17 Temmuz 2023 Pazartesi

ÖTV Zammı Sonrası Ben

15 Temmuz gecesi saatler 00.13'ü gösterdiğinde, her camiden toplu sela verilmeye başlayınca, yılda bir rutin uygulama olmasına rağmen bir an için ne oluyoruz, öldük de selamız mı veriliyor dedim. İçimi bir üzüntü kapladı. Ne de olsa ölümü hatırlattığı için selalarda hep bir hüzün vardır. 

Sendelemeyi şimdi atlatırım derken Whatsappıma akaryakıt ÖTV zammı düştü. Bir düşüncedir kapladı içimi. Sen ne üzülürsün. Gören de hep arabaya biner sanır. Bırak hep binmek zorunda olanlar düşünsün desem de kendimi ikna edemedim. Tamam, arabayla pek işim olmaz. Ne kadar binmesem o kadar rahat ederim dedim ama gel sen bunu bana anlat. Çünkü arabaya binmesem de akaryakıta zam geldi mi iğneden ipliğe her şeye zam gelir. 

Gelmekte olan uyku gitti. Yatağa girdim. Sağa sola derken olmadı. Sırt üstü ve yüzü koyun yatmayı da denedim. Sair zamanlarda uyumak için denediğim tüm uyku seanslarını bir bir uyguladım. Gözlerim kapalı hayal alemine daldım. Kendini kandırma. Bu zamlarla hapı yuttun. Uyusan da uyumasan da bu gerçek değişmez damdı içime. 

Bu haletiruhiye içinde uyu da göreyim. Karadeniz’de batan gemi neyse oyum. Olmayacak, telefonu açıp yazı yazayım. Gözlerim yorulur, uyuya kalırım dedim. Ne mümkün. Ne elim gitti yazmaya ne de gözüm kesti sanal alemde gezinmeye. Arada bir, depoyu bari doldursaydın dedim ama bu ah ve vahin ne faydası olacaktı.

Saate baktım. İmsake 10 dakika var. Kalktım abdest alıp namaza hazırlandım. Vakit girdikten bir 20 dakika sonra sabah namazını kıldım. Zam geldiyse geldi. Dünyanın sonu değil. Yat zıbar dedim ama nafile. Belli ki diğer zamlardan daha fazla etkiledi bu ÖTV zammı beni. Biri vah yazık dese, sesimi salıp ağlayacağım.

Beş suları, uyku vücuduma galebe çaldı. Uyumuşum mışıl mışıl hem de hiç kabus görmeden. Rüyada ne ÖTV vardı ne de zamlar. Tedaviyi buldum böylece. Uyanık kalmayacaksın. Uyuyacaksın sadece. Ne dert kalıyor ne de tasa. Sabaha da dinç uyanıyorsun.

Dinç uyansam da kahvaltıda yine bu ÖTV zammı aklıma geldi. Ye de göreyim. Uyanmamak ve hep uykuda kalmak varmış dedim içimden. İçime desem de içim dışıma, özellikle yüzüme vuruyor.

Acı zulüm kahvaltıyı yaptım. Az oyalandım. Bir meşgale bulmak için yazmaya çalıştım. Baktım olmayacak. Bana geceyi unutturacak bir uğraşı bulmalıydım. Muhacir pazarına gideyim. Böylece kaç gündür marketten getirdiğim sebze için iyi değil, pazara gitmek lazım tekerlemesinden de kurtulmalıydım. Pazardan hem tazesini alacaktım hem hesaplı hem de rutin yürüyüşümü yapacaktım. Öyle ya devir hesap devri idi. Ne alınacağını öğrendim. Oğlana bodrum kattan pazar arabasını çıkarıvermesini istedim.

Pazar 20-25 dakikalık bir mesafedeydi. Hava sıcak. Arabayla git deseler de gecesinde yediğim ÖTV zammından sonra kolay kolay biner miydim arabaya. Pazar arabası neyime yetmezdi. Üstelik masrafı da yok.

Pazar arabasını sol elimle çeke çeke, sağ elimle de telefon karıştırma karıştıra pazara vardım.

Fiyatları pahalı gördüm. Bizim pazarcılar gecenin ÖTV zammını yansıtmışlar dedim. Ne alaka demeyin. Adamlar pazara sebze meyveyi sırtında getirmediler. Patates ve soğanın dışında ürünlere pek fiyat da yazmamışlar. Buradan belliydi ürünlerin cep yaktığı. Fiyat uygun olsaydı, esnaf zaten yazardı. Alıcı ve bakıcı etikete bakar, bir de ürüne. Alıcı ise yanaşır. Pek fiyat yazılı olmayınca gelip geçen domates kaça, patlıcan kaça sorup geçiyor. Öğle öğle esnafın yorgunluğu da böylece anlaşılmış oldu. Demek ki her sorana fiyat söylüyorlar. Yorgunluktan mı başka bir sebep mi yüzleri de pek gülmüyordu. Belki de ürün elimde kalacak endişesi vardı kendilerinde.

Birkaç pazarcı geçtikten sonra fiyatlar hakkında az buçuk malumatım oldu. Çok dolaşmaya gerek yok. Alacağım sebzenin en serti arabanın altına gelecek şekilde alışverişimi yapayım dedim. Salatalıktan başlayayım dedim. 20 lira imiş. Bir kilo ver dedim. Al kendin seç dedi esnaf. Poşeti uzattı. Koydum poşete biraz. Elimle tartar gibi yaptım. Gelir bir kilo dedim. Uzattım. Pazarcı teraziye koydu. Tam bir kilo deyip uzattı. Bir kilo olup olmadığını görmedim. Çünkü arkasındaydı terazi. Ben onun yalancısıyım ama bir kilo gelmesi beni sevindirdi. Elim terazi dedim. Denk gelmiştir dedi. Yanında elemanın yok. Adam lazımsa geçeyim yanına. Kaçırma beni. Teraziye de ihtiyacın olmaz dedim. Yok kardeşim, kendim kazanmıyorum. Seni nasıl doyuracağım. Bir başına yeterim. Sana nasıl para vereceğim? Öğle yemeğin var dedi. Öğle yemek yemem. Gerekirse oruç da tutarım dedim ama pazarcı ne şakadan anladı ne de muhabbet etmek istedi. Halbuki pazarlarda bazen muhabbet pek eksik olmazdı. Belli ki kendi derdi kendine yetiyordu.

Patlıcan almaya yöneldim. 12 lira imiş. Uygundu fiyatı. Öğün savardı ayrıca. Hem de kaç çeşit yemeği yapılırdı. Salatalığı ise salatada kullanırsın, bir de zevkine. Hepsi bir nimet ama patlıcanın diğer nimetler arasında yeri ayrıydı. Her gün evde patlıcan yemeği olsa, etten bıkarsın ama patlıcandan asla. Adama, 20 liralık ver dedim. O da al kendin seç dedi. Salatalığın ardından patlıcanı da seçtirmesi Konya pazarcı adına bir mesafe. Çünkü çoğu yerlerde seçtirmezler. Karnıyarık için uzun, kısa, kalın, ince nasıl seçeyim dedim. Ne bileyim kardeşim ben. Mutfakta yapacak olan sensin dedi. Ben alıcıyım. Mutfaktan ve yemekten anlamam. Biraz kopya ver desem de pazarcı inadım inat dedi. Belli ki bunun da keyfi yoktu. Belli ki bugün kafa dağıtmak için esnafın da ağzının tadı kalmamıştı.

Diğer alacaklarımı da alıp bir iki yüz lirayı bayıldım. Arabam tam dolmadan geldiğim yolu geri teptim.

Kapının önünden aldıklarımı verdim. Oğlana seslendim. Oğlum, İşin kolay tarafı bitti. İşin zoru sana kaldı. Şu pazar arabasını aldığın yere götür dedim. Bunda da ciddiydim. Km’lerce yürüyeyim, pazara gidip alışveriş yapayım. Zoruma gitmez. İzbeden bir şey almak, izbeye bir şey götürmek bana çok zor gelir.

Akşamında, çay içmek için evde demlediğim çayı termosa koyup bahçe senden, bohça benden diyen bir arkadaşın kamelyasına gittim. Çay içerken bekledim ki dün geceki ÖTV zammından bahsetsin de içimi dökeyim. Nuh dedi peygamber demedi. Tuzu kuru belli ki. Herkes ben mi?

ÖTV zammı sonrası ve ertesi günü yaşadığım haletiruhiyemi ve yaptıklarımı anlatmaya çalıştım. Elime bir şey geçmedi bilirim. İstedim ki yükümü alasınız. Çünkü insanlar paylaştıkça dertleri azalırmış. Bizim yükümüz bize yeter, başka kapıya derseniz, kimseye gönül koymam. Yalnız elime fırsat geçerse, şu kadının yaptığını yapacağım: Gecenin geç vakti olmasına rağmen sağa sola dönüp bir türlü uyuyamayan kocasına kadın sorar: Neyin var senin? Kocası, hanım, şu yan komşudan aldığım borcun vadesi yarın. Borcu denkleyemedim. Yarın ona ne söyleyeceğim bilmiyorum. Gözlerimin uyku tutmaması da bundan demiş. Kadın, üzüldüğün şeye bak. Dur ben o işi çözerim der ve evin duvarına vurarak komşu komşu seslenir. Ne oldu komşu der komşusu. Bizim yarın ödememiz gereken borcumuz var ya demiş kadın. Komşusu evet demiş. İşte o borcu vermeyeceğiz demiş. Ardından kocasına haydi yat, biraz da onlar uykusuz kalsın demiş. Vurup kafayı mışıl mışıl uyumuşlar. Kıssadan hisse derim ki elime imkan geçerse, beni uykusuz bırakanları uykusuz bırakma gibi bir niyetim var. Dost düşman herkese duyurulur. 

16 Temmuz 2023 Pazar

Annenin Taksimatı

Bir anne çocukları için sabah kahvaltısına yumurta haşlamış. Yumurtayı gören çocuklar bir sevinmiş bir sevinmiş. Anneciğim, yaşa var ol, bir tanesin. Bizim için kendini heder ediyorsun. Hangi bir anne yapar bu yaptığını. Bulunmaz annesin. Hint kumaşı ne ise sen osun demişler.

Tüm bu tespiti gören anne, benim biricik çocuklarımsınız. Sizin için yaşıyorum. Size yumurta pişirmeyip de kime pişireyim. Size hizmet, sizin karnınızı doyurmak bir nevi ibadettir.

Annelerindeki bu ibadet aşkına çocuklarının gözü dolar. İçleri kıpır kıpır olur.

Bu konuşmanın ardından, anne pişirdiği yumurtaların her birini teker teker çocuklarına verir. Yiyin çocuklar, afiyet olsun der.

Ama çocuklar yemeye başlayamazlar. Çünkü bir gariplik var. Annelerine yumurta kalmamıştır.

Anne, hani sana hani sana demişler.

Anne, evet bana kalmadı. Ama sorun yok. Bunu çözeriz. Yeter ki adaletime güvenin demiş.

Adaletinden ne şüphe anne. Söyle şu çözümünü demişler.

Yavrularım, şimdi her biriniz yumurtasını ortadan ikiye bölsün. Yarısını bana versin. Kardeş payı pardon anne-çocuk payı yapalım demiş.

Çocuklar, yumurtalarını bölerek annelerine vermişler. Kendileri yarım yumurta yerken biricik anneleri kaç yarım yumurtayı tüm tüm midesine indirmiş.

Yarım yumurta ile karnını doyuran çocuklar, yumurtaları tüm tüm götüren annelerine teşekkür etmeyi ihmal etmemişler. Çünkü yumurtayı pişiren odur, masaya servis eden odur, bu hakça paylaşımı yapan odur. Anne kaç tüm yemiş. Yesin o kadar. Helali hoş olsun. Zira hak etti. Anne olmasaydı, çocuklar yarım yumurtayı nereden bulabileceklerdi? O yüzden anneye ne kadar teşekkür etseler, hakkını ödeyemezler.

