27 Temmuz 2023 Perşembe

Kırk Akıllının Çıkaramadığı Taşın Hikayesi

Çevresi tarafından çok sevilen ve saygı gösterilen ünlü İslam filozofu Behlül, hiç gülmezmiş.

Behlül’ü çok seven dönemin halifesi, bir gün çevresindekilere:

“Kim onun bir kahkaha attığını görür, du­yar; bana gelip haber verirse bir kese altın vereceğim,” der.

Bir kese altın sözünü duyanlar, o günden sonra Behlül’ün yanından hiç ayrılmazlar. Onu güldürmek için olmadık şaklabanlıklar, komiklikler yaparlar ama Behlül’ün yüzünde en küçük bir tebessüm konduramazlar.

Bir gün Behlül ve çevresindekiler ağaçlık bir yolda yürürlerken ileride bir kala­balığın toplanmış olduğunu görürler.

Behlül, merakla o tarafa yönelir.

Kalabalık bir kuyunun başında toplanmış­tır. Ellerinde boş kovalar, eğilip eğilip kuyunun içine doğru bakmaktadırlar.

Behlül de kuyunun başına varıp ötekiler gibi eğilip kuyuya bakar. Ne görsün?

Kuyunun içinde, tam ortasında kocaman bir taş durmuyor mu?

Buna bir anlam veremez. Orada bekleyenlerden birine:

“Ne oluyor burada?” diye sorar.

Adam, elindeki boş kovayı sinirli sinirli sallayarak cevap verir: “Delinin biri bostan kuyusuna kocaman bir taş atmış. Taş da kuyunun ortasında sıkışıp kalmış. Ne itip aşağıya düşürebiliyoruz ne çekip yukarı çıkarabiliyoruz. Haliyle kovamızı sarkıtıp su da ala­mıyoruz. Gördüğün gibi herkes su bekliyor. Şaştık kaldık!”

Adamın söylediklerini hayretle dinleyen Behlül, eğilip kuyuyu tıkayan taşa bir kere daha baktıktan sonra o zamana kadar hiç yap­madığı bir şeyi yapar, kahkahalarla gülmeye başlar.

Behlül’ü gölgesi gibi izleyenler önce şaşkınlıkla birbirlerine ba­kar, sonra da hemen halifeye koşarlar.

O akşam Behlül’ü yemeye çağıran halife, merakla sorar:

“Bugün seni kahkaha atarken görmüşler Behlül Efendi; çok merak ettim, neydi seni bu kadar güldüren?”

Olayı hatırlayınca kendini tutamayıp yeniden kahkahalar atma­ya başlayan Behlül:

“Hemen söyleyeyim efendim,” der.

“Bugün delinin biri, bir ku­yuya büyük bir taş atmış.

Taş da kuyunun ağzında sıkışıp kalmış.

Kuyunun başına kırk elli kişi toplanmıştı ama…

Bir delinin attığı taşı, kırk akıllı çıkaramıyordu.

Buna gülünmez de ne yapılır?” (trakyagozlem.com/Tekin Sönmez)

Alıntı yaptığım hikaye “Bir deli bir kuyuya bir taş atmış. Kırk akıllı çıkaramamış.” sözünün hikayesidir. Delinin herkesin su ihtiyacını giderdiği kuyuya taş atması ve su almayı engellenmesinin makul bir izahı olabilir mi? Olamaz. Çünkü adı üzerinde deli. Ne yapsa yeridir. Başkası da beklenmez zaten. Zira deli için bir şeyin faydalı veya zararlı olması önemli değildir. Çünkü aklı yoktur ve (olmayan) aklına eseni yapar. Bu yaptığından dolayı insanları mağdur etse de insanlar hizmetten mahrum kalsa da delinin cezai ehliyeti yoktur. Çünkü aklı yoktur. Aklı olmayanın da sorumluluğu yoktur.

Bu söz deli üzerinden anlatılsa da kendisini akıllı sanan ve aklına çok güvenen bir kişinin yaptığı akıl almaz ve sonuçları itibariyle onulmaz ve telafisi mümkün olmayan hususlar için söylenir. Çünkü öyle akıllı ve aklına çok güvenen kimseler vardır ki zararı sadece kendisi değil, herkesedir. Hatta kendisinden ziyade başkası çeker. Onun kırıp döktüğünü yüzlerce akıl düzeltmeye çalışır ama nafile. Allah bu tiplerin macerasından herkesi korusun. 

Nass ve Nas

Kah nassa dönerim kah nasa

Zaten arada bir s fazlalığı var

Nass desem de yüzüm nasa dönük

Çünkü oyu onlardan alıyorum ben


Zor durumda kalınca nassa sığınırım

Zira Yaratanın kapısı her daim açık 

Açık kapıdan girer, kullanırım

İşin bitince de rafa kaldırırım. 


Bir elime alırım Kuran'ı,

Ondan okur, dilime dolarım. 

Onunla olan işim bitince de

Diğer elimdeki şaraba dönerim


Bir helal bir haram işim

Yapılır mı bu demeyin

Helal de benim haram da

Macera böyle bir şeydir işte


Severim macerayı 

Nass mı yoksa nas mı

Bir tercih yap dense

Nasa dönük yaşarım 

Mesele Soğan, Patates Değilmiş

Halkın gündeminde ne var?

Sorduğun soruya bak. Halkın tek ve değişmez gündemi bugünlerde aslına bakılırsa bu yıllarda hep ekonomidir. 

Ne diyor?

Demiyor. 

Ya ne yapıyor? 

Bakıyor sadece. 

Neye? 

Dolara bakıyor, gözü avroya kayıyor. Türk lirasının her gün değer kaybedişini görüyor. Market ve alışveriş yerine girince etiketlere bakıyor, akar yakıta günaşırı gelen zamma bakıyor, gelen ÖTV zammını düşünüyor, KDV'nin yüzde yirmiye yükselmesini görüyor, fahiş kiraları duyuyor. 7.500 lira emekli maaşı alanlar kara kara düşünüyor. Asgari ücretli bu maaşla ne yer ne içerim, nasıl kira veririm. Evi nasıl geçindiririm derdinde.

Tepkili mi?

Tepki gösteren de var ama çoğunluk sessiz. Yüzlerde bir tedirginlik hali var. Ne olacak, bu gidişatın sonu ne olacak tedirginliği sanırım.

Çoğunluk niye sessiz?

Çoğunluğun çoğunluğu, birileri gidişattan, hayat pahalılığından dert yandıkça soğan, patatese ülkeyi satmayız diyenler.

Birileri soğan ve patatese ülke mi sattı?

Satan yoktu da kim pahalılıktan bahsetmişse, sesi gür çıkan bu büyük koro, meseleyi soğan ve patatese indirgemişti. Kim ağzına pahalılığı almışsa ayıplamış, lafı ağza tıkamıştı. Gelmekte olanı görmedi daha doğrusu görmek istemedi. Demek ki mesele soğan, patates değilmiş.

Şimdi gördüler mi?

Çok görmüşe benzemiyorlar. Şunlar bunlar yapıldı, şunlar verildi. Deprem oldu. Ne olmuş yani vergilere biraz dokunulmuşsa diyorlar. Hep verecek, hiç almayacak mı diyorlar? İnan vergiyi koyup yürürlüğe koyan bunlar kadar rahat değil. Bunlardaki rahatlık bir başka ve tarifi yapılmaz bir rahatlık.

Bu tiplerin tuzu kuru olmalı.

Var içlerinde tuzu kuru olanlar ama hepsinin tuzu kuru değil. Tuzu kuru olanları anlarım da tuzu kuru olmayanların sessizliği ve olup biteni normal görmesi, olsa olsa savunma psikolojisi olur. Mazeret ve gerekçe üretmeleri de bundan. Hiç konuşmayıp sessiz kalsalar daha iyi olur. Hele bazılarının bu ekonomik buhranı depreme indirgemesi, zam ve vergileri deprem kaynaklı görmesi ayrı bir garabet.

Deprem oldu ama ve maliyeti de yüksek.

Depreme ve maliyetine amenna. Ama tüm bu zam ve vergiler deprem olduğu anda konsa bir anlamı olurdu. Depremin ardından beş ay geçtikten sonra deprem olmuştu denmesi ne kadar inandırıcı olur. İzlenen oportünist politikanın acı sonu deseler, eyvallah dersin.

Bu işin sonu nereye gider?

Bu zam ve vergilerle bu ekonomi döndürülür duruma gelse herkes bağrına taş basar, sonuca katlanır. Bilelim ki bu işin sonu felaket. Çünkü yaşadığımız ekonomik kriz falan değil, bir ekonomik buhrandır. Kriz gibi bugünden yarına çekip gitmeyecek bir buhran. Yıllar yılı sürer. Şimdi toplanan vergilerle kasım, aralığa kadar bütçeyi biraz doldururuz. Ocaktan itibaren marta kadar yine oportünist politika izleriz. Mahalli seçimler geçtikten sonra bu ekonomik buhranla baş başa kalacağız. Temenni ederim ki altından kalkarız, Sosyal patlamalara sebebiyet vermez.