19 Nisan 2023 Çarşamba

Yalnızlık

Sosyal bir varlık olan insan için yalnızlık tercih edilmeyen aykırı bir durum ise de yalnızlık,

Kalabalıklar içerisinde bir başına kalmaktır. 

Kendisini yalnız hissetmek ve yalnız olmaktır.

Farkındalıktır. 

Farklı düşünmektir. 

Doğayı, insan hareketlerini ve insan tiplerini gözlemlemektir. 

Bir şeylere kafa yormaktır. 

Problemleri tespit etmektir. 

Çözüm yolları üretmektir. 

Her şeyi sorgulamaktır. 

Sürüden ayrı kalmaktır. 

Birey olmaktır. 

Kişinin kendisine vakit ayırmasıdır. 

İlginç fikirlerin akla dammasıdır. 

Aynı dili konuşanlara yabancı olmaktır. 

Özgün fikirleri zihinden geçirmektir. 

Düşünen beyin olmaktır. 

Geçmişi, anı ve yarını zihinden geçirmektir. 

Yalnızlaşmaktır. 

Banaldan kaçmaktır. 

Anlaşılmaz olmaktır. 

Absürt fikirler akla gelmektir. 

Hayal gücünü geliştirmektir. 

Sesten, gürültüden, rutinden kaçmaktır. 

Kendisine dert ortağı olmaktır. 

Zihinde dertlere çözüm üretmektir. 

Toplumdan kaçarak kendi olmaktır.

İnsanın kendini hissetmesi ve kendisini tanımasıdır. 

18 Nisan 2023 Salı

İsrailoğulları ve Soğan

Musa peygamber Firavun tarafından köle yapılan ve işkence gören İsrailoğullarını Mısır'dan kurtardıktan sonra Allah İsrailoğullarına emeksiz kudret helvası ve bıldırcın etini nimet olarak vermişti. Günlerce bu iki yemekten faydalanan Yahudiler Musa peygambere "Hani bir zamanlar, 'Ey Musa, biz tek çeşit yemeğe asla katlanamayacağız, yeter artık bizim için Rabbine dua et de bize yerin yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden, kabağından, sarımsağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın." demek suretiyle bu iki yemeğe karşı bıkkınlıklarını ifade ettiklerini, "Mûsâ ise, “İyiyi kötü ile değişmek mi istiyorsunuz? " dediğini ve Yahudilerin Bakara 61.ayetle eleştirildiğini biliyoruz. 

Allah'ın verdiği nimetler say say bitmez. Nimetler arasında birini diğerine öncelemek ve tercih etmek olmaz ise de damak zevkine göre bazı yiyecekleri insanlar daha fazla ister ve yer. Bıldırcın etinin ve kudret helvasını yerini de hiçbir yiyecek tutmaz. Üstelik emeksiz, külfetsiz ve maliyetsiz yiyecekler. Yahudilerin istediği yerin yetiştirdikleri ürünler ise emek, maliyet ve külfet ister. Ayette Musa peygamber iyiyi daha düşüğü ile değişmek mi istiyorsunuz dese de insan vücudu yerin bitirdiklerini de ister. Çünkü vücudun buna ihtiyacı var. Ne de olsa topraktan geldik toprağa gidecek ve toprak olacağız. Ayrıca ayette geçen kudret helvası ve bıldırcın eti ne kadar değerli olursa olsun aynı şeylerden sürekli yiyen, bal yiyen baldan usanır misali, bir müddet sonra yediğinden bezer. Yine insanoğlu emeksiz elde ettiğinin ve bedava gelenin kıymetini bilmez. Kısaca insan psikolojisi böyledir.

Bu kısa açıklamayı yaptım. Malumunuz bugünlerde soğan üzerinden bu konu gündemde. Sayın Yasin Aktay da bu konuyu ele almış. Buraya alıntılıyorum: “Soğan sembolizmi aslında Ramazan dolayısıyla bugünlerde çokça okuduğumuz Kur’an-ı Kerim’de de karşımıza çıkıyor. Hani Firavun’un köleleştirdiği İsrailoğulları, zulüm ve baskı altındayken Hz. Musa onları uzun ve yorucu bir sürecin sonunda özgürlüklerine kavuşturuyor ya.

Uzun süre bir bakıma ekmek elden su gölden ve özgürce bir hayat yaşamaktayken bir süre sonra “Hep bunları mı yiyeceğiz? Yok mu başka bir şey, hani soğan, hani sarımsak, mercimek?” diye söylenmeye başlıyorlar.

Burada, Hz. Musa’nın liderliğinde kendilerine sağlanmış olan o özgürlük ortamında, üstelik en kaliteli, belki üst sınıf insanlara özgü yiyecekler karşısında soğan talep edilmesi yine tesadüf değildir. Soğan belli bir konfora alışıp onu rutin olarak yaşayanlara çoğu kez musallat olan bir geçmişe özlem, yani nostaljinin ifadesidir.

Yanlış anlaşılmasın. Soğan kesinlikle önemsiz bir konu değildir. İşte önemi tarihsel olarak taa Hz. Musa zamanlarına kadar giden bir sembolik anlama da sahip.

Ama soğanı öne sürenler tarih boyunca olduğu gibi her zaman aynı zamanda daha iyi olana karşı daha kötü olanı öne sürerler. Bu da soğan sembolizmini tamamlayan bir konudur."

Sayın Aktay’ın soğan üzerinden değerlendirmesi böyle. Döktürmüş maşallah. Siz nasıl buldunuz bilmiyorum ama sosyoloji yani toplum bilimi alanında ihtisas yapmış ve sahasında Prof. olmuş bir akademisyene bu değerlendirmesini yakıştıramadım. Kısaca Aktay soğan üzerinden sapla samanı karıştırmış. Benim bildiğim kıyas iki benzer arasında yapılır. Aklı sıra İsrailoğulları ile bugün soğanın pahalılığını dilinden düşürmeyenleri karşılaştırıyor. Bir defa bugünkü toplum ile İsrailoğulları aynı değil. Bu toplum dün köle değildi. Aynı zamanda kudret helvası ve bıldırcın eti ile beslenmiyordu. Kendi elinin emeğiyle yerin yetiştirdiklerinden kıt kanaat besleniyordu. İsrailoğulları gibi kölelikten sonra bir eli yağda, diğer eli balda bir konfora sahip değildi. Güya soğanı öne sürenler tarih boyunca vardı. Şimdi yeniden peyda oldu diyor. Yine bu toplum rahata kavuşmuş, birçok imkanlara sahip iken geçmişe özlem adına bu iyi duruma karşı soğan üzerinden kötü durumu özlüyor demek istiyor.

Sapla samanı karıştıran bu kıyası bir başkası yapsa gam yemeyeceğim. Branşı itibariyle toplumun nabzını tutması gereken ve yıllarca siyasetin içinde pişmiş, halk ile hemhal olmuş bir akademisyenin böyle bir kıyası yapması düşündürücü. Maalesef bu kıyası da batıl bir kıyastır. Bir mantık hatasıdır. Böyle diyeceğine, hayat pahalılığını soğan üzerinden yaşıyoruz. Biz bunun farkındayız. Alacağımız tedbirlerle soğanın bu saltanatına son vereceğiz dese daha inandırıcı olurdu. Unutmasın ki bu ülkede siyaset tencere, tava ve mutfak üzerinden yapılır. Hükümetleri getiren de hükümetten eden de mutfaktır. Sayın Aktay siyasetin duayeni olan Demirel’in “Tencerenin deviremeyeceği hükümet yoktur” sözünü de çok iyi bilir.

Evet, bu ülkede iyi giden güzel şeyler var. Ama bunlar başta soğan olmak üzere hayat pahalılığının üzerini örtemez. Bu ülke bazı alanlarda daha iyi şeyler yapabiliyor iken üretimi kolay soğanın zirveyi zorlaması ve bu durumun seyredilmesi anlaşılır değil. Bu vatandaş iyi şeylere layık olduğu kadar daha kötüsü kabul edilen soğanı da makul fiyatla almaya layıktır.

17 Nisan 2023 Pazartesi

Değişen Seçmen Profili

Seçmenle ilgili "Sağcısı sağcı, solcusu solcu, milliyetçisi milliyetçi, İslamcısı İslamcı. Bunların her birinin partisi var. Partisini değiştirmez" şeklinde bir anlayış var. Bu anlayış tamamen doğru değil. Evet, seçmenin büyük bir çoğunluğunun rengi bellidir. Çoğu şehirler partilerin kalesidir. Buralarda başka partiler çoğunluğu sağlayamaz.

Seçmenin yüzde 30'u İslamcı, merkez sağ, yüzde 25'i merkez sol, yüzde 25'i de Türk ve Kürt milliyetçisi olmak üzere toplam seçmenin yüzde 80'i sabit fikirlidir. Bu seçmen kitlesine hitap eden partiler seçim çalışması yapsa da yapmasa da seçmen gider kendi partisine oy verir. Bunlar için parti, futbol takımı tutmak gibidir. 

Seçmenin yüzde 80'i ne olursa olsun rengine göre sandıkta oyunu kullanırken yüzde 20 oranında bir seçmen kitlesi seçimden seçime değişkendir. Bu değişken seçmen kitlesi ne tarafa yönelirse iktidar aynen devam eder veya değişir. Bu 20'lik kesim değişimden yana olan kesimdir.

Bu değişken seçmen dolayısıyla iktidarlar gitmiş, yeni iktidarlar gelmiştir. Menderes'in DP'i, Demirel'in AP'i, Ecevit'in CHP'i, Özal'ın ANAP'ı, Erbakan'ın RP'i, Erdoğan'ın AK Partisi bu ülkede ya tek başına ya da koalisyonun büyük ortağı olarak hükümet kurarak iktidar olmuştur. Verdiğim örneklerde iktidar olan partilerin çoğu merkez sağa ait partiler olsa da sol ve İslamcı partiler de iktidar olmuştur.

Şu bir gerçek ki bu ülke seçmeninin yüzde 70'i merkez sağa, yüzde 30'u da sola meyilli seçmenden oluşmaktadır. Bundan hareketle belli aileler belli meslek gruplarının hangi yelpazede durduğu bellidir. Yine insanların hangi partilere yakın olduğu hal ve hareketlerinden ve yüzlerinden bilinir. 

2023 seçimlerine giderken kemikleşmiş oylar yine partilerini tutarken bazı kemikleşmiş seçmen profilinde bir değişkenliğin gözlerden kaçmadığı da aşikardır. Bu durum ittifaklarda da kendini göstermektedir. Merkez sağda sol partinin, merkez solda da sağ partilerin bir araya geldiği görülmektedir. Yine meslek ve giyim kuşamından merkez sağ partiye oy verir dediğin seçmen, oyunu Millet İttifakına, aynı şekilde giyim kuşamıyla modern bir görüntü veren seçmen, Cumhur İttifakına oy vereceğini söylüyor. 

Bu demektir ki yüzde yirmi değişken seçmen dışında azımsanmayacak bir seçmen kitlesi bu seçimde parti değiştirecek. Bu da geçmişte oy rengini değiştirmeyen seçmenin oy rengini değiştirmeye başladığını gösteriyor. Bu da her seçimde belli seçmen kitlesinin oyunu çantada keklik gören siyasi partilerin işini zorlaştıracaktır. Çünkü seçmen eski seçmen değil.

Siyasi partiler ve ittifaklar iktidar ipini göğüslemek istiyorsa, farklı seçmen kitlesinin güvenini kazanacak şekilde bir açılım göstermeli. Çünkü seçmen kendisini kim ikna ederse, seçmen o tarafa yönelecektir.

Türkiye’nin değişmesi, gelişmesi ve sıkıştığı durumdan kurtulması da değişen seçmen eliyle olacaktır. Bunun bir ileri aşaması, merkez sağın kalesi illerde merkez solun, merkez solun kalesi illerde merkez sağın kazanmasıdır. Şayet böyle olursa kemikleşmiş oylarla ayakta duran siyasi partiler siyasette yeni yol haritası belirlemek zorunda kalacaktır. Bu da ülkenin gelişmesine olumlu yönde katkı sağlayacaktır.