14 Temmuz 2023 Cuma

Küllerinden Yeniden Doğanlar

Bir zamanlar bir siyasi parti ile organik bağınız vardı. Müntesipleriniz de çoktu. Gençlik hareketinin nabzını tutuyordunuz. Çoğu yerde öğrenci evleri ve yurtlarınız vardı. Çıkardığınız dergi en fazla satan dergiler arasındaydı.

Evet böyleydi. 

Sonra bağınız olan siyasi parti ile aranızda bir sorun çıktı. Sorunu çözemeyerek köprüleri attınız. Ev ve yurtlarınızda kalanları ya o ya biz demek suretiyle tercihe zorladınız. Sonunda sizi tercih etmeyenleri ve ortada kalanları gece vakti kapı dışarı ettiniz. Bu ayrışmanın sonucunda hareketiniz küçüldü.

Evet öyle oldu.

Başka siyasi partiye destek verdiniz.

Evet. 

Gün geldi, dini lideriniz vefat etti. Yerine oğlu geçirilmesine rağmen sizin hareket pek varlık gösteremedi. Hareketinize yeniler gelmediği gibi eskileri de tutamaz oldunuz. Küçüldükçe küçüldünüz.

Öyle oldu. 

Eskisi gibi siyasetin içinde değilken bir seçim öncesi, içeriği hakaret dolu bir manifesto yayımladınız. Seçimde başka bir partiye destek vereceğinizi açıkladınız. 

Aynen öyle oldu. 

Manifestonun ardından 4 yıl sonraki seçimde aleyhinde manifesto yayımladığınız partiye destek verdiniz. 

Evet. 

Benim garibime giden manifesto yayımladığınız parti hatalarını düzeltti mi ki destek verdiniz? Bildiğim kadarıyla destek verdiğiniz parti aynı parti. Hatta hatalarından vazgeçmediği gibi yanlışlarını artırdı. Ne değişti? 

Büyüklerimiz böyle istedi. 

Destekle kalmadınız. Bir ara siyaseten ve dinen pek sesiniz çıkmazken şimdi tam siyasetin göbeğindesiniz. Durmadan siyaset yapıyorsunuz. Siyasetle de kalmayıp savunuyorsunuz. Hayırdır, hidayete erip hak yolu mu buldunuz ya da destek verip savunduğunuz parti yola mı geldi? 

Bu bir anlaşma işi. Kazan kazan prensibinin gereği yapıldı. Sonunda onlar da kazandı, biz de. 

Siz ne kazandınız? 

Doğrusunu söylemek gerekirse, kazanmakla kalmadık. Adeta küllerimizden yeniden doğduk. Bu sayede hareketimiz dağılmadığı gibi yeniden büyümeye başladık. Kenetlendik yeniden. Çoğu yerlerin bürokrasisi bize teslim edildi. Şimdi çoğu koltuklarda bizim abilerimiz var. Kısaca bürokraside bizim ağırlığımız var.

Şimdi anlaşıldı niçin destek verdiğiniz. Tüm mesele koltuk kavgasıymış.

13 Temmuz 2023 Perşembe

Bir Fabrika Ayarlarıdır Gidiyor

Bir fabrika ayarlarına dönmektir gidiyor. Nedir bu?

Daha önce doğru yolda iken raydan çıkmış kimseler için söylenir. Mahallesini terk edenler için de denir. Böyle derler ki eski yoluna tekrar dönsün. Fabrika ayarı kişinin orijinal hali. Sonraki gittiği yerler savrulma, bozulma, özünden sapma olarak görülür. 

Bu fabrika ayarı tek midir yoksa birden fazla olur mu?

Fabrika ayarları çoktur. Her zihniyetin her görüşün her fraksiyonun fabrika ayarı farklı. 

Bu fabrika ayarlarının hangisi doğru? 

Kişilere göre değişir. Çünkü fabrika ayarları ve bu ayarlara dönmek görecelidir. Sol düşünceye sahip biri için fabrika ayarı laik ve seküler olmaktır. Sağ düşünceye sahip biri için fabrika ayarı dindarlık, mütedeyyin olma, İslami hassasiyetleri gözetme, referansı İslam olma gibi. Her biri kendi bulunduğu yeri doğru görür. 

Ya dönülmesi istenen fabrika ayarlarında sakatlık varsa... O zaman ayrılmak normal değil mi? 

Bu da ihtimal dahilindedir. Yalnız fabrika ayarlarında bozuşma, kokuşma vb. durumlar olsa dahi onlara göre burası terk edilmemeli. İçeride kalınmalı. Bu yanlışlıklar eleştirilmemeli. 

