8 Eylül 2023 Cuma

Sahtekarın Böylesi

Destek Hizmetleri Daire Başkanı aradı dün. Konuştu benimle. Halimi hatırımı sordu. Taşıma ve yemekte sorun var mı dedi. Yok efendim dedim. Yemek işini falan almış, yaklaşık maliyet bu kadarmış, firma şu kadar teklif ederek ihale onda kalmış. Ciddi bir firma görünüyor. Her şey çok güzel dedi. Sözleşmeyi şu gün imzalamışsınız. Ardından yemek firmanıza ulaşamıyorum. Bunlar telefonlara bakmıyor mu, beni bir arasın dedi ve kendi özel numarasını verdi.

Az sonra bir daha aradı. Firma sahibine numaramı verdin mi dedi. Verdim, dedim. Şunun numarasını ver dedi. Verdim.

Telefonun ardından içimde bir sevinç bir sevinç. Nasıl sevinmem. Koskoca daire başkanım, taşradaki beni aramış. Olmayan sorunumu çözmeye daha doğrusu yemek firmasına ulaşmaya çalışıyor.

Sevincim bir yana. Heyecan ve hayretim de arttı. Gıpta etmenin ötesinde kendisini kıskandım da. Çünkü yaklaşık maliyetten, teklif edilen miktara, ihaleyi alan firmanın adına varıncaya kadar her şeyi biliyor. Ne ara haberi oldu, ta Ankara'daki daire başkanımın dedim. Devletimin bu hassasiyetini ve sorumluluğunu takdir ettim. Ayrıca tevazuuna da hayran kaldım. Çünkü altındaki bir memuruna aratabilirken kendisi arıyor. Devlet baba dedikleri bu olsa gerek. Ama tüm  ihale bilgi ve sürecine sahip daire başkanımın, ihaleyi alan firmanın numarasını bilmemesi bana bir eksiklik gibi geldi ama daire başkanı da olsa o da bir insan. Olurdu böyle eksiklik. Belki de kendisine nazar değdirmemek için iletişim bilgisini bilmediğini ifade etti, kim bilir.

Neyse, görüşmenin ardından ismi Mehmet olan daire başkanım kimmiş, şuna bir bakayım. Çünkü telefonla da olsa aramızda bir hukukumuz oluştu. Böylece kendisini simaen tanımış olurum ve nasıl davranacağımı bilirim diyerek Bakanlığın web sayfasına girmek istedim.

Başta destek hizmetleri olmak üzere Bakanlığın tüm birimlerine baktım. Bizim Mehmet'in ismine rastlamadım.

Hasılı, beni sabit telefondan arayan, bana bağlanmak için kendisini daire başkanı diye tanıtan; benim de kah efendim kah başkanım kah müdürüm dediğim kimsenin bir sahtekar olduğunu bittecrübe öğrenmiş oldum.

Ardından yemek firmasının sahibi aradı. Bu kimse gerçekten daire başkanı mı diye. Gerçek değil maalesef sahtekarmış dedim.

Ne benim ne firmanın bir şey kaptırmadığı sahte daire başkanının, sahteliğine üzüldüm mü? Hayır. Sahte de olsa sabah sabah bir daire başkanı ile görüşmüş oldum. Hasılı, sevincim hala devam ediyor. Siz kendinize yanın.

Not: Firma sahibi biliyormuş böyle sahtekarları. Bu tipler kendisini bakanlıktan tanıtarak “Şöyle bir ihtiyaç sahibi var” deyip yardım talebinde bulunuyormuş. 08.09.2021

3 Eylül 2023 Pazar

Günümüzde Vaaza İhtiyaç Var mı?

Cami ve mescitlerde vaizlerin yaptığı, genellikle öğüt niteliği taşıyan dini konuşmaya vaaz denir. İslam’ı ve dinimizi öğretme yollarından biridir. Bir nevi nasihattir.

Okur yazarın fazla olmadığı, insanımızın dini bilgi yönünden zayıf olduğu, din görevlilerinin bilginin tek kaynağı sayıldığı, İnternet çağının gelişmediği dönemlerde, vaazların önemli bir işlev gördüğünü, halkı dini yönden aydınlattığını, bir ihtiyacı giderdiğini söyleyebiliriz.

Günümüzde ise dini bilgilenmenin yolları çoktur: İnsanımız cep telefonu marifetiyle istediği her türlü dini bilgiye oturduğu yerden ulaşabiliyor. Bu yönüyle günümüzün en büyük ve en bilgilendirici hocası Google diyebiliriz.

Her konu üzerine yazılmış kitaplar, televizyonlarda yapılan konuşmalar, dini içerikli videolar var.

Her bir yerde İHL veya ilahiyat eğitimi almış ya da kendisini dini alanda yetiştirmiş okumuş insana rastlamak, merak edilen soru çay muhabbeti sırasında sorularak cevap alınabiliyor.

Müftülüklerde fetva hattı var. Dileyen kişi telefonla bilgi alabiliyor.

Sürekli dini yayın yapan Diyanet TV isimli kanal bile var.

Anlatmak istediğim, gibi bilgiye ulaşma imkanı ve yolları günümüzde çok. Yani cami görevlileri, vaiz ve müftüler, bugün dini alanda bilginin tek kaynağı değil. Sadece kaynaklardan biridir.

Her türlü bilgiye en hızlı ulaşma imkanının olduğu günümüzde, vaaz yoluyla irşada ihtiyaç kalmadığını düşünenlerdenim. Cuma öncesi camiye girdiğimizde, ezan okunmasına yakın olmasına rağmen birkaç cemaat dışında caminin hemen hemen boş olduğunu görebiliyoruz. Camiye erken gelen bile içeride vaaz verildiğini bildiği halde cami önünde oturduğu, vaazı dinlemek için içeri girmediği, ezanın okunmasını beklediği bir gerçek. Kısaca medyatik, ün yapmış, ateşli ve heyecanlı konuşan birkaç vaiz dışında çoğu vaizlerimiz birkaç kişiye vaaz vermek zorunda kalıyor. Bu bile yapılan vaazların eskisi gibi cemaati camiye çekmediğini gösteriyor. Bu da vaazların eskisi gibi bir ihtiyacı gideremediği anlamına gelir.

Vaazlar irticalen yapıldığı için bazen maksadı aşan ifadeler kullanılabiliyor, yanlış bilgi verilebiliyor.

Görevi vaizlik olanların bir yıl boyunca değinecekleri vaaz konuları Diyanet tarafından mı belirleniyor ya da vaizlerin konuyu kendisi mi seçiyor bilmiyorum ama çoğu vaazlar tekrardan öteye geçmiyor. Halkın gündemi ve derdi ile vaizin gündemi çoğu zaman örtüşmüyor. Vaizlerin yaptığı, geçmiş müktesebatı günümüze aktarmaktan ibaret kalıyor. Yani etkileme gücü yok.

Vaazların eskisi gibi ihtiyacı karşılaşmadığı gibi aynı zamanda vaazlar monolog şeklinde verildiği için sıkıcı olabiliyor, cemaati uyutabiliyor.

Vaazların camiye cemaati çekmediği, içi boş camilere vaazların yapıldığı bilindiği halde vaaz usulü dini öğüte devam edilmesini çok yararlı görenlerden değilim. Vaaz usulü dini öğüt tarihteki yerini almalı ya da sıkıcı ve tekdüze olan vaazlar ilgi çekecek şekilde düzenlenebilir. Mesela soru cevap şeklinde bir yol izlenebilir. Sosyal medyada bilgilendirme yapılabilir. Her konu kısa videolarla sanal aleme yüklenebilir vs. 

Fakirliğimizin Sebebi Fakirliği Öven Hadisler Olabilir mi?

Fakirlikle İlgili Hadisler” başlığıyla bir yazı kaleme almış, fakirliği yeren ve fakirliği öven hadislere yer vermiştim. Veren el, alan elden üstündür hadisi varken fakirliği öven farklı kaynaklardaki hadislerin çokluğu dikkatimi çekmişti. O yazımda da bahsettiğim gibi fakirlik övülecek ve yerilecek bir şey olmamasına, yerilmesi gereken bir şey varsa o da çalışma imkanı olduğu halde başkasına el avuç açan kimselerin eleştirilebileceği üzerinde durmaya çalışmıştım. Yine her fakirin mücadelesi, başkasına muhtaç olmadan, kendi kendine yeten imkanlara kavuşmayı hatta zengin olmayı arzu etmesi kadar tabii bir şey olamaz. Kısaca fakirlik istenmez, bundan kurtulmanın mücadelesi verilir.

Bu girişin ardından fakirliği yeren ve fakirliği öven hadislere geleyim tekrar. İnsanların fakir kalmaması ve çalışması için peygamberin teşvik etmesini anlayabilirim. Fakat istenen bir durum olmamasına rağmen fakirliği öven hadisleri anlayabilmiş değilim. Rivayetler uydurmadır veya zayıftır üzerinde durmayacağım. Yalnız fakirlik durumu ya iyidir ya kötüdür. Hem iyi hem kötü olmaz. Bu durumda fakirliği hem yeren hem de öven hadisler çelişki içermektedir. Peygamber ya övmüştür ya da yermiştir. Hem yermesi hem de yermesi olacak şey değildir. Peygamber çelişkiye düşmeyeceğine göre o zaman birileri peygamber üzerinden içindekini üretmiş. Başka da bir şey aklıma gelmiyor. Maalesef hadis alanı bir konuda birbirine zıt hükümlerle doludur. Bir konuda bir görüşe sahip olan bir kişi kendisini haklı çıkaracak hadisler bulabiliyor.

Niyetim hadisler üzerine konuşmak değil. Bu konuyu ele almamın sebebi, Cübbeli’nin bir konuşmasında “Fakirlerin zenginlerden beş yüz yıl önce cennete gireceğine” dair sözü üzerine. Dayanağı da şu hadisler olmalı: "Muhâcirin fakirleri, onların zenginlerinden cennete beş yüz sene önce girerler.” (Tirmizî, Zühd, B. 37. Ayrıca bk., Ebû Dâvûd, İlim, B.13; İbn Mâce, Zühd, B. 6; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 296,343.). Başka bir rivayette de 40 yıl önce gireceklerdir deniyor. (Müslim, Zühd, H.No: 37; Tirmizî, Zühd, B. 37; Dârimî, Rikâk, B. 118.)

Bu sözü üzerine Cübbeli epey tepki çekti. “O zaman malını, mülkünü fakir, fukaraya dağıt da cennete beş yüz yıl geç gitme” diyenler oldu.

Bu hadisin sahihliği, zayıflığı üzerinde durmayacağım. Mevzu olabilir mi demeyeceğim. Hadis şunu kastediyor şeklinde yorum da yapmayacağım. Fakirliği öven hadislerle, zenginlerin fakirlerden beş yüz yıl sonra cennete gireceği rivayetlerini birleştirince, aklıma gelen şu düşünceyi sizinle paylaşmak istiyorum. İslam ülkelerinin ve İslam dünyasının fakir kalmasında bu tür rivayetlerin payı olabilir mi? İslam dünyasının üretmemesinin, dünyaya katma değer sunmamasının temelinde bu tür rivayetlerin bilinçaltına yerleştirilmesinin veya yerleşmesinin etkisi olabilir mi? Acaba birileri Müslümanlara “Siz parayı, pulu, malı, mülkü, üretmeyi, dünyalığı ne yapacaksınız? Bu dünyada şöyle ya da böyle karnınızı doyurun. Ahirette ise bu dünyada göremediğiniz her türlü nimete konun. Bu dünyada rezil olun, ahirette ise vezir. Çünkü asıl olan öbür dünyadır” mı demek istiyor? Bu konuda soruları çoğaltabiliriz.

Elhasılı, birileri bize böyle bir şey dayatmasa bile görüntümüz, fiili durumumuz, acınası halimiz bana böyle absürt sorular sorduruyor.