20 Temmuz 2023 Perşembe

Baldan Tatlı Sirkenin Şimşek Hızıyla Alınması

Yıl 2005-2006 öğretim yılı. İngilizce öğretmenim yanıma geldi. "Hocam MEB’in bastırdığı ders kitabı iyi değil. Yayınevi, 130 lira olan bu kitabı bizim okula özel; tüm öğrenciler aldığı takdirde 90 liraya verecek. Ne dersin, aldıralım mı?" dedi. Hocam illa bu kitap olacaksa bak elinde bir kitap var. Öğrencilere fotokopi yap, ver dedimse de kitabın dışarıdan geldiğini, fotokopi ile çoğaltmanın yasak olduğunu söyledi. Hangi kitapçılarda satıldığını sordum. "Hocam tek kitapçıda satılıyor, falan yayınevi dedi. Ben bir görüşeyim dedim ayrıldım.

Çocuğum da 9. sınıf öğrencisi. Ondan da aynı kitabı istemiş öğretmeni. Bir öğretmen kendi çocuğu için aynı kitapçıdan  60 liraya almış aynı kitabı.  Girdim kitapçıya. Fiyatına 125 lira dedi. Ardımdan giren birisine 130 TL dendi. Kitapçı az tenhalaşınca bir arkadaş 60'a almış sizden. Bana da bu fiyata verin dedim. "Olmaz" dediler. Az sonra hangi okulda çalıştığımı sordular. ... Anadolu Lisesinde dedim. "O okuldaki göreviniz nedir" dedi. Müdürüyüm deyince "Hocam niye söylemiyorsun müdür olduğunu. Al kitabı senden para isteyen mi var" dedi. Parasız olmaz. Bana bir fiyat söyleyin. ... falan öğretmenin çocuğu için aldığı 60 TL'den bana da verin dedim. "Hocam anlatamadık galiba. Sizden para istemeyiz." dedi. Para konusunda ısrar edince "At hocam şuraya, ne verirsen ver." dedi. Bana miktar söyler misiniz dedim. "Biz senden para istemiyoruz ama vereceksen 50 TL ver" dediler. Ardından da haftaya da Almanca kitabı gelecek. Sizin gelmenize gerek yok. Çocuğunuz adınızı söylesin, parasız verelim" dediler. Çıkarken siz bu kitapları bize bedelsiz veriyorsunuz. Siz nereden kazanacaksınız dedim. "Hocam sizin öğrencilere de vereceğiz biz oradan kazanırız. Merak etme" cevabını aldım. Vedalaşıp ayrıldım.

Okulumun öğretmenine geldim. "Hocam yayınevinin pazarladığı kitabı almıyoruz. Al sana fotokopi makinesi. Çekebildiğin kadar çek. Cezası varsa ben çekerim ceremesini" dedim. Sağ olsun öğretmenimiz de anlayışla karşıladı. Meseleyi bu şekilde kapattık.

Kapattık da. Kapattık demekle bitmiyor. Daha Almanca kitabı da lazım. Çocuğuma Almanca kitabı alacağım. Bedava verecek olan yayınevine gitmeyip piyasada da başka satan olmayınca ikinci eli bulabilir miyim diye Rampalı Çarşı'ya gittim. Bir kitapçıdan ikinci elini, her yeri karalanmış bir şekilde bir adet buldum. Fiyatını sordum. 30 lira dedi. Emin misin dedim. "Elbette eminim" dedi. Kitabın yenisinin fiyatını biliyor musun dedim. "Hayır" dedi. Yenisi 20 TL deyince "Öyle mi? O zaman sen 10 TL ver dedi. Parayı verip çıktım.

Başımdan geçen bu anekdotu devletin ders kitaplarını ücretsiz vermesine, ücretsiz verilen şeylerin ise kıymetinin bilinmediğine işaret çekmek için 21.03.2016 tarihinde yazıp bloğumda paylaşmıştım. O zamandan bu zamana ders kitapları ücretsiz verilmeye devam ediyor. O günün Bakanının, bu kitapları iade karşılığında vereceğiz açıklaması da havada kaldı. Devlet her yıl yeni basıp ücretsiz vermeye devam ediyor.

