Ana içeriğe atla

İslam'ın Sonu mu Geliyor?

Geçen gün akademisyen bir öğretim üyesi ile oturdum. Söz döndü dolaştı İslam'a geldi. Laf arasında "Şunu unutma, nasıl ki matbaa Hristiyanlığı bitirdi ise İnternet de İslam'ı bitirecek" dedi.

İnternet çağındayız. İlerleyen zamanda İnternet İslam'ı bitirir mi, bitiremez mi o zamanı yaşayanlar görmüş olacak.

Böyle bir şey olamaz, mümkün değil demek yerine bu tezin üzerinde kafa yoralım istiyorum. 

Hristiyanlık, matbaayla birlikte Aydınlanma Çağını yaşadı. Rahiplerin tekelindeki Hristiyanlık ve İncil sorgulandı. Hristiyanlığın adeta ipliği pazara çıkarıldı. Bugün Hristiyanlığın geldiği nokta, içi boşaltılmış bir dinden ibaret.

İnternetle birlikte İslam'ın sonunun gelme tezine gelirsek, bundan İslam ve Müslümanlar İnternetle birlikte yeni bir aydınlanma çağını yaşayacağını anlamak mümkün.

Burada insanlar İnternet vasıtasıyla İslam'ı daha iyi tanırlar denebilir. Bu görüş doğru olabilir. Yalnız İslam ve Müslümanları bekleyen tehlike daha büyüktür. Çünkü şu ana kadar insanımız dinini okuldan, camiden, ailesinden, yazılmış bazı kitaplardan, bazı hocalardan vs. öğreniyordu. Kafasına takılan soruyu öğrenmek için üstat kabul edilen hocalara soruyordu. İnternetin hayatımıza girmesiyle birlikte bugün cami imamları, müftüler, ilahiyatçılar birinci kaynak değil. Herkes kafasına takılan soruya cevap bulabilmek için İnternetten arayışa giriyor. Çünkü bugün en büyük hoca ve üstat Google'dır. Üstelik yazının yanında videolar bile var. Vatandaş kafasına takılan sorunu Google'la yazınca saniyeler içinde karşısına binlerce ilgili site çıkıyor. Bilgileniyor. 

Buraya kadar sorun yok. Esas sorun bundan sonrasında. Çünkü halihazırda İnternette İslam'ın tüm müktesebatı yok. Son yıllarda, geçmişte yazılmış ne kadar İslami kaynak varsa hepsi hızlı bir şekilde dijital ortama aktarılıyor. Buna da iyi diyebiliriz. Çünkü bugüne kadar İnternete aktarılan bilgiler seçilmiş, tercih edilmiş bilgilerdi. İnsanlar bunları okuya okuya İslam ve Müslümanlara dair kafalarında birtakım ezberler oluşmuştu. Şimdi ise geçmiş kaynaklar taranmadan noktası virgülüne tercüme edilip dijital ortama aktarılıyor. Aktarılan veya aktarılacak bu kaynaklar arasında bugüne kadar duymadığımız bilgiler ve ezberleri bozan rivayetlerle karşı karşıya kalacağız. Dün şaz görüş diye üzerlerini örttüğümüz ne kadar bilgi, delil ve kaynak varsa hepsiyle yüz yüze geleceğiz. İşte o zaman ayıkla pirincin taşını zamanı olacak. Çünkü müktesebatımız birbirini nakzeden karşıt görüşlerle dolu.

Buradan gençlere gelelim. Hepimiz biliyoruz ki bugünün gençliğinin önemli bir kısmı bugün dine mesafeli. İslam’a ve dinlere soğuk. 25 yaş altı gençler arasında deist, ateist ve agnostist sayısında artış var. Yarın İnternet nesli, dijital alem nesli dediğimiz bu nesil bugüne kadar aktarılmayan geçmiş müktesebatla muhatap olunca, öyle zannediyorum, dini ve İslam’ı sorgulama yoluna gidecek.

Gelmekte olan bu tehlikeye karşı biz ne yapıyoruz? Her konuda olduğu gibi bu tehlike ortaya çıkmadan harekete geçmeyiz. Gelsin bakalım o günler der geçeriz. Başka ne yapıyoruz? Nerede İslam’ı bu çağda yaşanır kılma, izah ve ikna etme çabasına girip yeni ve farklı şeyler söyleyen, yeni bakış açıları getiren varsa, mevcudu koruma adına onları dışlıyoruz, linç ediyoruz, sapıklıkla itham ediyoruz. Bunu da samimiyet adına yapıyoruz. Bakalım bu samimiyet gelmekte olan tehlikenin çözümü için işe yarayacak mı?

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Siz zaten konuyu yeterince enine boyuna irdelemiş ve sonuçlarını paylaşmışsınız. Ben de burada acizane fikrimi belirtmek isterim. Akademisyen arkadaşınızın " matbaa nasıl Hıristiyanlığı bitirdiyse, internette İslam'ı bitirecek" görüşüne aynen katılıyorum.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  2. As. Öyle görünüyor ki beklenen son böyle olacak.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde