızlı bir şekilde dijital ortama aktarılıyor. Buna da iyi diyebiliriz. Çünkü bugüne kadar İnternete aktarılan bilgiler seçilmiş, tercih edilmiş bilgilerdi. İnsanlar bunları okuya okuya İslam ve Müslümanlara dair kafalarında birtakım ezberler oluşmuştu. Şimdi ise geçmiş kaynaklar taranmadan noktası virgülüne tercüme edilip dijital ortama aktarılıyor. Aktarılan veya aktarılacak bu kaynaklar arasında bugüne kadar duymadığımız bilgiler ve ezberleri bozan rivayetlerle karşı karşıya kalacağız. Dün şaz görüş diye üzerlerini örttüğümüz ne kadar bilgi, delil ve kaynak varsa hepsiyle yüz yüze geleceğiz. İşte o zaman ayıkla pirincin taşını zamanı olacak. Çünkü müktesebatımız birbirini nakzeden karşıt görüşlerle dolu.

Buradan gençlere gelelim. Hepimiz biliyoruz ki bugünün gençliğinin önemli bir kısmı bugün dine mesafeli. İslam’a ve dinlere soğuk. 25 yaş altı gençler arasında deist, ateist ve agnostist sayısında artış var. Yarın İnternet nesli, dijital alem nesli dediğimiz bu nesil bugüne kadar aktarılmayan geçmiş müktesebatla muhatap olunca, öyle zannediyorum, dini ve İslam’ı sorgulama yoluna gidecek.

Gelmekte olan bu tehlikeye karşı biz ne yapıyoruz? Her konuda olduğu gibi bu tehlike ortaya çıkmadan harekete geçmeyiz. Gelsin bakalım o günler der geçeriz. Başka ne yapıyoruz? Nerede İslam’ı bu çağda yaşanır kılma, izah ve ikna etme çabasına girip yeni ve farklı şeyler söyleyen, yeni bakış açıları getiren varsa, mevcudu koruma adına onları dışlıyoruz, linç ediyoruz, sapıklıkla itham ediyoruz. Bunu da samimiyet adına yapıyoruz. Bakalım bu samimiyet gelmekte olan tehlikenin çözümü için işe yarayacak mı?

*17/11/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır