18 Eylül 2023 Pazartesi

Teori ile Pratiğin Buluştuğu Okullar *

İnsanlığın hizmetine sunulmuş her meslek kutsaldır ve önemlidir. Ama tüm mesleklerin içerisinde hekimliğin yeri bir başkadır.

Hekim olmak için okunacak okulu kazanmak, kazanılan okulu hazırlık artı 6 yıl okumak, okulu zamanında bitirmek olağanüstü bir çaba ister. 

Teori ile pratiğin birleştiği okullardır tıp fakülteleri. Beşinci sınıfı stajyer doktor, son sınıfı intörn olarak hastanede geçirmek zorunda öğrenciler. Hastanede nöbet tutmaya öğrenci iken başlarlar. 

Gezmeye, dolaşmaya zamanları yoktur. Ders, hastane, nöbet, vakit kalırsa ev üçgeni içerisinde bir koşuşturmayla geçer öğrencilikleri. Vakit bulmak için az uykuya alışmak zorundalar. 

Okul bitince pratisyen doktor olarak bilgisayar kurasıyla atanıp doktor olurlar. Acillerde, toplum sağlığı merkezlerinde çalışmaya başlarlar.

Doktor olsalar da öğrencilikleri bitmez. Öğrenci iken başladıkları tıpta uzmanlık sınavına hazırlanırlar. Bu zor sınavı kazanırlarsa bir eğitim araştırma veya tıp fakültesinde uzmanlık yapmak için yeniden öğrenciliğe başlarlar. Öğrencilikleri hastanede 4-5 sene sürer. Uzmanlığı bitince yeniden zorunlu hizmete gitmek zorundalar. Çoğu bir uzmanlıkla yetinmez. Çünkü bazı bölümler için ikinci yan dalda da uzmanlık gerekiyor. 

Uzmanlık yaparken asistan doktor olarak maaşlarını alsalar da doktorluğun dışında yeri geldiğinde hemşire ve hastabakıcılık da yaparlar. Çoğu asistan, yıllık izninin tamamını bile kullanamaz. Çünkü hocasının verdiği kadar izin kullanırlar. 

Ne bayramları vardır ne geceleri. Bir bakmışsın bayramda nöbetçiler. Bir bakmışsın gece nöbetçiler. 

Vakitlerinin büyük bir çoğunluğunu hastanede geçiren bu meslek grubu, sabahtan akşama dert dinlemek zorunda. Çünkü hastaneye ancak hasta olanlar gelir. Bir başka meslek grubu gibi arazi olma gibi lüksleri de yoktur. Hasta olsalar da işe gelmek zorundalar.

Hasılı, öğrencilik ve çalışma yılları koşuşturmayla geçen hekimler; büyük, önemli, sorumlu ve hata yapma lüksleri olmayan bir görev ifa ediyorlar.

Konu hekimlerden açılmışken kısaca tıp eğitiminden de bahsetmek gerek. Çünkü eğitim ve öğretim bu ülkede yerlerde sürünse de mevcut tıp fakültelerinin yanında çokça tıp fakültesi açılmış olmasına rağmen bu ülkede tıp eğitimi hala ciddi bir şekilde yapılıyor. Ülkemizin tıp eğitimi dünyada da kendini kabul ettirmiş durumda. Bu yönüyle kaliteden ödün vermeyen tıp fakülteleri yönetimlerini tebrik etmek lazım.

Ülkemizin eğitimi sos verirken tıp fakültelerindeki eğitimin kalitesi tesadüf değil. Çünkü tıp fakülteleri teori ile pratiğin birebir uygulandığı yerlerdir. Öğrenilen bilgilerin pratiği hastanelerde tatbik edilince, kalite de kendini gösteriyor. Örnek vermek gerekirse, tıptan mezun olan bir öğrenci doktor olarak bir yere gittiğinde ne yapacağını, hastaya nasıl müdahale edeceğini, ne tür ilaç vereceğini biliyor. Bırakalım hastaneyi, yolda bir trafik kazası gördüklerinde, anında müdahale edip hastaya ilk müdahaleyi yapabiliyor. Herhangi bir hastaneye vardıklarında, bu hastanenin çalışanı değilim demezler, işe girişirler.