Senin için de fabrika ayarlarını terk etti, özüne dönmeli. Savruldu gitti deniyor. Haklı değiller mi? 

Dedim ya haklılık bakış açısına göre değişir. Şu var ki değiştiğim ve ayrıştığım doğrudur. 

Niçin değiştin? 

Eleştiriye gelmeyen yerde nasıl durabilirim. Sağır sultanın duyduğu konularda dahi kol kırılsın, yen içinde kalsın deniyor. Sonra savunulan değerlerin içi boşaltılmışsa, yanlışa yanlış, doğruya doğru denmiyorsa, senin gördüğün yanlışlar görülmüyorsa, görülmediği gibi gördüğünü zikretmenden dolayı sana mesafe konuyorsa, körler ve sağırlar arasında yalnızlara oynuyorsan, bu durumda ne yaparsın? 

Hayal kırıklığı yaşarsın. 

Benim yaptığım da odur. 

İçeride kalıp fabrika ayarları için mücadele etseydin. 

Anlatamadım galiba. Hoşnutsuzluğuna bile düşman gibi bakılıyor. Özelde sana hak verenler kalabalıklar içinde yanında yer almıyor. Sessizliğe gömülüyor. Her türlü yanlışa, savrulmaya ve U dönüşüne rağmen her yapılan şeksiz şüphesiz destekleniyor, alkış alıyorsa, bu durumda ne yapabilirsin. Unutma ki marifet iltifata tabidir. Müşterisiz meta zayidir. Çoğunluğu artık görmüyor, gören sesini çıkarmıyor. Sesini çıkaran muhalif görülüyor. Çoğunu korku esir almış. Ya başkası gelir, kazanımlar giderse diyor. Korkunun tedavisi yoktur. Bir de aynı dili konuşmuyorsun aynı hassasiyeti taşımıyorsun. Onların gördüğünü sen, senin gördüğünü onlar görmüyor. 

Savunulan değerler doğru ise terk etmemeliydin.

Savunulan değerlerle sorunum yok. Sorunum, değerlerin satışa çıkarılmasına, dilin farklı, uygulamanın farklı olmasına, olgunun değil, algılara teslim olunuşuna, bir omurganın kalmamasına, değerlerin emeller uğruna meze edilmesine, değerlerin hiç olmadığı kadar gündelik işlere alet edilmesine, eleştirinin yerini alkışını almasına, yaşa-var ol denmesine, istişarenin bırakılmasına, mağdur edilenlerin sayısının çoğaltılmasına, kırıp dökülmesine, üsluba, takınılan tavra, tevazuunu yerini kibrin ve tepeden bakmanın alışına, her türlü prensibin ayaklar altına alınmasına, tek kalbin yerini iki kalbin almasına, sevginin nefret gibi gözleri kör etmesine, çelişki yumağının kriter alınmasına, kutuplaştırmadan medet beklenmesine, kurtuluşun tek kişiye indirgenmesine vs. Tüm bunlar ve daha fazlası beni o fabrika ayarlarına yabancılaştırdı. Daha sayayım mı?

Kafi.

Uzaklaştığıma bakma. Uzaktan yine gözlüyorum çıktığım fabrika ayarlarını. Bu fabrikadan ne umdum ne buldum diyorum. Kendimi sorguluyorum. Sırtımdaki küfeyi de atınca ufkun daha da açıldı. Çünkü fabrika ayarlarının içinde iken bunları göremiyorsun. Sadece kendi fabrika ayarlarımı değil, başka fabrika ayarlarını da gözlemliyorum. Onları da anlamaya çalışıyorum. Dışarıdan gözlemlemek hayata daha geniş açıdan bakmama fayda sağlıyor. Empati yapıyorum. Herkesi anlamaya çalışıyorum. Kendimi onların yerine koyuyorum. Kısaca bir hakem, maçta futbolcuların yaptığı her hatayı uzaktan gözlemleyerek gördüğüne düdük çalıyorsa, ben de öyleyim. Her yanlışı gören hakem, taraf futbolcular tarafından nasıl ki tasvip görmüyorsa, ben de öyleyim. Gördüğüme düdük çalıyorum. İsteyen kızsın isteyen ayıplasın isteyen savruldu desin, fabrika ayarlarını terk etti desin. Çok da tın. Son olarak fabrika ayarlarında ömrünü bitirenlere demek isterim ki kendinizi ne gördüğünüzden ziyade nasıl görüldüğünüz önemli. O yüzden herkes kendine baksın. Aynaya bakmak bile bir mesafedir.

Seçimlerin Getirisi Götürüsü (2)

Daha önce seçimler öncesi yapılanları söyleyecektin. Unuttum sanma. Hatırlatırım.