Bu anekdotumu sıkıntı, problem ve krizin de ötesinde ekonomimizin bir buhran hali yaşadığı günümüze getirmek istiyorum. Malumunuz ekonomi çok kötü ve döndürülemez olmasına, üzerine bir de büyük deprem yaşamamıza rağmen seçimden önce vatandaş ne istedi ise adeta verildi. Veren verdi, isteyen istedi. Kimse bunu nereden vereceksin demedi. Alan da veren de bunun getirisinin yanında yıkıcı götürüsünün olacağını bilmesine rağmen ülkemizde bir seçim ekonomisi yaşandı. Yaşadığımız bu sürecin, karakışı ötelenmiş geçici ve sahte bir bahar olduğunu temmuz ayıyla birlikte görmeye başladık. Şimdi ahu figan ediyoruz. Çünkü üzerimize büyük bir yük bindi. Üzerimize bu yükü boca etmek için sorumlular biz bunun acısını aheste aheste alırız demedi. Seçimin üzerinden bir ay geçer geçmez ek vergiler, vergi artırımı, zamlar, ÖTV’ler, ek MTV şimşek hızıyla yağmaya başladı.

Tüm bunların olacağı seçim ekonomisi uygulanırken belliydi. Maalesef karşılığı olmadan vermenin, önü ve arkası düşünülmeden, iyi bir hesap kitap yapmadan seçim kazanma uğruna yağdırmanın er veya geç acı sonuçları olacaktır ve biz bu acı sonun daha başındayız. Öyle zannediyorum, bu acının büyüğü mahalli seçimlerin ardından gelecektir. Olan oldu da olan orta ve dar gelirliye olacaktır.

Anekdotumla bağlantı kurarsak, her şeyin bir bedeli vardır. Ben çocuğuma o İngilizce kitabını bedava alsaydım, ceremesini ben çekmeyecektim ama okulumun tüm 9.sınıf öğrencileri çekecekti. Firma ne derse, tamam diyecektim. Pekala benden çıkmayacak der, bu kitabı bedava alabilirdim. Üstelik beleşi, bedavaya çok severim. Çünkü benim için bir şeyi bedava elde etmek, sonunu düşünmeden tıpkı bedava sirke, baldan tatlıdır sözü gibidir.

Hasılı, yaşadığımız tufan seçim öncesi bedavadan içtiğimiz sirkelerdir.

TDK Türkçeyle Oynuyor

NTV'de yer alan habere göre TDK 12. baskıyla birlikte pek çok sözcüğün yazımını değiştirdi. İşte o sözcüklerin bazılarının yeni halleri:

              Eski   /Yeni

Doğubeyazıt / Doğubayazıt 

Horon vurmak / Horon tepmek

Çiğ börek  / çi börek 

Yeşilzeytin  / yeşil zeytin

Unvan / Ünvan 

Marmara Ereğlisi / Marmaraereğlisi

Sultan efendi / Sultanefendi

Yakan top / yakantop

Kümeden düşmek / küme düşmek 

Pilili / Pileli 

Kayyum / kayyım

Yeşilsoğan / Yeşil soğan

Yeşilbiber / yeşil biber 

Hasıraltı / hasır altı 

Akça armudu / akçaarmut

Boy bos  / boy pos

Bazı sözcükleri özellikle birleşik kelimelerdeki bu güncelleme haberini okuyunca pes, Türkçeyi koruma ve geliştirme görevi olan bu TDK ne yapmaya çalışıyor dedim. Gören de Türkçe yeni bir dil, TDK de bu dili yeni öğretmeye ve yerleştirmeye çalışıyor sanır. Tamam, yanlış kullanılan kelimeleri değiştirsin. Ama örneklerde görüldüğü üzere kah birleştirmiş kah ayırmış. Buna niye gerek duydu, anlaşılır gibi değil. Bu birleşik kelimeler ilk defa tedavüle sürülse, birden fazla kullanımı ortaya çıksa, bunlardan en yaygın kullanılanı TDK tercih etse, buna da tamam dersin.

Gördüğüm kadarıyla TDK bu dili kendisi yeni öğreniyor. TDK’nin durumu bu ise yazımını bugüne kadar yanlış yapan vatandaşa hiç sözümüz olmaz. Zira TDK böyle yaparsa, vatandaş neler yapmaz.

Güncellenen birleşik kelimelere göz atıyorum. Bu kelimelerin çoğunda TDK, gündelik hayatta vatandaşın kullanımının aksini yani kullanılmayanı tercih etmiş. Doğruyu bulmuş ama çok geç kalmış. Gerçekten halk horon tepmek derken TDK’nin horon vurmak demesinin ve bu dediğinin karşılığının olmaması garip değil mi? Çiğ börek kelimesindeki yumuşak g’yi kaldırması bir kuraldan ziyade halkın konuşma dilindeki kullanımına benziyor. Bu da ister istemez TDK halk ağzına mı kayıyor şeklinde düşünmemize zemin hazırlıyor. Hangi akla hizmetle yeşil zeytini, yeşil soğanı ve yeşil biberi bugüne kadar birleşik kabul etti de bugün hidayete erdi. Unvan ise bugüne kadar yazımı ve telaffuzu zor bir kelime iken halkın kullandığı ünvan şeklinde güncellenmesi de bir aşama ve olması gerekendir. Küme düşmek varken kümeden düşmek tercihi hangi aklın ürünüdür? Bu halkın kendini bildi bileli pileli dediği kelimeyi bugüne kadar pilili şeklinde kabul etmek akla ziyan. Aynı şekilde çocuğun bile boy pos dediğini bugüne kadar boy bos dayatması anlaşılır gibi değil. Ayrı yazılan Marmara Ereğlisi’ni Marmaraereğlisi şeklinde güncellemekle neyi murat ediyor?

TDK bu kafa ile giderse, bugün ayırdıklarını yarın bileştirmeyeceğinin, bugün birleştirdiklerini yarın ayırmayacağının bir garantisi yok. Öyle zannediyorum ki TDK Türkçemizi katlediyor. Kedinin fareyle oynadığı gibi Türkçemizle oynuyor. Bu durumda ne ihsanını isterim ne de gölgesini.

Hoş Geldiniz!

"Gelen kişiye söylenen selamlama sözü" olarak hoş geldiniz deriz. TDK bu sözü kısaca böyle ifade etse de bu söz evimize veya işimize gelen herkese söyleriz. Güzel ve olması gereken hoş bir sözdür. Zira ilgi, alaka, hoş karşılamanın ve iletişimin olmazsa olmazıdır. Tersi, bir hoş geldin bile demedi, Allah'ın yabanisi şeklinde serzenişe neden olabiliyor.

Kültürümüzde ayrı bir yeri vardır hoş geldiniz sözcüğünün. Alışverişe gittiğimiz esnaf hoş geldiniz, buyurun der. 

Ziyarete gittiğimiz ev sahibinin paspasın üzerinde hoş geldiniz yazar. 

Yapılan bir etkinlik için gelenlerin göreceği şekilde ".... Hoş geldiniz" afişleri bastırılır.

Her türlü okulun ve üniversitelerin girişinde yine hoş geldiniz yazar. 

Girişte hoş geldiniz yazmakla da kalınmaz, içeri geçince tekrar hoş geldiniz denir.