Pek kadir ve kıymetini bilmesek de yeri geldiği zaman hekimlere şiddet uygulasak da Allah ne eksikliklerini göstersin ne de ellerine düşürsün doktorların.

Bu ülkede eğitim ve öğretimi belirli bir seviyeye getirmek istiyorsak, tıp eğitimini örnek almamızda, her türlü okul türünde teori ile pratiği birleştirmemizde fayda vardır. Çünkü pratik ve uygulama olmadan teoriden ibaret bilginin, eğitim ve öğretime ve hayata hiç katkısı olamaz.

*09/10/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır

Öğretmen Mülakatına Dair *

CumhurbaşkanınınKamuda işe alımlarda mülakatı kaldırıyoruz” vaadine karşılık Milli Eğitim Bakanının “Mülakat devam edecek” açıklaması;

Başlı başına bir çelişkidir. Vaadin yerine getirilmemesidir. Alışkanlık haline getirilen U dönüşüdür. Dün ayıplanan “Dün dündür, bugün bugündür” sözünün ayıplayanlar tarafından sahiplenilip özümsenmesidir. Bu aşamadan sonra bu sözün sahibi günümüz siyasilerimiz eline su dökemez. Biz buna boynuz kulağı geçmiş deriz.

Cumhurbaşkanı ayrı telden, Bakan ayrı telden çaldığına göre iyi polis, kötü polis oynanıyor anlamını çıkarmak da mümkün. Ki bu Bakanın bu konuda yaptığı ilk değil. 2013 şube müdürlüğü sınavına girmiş olanlardan, mülakatta başarılı olanların ataması 2014 yılında yapılmıştı. Bu atama mahkemeye götürüldü. Mahkeme şikayetçileri haklı bularak atamaların iptal edilmesini istedi. Zamanın Bakanı Nabi Avcı, kendisinin açıklaması istemiyle sorulan soruya, Meclis kürsüsünde “Şube müdürlüğü atamaları iptal edilecek. Yazılı ve sözlü ortalamasına göre yeniden atama yapılacak” dedi. Ertesi günü o zaman müsteşar olan Tekin, “Atamalar geçerli. Yeniden atama olmayacak” dedi. İlgili Bakan, kardeşim, sen ne diyorsun demedi ya da diyemedi. O şube müdürlüğü atamaları geçerli olsa da tartışma hiç bitmedi. Hem Bakanın hem de Cumhurbaşkanının sözünün üzerine son sözü söylemek demek olan bu açıklama ve icraatları görünce, acaba bakan mı büyük yoksa müstear mı? Bakan mı büyük Cumhurbaşkanı mı sözü akla geliyor. Öyle ya Bakanın sözünün üzerine müsteşar olarak son sözü söyledi. Cumhurbaşkanının sözü üzerine son sözü söyledi. Müsteşara göre bakan, bakana göre Cumhurbaşkanı daha üstün ve yetkili olduğuna göre öyle zannediyorum, iyi polis, kötü polis oynanmış görünüyor.

Tüm bunların üstüne “Daha önceki mülakatlar öylesine yapıldı. Biz adam gibi mülakat yapacağız” anlamına gelen “Mülakatları mülakat gibi yapacağız“ sözü de işin tuzu-biberi oldu. Bu konuda gelen eleştirilere de Bakan, maksadımı aşan bir ifade oldu diyeceği yerde bu cümleye dair eleştiri yapanları art niyetli olarak değerlendirdi. Merak ettiğim, eleştirilmesi gereken bir şeyi eleştirenler niçin art niyetli olsun? Bence herkes aynaya ve yaptığına ve yaptığının ne şekil anlaşıldığına bakmalı.

Mülakatların üzerinde duruyorum. Çünkü mülakatlar objektif ve ölçülebilir kriterlerden yoksundur. Ayrıca mülakat demek torpil demek, ahbap çavuş ilişkisi demektir. Bakan kayırmacılık olmayacak dese de halkta mülakatın karşılığı budur.