Unutmadım. Hatırlatayım sağır sultanın bildiğini. 

Dinliyorum. 

Seçimler ölüm kalım savaşı üzerine yapılır. Ya herru ya merru denir. Sanırsın ki ülke düşmana teslim edilmeyecek ya da ülke düşmandan teslim alınacak. Bu mantalite ile seçime girilir. 

Rakipten esirgenen hoşgörü seçmene gösterilir.

Kesenin ağzı açılır. Elde avuçta ne varsa saçılır. Hatta karşılığı olmayan da verilir.

Olmaz denilenler yerine getirilir. Bunlar yük getirir, yarınları yok eder denmez. 

Uçuk kaçık vaatler birbirini kovalar.

Muhalefet her türlü vaadi verirken suyun başını tutanlar öyle vaat verilmez, böyle yapılır der, devletin tüm imkanlarını seferber eder, verdikçe verir. Ne var ne yok boşaltılır. Bir şey kalmadı ise borçlanma yoluna gidilir. Ama yok denmez verilir. Nasılsa kazanırsak, biz düzeltiriz, kaybedersek, rakip düzeltemesin düşüncesi hakimdir burada.

Seçimden önce dert ve sıkıntılar varsa ötelenir, her şey tozpembe gösterilir. 

Zorunlu zam yapılacaksa, "zam yapılacak kadar keriz değiller". 

Borçları ötelerler. 

Her şeyde indirime giderler.

Dövizi bastırırlar. 

Kısaca imkanlara dair son kurşunu atarlar. Hatta borçla kurşun alınır, o da atılır.

Sen seçim ekonomisinden bahsediyorsun.

Hele ki şükür.

Diyelim ki her şeyi verdiler. Sonra?

Sonrası tufan. Seçim sonrasında geri bırakılıp ötelenen zamlar yağmur gibi yağmaya başlar.

Vergiler artırılır. Artırmakla da kalmazlar. Ek vergi koyarlar. Yani verginin vergisini. Yani vergiler de yağmaya devam eder.

Zam ve vergilerle bozulan bu ekonomi düzelir mi?

Nerede görülmüş bir ekonominin zam ve vergiyle düzeldiği. Günü kurtarma, sıkıntıları yarınlara öteleme politikasıdır bu. Tüm bunları yaparken de uygulanan seçim ekonomisi sonucu bu noktaya geldik denmez. Bizde mazeret bitmez. Başka gerekçeleri öne sürerler. Sen de yersin bunları.

Ne zamana kadar devam eder bu zam ve vergiler?

Bir sonraki seçime yaklaşıncaya kadar devam eder. O seçim yaklaşınca ekonomi düzelmiş gibi davranılır, zam yapılmaz, vergi konmadığı gibi indirime gidilir.

Yeniden seçim ekonomisine döndük desene.

Aynen öyle.

Bu yeni seçime kadar da diğer seçim sonrası zam ve vergilerle toplananlardan daha fazlası bu seçim öncesinde yine harcanır. Seçim biter, yeniden ara verilen zam ve vergiler devreye girer.

Ama bu zararı kendileri değil, millet çekiyor. Muhtar gibi kendilerini bitiriyor bunlar. Bizleri bitiriyor. O zaman ne anladık biz bundan?

Anlaşılmayacak bir şey yok. Ömrün, zamlarla ve verginin vergileriyle geçecek. Ömrünü tamamlayıp giderken de bunları çocuklarına ve torunlarına miras bırakıp gideceksin. Senden bayrağı devralanlar zamlı hayat ve vergili hayata devam edecekler. Onlar da evlatlarına bırakacak.

Desene bizdeki siyasetin götürüsü getirisinden fazla.

Aynen öyle.

Hiç faydası yok mu?

Olmaz olur mu? Sandığa gidip oy verenler kazandık sevinci, kaybedenler de kaybettik üzüntüsü yaşar bir müddet. Sonra her biri önlerine konan ev ödevini yerine getirmek için mücadele ederler.

Yeter tamam. Ben gidiyorum.

Nereye?

Ceremesini çekmemek için siyasete girmeye.

Boş yere uğraşma.

Niçin?

Çünkü siyaset belirli kişilere belirli ailelere belirli zihniyetlere zimmetlidir. Onların tapulu malıdır. Oralar senin gibilerinin benim gibilerinin tutunacağı yerler değildir. Sen en iyisi zamlı ve vergili hayata kendini alıştır. Ne kadar fazla ödersen, çocuk ve torunlarına daha az miras bırakırsın. Lütfen, beni de kendini de oyalama. Git vatandaşlık görevini yap. Zira diğer seçim öncesi seçim ekonomisine para lazım para.