Gündelik hayatta sık sık kullandığımız ve asla vazgeçemediğimiz bu birleşik kelimenin önemini, nerelerde kullanıldığını anlatmak değil niyetim. Burada dikkat çekmek istediğim bu kelimenin yazılışına dair olacaktır. Birçok birleşik kelimenin yazılımda yaptığımız yanlış yazılımı maalesef hoş geldiniz kelimesinde de yapıyoruz. Bu kelime TDK'ye göre ayrı yazılması gerekirken hoşgeldiniz şeklinde birleşik yazılıyor. Bu yanlışı yapan vatandaş olsa, eğitim ve öğretimden uzak birileri yapsa gam yemeyeceğim. Yanlış yazanlar arasında bazı kreşler, anasınıfları, ilk-orta-lise, üniversiteler ve resmi kurumlar var. Esnaftaki yanlışı saymıyorum. Okullar bu yanlışa imza atıyor veya izin veriyorsa, özel sektöre ne diyeceksin.

Burada okul, kurum veya üniversite girişindeki “Hoşgeldiniz” yanlış yazımını oradaki eğitimciler bilmiyor anlamını kastettiğim anlaşılmasın. Çoğu yanlışlar bu işi ücret karşılığı yapan tabelacı vb. kişilerden kaynaklanıyor. Daha önce hazırladıkları aynı şablonu her yerde kullanıyorlar. Burada eğitim kurumunun yöneticisinin Türkçe ve edebiyat öğretmeninin bunu ilgili kişiye daha önceden hatırlatmasında fayda var. Uyarıya rağmen bu kelime bitişik yazılmış ise eğitim yöneticisine düşen bu yazıyı yeniletmesidir. Çünkü yanlış yazım eğitim kurumlarına yakışmaz. Herkes yapsa da okullar bu yanlışa geçit vermemelidir.

Yazdıklarımdan, bir kelime değil mi? Ha bitişik ha ayrı. Ne fark eder. Önemli olan nasıl yazıldığından ziyade ne demek istediğinin anlaşılmasıdır. Gereksiz hassasiyete gerek yok diyen çıkabilir. Böyle diyenlere tek kelimeyle dilimizi katletmeyelim derim. Bununla kalsa iyi. Unutmayalım ki merkezi sınavlarda doğru ve yanlış yazım sorusuna da yer veriliyor. Bir an için düşünün. Çocuğunuza girdiği bir sınavda aşağıdaki birleşik kelimelerden hangisinin yazımı yanlıştır sorusu soruldu. Seçeneklerden biri de hoş geldiniz olsun. Çocuğunuz sınavda bu kelimeyi yanlış işaretleyecek. Çünkü sınavda iken gözünün önüne, okulunun girişindeki hoşgeldiniz yazımı gelecek ve ilim öğrendiğim kurumun yanlışı olur mu diyecek ve seçeneği yanlış işaretleyecektir. Bu bir yanlış çocuğumuzun rakiplerinden geriye düşmesine neden olacaktır. O yüzden eğitim kurumlarında yanlış yazıma göz yumma gibi bir lüksümüzün olmadığını düşünüyorum.

Bu konuyu yazmaya kendimi kaptırmışım ki TDK’nin bazı sözcükleri güncelledi haberi dikkatimi çekti. Bazısına burada yer vermek isterim:

Çiğ börek  / çi börek 

Yeşilzeytin  / yeşil zeytin

Unvan / Ünvan 

Pilili / Pileli 

Kayyum / kayyım

Yeşilsoğan / Yeşil soğan

Yeşilbiber / yeşil biber 

Hasıraltı / hasır altı 

Akça armudu / akçaarmut

Boy bos  / boy pos

TDK’nin güncellemesine siz ne dersiniz bilmem ama bu güncellemeden benim anladığım, TDK’nin kafası vatandaşın kafasından da karışık. Bu güncellemeyi gören de Türkçe yeni bir dil, TDK de yeni bir kurum sanır. Bu güncellemeden anladım ki hoş geldiniz kelimesini bitişik yazanlara boşuna kızmışım. Bugün ayrı kabul ettiği hoş geldinizi TDK’nin yeni bir güncellemede bitişik kabul etmeyeceğinin bir garantisi yok.