Herkes afiyetle kahvaltısını yemiş yemeye. Bir kişi hariç hepsi memnun olmuş bu mükellef sofradan. Hanenin yaramazı açmış ağzını, yummuş gözünü. Anne, bu yaptığın taksimi kurt yapmaz. Zira bu taksimatında bir haksızlık var. Senin bu yaptığın dokuz kişiye bir pul, bir kişiye dokuz pul taksimine benziyor demiş. Demiş ama başta annesi olmak üzere diğer kardeşlerinden zırgıcı yemiş. Bu devirde yarım yumurta buldun da bunuyorsun. Annemiz olmasaydı, yarım da yiyemeyecektik. Nankörlük yapma. Bil ki bu taksimatı başkası kıskanıyor. Sen bu kafayı değiştir demişler.

Yaramaz çocuk, bakar ki karşısı çok güçlü. Bu itirazına devam ederse, sair zamanlarda yarım yumurtadan da mahrum kalacak. En iyisi sesimi çıkarmayayım. Porsiyonumu küçülterek hayatıma devam edeyim. Zaten sesimi çıkarırsam, huzur bulamayacağım. Şu kardeşlerim gibi ben de mutlu olayım demiş ve söylediklerinden nedamet duymuş ve koroya katılmış.

Yaramaz da olsa akıllı çocukmuş vesselam. Öyle ya bu devirde böyle anne bulunur mu?

Tilki ve Horozlar Alemi

Demişler ki, şu tilki var ya şu tilki. Harika bir hayvan, kurnaz mı kurnaz. Baksana zeka fışkırıyor.
Nereden belli zekası?
Başkasının bir planı bile yokken bunun 100 planı varmış.
Neymiş onlar? Söyleyin de biz de plan yapalım.
99 tanesini söyleyebilirim.
Neymiş onlar?
Horozu haklamakmış 99'u da. Üstelik bunun için geceleri de mesai yapıyormuş. Bu gece mesaisinden dolayı durmadan çalışıyor, hiç dinlenmiyor diye takdir de alıyormuş. 
Hepsi mi horoz üzerine?
Evet. 
Ya diğeri?
Onu kendisi de bilmiyor. Düz hesap yüze tamamlamış sanırım.
Ama bu 99 plan, plan değil ki. Düpedüz hile.
Tilkinin planı hiledir. Ötesi işlemez. Aklı başkasına basmaz. Ama bu zekasının yanında bayıldığım bir yönü daha var. İnatçıdır. Bugüne kadar 99 planından hiç ödün vermemiş. Vurucu darbesiyle her defasında karnını doyurmuş.
Ya horozlar. Bu planın parçası olmaktan, tilkiye yem olmaktan dolayı kendileri hiç plan yapıp kurtulamıyor muymuş?
Onlar da bunu kanıksamış. Vardır bir hikmeti diyorlarmış. Hayatlarına mal olsa da helal olsun yediğin horozlar diyerek hayranlıklarını gizleyemiyormuş. Yaratılış gayelerinin tilkiye hizmet olduğuna kani olmuşlar. Başka tilki mi var sanki diyorlarmış. Hatta benim ömrümden al, tilkiye ver diyenleri bile varmış.
Vay be!
Bununla da kalmamış tilki. Hakladığı her horoz için son vazifesini de yerine getirmeye başlamış.
Ne yapıyormuş?
Toplu selalarını verdiriyormuş.
Desene tilki de olsa insanlık ölmemiş...
Takip etmeye devam edelim. Belki başka insanlığını da görürüz. 
Başka tilki yok muymuş? Hepsi bir tilki için mi? 
Var başka tilkilerde. 
Onlar ne yapıyormuş? 
Horoz yerine birbirlerini yiyorlarmış. Hasılı ortalık tek tilkiye kalmış. 
Sonra? 
Masal pardon fabl pardon intak burada biter diyeceğim ama her şeye rağmen hayat devam ettiğine göre tilki tilkiliğini, horozlar da horozluğunu yapmaya devam ediyormuş. Yani her iki taraf da hayatından memnunmuş. Alan razı, veren razı. Kime ne?
Not: Adı üzerinde masaldır. Gerçek hayatla ilgisi yoktur. Lütfen başka bir tarafa çekmeyelim. Hayal gücümle masal denemesi yapıyorum. İlgi ve iltifat olursa, bir masal yazarı olmaya adayım.