Bakanın yazılı sınavın üzerine mülakatta ısrarcı olmasını, çoğu branşlarda öğretmen adaylarının alan bilgisi sınavlarında başarının yüzde ellinin altında kalmasını gerekçe gösteriyor. Bakanın bu tespiti doğru. Yalnız bunun yolu mülakat değil, bu adayların mezun olduğu fakülteleri masaya yatırmak gerek. Çünkü bu adaylar fakültelerinden öğretmenlik yapabilecek şekilde başarılı olmuştur anlamına gelen diploma alıyor. Bakan, alan bilgisi sınav sonuçlarından memnun değilse, fakülte dekan ve rektörleriyle başarıyı artırıcı önlemler üzerine görüş alışverişinde bulunabilir. Yeterli donanıma sahip olmayanların mezun edilmemesi ve diploma verilmemesi üzerine görüş birliğine varabilir.

Bakanın alan bilgisine dair bu tespiti sadece öğretmen adaylarının değil, ortaokul ve liseden başlayan sınıf geçme sistemiyle ilgili bir sorundur. Bakan bu sorunu, yıllardır devam eden elli ortalamasıyla sınıf geçme sisteminde aramalı. Çünkü öğrencilerimiz 10 sorudan yarısını yapmadan başarılı sayılıyor. Lise boyunca bazı derslerden hep sıfır almasına rağmen öğrenci not ortalaması ile bir üst sınıfa geçip mezun olabiliyor. Bakanın derdi başarı ise işe, ortaokul ve liseden başlamalı. Temeli ve alt yapısı dolu olan öğrenci üniversitede daha başarılı olacaktır. Herkesi liseli ve üniversiteli yapacağız, üniversitelerin boş kontenjanlarını dolduracağız düşüncesiyle tercih şartı 150 ve 180 puanını kaldırmak ne derece başarıyı getirir?

Diyelim ki yazılıda gösterdiği başarıyı bir de sözlü de göstersin mantığıyla mülakatları yapacağız. Unutmayalım ki mülakata çağırdığımız üç katı adaydan üçte ikisini elemek suretiyle onları küstüreceğiz. Bir diğer husus, adayın çektiği konu veya soruya hiç bakmadan nasıl komisyon huzurunda 45 dakika anlatabilecek? Nerede görülmüş, bir konuya hazırlık yapılmadan 45 dakika ders anlatıldığı? Burada heyecan ve hazırlık süreci mutlaka göz önünde bulundurulmalı. Mesele, örnek bir ders anlatımı isteniyorsa, adaya en az iki saatlik bir hazırlanma süreci vermek gerekecek. Yani aday iki saat önce sorusunu çekecek. Uygun bir ortamda konusuna hazırlanıp ardından komisyonun huzuruna çıkarak dersini anlatma imkanı vermeli.

Hasılı, mülakat konusu yüzde elli yazılı, yüzde elli mülakat puanı ve tüm mülakat sürecinin kayıt altına alınmasından ibaret değil. Mülakat yapılacaksa, mülakatın her aşaması masaya yatırılmalı. Tüm mesele başarı kriterini ortaya çıkarmaksa, mülakat yapmadan da bu kriter ortaya konabilir. Mesela, alan bilgisi sınavında yüzde ellinin altında net yapan aday, öğretmen olamaz denebilir.

İşin özü, mülakat çok su götürür ve nice canlar yanmaya devam eder. Bu da insanımızı küstürmek anlamına gelir.

*22/09/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

17 Eylül 2023 Pazar

Ortadoğululuk Nedir, Bilir misiniz? *

-ÖLÜMÜ YÜCELTİP güzel yaşamayı aşağılamak ORTADOĞULULUKTUR.

-Dini yüceltip bilime kayıtsız kalmak Ortadoğululuktur.

-Lideri yüceltip, iyi sistem kurmayı aşağılamak Ortadoğululuktur.

-İmanı yüceltip aklı aşağılamak Ortadoğululuktur.

-Duyguları yüceltip mantığı küçümsemek Ortadoğululuktur.

-Müteahhitti yüceltip, mühendisi aşağılamak Ortadoğululuktur.

-Üniversiteleriyle değil, camileriyle gurur duymak Ortadoğululuktur.

-“Alnı secde görüyor” diye, ZORBA ve HIRSIZ politikacılara oy vermek Ortadoğululuktur.

-İmamları yüceltip, filozofları aşağılamak Ortadoğululuktur.

-Ev kadınlığını yüceltip, kariyer yapan kadını aşağılamak Ortadoğululuktur.

-Kendi çocuklarını Amerika’da okutup, halk çocuklarını imam hatiplere zorlamak Ortadoğululuktur.

-Sözü yüksek olanı değil, sesi yüksek olanı iyi lider sanmak Ortadoğululuktur.

-Kurumsal çözümler üretmek yerine, karizmatik lidere tapmak Ortadoğululuktur.

-Hatasından ders alıp öğrenmek yerine, hatasıyla duygusal bağ kurup hayatını bataklığa çevirmek Ortadoğululuktur.

-Standart sahibi olmak yerine, DÜŞTÜKÇE “beterin beteri var” diye KENDİNİ AVUTMAK Ortadoğululuktur.

-Başına gelende katkısı olduğunu görmek yerine, hep dış güçleri suçlamak Ortadoğululuk.

-Şeytan taşlamaktan ibadet etmeye zaman bulamamak Ortadoğululuktur.

-Kendi hayatında hiçbir başarısı yokken, sürekli atalarıyla övünmek Ortadoğululuktur.

-Sıkılmış bir yumruğun, açık bir elden daha güçlü olduğuna inanmak Ortadoğululuktur.

Yukarıdaki maddelerin birçoğunun DİNLE İLGİLİ olduğunu görüyorsunuz. NEDEN? 

Çünkü ortalama bir Ortadoğulunun BEYNİNİN %75'İ DİNLE KAPLIDIR. Bu yüzden diğer şeylere çok az yer kalır. Onun zihniyetiyle ilgili söylediğiniz her şeyi, dinine saldırı sayar. 

Dinle ilgili olmayan konularda pek fikri olmadığı için dinini ilgilendirmeyen hiçbir eleştiri yapma şansınız da yoktur! Üstünüzü ıslatmadan, elinizle balık yakalamanın imkansızlığı gibi bir şey. 

İronik bir şekilde, Ortadoğulular ülkelerinin sıkıcılığından kaçıp, nefes almak için turist olarak TÜRKİYE’YE GELİYOR. 

Birkaç yıldır, yılın yarısını yurt dışında geçiriyorum. Yurt dışında, gittiğim en iyi restoranların en iyi yerlerinde hep ARAP ŞEYHLERİNİN ÇOCUKLARI, yanlarında RUS SEVGİLİLERİYLE oturduğunu görüyorum. 

“Kendi ülkelerini modernleştirmek yerine, modern ülkelerde hayatlarını yaşıyor, kendi halklarına da DİN PAZARLIYORLAR. Ama kendileri son derece DÜNYEVİ YAŞIYOR” 

desem, beni o diktatörlerin polislerinden önce, o yoksul insanlar linç eder. Celladına aşık zihniyetteki insanlar için ne yapılabilir ki?

Bu açıklamayı kimseyi ikna etmek için yazmadım. Mantığa inanmayan insanların mantıklı argümanlarla değiştirilemeyeceğini bilecek kadar tecrübeliyim. Bu hayatta, bazıları akılla öğreniyor, bazıları acıyla. Maalesef bu coğrafya, acıyla öğrenenlerin coğrafyası.

Benimki, sadece geleceğe dönük bir “BEN DEMEMİŞ MİYDİM” notu. 

Bu topraklarda, her şeyin bir gün anlaşıldığını ama hep geç anlaşıldığını biliyorum. Hepsi bir gün neyin ne olduğunu anlarlar, ama hep geç anlarlar!

Az gelişmişlerin kaderi iki kelimede saklıdır: İDRAK GECİKMESİ!

Matbaanın 300 yıl geç geldiği bir topluma, mantık da olması gerekenden 30 yıl sonra geliyor. Neyin en mantıklı çözüm olduğuna karar vermeden önce 30 yıl kavga ediliyor!

"COĞRAFYA KADERDİR" der, İbni Haldun. Bizim kaderimiz de idrak gecikmesi...

Not: Yazı, Mümin Sekman’dan alıntıdır.

*06/10/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır